15
TEŞEKKÜRLER
Çok şükür, ne çok insana teşekkür borçluyum.
*
İlk olarak, üç ‘ağabeyi’ anmalıyım. Düşünce sevgisini, anlama çabasının
zevkini, Murat Belge ve Ömer Laçiner’den öğrendim. ‘Yazı işlerine’, onların
ilhamıyla girdim. Bir de, kendisi hiç ‘yazı adamı’ olmayan, ama “o olmasaydı
olmazdı” diyeceğim Tuğrul Paşaoğlu’nun sayesinde...
*
Bir Siyasallı olarak, “mektebe” çok şey borçluyum. Mete Tunçay ve Ümit
Hassan’dan ders alma ayrıcalığını tattım, siyasal düşünce tarihine olan alâka-
ma, onların ârifliği kılavuz oldu.
Yaklaşık on beş senedir Ankara SBF’deki yüksek lisans programında “Tür-
kiye’de siyasal düşünceler” dersini vermemin, bu alandaki çalışmalarıma ve
bu kitabın oluşumuna çok yardımı dokundu. Bu ders, Mehmet Ali Ağaoğul-
ları ve rahmetli Yavuz Sabuncu hocaların yüreklendirici desteği sayesinde
açılmıştı. Okuldaki birçok arkadaşımın yanı sıra, dersin ‘bürokrasisiyle’ ilgili
bilhassa Ahmet Murat Aytaç, Duygu Türk, Özkan Ağtaş, Dinçer Demirkent,
Selbin Yılmaz’ın candan desteğini gördüm. Bürokratik külfeti, on küsur yıl
boyunca Serap Öztürk çekti, sonra da Barış Dicle.
Bu dersten gelip geçen öğrenciler, hem sabırlı dinleyicilikleri hem hazırla-
dıkları sunumlarla, kitabın gizli özneleri arasındadırlar.
*
16
İletişim Yayınları’ndaki arkadaşlarıma toptan ve ayrı ayrı teşekkür etme-
liyim.
İletişim Yayınları’yla bir ‘işi’ olan herkesin ağırlayıcısı, hâmisi olduğu gi-
bi, beni de mahsus himaye ettiğini hep bildiğim, hissettiğim... ilk bekâr evi
arkadaşım, iş arkadaşım, fikir arkadaşım, dert arkadaşım Nihat Tuna’yı bu
kitabın son düzlüğünde yol alırken kaybettik. Ona baki şükranımın, yattığı
güzel köy mezarlığının üzerinde hep esmesini diliyorum.
Şimdiye kadar hiç “abla” demediğim Asuman Oktay’a, buraya gizlice bir
ablalık teşekkürü yazabilirim.
Dünyanın bütün gamını sırtında taşıyan Kerem Ünüvar, onları bir müddet
kenara koyup bu kitabın derdini sırtlandı.
Düzeltiyi, hele Dizin’i, Burçin Gönül’ün titizliğine emanet ettim. Ahmet
İnsel, bir son nazar atma nezaketini gösterdi.
*
Ara ara “Nasıl gidiyor?” diye yoklayıp moral verdikleri için, en eski arka-
daşım Yiğit Ekmekçi’ye, ’80 sonrası en eski arkadaşım Kemal Can’a... hep
yanımdaki Levent Cantek’e... ve Cengiz Türüdü’ye, Derviş Aydın Akkoç’a,
Behçet Çelik’e, Burhan Sönmez’e, Abdullah Onay’a, Pınar Öğünç’e, Fikret
Doğan’a, Polat Alpman’a, Fuat Şen’e, Sinan Sülün’e, Utku Özmakas’a, Şük-
rü Argın’a, Murat Bjeduğ’a, Seda Altuğ’a; moralle beraber tedarik destekle-
ri için Asım Öz’e, Özgür Gökmen’e, Sercan Çınar’a, Barış Özkul’a, Erdem
Çolak’a, Murat Sevinç’e, Aybars Yanık’a, Tuncay Birkan’a, Kürşat Bumin’e
teşekkür ederim. Moral ve tedarik faslında H. Bahadır Türk’e özel bir min-
net duyarım.
Bazı bölümleri okuyan Menderes Çınar’a, Necmi Erdoğan’a, Aksu Akçaoğ-
lu’na, Dilek Zaptçıoğlu’na, Ahmet Çiğdem’e, Emir ali Türkmen’e, Ümit Öz-
ger’e, İrfan Aktan’a, Nacide Berber’e, Nilgün Toker’e, yorumları için teşek-
kür ederim.
Nilgün Toker, keşke “Türkiye”nin ve akademinin zevali izin verseydi de,
metnin tamamına nezaret edebilseydi.
*
Bu kitabın özel ön-okurlarının beni gerçekten onurlandıran desteğine ay-
rıca teşekkür etmeliyim.
Barış Bıçakçı, dil sanatkârı ve mühendis gözüyle, bütün metni taradı.
Burak Onaran, tarihçi ‘deformasyonunun’ olanca verimliliğiyle yardımıma
geldi, tarihçilikle sınırlı kalmayan hayatî ikazlarda bulundu.
Bu kitabın âlâsını yazabilecek olan İlker Aytürk, kırmızı stylo kalemiyle
metne ince uzun derkenarlar düştü. Beş yıl boyunca bu kitaba çalışır veya sa-
dece düşünürken bile hep onun sırtımı sıvazladığını hissettim.
17
Ümit Kıvanç, daha başlamadan, “böyle bir çalışma yapmanın manâsı olur
mu?” tereddüdünde sallanırken, beni ileri itti. Beş yıl sonra, bütün dosya-
yı Barış, Burak, İlker ve Kerem’den geçmiş haliyle ona teslim ettim. Kendisi-
ni tanıyanların iyi bildikleri müşkülpesentliğiyle, sıkı bir son okuma yaptı.
Onun süzgüsünden geçmiş olmak, benim için bir armağandır.
*
Bir de, Aksu var tabiî...
T
ANIL
B
ORA
Ankara, Ekim 2016
19
S
UNUŞ
Cereyan, “akım” kelimesinin eskisidir; Osmanlıcası veya Arapça kökenli-
si. “Cereyanda kalma” endişesinin ‘popülaritesi’ nedeniyle, yüklü bir nahoş
imâsı da vardır. Soğuk Savaş döneminde sosyalizme-komünizme iliştirilen
“zararlı cereyan” klişesi, sanki bu imâyı siyasîleştirerek, cereyan kelimesinin
nahoş bir çağrışımla yüklenmesine katkıda bulunmuştur.
20. yüzyıl başından bu tarafa Türkiye’de ‘esen’ siyasal akımları ele alan bu
kitaba Cereyanlar başlığını koymamın bir maksadı da, bahsettiğim bu nahoş
çağrışımın ötesinde, genel olarak “siyasî ideolojiler” bahsine yapışmış tekin-
siz imgeyi imâ etmektir. İdeolojik akımların serencamına, “ideoloji”nin bi-
zatihî kriminal konu gibi görüldüğü bir politik kültür ortamında eğilmeye
çalışıyorum.
*
Bu kitabın ilham kaynağı, Hilmi Ziya Ülken’in Türkiye’de Çağdaş Düşünce
Tarihi adlı kitabıdır. İlk basımı 1966’da yapılan bu esere, ilk elime geçirdi-
ğim 1985 yılından beri dönüp dönüp bakarken hep hayranlık duydum, ona
özendim.
Ülken bir düşünce tarihi yazmıştı, ben ona özenerek bir ideoloji tarihi yaz-
maya çalıştım. Belki de o kadar büyük bulunmayabilecek olan fark, şuradadır:
Düşünce tarihi, “yüksek fikirleri” dikkate alır; ideoloji tarihi ise, onlarla bera-
ber popüler ideolojik söylemlere, sıradanlaşmış düşüncelere, tasavvurlara da
bakar. Tam teşekküllü bir ideoloji tarihinin, sözle yetinmemesi, imgelerin sa-
hasına girmesi gerekirdi; elinizdeki kitap, neticede söz ve düşünce odaklıdır.
*