1. FİNansal yönetiMİn genel esaslari finansal Amaçlar



Yüklə 0,5 Mb.
səhifə2/7
tarix14.09.2018
ölçüsü0,5 Mb.
#68548
1   2   3   4   5   6   7

Politik Risk: Harp, isyan, ihtilal gibi olaylar da dahil olmak üzere politik nedenler ile, alıcının ödeme zamanı geldiğinde, ödeme gücü olmasına rağmen, ödemeyi gerçekleştirmeme riskidir.

Transfer Riski: Ödeme zamanı geldiğinde o ülkenin “convertible” dövizlerindeki bir darboğaz nedeniyle transferin gerçekleştirilememe riskidir.

Mali Risk: Ödeme zamanı geldiğinde alıcı veya satıcının ülkesinde o mala uygulanan ek vergi, fon veya gümrük vergisi oranlarındaki artışlar mali risklere örnektir.

2.1.3. Fiyata İlişkin Riskler

Mal ve hizmetlerin satışı konusunda son risk unsurunu ise fiyata ilişkin riskler oluşturmaktadır. Fiyata ilişkin riskler aşağıda sıralanmıştır.

- Mal ve hizmet fiyatı riski

- Kur riski

- Faiz riski

2.2. Risk Yönetimi

Risk yönetimi, işletmelerin işlevleri sırasında ortaya çıkabilecek risklerin önceden dikkatli bir biçimde ve ayrıntıları ile tanımlanıp değerlendirilmesi ve bu riskleri minimize edecek veya risklerin etkisini bertaraf edecek önlemlerin alınması olarak tanımlanabilir.

Riskin transfer edilmesine yönelik yöntemler çeşitlendirme, sigortalama ve riske karşı pozisyon ayarlama (hedging) olarak sayılabilir. Bu yöntemlerin uygulanması için çok sayıda araç kullanılabilir. Kullanılan bazı enstrümanlar şunlardır:

- Vadesiz döviz piyasası araçları (Spot market instruments)

- Vadeli döviz piyasası araçları (FX forwards)

- Dövize dayalı organize borsa vadeli işlem sözleşmeleri (FX futures)

- Opsiyon sözleşmeleri (options)

- Mal borsalarında araçlar (commodity market instruments)


3. FİNANSAL PLANLAMA

3.1. Finansal Planlamanın Tanımı ve Amacı

Finansal planlama, firmaların faaliyet süreci içerinde belirecek tüm fon giriş ve çıkışlarını vadeler itibarıyla hedeflere uygun tanımlamaya yarayan bir işlemdir. Finansal planlamanın temel amacı, fon giriş ve çıkışları arasındaki zaman uyumunu sağlayarak genel finansman dengesini koruyabilmektir. Finansal planlamanın işlevi sadece plan ve bütçe yapmak değildir. Kontrol süreci sonucunda sapmalar analiz edilerek gereken önlemlerin zamanında alınması da planlama ile sağlanır.



3.2. Finansal Planlama Araçları

Finansal planlamanın yapılmasında yardımcı araçlardan bazıları proforma bilanço, proforma gelir tablosu, proforma fon akım tablosu ve nakit bütçeleridir.



3.2.1. Proforma Bilanço

Firmalarda uzun vadeli finansman kararlarının alınabilmesinde proforma bilanço yöntemi kullanılır. Bu yöntemin bir diğer adı da "tahmini bilanço"dur. Burada firma kararları ve planları, firma aktif ve pasif hesapları üzerindeki etkileri hesaplanmaya çalışılır. Hazırlanan bir proforma bilançonun aktif toplamı, pasif toplamın üzerinde ise, fazla olan tutar kadar finansman açığı söz konusudur. Böyle bir durumda, bu açığın hangi kaynakla finanse edileceğine karar verilmelidir.

Proforma bilanço hazırlamada uygun bir yöntem çerçevesinde dört adım sayılabilir:

1. Satışlar ve buna bağlı olarak her bir bilanço hesabına yapılacak yatırımın saptanması,

2. Oto finansman kaynaklarının belirlenmesi,

3. Özsermaye tutarının belirlenmesi,

4. Aktif ve pasif tarafları dengelemek.

Proforma bilanço hazırlanmasında kullanılan tahminleme yöntemleri üç grupta verilebilir:

1. Yüzde Yöntemi: Bu yöntemde, satış tahminlerine dayanarak satış hacmi değişikliklerinden etkilenen bir bilanço kalemleri belirlenir. Örneğin stok, alacak, kasa, sabit varlıklar, ticari borçlar ve tahakkuk etmiş gider hesapları satışlarla bağlantılıdır fakat, iştirak, uzun vadeli borç, ipotekli borç senetleri veya hisse senetlerinin böyle bir ilişkisi söz konusu değildir.

2. Oran Yöntemi: Finansal oranların karakteristik nitelikte olduğu ve ayrıca bu Oranlara göre hedef belirlemenin uygun olduğu kabulüne dayanılır. Bu anlam da, firmanın içinde bulunduğu endüstri kolunun ve gelecek için planlanan satış hacminin bilinmesinde yarar var.

3. Regresyon Yöntemi: Regresyon yönteminde tahmin edilmek istenen bilanço kalemi bağımlı değişken alınır. Söz konusu bilanço kalemine ilişkin belirlenen regresyon modeli kullanılarak tahminleme yapılır.

3.2.2. Proforma Gelir Tablosu

Proforma gelir tablosu, gelecek dönem gelir tahmininde kullanılır. Yine öncelikle satışların tahmini gereklidir. Çünkü satışların tahmin edilmesi, üretimi ve üretilen malların maliyet belirlenmesinde kullanılır. Satın alma, işçilik ve genel giderlerin tahmin edilmesi, üretilen malın maliyetinin tahminini sağlar. Satılan malın maliyetinin tahmini yapıldıktan sonra, satışlarla ilgili giderler ve yönetim giderleri tahmini yapılır.



3.2.3. Proforma Fon Akım Tablosu

Proforma fon kaynakları ve kullanımları tablosu, firmanın gelecek dönemde sağlayacağı tahmin edilen kaynakları ve olası kullanım yerlerini gösteren, finansal tahminlemeye yardımcı olan tablodur. Uzun vadeli bir planlama aracı olan proforma fon akım tablosu, firmanın gelecekte sağlayabileceği kaynakları, planın kapsadığı dönemdeki kaynak ihtiyacını, firmaya yaratılan kaynakların ihtiyaçlar için yeterli olup olmadığı, eksiklerin ne şekilde kapatılması gerektiğini gösterir.

Bu tabloyu hazırlayabilmek için;

- Proforma gelir tablosu,

- Proforma bilanço,

- Firmanın kâr dağıtım politikası,

- Firmanın kredi sözleşmeleri konularında bilgilere ihtiyaç vardır.

Proforma fon akım tablosu, iki bölümden oluşur. Kaynaklar ve kullanımlar. Kaynaklar

içerisinde, Net kâr ve amortisman gibi nakit çıkışı gerektirmeyen giderler, aktiflerdeki azalış ve borçlardaki artışlar yer alır. Kullanımlar ise, ödenecek vergiler, ödenecek kâr payları, aktife yapılacak yatırımlar, borç ödemeleri ve sermaye azalışlarından oluşur.

3.2.4. Nakit Bütçeleri

Nakit bütçesi, firmanın kısa vadeli finansman kararlarının alınabilmesi için kullanılan bir bütçedir. Finansman yöneticisi, gelecekteki naktin kaynak ve kullanımlarını bilmek zorundadır. Böylece gelecekteki nakit ihtiyacı saptanır ve nakit akış tahminleri bütçe yardımı ile izlenerek firma performansı takip edilir. Nakit bütçesi içerisinde, firmanın nakit girişlerinin kaynakları ve bu kaynakların kullanım yerleri bulunur.

Nakit bütçeleri kısa vadeli planlama yapar, bu vadenin belirleyicisi ise, firmanın türüne, enflasyona ve bunun gibi faktörlere göre değişikliğe uğrar. Ancak gözden kaçırılmaması gereken, süre ne kadar uzarsa tahminlerin güvenilirliği de o ölçüde azalır. Genelde nakdin kaynağı satışlar olduğu için, bu kalemin doğru tahmini nakit bütçesinin temelinin doğru atılmasına yardımcı olur. Bunun dışında nakit girişlerinin içerisinde, hisse senedi, tahvil vb. gibi menkul kıymet satışlarından elde edilen kaynaklar, tesis, araç gibi aktif değerlerin satışından elde edilen fonlar ve dış kaynaklı krediler de diğer nakit girişleri içerinde yer alır. Nakit girişlerinin yanında tabloda nakit çıkışları mevcuttur. Yine satış tahmini yardımı ile, üretim miktarı saptanır. Hammadde alımı ve işçilik önemli nakit çıkış kalemlerindedir. Ayrıca stok alımı, maaş ve diğer yönetim giderleri, faiz ödemeleri ve vergiler de nakit çıkışları arasındadır.

Nakit bütçesinin düzenlenmesi yöneticiye nakit açığının veya fazlasının hangi zamanlarda oluşacağını gösteren önemli bir tablodur. Eğer bir nakit açığı bütçedeki herhangi bir dönemde söz konu olmuşsa, yönetici bunu önceden tespit ederek ve kısa vadeli bir kredi ile bu açığı kapatabilir veya nakit fazlası varsa, bu fazlalığı da çeşitli yatırım araçların yatırarak kullanabilir.



4. SERMAYE MALİYETİ VE SERMAYE YAPISI

4.1. Sermaye Yapısını Oluşturan Unsurlar

Sermaye yapısı, kısaca bir firmanın uzun dönem finansman bileşimidir. Buradan hareketle, firmanın yatırımları için ihtiyaç duyduğu iki tür finansman kaynağı olduğunu söyleyebiliriz. Bunlardan birisi yabancı kaynakken, diğeri özkaynaktır. Her ikisinin de sağlayıcısı açısından farklı beklenen getirileri vardır. Bu fonları talep eden firma için ise bahsedilen getiri o kaynağın maliyetidir.

Sermaye yapısı terimi, firmalar tarafından kullanılan, tahvil (“debt”), rüçhanlı hisse senetleri (“preferred stock”) ve adi hisse senetleri (“common equity”) gibi çeşitli sermaye kalemlerinin değişik oranda birleşmesinden oluşmaktadır. Firmaların finansman yöneticilerinin kararlarına doğrudan bağlı olmak üzere, nasıl bir bileşimin ortaya konacağı kararlaştırılmaktadır.

Sermaye yapısı içinde; yabancı kaynaklar (borçlar), adi hisse senetleri ve rüçhanlı hisse senetleri yer alır.



4.2. Sermaye Maliyeti Kavramı

Sermaye maliyeti, şirketin ihraç ettiği tüm menkul kıymetlerden beklenen getiri oranlarına dayanır. Firmanın sermaye yapısı içerisinde borç ve öz sermaye yer aldığı için, firmanın sermaye maliyeti borç yatırımcıları ile öz sermaye yatırımcılarının talep ettiği getirilerin ağırlıklı ortalaması anlamına gelir. Bu maliyet, firmanın dolaşımdaki tüm menkul kıymetlerini içeren porföyden, yatırımcıların talep edecekleri beklenen getiri oranıdır.

Genel olarak bir finansman kaynağının maliyeti (sermaye maliyeti) bu kaynağın firmaya sağladığı para girişinin bugünkü değeri ile, gerektirdiği para çıkışlarının bugünkü değerini eşit kılan iskonto oranıdır. Bir finansman kaynağının gerektireceği para çıkışları kaynağın niteliğine göre faiz, anapara ödemeleri veya kar payı (dividant) olabilir.

Şirketin sermaye maliyeti, firmanın mevcut varlıkları için sermayenin fırsat maliyeti olarak da tanımlanabilir. Firmaların sermaye yapıları, borç/özsermaye oranları her zaman aynı kalmaz. Bu durumda firmanın sermaye yapısındaki değişmeler sermaye maliyetini de değiştirecektir. Sermaye maliyetinin hesaplaması, işletmenin yatırım ve finansman kararlarının verilmesinde önemli faktördür. Sermaye maliyeti hesaplamasının amacı, firmanın kaynak bileşiminin ortaya konulmasıdır.

Sermaye maliyeti daha yatırım aşamasında önemini gösterir. Herhangi bir yatırımın değerlendirilmesi için iskonto faktörü olarak sermaye maliyetine gerek duyulur. Sermaye maliyeti hesaplanırken işletmenin iş riski dividant dağıtım politikası ve sermaye yapısı değişmez kabul edilebilir.

Sermaye maliyeti hesaplanırken 1970’li yılların ortalarına kadar gelen geleneksel yaklaşım söz konusu idi. Geleneksel yaklaşımda sermaye maliyeti değerlemesinde yalnızca uzun vadeli borçlar hesaba katılırdı. Çünkü varlıklarla kaynaklar arasında vade senkronizasyonu olmalıydı.

Modern yaklaşıma göre ise, sermaye maliyeti değerlemesinde vadesine bakılmadan tüm kaynaklar göz önüne alınır oldu. Geleneksel yaklaşımda sermaye maliyeti değerlemesinde sadece uzun vadeli borçlar dikkate alınırken, modern yaklaşımda borcun kısa veya uzun vadeli olması önemli değildir. Esas olan borca faiz yürütülüp yürütülmediğidir. Dolayısıyla faize maruz kalan tüm borçlar (all interest bearing debt) sermaye maliyeti hesabında dikkate alınmalıdır.

Sermaye maliyeti konusunda önemli bir takım unsurlar söz konusudur. Örneğin sermaye maliyeti, marjinal sermaye maliyetidir ve ağırlıklı hesaplanır. Mükemmel olmayan piyasa koşullarında sermaye maliyetinin belirlenmesi, işletmenin optimal sermaye yapısına dayandırılmalıdır; sermaye maliyeti bileşiminde yalnızca uzun vadeli kaynaklar değil, maliyeti olan tüm bileşenler dikkate alınmalıdır.



4.3. Sermaye Türlerinin Maliyeti

4.3.1. Borçlanma Maliyeti

Firma faaliyetlerinin dış kaynakla finansmanı halinde sağlanan sermayenin maliyetidir. Nihai borçlanma maliyeti, finansman gideri vergi matrahından düşülebildiği için, vergi sonrası borçlanma maliyetidir.

Genel bir ifadeye yukarıdaki formülden ulaşabiliriz. O da şudur: herhangi bir finansmanın maliyeti o finansmana ait nakit akımlarının iç verim oranıdır. Nitekim yukarıda fon alan firmanın tahvil için ödediği faizlerin bugünkü değerini fon arz edenin firmaya sağladığı fona (tahvilin satış fiyatına) eşitleyen iskonto oranı sermaye maliyetidir.

4.3.2. Öncelikli Pay Senedi Maliyeti

Öncelikli pay senetlerinin maliyetini, senet üzerinde saptanan kâr payı (dividant) belirler. Öncelikli pay senedi, borç ile özkaynak arasında yer alan bir fon kaynağıdır. Buna bağlı olarak bu fonun maliyeti adi hisse senedi ile borçlanmanın maliyeti arasındadır. Eğer vadesi sonsuz olan bir öncelikli pay senedinden bahsediyorsak;


kp = D formülü ile hesaplanır. Burada;

kp= öncelikli pay senedinin maliyeti,

D= öncelikli pay senedi dividantı,

Po= öncelikli pay senedinin piyasa fiyatıdır


4.3.3. Adi Hisse Senedi Maliyeti.

Burada hesaplama yöntemi olarak iki tür yaklaşım söz konusudur.

- Gordon Büyüme Modeli

- CAPM yaklaşımı



4.3.3.1. Gordon Büyüme Modeli

Gordon Büyüme Modeli şu şekilde açıklanabilir:

Po = D1

r-g


Burada;

Po = adi hisse senedinin cari piyasa değeri,

D1 = bir yıl sonraki dividant,

r = hisse senedi yatırımcısının beklediği getiri oranı



4.3.3.2. Finansal Varlık Fiyatlandırma Modeli (CAPM) Yaklaşımı

Pozitif teori temeline dayanan ve bir denge modeli olan CAPM, firmaların hedef özsermaye maliyeti tahminlemesin de kullanabileceği bir modeldir. Aslında, yatırımcılar için gerekli getiri oranı hesabında da kullanılan bu model, denge koşullarının sağlanması kabulüne dayanır. Doğrusal modelin, bağımsız değişkeni firmanın hisse senedinin sistematik risk ölçüsü olan beta katsayısıdır. Modelin sabit katsayısı risksiz getiri oranı (rf) eğim katsayısı ise pazar risk primidir.



4.4. Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti (AOSM)

Ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti, borç ve özkaynak yatırımcılarının talep ettiği getirilerin ağırlıklı ortalamasıdır. Bir başka ifade ile, ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti firmanın, tüm yatırımlarını gerçekleştirmek için kullandığı toplam sermaye kaynağının maliyet oranını ifade eder:

k : Ağırlıklı Ortalama Sermaye Maliyeti Oranı

ke : Özkaynak Maliyeti Oranı

kd : Borç Maliyeti Oranı

E : Hisse Senetlerinin Toplam Değeri (Özsermayenin Piyasa Değeri)

D : Borç (İşletme Borçlarının Bugünkü Değeri)

T : Kurumlar Vergisi Oranı

we : Toplam Sermayede Özkaynak Payı

wd : Toplam Sermayede Borç Payı (Kaldıraç Oranı)

Ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti hesaplanırken şu yol izlenir:Öncelikle pazar değerleri üzerinden hem borcun hem de özsermayenin toplam kaynaklar içindeki yüzdesi hesaplanır. Bunu takiben, her menkul değerden beklenen getiri oranı saptanır ve son olarak istenen bu getirilerin ağırlıklı ortalaması hesaplanır.

Ağırlıklı ortalama sermaye maliyeti, menkul değerini elinde tutanların (kaynak sağlayanların) bekledikleri getiriyi sağlamak amacıyla, firmanın yatırımlardan kazanmayı beklediği getiri oranıdır.



4.5. Sermaye Yapısına İlişkin Yaklaşımlar

Optimal sermaye yapısı, sermaye maliyetini en düşük düzeyde gerçekleştirip firma piyasa değerini maksimize etmeyi sağlayan sermaye yapısıdır. Verginin dikkate alınmadığı durumda, optimal sermaye yapısını oluşturma konusundaki yaklaşımları aşağıdaki şekilde özetleyebiliriz.



4.5.1. Net Gelir Yaklaşımı

Net Gelir Yaklaşımı, bir firmanın sermaye maliyetinin belirlenmesinde, borcun kaldıraç etkisini en fazla dikkate alan yaklaşımdır. Buna göre firma, borç/özsermaye oranını, diğer bir ifadeyle kaldıraç etkisinden yararlanma derecesini, artırarak, ortalama sermaye maliyetini düşürebilir ve piyasa değerini yükseltebilir.

Net Gelir Yaklaşımı’nın dayandığı varsayımlar;

- Borçlanma maliyetinin özkaynak maliyetinden daha düşük olduğu ve

- Borçlanma maliyeti ile özkaynak maliyetinin farklı sermaye yapıları (farklı borç/özkaynak oranları) için sabit kaldığıdır.

Yukarıdaki varsayımlardan ikincisinin gerçekçi bir varsayım olmadığı, dolayısı ile net gelir

yaklaşımının gerçeği yansıtmaktan uzaklaşabileceği vurgulanmalıdır.

4.5.2. Net Faaliyet Geliri Yaklaşımı

Bu yaklaşımın temel varsayımı, farklı sermaye yapıları için, ortalama sermaye maliyetinin sabit kalmasıdır. Dolayısı ile, firma değeri değişmez. Diğer bir deyişle, sermaye yapısının firma değeri üzerine etkisi yoktur.

Net Faaliyet Geliri Yaklaşımı’nda, firmanın borç/özkaynak oranı arttıkça ya da firma daha riskli hale geldikçe, özkaynak maliyeti de buna paralel olarak artar.

4.5.3. Geleneksel Yaklaşım

Geleneksel Yaklaşım’a göre, bir firma için tek bir optimal sermaye yapısı vardır. Bu yaklaşım, optimal sermaye yapısına ulaşana kadar borç/özkaynak oranını artırmanın, özkaynak maliyetini yükseltmesine rağmen, kaldıraç etkisini artırarak ortalama sermaye maliyetini düşürebileceğini ve piyasa değerini yükseltebileceğini öngörür (pozitif kaldıraç etkisi).

Borç/özkaynak oranı artırıldığında, optimum sermaye yapısına ulaşana kadar firmanın ortalama sermaye maliyeti düşecektir. Ancak optimal sermaye yapısına ulaşıldıktan sonra borçlanmaya devam edilirse, artan finansal riske bağlı olarak, hem borçlanma maliyeti hem de özkaynak maliyeti yükseleceğinden, firmanın ortalama sermaye maliyeti de yükselmeye başlayacaktır.

4.5.4. Modigliani-Miller Yaklaşımı

Modigliani-Miller Yaklaşımı geleneksel görüşe karşı çıkarak, firmanın piyasa değerinin borçlanma maliyeti ve özkaynak maliyetinin karşılıklı etkileşimi sonucu, aynı kalacağını savunur. Diğer bir deyişle, Modigliani-Miler Yaklaşımı Net Faaliyet Geliri Yaklaşımı ile benzerdir. Yaklaşımın varsayımları;


- Sermaye piyasalarında tam rekabet koşullarının geçerli olması,

- Gelecekteki faaliyet gelirlerinin olasılık dağılımının cari faaliyet gelirlerinin olasılık

dağılımıyla aynı olması,

- Firmaların eş risk kategorileri altında gruplandırılabileceği ve

- Gelir üzerinden vergi ödenmemesidir (bu varsayım daha sonra değiştirilmiştir).

Bu yaklaşıma göre, aynı eş risk kategorisine giren ve net faaliyet karları eşit olan firmaların piyasa değerleri birbirine eşittir. Bir firma sermaye yapısını değiştirerek, aynı eş risk kategorisindeki başka bir firmaya kıyasla, piyasa değerini yükseltemez.



4.5.5. Optimal Sermaye Yapısının Belirlenmesi

Mükemmel piyasa koşullarında sermaye yapısı değiştirilerek firma değeri artırılamaz görüşü teorik olarak doğru kabul edilmektedir. Mükemmel olmayan koşullarda ise, örneğin vergi söz konusu olduğunda, faiz giderleri kurumlar vergisi matrahından indirilebildiği için, borçlanmanın firma değerini artırması mümkündür. Ancak, bu durumda da fazladan borçlanmanın firmayı finansal sıkıntı içine düşürmesi ve bu finansal sıkıntıdan kaynaklanabilecek birtakım maliyetlere katlanılması söz konusu olabilmektedir. Bu maliyetler firmadan firmaya, ya da sektörden sektöre değişkenlik gösterebilmektedir.

Mükemmel olmayan piyasalarda (bir anlamda pratikte), firmaların optimal sermaye yapılarını belirleyebilecek kesin bir formül yoktur. Ancak karar vermeye yardımcı olacak birtakım ipuçları veya rehber niteliğinde bilgiler toplanabilir. Örneğin optimal borçlanma oranı ile ilgili bilgiler piyasadan edinilebilir. Şöyle ki; borçlanma düzeyindeki artışın sermaye maliyetinde oransız yaşanan büyük bir sıçramaya yol açması, benzer iş riski kategorisindeki diğer firmaların sermaye yapılarına piyasanın tepkisi, vb. borçlanmanın optimale ulaşıp ulaşmadığına dair işe yarar işaretler olabilir.

Teorisyenlerin optimal sermaye yapısı için genel bir kural oluşturamamış olmasına karşın, bulunan bir optimal sermaye yapısının korunması için önlemler alınması yararlı olmaktadır. Pazar koşullarının neden olacağı bazı durumlarda geçici olarak optimal sermaye yapısından uzaklaşılması söz konusu olabilir. Ancak, durumun geçici olduğu dikkatten kaçırılmayarak devamlı izlenmeli ve tekrar optimal yapı kurulmalıdır.



5. İŞLETME SERMAYESİ YÖNETİMİ VE SERMAYE BÜTÇELEMESİ

5.1. İşletme Sermayesi Yönetimi

İşletme sermayesi yönetimi işletmenin faaliyetlerini sürdürmesi için gerekli varlıklar ile bu varlıkların finansmanında kullanılan kaynaklara ilişkin politika ve teknikleri kapsar.

İşletme sermayesi yönetiminde iki farklı yaklaşım söz konusudur. Birinci yaklaşımda, işletme sermayesine bir bütün olarak bakılır ve politikalar buna göre oluşturulur. İkinci yaklaşımda ise, işletme sermayesi kalemlerinin her birine özel yönetim ilke ve politikaları söz konusudur.

5.1.1. İşletme Sermayesi Kavramı

İşletme sermayesi kavramı dönen varlıklar ve bunların finansmanı ile ilgilidir. Bir firmanın nakit, serbest menkul değerler, ticari alacaklar ve stoklar gibi dönen varlık kalemlerine bağlı yatırımlarına (brüt) işletme sermayesi denir.

Genelde, dönen varlıkların ticari borçlar, banka kredileri ve borç senetleri gibi kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmesi gerektiği düşünülür. Ancak, iş yaşamındaki belirsizlikler, alacak tahsil süreleri ile borç ödeme süreleri arasındaki farklılıklar ve minimum stok bulundurma zorunlulukları gibi nedenlerle, dönen varlıkların tamamen kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmesi her zaman mümkün olmayabileceği gibi çoğunlukla doğru bir finansman kararı da olmayacaktır. Dönen varlıkların kısa vadeli kaynaklarla finanse edilmeyen kısmına, diğer bir deyişle dönen varlıklardan kısa vadeli kaynakların çıkarılmasıyla bulunan tutara, net işletme sermayesi denir.

5.1.2. İşletme Sermayesi İhtiyacını Etkileyen Faktörler

Bir firmanın işletme sermayesi ihtiyacını belirleyen faktörleri içsel ve dışsal olmak üzere iki ana başlık altında incelemek mümkündür. İçsel ve dışsal faktörler aşağıda özetlenmiştir:



İçsel Faktörler

- Kasada tutulması gereken minimum nakit düzeyi

- Alacak ve tahsilat politikaları

- Stok politikaları ve üretim süreçleri

- Kâr dağıtım politikası

- Amortisman politikası

- Yönetim ve denetim politikaları
Dışsal Faktörler

- Teknolojik değişimler

- İthal ikamesi

- Entegrasyon

- Konjonktür dalgalanmaları

- Devalüasyon

- Vergi etkisi

Örneğin, alacak tahsil süresinin kısalması işletme sermayesi ihtiyacını azaltacaktır. Buna karşılık, stok devir hızının düşmesi (stok devir süresinin artması) işletme sermayesi ihtiyacını artırır. Devalüasyon ise, genelde, ithalat yapan firmaların net işletme sermayesi ihtiyacını artırıcı, ihracat yapanlarınkini ise azaltıcı yönde etki yapar.



5.1.3. Risk ve Karlılık Açısından İşletme Sermayesi Yönetimi

Net işletme sermayesinin düşük olması, diğer bir ifadeyle dönen varlıkların önemli bir kısmının kısa vadeli yabancı kaynaklarla finanse edilmesi, firma karlılığını artırıcı bir politika olmakla birlikte, aynı zamanda, firmanın riskini de artırır. Genelde, kısa vadeli faiz oranları uzun vadeli faiz oranlarından düşük olduğu için, yöneticiler, karlılığı artırmak amacıyla, kısa vadeli yabancı kaynaklara yönelme eğiliminde olabilirler. Ancak, kısa vadeli yabancı kaynak kullanımı arttıkça, firma likidite sıkıntısına düşebilir; bazı durumlarda borçlarını vadesinde ödeyemeyebilir. Dolayısı ile, risk ve karlılık arasında doğru orantılı bir ilişki vardır. İlk örneğin tersine, haddinden fazla uzun vadeli yabancı kaynak kullanıldığında ise, firma düşük riskli bir politika izleyecek; buna karşılık karlılığı da düşük olacaktır.

Finans yöneticisinin görevi firma değerini maksimize eden politikayı belirlemek ve

uygulamak olarak ifade edilmişti. Bu politikanın birinci bileşeni dönen varlıklara yapılacak yatırım düzeyi ve dağılımını belirlemek, ikinci bileşeni ise finansman kaynaklarının bileşimini ve uygun vadeli kaynak türlerini seçmektir. Dönen varlıkların optimal düzeyi, dönen varlıklardaki bir birim artışın sağladığı marjinal getirinin bu varlıkların finansmanında kullanılan kaynakların marjinal maliyetine eşit olduğu noktadır. Finansman kaynaklarının bileşimine karar verilirken, firmanın sermaye maliyetini düşürdüğü sürece, kısa vadeli kaynaklar uzun vadeli kaynakların yerine kullanılır.



5.1.3.1. Dönen Varlıklara Yatırım Politikası

Dönen varlıklara yapılacak yatırım düzeyi risk ve karlılık ilişkisi göz önünde bulundurularak belirlenir. Örneğin nakit kalemine yapılacak her bir birimlik fazla yatırım, işletmenin risk derecesini azaltacaktır. Ancak, bu aynı zamanda, kaynakların getirisi düşük varlıklara bağlanması anlamına geleceğinden, firmanın karlılığını da azaltacaktır.

Gelecekteki satışların kesin olarak bilinmesi halinde, firma dönen varlıklara yapacağı yatırımın düzeyini kesin olarak belirleyebilir. Ancak, belirsizlik durumunda, tahmini işletme sermayesi ihtiyacı tahmini satış düzeyine göre belirlendikten sonra, bulunan değere bir güvenlik marjı eklenir. Bu güvenlik marjının düşük ya da yüksek belirlenmesine göre, Şekil 5.1’de görüldüğü üzere, seçilen dönen varlık yatırım politikası görece riskli ya da ihtiyatlı olarak adlandırılabilir.

Dönen varlık dağılımı belirlenirken, her varlık türünün risk ve karlılığa etkisinin değişik olduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin, nakit düzeyindeki bir birim artış, stoklardaki bir birim artışa göre firmanın risk derecesini daha fazla düşürecektir.



Yüklə 0,5 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə