1-kartel, Merger ve Joınt venture arasındaki farkı göz önüne koymak



Yüklə 73 Kb.
tarix27.03.2018
ölçüsü73 Kb.
#35418

TÜRKİYE BANKALAR BİRLİĞİ

Banka Birleşmeleri ve Satın Almaları*

Mart 1997

Türkiye Bankalar Birliği

Bankacılık ve Araştırma Grubu

* Türkiye Bankalar Birliği, Bankacılar dergisinin Mart 1997 tarihli 20. sayısında yayımlanmıştır.



Banka Birleşmeleri ve Satın Almaları*
Lüizet Palombo**

Giriş
Firma birleşmesi (merger), bir firmanın kendi tüzel kişiliğini değiştirerek, bir başkasıyla tek bir yönetim altında birleşmesi olarak tanımlanabilir. 1980’li yılların başından itibaren, gerek Avrupa’da gerekse ABD’de makroekonomik gelişmelere ve mevzuat değişmelerine dayalı nedenlerle birleşmelerin sayısı artış eğilimine girmiştir. Bu eğilimden en çok etkilenen sektörlerden biri de bankacılık ve finans sektörü olmuştur. İncelenmesi gereken bir nokta, birleşme sonrasında bankaların yeterli performans artışını sağlayıp sağlayamadığı veya hangi tür birleşmelerin etkinlik ve karlılık üzerinde olumlu etki yarattığıdır.
Birleşmeleri incelerken öncelikle, birleşme ile ortak girişim(joint venture) ve kartel arasındaki tanımsal farklılıklara değinmek gerekmektedir. Ortak girişim, genelde kısmi veya geçici bir birleşmeyi anlatır. Böylelikle biraraya gelme amacı gerçekleştikten sonra ortak girişimi sona erdirmek mümkündür. Karteller ise kooperatif bir yapılanma olup, bünyesinde birleşmelerde veya ortak girişimlerde olduğu gibi yeni bir ürünün veya servisin yaratılması söz konusu değildir.
Bu çalışmada öncelikle banka birleşmelerinin çeşitleri ve bankaları birleşmeye iten nedenler ele alınmıştır. Çeşitli ülkelerdeki birleşme ve satın almalara ilişkin düzenlemeler ve ülkeler arası mevzuat farklılıkları incelenerek, Avrupa Birliği sınırları içinde yapılmış banka birleşmeleriyle ilgili sayısal bilgiler verilmiştir. Ayrıca banka birleşmelerinin performans ve etkinlik üzerindeki etkileri de incelenmiştir.

I. Banka Birleşmelerinin Çeşitleri
Banka birleşmeleri, faaliyetin gösterildiği coğrafi bölgeye veya birleşme sonrasında yönetim hakkının devredilme oranına göre iki ayrı grupta sınıflandırılabilirler:
A. Aynı coğrafi piyasada işlem yapan iki rakip bankanın birleşmesine yatay birleşme veya pazar içi birleşme, farklı coğrafi bölgelerde faaliyet gösteren bankaların birleşmesine ise pazarlar arası birleşme(cross-border merger) denir. Yatay birleşmelerde amaç toplam maliyetleri azaltmak ve yüksek sabit maliyetli faaliyetlerde ölçek ekonomisi sağlamaktır. Bu amaca ulaşmanın bir yolu birleşme sonrası şube sayısını azaltmaktır. Pazarlar arası birleşmelerin temelinde ise farklı bölgelere ve farklı ürünlere dayalı riskleri veya maliyetleri azaltmak ve coğrafi büyüme yatmaktadır.
B. Birleşme sonrasında taraflara tanınan karar alma yetkisinin boyutlarına göre olan sınıflandırma; 1) Çoğunluk edinme(majority acquisition), 2) Tam birleşme(full merger) ve 3) Banka satın alma(takeover) olarak yapılmaktadır. Çoğunluk edinmede bankalardan biri karar verme yetkisini elinde tutacak çoğunluğa sahiptir; ancak iki banka da kendi personelleri, kendi şube ağları ve yönetim ekipleriyle bağımsız yasal birimlerdir.
Bu tür birleşme genelde finansal kaldıraç1 sağladığı için yönetimsel sorunları olan bankalar tarafından tercih edilir.
Tam birleşme, aktif toplamı açısından birbirine yakın büyüklükteki iki bankanın birleşmesidir. Etkin bir bütünleşmenin söz konusu olduğu bu tip birleşmelerde sinerji yoluyla ölçek ekonomisi sağlamak mümkündür.
Banka satın alımlarında ise büyük bir banka küçük bir bankayı yasal olarak satın alır; ekonomik olmayan şubelerin kapatılması ve personel sayısının azaltılması gibi yöntemlerle küçük bankanın etkinliğini arttırmaya çalışır.
II. Banka Birleşmelerinin Nedenleri
Banka birleşmelerinin altında yatan nedenler incelendiğinde; makroekonomik konjonktürün, ülkelerin birleşme ,vergi2 ve diğer yasal konulardaki düzenlemelerinin ve sektörel etkenlerin önemli olduğu görülmektedir.
Banka birleşmelerinin temel amacı, hisse sahiplerinin getirilerini arttırmaktır. Ayrıca, bankaların büyüme isteği, sinerji yoluyla elde edilecek ölçek ekonomisi, yönetimsel kazançlar ve vergi kazançları gibi nedenler de bankaları birleşmeye itmektedir. Konu, bankaları ölçeklerine göre ayırarak ele alındığında; büyük bankalar farklı coğrafi bölgede faaliyet gösteren küçük bankalarla birleşerek şube dağılım alanlarını genişletip, mevduat artışı sağlamaktadırlar. Buna karşılık, karlılığı düşük olan veya sermaye yaratmakta zorlanan küçük bankalar birbirleriyle birleşerek, performanslarını iyileştirmek istemektedirler.
Banka birleşmelerinin nedenlerini ve amaçlarını açıklamakta kullanılan dört hipotez bulunmaktadır:
a) Sinerji Hipotezi’ne göre, birleşen bankalar ölçek ekonomisi sağlayarak sinerji yaratabilirler. Bu sayede hem hisselerin fiyatları hem de bankaların karı artacaktır.
b) Çeşitlilik Hipotezi’ne göre, banka birleşmeleri ürün ve hizmet yelpazesini çeşitlendirip, daha geniş bir coğrafi alana yayarak riski azaltır. Risk azaltıcı çeşitlilik, banka satın alımlarında hem alıcı banka hem de hedef bankanın hisse fiyatlarının artmasını sağlar.
c) Pazar Payı Hipotezi’ne göre, bankalar piyasadaki rakiplerinden biriyle birleşirse piyasadaki fiyat rekabeti azalacaktır ve birleşenlerin pazar payı artacaktır. Hem ürün fiyatı artacağından hem de gözetim maliyetleri azalacağından iki bankanın da hisse fiyatları artacaktır.
d) Yönetici Fayda Maksimizasyonu Hipotezi’ne göre, bir banka yöneticisi banka birleşmesini yalnızca hisse sahiplerinin karlarının artması için değil; kendi iş güvenliğini sağlamak ve kendisinin faydasını maksimize etmek amacıyla da isteyebilmektedir . Bu durumda toplumsal refahta artış yoktur.
Avrupa Birliği ülkeleri, 1980’lerin sonunda ve 1990’ların başında düşük ekonomik büyüme, teknoloji için gereken yatırımların payının artması, banka dışı finansal kurumlarla rekabet ve bazı bankaların gereğinden çok büyümesi gibi sorunlarla karşılaşmışlardır. Örneğin, bankalar finans sektöründe yer alan ve bankacılığa ait geleneksel faaliyetleri daha ucuz olarak sağlayan alternatif finansal kurumlarla rekabet etmek zorunda kalmışlardır. Bankalardaki mevduat faizlerine getirilen üst limitler mevcut iken, alternatif kurumlardaki fiyatların serbestleşmesi, bankaların mevduatları toplamadaki avantajlı konumunu olumsuz yönde etkilemiştir. Bu yüzden henüz herhangi bir yasal düzenlemeyle faiz oranlarına bir üst limit getirilmemiş olan finansal kurumlarla rekabet etme zorunluluğu doğmuştur.
Bütün bu sorunlara karşılık bankalar da maliyetlerini azaltma ve pazar paylarını arttırma ihtiyacıyla aynı pazar içindeki rakipleriyle birleşmelere veya kendilerinden küçük olan ama farklı bölgelerde hakim olan bankaları satın alma yoluna gitmişlerdir.
Bankaları rekabetten uzaklaştıran sınırlayıcı düzenlemelerin 1980’li yıllarda kaldırılmış olması ve tek pazar-tek para bloğunun oluşturulma çalışmaları, banka birleşmeleri ve satın almaları açısından önemli etkenler olmuştur. Böylelikle bankalar iç ve dış pazarda rekabet edebilmek için güçlenme ihtiyacı hissetmişler; birleşme ve satın alma yoluna gitmişlerdir. Ayrıca kurları kontrol altına alan düzenlemelerin kaldırılması da Avrupa bankalarını birleşmeye itmiştir. Ancak 1992 tarihli “Yatay Birleşmeler Talimatı”(Horizontal Merger Guideline) birleşmelerdeki artış eğilimini yavaşlatmıştır.

ABD’ye bakıldığında, bankaları birleşmeye iten nedenlerin Avrupa’dan farklı olduğu görülmektedir. ABD’de bankalar birleşme yoluyla, daha fazla finansal kaldıraç kullanabildikleri ve hedefledikleri risk ve ürün dağılımını yapmalarına olanak sağladığı için birleşmeyi tercih etmektedirler.


1980 sonrasındaki 5-6 yıllık dönemde ABD’deki banka birleşmelerinin sayısı oldukça artmış ve ülkedeki toplam banka sayısında gözle görülür bir düşüş yaşanmıştır. Bunun yasal düzenlemelerin esnekleşmesine ve makroekonomik gerekçelere dayalı nedenleri vardır. 1980’li yılların başlarında ABD’de yaşanan-ülke standartlarına göre- yüksek enflasyonla mücadele için, sıkı para politikası uygulanmıştır. Bu politikanın bir sonucu olarak yükselen faiz oranları, uzun vadeli sabit kredi veren küçük banka ve mali kurumların aktif-pasif dengesini bozmuştur. Bu bankalar birleşmeyi tercih etmiş veya daha büyük bankalar tarafından satın alınmıştır. Ayrıca, Avrupa’da olduğu gibi, iç piyasada rekabetçi ve ölçek ekonomisi yaratabilen bankalara olan ihtiyaç ve teknolojiye yatırım yapmakta ucuz alternatif maliyet oluşturmak da ABD’de bankaları birleşmeye iten faktörler arasında yer almaktadır.
III. Birleşme ve Satın Almaya İlişkin Düzenlemeler
1. Avrupa Birliği Birleşme Mevzuatı
1990 yılından önce Avrupa Birliği’nde AB Yasası’nın 85 ve 86 numaralı maddelerine göre işlem yapılmakta idi. Bu maddelerde diğer rakiplerin zarar görmeyeceği bir düzeydeki pazar gücüne izin verilmekteydi. Buna göre, hakim pozisyonun (pazar gücünün) kötüye kullanılması suç olmaktaydı. 21 Eylül 1990’da yürürlüğe giren AB Birleşme Yönetmeliği, AB Yasasının 86 numaralı maddesinin tek başına hakim pozisyonun rekabeti engellediğini belirleme niteliğinin bulunmamasından dolayı işleme konulmuştur. Yeni yönetmelik, birleşmeler kapsamına alınacakları belirlemekte ya da piyasada bağımsız hareket edip yoğunluk oranını arttıran ortak girişimleri de yönetmelik kapsamına almaktadır. Yönetmelik 12 ülkede geçerlidir ve ülkelerden hiçbiri birleşmelere yönelik vakalarda kendi yasalarını kullanmayarak AB Birleşme Yönetmeliğini devreye sokmaktadır. Bu yasanın uygulayıcısı olan Birleşmeler Komisyonu yalnızca AB içinde oluşmuş birleşmelerden sorumludur ama sorumluluğu da üye devletlerle paylaşmaktadır.Söz konusu yönetmelik bankacılık ve finans sektörüne de aynen uygulanmaktadır. Ancak, bu sektörde faaliyet gösteren kuruluşlara yönelik bazı istisnalar da bulunmaktadır.
1992 etkisi diye de anılan, 1992 yılında uygulanmaya başlayan Yatay Birleşmeler Talimatı, mekanik bir yoğunlaşma incelemesinin ötesindedir. Bu talimat, çoğunlukla bölgeler arası veya yoğunlaşmanın yaşanmaya başlamadığı bankacılık sistemlerindeki küçük bankaların birleşmesine izin vermektedir.
2. ABD Antitröst Yasası
Son 40 yıldır ABD’de yatay birleşmelere karşı yoğun bir antitröst politikası uygulanmaktadır ve uygulama firmaların büyüklüklerinin sınırlanmasına dayanmaktadır.
ABD’deki rekabeti korumaya yönelik yasaların tarihçesi oldukça gerilere gitmektedir. İlk kez 1890 yılında yürürlüğe konan Sherman Yasasına göre tekelleşmeye yönelik firma birleşmeleri, ülke içinde veya dışında suç sayılmaktır. 1914 yılında yapılan Clayton Yasası ise, fiyat ayrımcılığı (price discrimination) ve iki firmanın birleşmesi gibi konuları ele alarak rekabeti engelleyici davranışlara sınırlama getirmiştir. Daha sonra bu iki yasa değişen şartlara göre yeniden düzenlenmiştir. Şu anda 1960 ve 1966 Banka Birleşmeleri Yasalarıyla birlikte yürürlükte olan Clayton Yasasının 7.bölümü rekabete potansiyel tehdit oluşturan birleşmeleri iptal etme gücüne sahiptir.
Yasanın uygulayıcısı olan komisyon sunulan birleşme taslağının rekabeti olumsuz etkileyip etkilemeyeceğine 30 gün içinde karar vermektedir. Bu uygulama genelde küçük bankaların birbirleriyle yaptıkları yatay birleşmeleri onaylarken; fiyatlar üzerinde olumsuz etkileri olacağı düşüncesiyle büyük bankaların yatay birleşmelerine onay vermemektedir.(Bunun bir istisnası, 1991 Temmuz ayındaki, Chemical Bank ve Manufacturers Hannover birleşmesidir.) Sherman Yasasının 2.bölümü ise AB Yasasının 86.maddesiyle benzeşmektedir. Yine de 86. madde tekelci gücün nasıl elde edildiğiyle değil, mevcut durumda nasıl kullanıldığıyla ilgilenmesi yönüyle Sherman Yasasından ayrılmaktadır. ABD Antitröst yasaları, AB Yatay Birleşmeler Talimatı’na göre daha ağır yaptırımlar getirdiği için uygulamada daha etkilidir.
3. Japonya Antitekel Yasası
Japonya’daki banka birleşmeleri Antitekel Yasasına tabi olmakla birlikte Japon Bankalar Kanununun çeşitli maddeleri de bankalara özel uygulamalar getirmektedir. Antitekel Yasasına göre, birleşmenin sektör içinde rekabeti engelleyici bir durum ortaya çıkarması kanuna aykırıdır. Aynı şekilde Bankalar Kanununa göre Maliye Bakanlığının izni olmadan iki bankanın birleşmesi yasal değildir.
Japonya’da AB ve ABD uygulamalarından farklı olarak, rekabet komisyonunun yanısıra Maliye Bakanlığı da devreye girmektedir. Ayrıca, Japonya yasalarıyla AB yasaları karşılaştırıldığında, Japonya’daki yaptırımların daha ağır olduğu ve Antitekel Yasasının daha sınırlayıcı maddeler içerdiği gözlenmektedir. Bunun bir sebebi de bankacılık sektöründe likiditenin korunması isteğidir.
IV. Banka Birleşmeleri ve Satın Alma Örnekleri
ABD’de banka birleşmelerinin ve satın almalarının sayısı 1980’li yılların ilk yarısından itibaren artmıştır. Bu konudaki eğilimin Avrupa Birliği’nde ise 1980’lerin sonundan itibaren yaygınlaşmaya başlamış ve Tek Pazar’a giriş hazırlığı ile 1990’larda hız kazandığı gözlenmiştir.
Avrupa Birliği’nde 1988-1992 yılları arasında toplam 422 tane yatay banka birleşmesi olmuştur. Bölgeler arası banka birleşmelerinin sayısı ise 70’tir.Tablo 1’den de görülebileceği gibi, Almanya ve İtalya yatay banka birleşmelerinin yoğun olduğu ülkelerdir. 1988-1992 döneminde bu iki ülkenin de birleşme mevzuatının değişmesi birleşmelerin sayısını arttırıcı bir etken olmuştur.
Tablo 1: 1988-1992 Döneminde AB’de Meydana Gelen Yatay Banka Birleşmelerinin Sayısı


Ülkeler

Çoğunluk edinme

Satın alma

Birleşme

Toplam
















Belçika

4

5

2

11

İngiltere

9

14

1

24

Fransa

16

2

1

19

Almanya

12

70

11

93

İtalya

25

79

24

128

Hollanda

3

5

7

15

Tablo 2 ve Tablo 3 incelendiğinde bölgeler arası birleşmelerin Fransız bankaları için daha yoğun olduğu ve birleşmelerin çoğunun 1993 yılında yoğunlaştığı görülmektedir. Bunun nedeni, 1992 etkisi ve AB’deki tek pazar oluşmasına yönelik ülkeler arası entegrasyondur.


Tablo 2: 1988-1992 Döneminde AB’de Meydana Gelen Bölgeler Arası Banka Birleşmelerinin Sayısı

Hedef Ülke

Satın Alınan

Banka Sayısı







Belçika

10

İngiltere

4

Fransa

20

Almanya

9

İtalya

5

Hollanda

3

Tablo 3: Yatay Birleşmeler Talimatı’nın Yürürlüğe Girmesinden Sonra(1992) İzin Verilen Belli Başlı AB Banka Birleşmeleri ve Satın Almaları


Taraflar

Tarih







Crédit Lyonnais/BGF Bank

11.01.1993

Deutche Bank/Banco de Madrid

28.05.1993

Commerzbank/CCR

09.08.1993

BAI/Banca Populare di Lecco

20.12.1993

GeneraleBank/CR Nederland Bank

25.09.1995

BHF Bank/Credit Commercial de France

02.05.1996

Credit Agricole/Banque Indosuez

10.07.1996


Credit Agricole- Banque Indosuez Birleşmesi
1996 yılının Temmuz ayında, dünyanın onuncu en büyük bankası olan Crédit Agricole ile Banque Indosuez birleşmesi, banka birleşmelerinin nedenlerinin daha iyi anlaşılabilmesi için açıklayıcı bir örnektir: 1990 yılında yönetim değişikliği geçiren Banque Indosuez’in yeni yöneticilerinin stratejisi, bankanın müşteri portföyünü arttırmak ve kar artışı elde edebilmek için sermaye piyasasına yönelmek olmuştur. Bu strateji 1992’nin sonuna dek başarıyla yürütülmüştür. Ancak, 1993’te yönetimin üst kademelerinde oluşan bazı istifalar ve sonrasında yönetime gelen yeni yöneticilerin yönetim hataları (mismanagement) bankanın karlılığını ve genel performansını olumsuz yönde etkilemiştir. Bu yüzden de Banque Indosuez, büyük bankalar için iyi bir hedef haline gelmiştir. Fransa’nın ve dünyanın en büyük bankalarından olan Crédit Agricole da bu bankayı alarak ölçek genişletip, Banque Indosuez’in yaygın müşteri portföyünü kendi müşteri portföyü ile birleştirerek karlılığını arttırmayı amaçlamıştır. Aynı şekilde Banque Indosuez için de sermayesi ve karlılığı yeterli olan böylesine büyük bir bankayla birleşmenin karlılığı arttırıcı bir etken olabileceği düşünülmüştür. Böylelikle 1996 yılının Temmuz ayında iki banka birleşmiştir. Ortak hedeflerinin ilk adımı, Bank Indosuez’in Avrupa ve ABD sermaye piyasalarına girişinden sonra Asya-Pasifik bölgelerine açılması olarak belirlenmiştir.
Credit Agricole ve Banque Indosuez birleşmesinin iki bankanın performansını geliştirici ne gibi etkileri olacağını izlemek henüz mümkün değildir. İş kanunları ve sendikalar dikkate alındığında, Fransa’da iki bankanın da maliyet azaltmak için personel çıkarması zordur. Bu yüzden de ölçek ekonomisine ulaşmaları kolay olmayacak ve zaman alacaktır.
Ancak konuya birleşme ve rekabet yasaları yönünden bakıldığında, ortaya ilginç bir tablo çıkmaktadır. Toplam aktifleri dikkate alındığında, söz konusu iki bankanın birleşmesi sektörde yoğunluk yaratıp, sektördeki hizmet fiyatlarını olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Şu ana dek rekabeti engelleyici bir durumun bildirilmemesi nedeniyle AB rekabet yasaları devreye girmemiştir.
V. Banka Birleşmelerinin ve Satın Almalarının Performans ve Etkinlik Üzerindeki Etkileri
Banka birleşmelerini ve satın almalarını incelerken, birleşme öncesi ve birleşme sonrası bankaların, karlılık ve etkinlik değişimleri incelenmelidir. Böylelikle, birleşmelerin bankalara, bankacılık sektörüne ve ekonomiye ne kadar katkısı olduğu gözlenebilir.
Birleşmeler öncesi ve sonrası banka performanslarının karşılaştırılmasında banka karlılığı ve faaliyet etkinliği önem kazanmaktadır. Bu yolla, elde edilen kazançların gelir veya maliyet kaynaklı olduğuna karar verilebilir. Birleşmelerle ilgili yapılan çalışmalarda gözlenen kazançlar genelde yalnızca gelir kalemlerinde yer almaktadır. Aynı büyüklükte iki küçük bankanın birleşmesi sonrasında sinerji ve pazar payı artışı yoluyla brüt gelir artışı olmaktadır. Büyük bankalar ise birleşme sonrası brüt gelir artışını, piyasadaki hakim pozisyonlarından yararlanarak yarattıkları fiyat artışıyla sağlayabilmaktedirler. Diğer bir deyişle, maliyetler açısından bir etkinlik sağlanması her zaman mümkün olmamaktadır (A.N.Berger,1993).
Ayrıca, toplam maliyetin düşmesi ile etkinlik artışı arasındaki fark da ortaya konulmalıdır. Maliyet azalımı, gerek personel sayısını azaltarak gerekse ekonomik olmayan şubeleri kapatarak elde edilen maliyet küçülmesidir. Oysa bir etkinlik artışı olup olmadığını gözlemek için, toplam maliyetlerde anahtar bir rol oynayan işgücü maliyet oranının (personel ücretlerinin toplam aktiflere oranı) ve faaliyet giderleri oranının (toplam faaliyet giderlerinin toplam aktiflere oranı) birleşme öncesi ve sonrası değerlerini karşılaştırmak gerekmektedir. Performans değişimini saptamanın bir yolu da, özkaynak getirisi (ROE), aktif getirisi (ROA) gibi karlılık oranlarını incelemektir.
Banka birleşmeleri sonrasında üretim maliyetlerinin azalması, ölçek ekonomisine ulaşmak ve ürün gelişimi beklenen sonuçlardır, Ancak bu olumlu değişikliklerin gerçekleşeceği şüphelidir. Ayrıca, etkinlik etkisi uzun dönemde ortaya çıkacak ama birleşmelerin ürün fiyatlarına yapabileceği olası ters etki daha kısa bir süre içinde hissedilebilecektir.

Bu konuyla ilgili yapılan bir çalışma (Stephen Rhoades,1986) göstermiştir ki, 1981-1986 yılları arasında ABD’de incelenen 898 yatay banka birleşmesinin sonucunda elde edilen etkinlik artışı çok belirgin değildir. Çalışmada birleşme öncesi ve sonrası üçer yıllık dönemler ele alınarak, olağandışı gider kalemleriyle ortalama uzun dönem gider performansı incelenmiştir. Veri setine dahil edilen bankaların çoğu küçük bankalar olup, pazarlar arası birleşmeler çalışmaya dahil edilmemiştir. Yatay birleşme yapan bankaların ölçek ekonomisi yarattıkları ancak piyasada rekabeti engelleyici yoğunlaşma oluşturabildikleri gözlenmiştir. Bu yüzden, yaratılabilen etkinlik artışı ile yoğunlaşma karşılaştırıldığında, net sonuç toplumsal refah kaybı olabilmektedir. Ancak, kesin bir yargıya varabilmek için, daha geniş bir zaman aralığında gözlem yapmak gerekebilecektir.


Avrupa Birliği ülkeleri için yapılan çalışmalarda saptanan, alıcı bankaların satın alma öncesinde sektör ortalamasının üstünde bir karlılık gösterdikleridir. Satın alma sonrası dönemde ise alıcı bankalar, likidite darlığına neden olabilecek yatırımlara yöneldikleri için karlılık düşüşüyle karşı karşıya kalmaktadırlar. Hedef bankaların ise satılma öncesi dönemlerde karlılık ve etkinlik oranları kötüyken (düşük faiz marjı, yüksek faaliyet giderleri vs.) satıldıktan sonraki dönemde de artması beklenen etkinliğe kısa dönemde ulaşamamaktadırlar. Satın almaların hemen sonrasındaki yıllarda performans düşüktür. Bunun sebebi hedef bankanın düşük finansal kaldıraç oranı veya düşük faiz marjıdır (Rudi V. Vennet). Aynı büyüklükteki iki AB bankasının birleşmesi halinde ise faaliyet etkinliğinin ve karlılığın artabildiği, hatta sinerji yaratılabildiği gözlenmiştir (Rudi V. Vennet). Bölgeler arası birleşme veya satın almalardaysa sonuç bankaların birbirlerine teknolojik ve yönetimsel verilerini nasıl aktarabildiklerine göre değişmektedir (Rudi V. Vennet).

VI. Sonuç
1980’li yıllarda bankacılık sektörü bazı yapısal değişikliklere sahne olmuştur. Avrupa Birliği ülkelerinin tek pazar oluşturma çabaları ve buna bağlı olarak bankacılığın daha yoğun bir rekabetle karşı karşıya kalması, bankaların karlılığını düşürücü bir etken olduğu için Avrupa’da bankalar birleşmeye yönelmişlerdir. Buna karşılık; ABD’de ve diğer gelişmiş ülkelerde ölçek ekonomisine ulaşma isteği banka birleşmelerinin ve satın almalarının ardında yatan ana sebep olmuştur. Birleşmelerin sayısındaki artma eğilimi yürürlükteki mevzuatın rekabetin engellenmesini önleyecek biçimde yeni hükümlerle ve yaptırımlarla donanması zorunluluğunu getirmiştir.

Yapılan ampirik çalışmalar ise bankaların birleşme veya satın alma dönemleri öncesi ve sonrası etkinlik ve karlılıklarını karşılaştırarak, birleşmelerin bankaları, bankacılık sektörünü ve ekonomiyi nasıl etkilediğini incelemiştir. Aynı büyüklükteki küçük bankaların birleşmeleri sonucunda sinerji yoluyla brüt gelir artışı sağlandığı ve etkin çalışamayan veya yeterli performans gösteremeyen küçük bankaların performanslarını düzelttiği görülmüştür. Büyük bankaların yatay birleşmesi ise fiyatlar ve rekabeti olumsuz yönde etkileyebildiği için bankacılık sektörü ve ekonomi açısından net refah artışının varlığı şüpheli olacaktır. Etkinlik üzerine yapılan çalışmalarda çıkan sonuçlar, birleşmelerin genelde etkinliği arttıcı bir etkilerinin olmadığını ancak bazı maliyet kalemlerinde düşüşe neden olduğunu göstermiştir.


Her ne kadar banka birleşmeleri ve satın almaları ile ilgili veriler, ölçek ekonomisine ulaşmak dışında taraflara çok fazla oranda etkinlik veya karlılık performansı sağlayamıyor gibi gözükse de; makroekonomik gelişmeler, yasal düzenlemeler ve sektörel zorunluluklar göz önüne alındığında, bankacılık sektöründeki birleşmeler ve satın almalar rasyonel bir çözüm gibi görülebilmektedir.
Dipnotlar

* Bu çalışmada yer alan görüşler yazara aittir, Türkiye Bankalar Birliği’nin görüşlerini yansıtmaz.


** Türkiye Bankalar Birliği Bankacılık ve Araştırma Grubu Uzman Yardımcısı.



1 Finansal kaldıraç, bir firmanın veya bankanın borç ödeyebilme niteliğini ölçen bir orandır. Bu oran toplam aktiflerin toplam sermaye fonlarına oranı olarak ifade edilmektedir.

2 Birleşme ve satın almalardaki vergi düzenlemeleri ve bu düzenlemelerin birleþen taraflara etkisi başlı başına bir makale konusu olduğundan, bu makalede ele alınmayacaktır.
Kaynaklar
AB DANIŞMANLIK (1996), AT Birleşme Yönetmeliğinin Bankacılık ve Finans Sektörüne Uygulanması , AB Danýþmanlýk, 27.12.1996 sayýsý
ANIK GÜLGÜN (1994), “Joint Ventures with a dominant position under EC Competition Law, METU Studies in development, Sayı 21(3), s.295-321
BARADWAJ B, FRASER D.ve FURTADO E.(1990) “Hostile Bank Takeover Offers”, Journal of Banking and Finance, Sayý14, s.1229-1242
BERGER A.N.(1993), “The efficiency of financial institutions, Journal of Banking and Finance, Sayý 17, s.232-238
BRÖKER G.(1989), “Competition in Banking”, OECD
LEE PETER (1996), “Eat or be Eaten”, Euromoney, Ağustos sayısı s.28-42
MOLYNEUX P., ALTUNBAŞ Y. ve GARDENER E.(1994), Efficiency in European Banking-8.ci bölüm, New York,Wiley& Sons Press
RHOADES S.A (1993), “Efficiency effects of horizontal (in-market) bank mergers”, Journal of Banking and Finance, Sayý 17, s.411-422
SIEMS THOMAS (1996), Bank Mergers and Shareholder Wealth, FED of Dallas, s.1-12
VENNET V. RUDI (1996), “The effect of mergers and acquisitions on the efficiency and profitability of EC credit institutions”, Journal of Banking and Finance, Sayı 20, s.1531-1558





Yüklə 73 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə