Mutezile Kelâmında Düşünce (Nazar)-Bilgi İlişkisi
159
Alıntıya göre bir şey ya zorunlu olarak ya da delalette bulunarak bilinebilir.
Burada bir şeyin delil ve delaletle bilinmesi, kurgusal, fantastik ve sübjektif bir
şey değil, bilakis objektif bir nitelik olarak ortaya çıkmaktadır. Bu, bilgi nes-
nesiyle delâlet ve delîl arasındaki ilişkiyi öznenin dışında kendinde bir bağıntı
47
olarak belirleyen; ancak nazar ile bilgi arasındaki ilişkiyi mümkün bir ilişki ola-
rak açıklayan ‘realist’ bir yaklaşımdır. Buna göre düşünen, nazar sürecinin so-
nunda bilgiye zorunlu olarak ulaşmadığı gibi, düşünme süreci içerisinde kuşku,
zann ve bilgisizlik gibi bilgi değeri taşımayan hükümler de tevlîd etmez.
48
Kadı Abdulcebbar’a göre delîllerde delalet yönleri (ﻩﻮﺟﻭ) vardır. Her bir
delildeki delâlet yönü bilindiğinde, bunun gerektirdiği şeyi benimsemek de
zorunludur. Ancak düşünmek, kişi için (kendiliğinden) zorunlu değildir. Çün-
kü düşünmek, kişinin iradesine bağlı bir fiildir.
49
O, düşünmenin zorunlu ol-
madığını ve düşünen kişinin ‘delil ve delâlet yönüne, delilin özselliğine ve
içerdiği hükme etki edemeyeceğini söylemiştir.
50
Çünkü delil ya da delâlet,
delâlet ettiği şeye göre ‘asıl’ hükmündedir. Şu halde tevlîd, bilginin oluşma
koşullarının delîl, medlûl, delâlet ve taalluk kavramlarıyla ele alınan nesnel
bir bilme süreci olarak ortaya çıkmaktadır. Bu ilişkide düşünce, sabit olan ve
nesneyi olduğu şekliyle bilmeyi sağlayan ‘delâlet’te ve yönünde bir tür idrâk
işlevi görmektedir. Ancak, burada bizce büyük ölçüde kapalı kalan bir şey var
ki o da ‘delîl’ ve medlûle uzanan ‘delâlet’ bağının özneden ve onun sübjektif
ilgilerinden nasıl ve ne ölçüde bağımsız olabileceğidir. Şimdi ise bu çerçevede
Kadı Abdulcebbar’ın bilgiyi nasıl tanımladığını ve bilginin mahiyetini nasıl
ortaya koyduğunu tespit etmeye çalışalım.
2. Bilginin Mahiyeti:
Kadı Abdulcebbar, Kelam sistemlerinde yapılan bilgi tanımlarını ‘açıklık’,
tanımlanana özel olması ve şeyleri birbirinden temyîz etmesi olmak üzere üç
noktada eleştirmiş
51
ve yetersiz bulmuştur. O’na göre bir şeyin bilgi oluşu şu
olasılıklar üzerinden ele alınabilir:
47 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnî, -et-Tevlîd-, s. 4, 37.
48 Kadı Abdulcebbar, cins olarak düşünceyi iki alanda ele almıştı. Bizim de içinde yer aldığımız fenomen
(Şâhid) alan; Allah’ın bulunduğu metafizik (Ğayb) alan. Ona göre ‘tevlîd edicilik’ açısından her iki
düşünce arasında fark yoktur. Çünkü kişi, her iki durumda kendisini ‘düşünen’ olarak bulur. Bkz. Kadı
Abdulcebbar, el-Muğnî, -en-Nazar ve’l-Maarif-, s. 10 vd., 100 vd.
49 Abdulcebbar, a.g.e., s. 90.
50 Abdulcebbar, a.g.e., s. 84.
51 Abdulcebbar, a.g.e., s. 15, 16.
160
İBRAHİM ASLAN
Bilgi, özselliği ve cinsi ile; cins sıfatı ile; varlığı ya da yokluğu ile;
ma’nâ’nın bulunuşu ile; ma’nâ’nın hudûsu ile; bilen olarak fail ile veya
bir yönde meydana gelişi ile ortaya koymak mümkündür. Özselliği ile
tanımlanamaz. Çünkü bu durumda taklîd ve tesadüfi kabuller de birer itikâd
olarak bilgi ile aynı cinste olmuş olurlar. Basra Mutezilesine göre bilgi oluş,
bir itikâd olarak taklîd ve tesadüfi kabul edilen itikâdlardan ‘sukûnu’n-
nefs’ niteliği ile ayrılmaktadır. Bu nedenle bilginin, cins sıfatı, hudûsu ve
varlığı ile temellendirilmesi yanlış olacaktır. Yokluğu ile de tanımlanamaz.
Çünkü yokluk durumunda, bilgi hükmü verilemez. Bir ma’nânın varlığı
veya yokluğu ile de tanımlanamaz. Zira bilgi, sahih düşünme sürecine
bağlı olarak ma’nânın varlığı ya da yokluğuna gereksinim duyulmadan
oluşabilmektedir. Bilen olarak fail ile de tanımlanamaz. Çünkü bu, taklîd
ve bilgisel olmayan itikâdların da bilgi olmasını gerektirecektir.
52
Kadı Abdulcebbar, bilginin mahiyetini ve tanımını perspektif olarak
Cübbâîlere ve Ebû Abdullah el-Basrî’ye dayanarak ele almıştır. O’nun bilgi
tanımı, kendi içerisinde yapısal olarak ma’nâ, hâl, sukûnu’n-nefs ve itikâd
olmak üzere dört ana kavram üzerine kuruludur. Bunu getirdiği şu tanımda
görmek mümkündür: ‘Bilgi, bilenin nefsini, ele aldığı bilgi nesnesi üzerin-
de sukûn kılan bir ma’nâdır.’
53
Bu tanım, ‘bilgi’, ‘bilen’, ‘bilinen’, ‘ma’nâ’,
‘nefs’ ve ‘sukûn’ olmak üzere altı unsurdan oluşmuştur. Ancak yapılan ta-
nım, ma’nâ kavramı ve sukûnu’n-nefs ifadeleri üzerine kuruludur.
54
Tanımın
‘ma’nâ’, ‘itikâd’, ‘sukûnu’n-nefs’ ve ‘hâl’ olarak dört kavram ile örülmüş ol-
ması, söz konusu kavramlar arasındaki ilişkiyi bütünlük içerisinde irdelemeyi
gerektirir. Bu nedenle biz, Kadı Abdulcebbar’ın bilgi tanımını bu dört unsur
üzerinden anlamaya ve değerlendirmeye çalışacağız.
a. ‘Ma’nâ’ Olarak Bilgi:
Kadı Abdulcebbar, bilgiyi şeylerde var olduğunu savunduğu, edinilme-
ye hazır ‘ma’nâ’ ile temellendirir. Bu yaklaşımda şey, kendindeki ‘ma’nâ’
ile ‘ma’kûl’ yani rasyonel bir delâlet kazanır. ‘Ma’nâ’ (
ىنع َملا
) kavramı, ke-
lam kaynaklarına bakıldığında ilk kez İbn Mukaffa’da görülmektedir.
55
Bu
52 Abdulcebbar,
Şerhu’l-Usûli’l-Hamse, s. 190.
53 Kadı Abdulcebbar, a.g.e., s. 13.
54 Kadı Abdulcebbar, el-Muğnî, -en-Nazar ve’l-Maarif-, s. 13.
55 Soheil M. Afnan, bu kavramın erken dönemden itibaren; Felsefe çevrelerinde ise Kindî’den itibaren
kullanılmaya başlandığını söylemiştir. Bkz. Soheil M. Afnan, Philosophical Terminology in Arabic and
Persian, (Leiden, 1964), s. 115.