A ğ u s t o s y › L : s a y › : 7 ( k d V d a h I l ) 5 t L



Yüklə 4,42 Mb.
Pdf görüntüsü
səhifə15/19
tarix17.11.2018
ölçüsü4,42 Mb.
#80326
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19

A Ğ U S T O S   2 0 1 5   •   5 1

5 0   •   R U H   v e   M A D D E

yinelemelerin bilinçdışı tuzaklarına 

düşmeyerek kaderimizi elimize alma 

şansını yakalamak olasıdır. Bilinçli 

olarak kuşaktan kuşağa aktarılanların 

ötesine geçebilir ve kuşak aşandan 

iletileni, yani hiç dile getirilmediği ve 

konuşulmayan aile sırları olarak gizli 

kaldığı için özümsenmeden iletilmiş 

olanı aydınlatabiliriz.

Freud her insanın içinde taşıdığı 

dile gelmeyen, konuşmayan “bilinçdışı” 

olarak adlandırılan “öteki sahneyi” 

,”kara deliği”, ”yarığı” keşfetti. 

Başkalarına, aile üyelerine, yakın 

ilişkilere ve tüm topluma bağlı olan 

kara deliği. Ayrıca bizi demir gibi 

dövüp şekle sokan ve bizi hoş ya 

da trajik olaylara kör bir şekilde 

sürükleyen ve hatta bazen bize kötü 

bir el uzatan ruhsal dünyayı, ruhiçi 

(intrapsişik) ve ruhlararası (interpsişik) 

ortamı, bağlamı ve çevreyi, çerçeveyi de 

keşfetti.

Günlük yaşamın sıradan önemsiz 

olaylarında, unutmalarda, sürçmelerde, 

ufak kazalarda, rüyalar ve kabuslarda 

ve itkisel hareketlerde derin 

anlamlar bulabilir miyiz? Davranış ve 

tepkilerimize hatta hastalıklarımıza, 

kazalarımıza ya da evlilik, meslek 

seçimi, çocuklarımızın sayısı, 

düşüklerimiz, ölüm yaşımız gibi önemli 

ve olağan yaşam olaylarına ne gibi 

anlamlar verebiliriz?

Freud bir yerde şöyle der; 

“İnsanların geçmişe ait mirası 

sadece huydan ibaret değildir ayrıca 

eski kuşakların belleğini de taşır. 

Yaklaşımımda, kolektif zihnin varlığını 

temel aldım ki burada da zihinsel 

süreçler bir bireyin zihnindeki gibidir. 

Özellikle bir eylem için duyulan 

suçluluk duygusunun binlerce yıl 

hüküm sürdüğü ve bu eylemden haberi 

bile olmayan kuşaklarda işlem içinde 

kaldığı kanısındayım. Sanıyorum ki bir 

duygusal süreç sağlıksız davranışlarla 

oğula geçip, yeni kuşaklara uzanabilir.”

Jung ise “eşzamanlılık” kavramını 

getirerek Freud’u tamamlamıştır. 

Eşzamanlılık bir insan için anlam 

taşıyan iki ya da daha fazla bağlantısız 

olayın zamansal açıdan çakışmasıdır. 

Jung aynı zamanda kolektif bilinçdışı, 

yani herkes tarafından, kalıtımsal, 

kişi aşan (transpersonal) bilinçdışı 

kavramını da ortaya atmıştır. Jung’a 

göre, bizim kim olduğumuzu kolektif 

bilinçdışı şekillendirir. Bu toplumda 

kuşaktan kuşağa aktarılan, geçen 

ve insan deneyimini biriktiren bir 

bilinçdışıdır. Doğuştan oradadır ve bu 

nedenle kişisel yaşantının dışındadır.

Freud bilinçdışını, dile getirilmeyeni 

ve kolektif zihni; Jung kolektif 

bilinçdışını keşfetmişse de, aile ve 

gruplarda “ortak bilinç” ve “ortak 

bilinçdışının” varlığını ilk kez ortaya 

koyan psikodramanın ve grup 

psikoterapisinin önemli ismi Jacob 

Levy Moreno’dur. O yakın bağlarla 

bağlı gruplarda, örneğin bir ailede, bir 

cerrahi ekipte ya da tehlikeli bir görev 

içindeki bir bölükte paylaşılan bilinç ve 

bilinçdışından bahsetmektedir.

Soyağacı Ve Genososyogram

P

ROFESÖR Henri Colomb, 



Moreno’nun çalışmalarına 

dayanarak genososyogram tekniğini 

geliştirmiştir.

Genososyogramda, aile ağacının 

sosyometrik görsel temsili vardır. 

Üstüne isimler, yerler, tarihler, dönüm 

noktası olaylar, bağlar ve doğum, 

evlilik, önemli hastalıklar, kazalar, 

göçler, meslekler vs. eklenir.

B

İR bakıma, sandığımızdan daha az özgürüz. Yine de ne olduğunu 



anlayarak ve bağları bağlamlarında ve karmaşıklıklarıyla kavrayıp anlayarak 

özgürlüğümüzü geri kazanabilir ve yinelemelere son verebiliriz. Sonunda 

artık, bilerek ya da bilmeyerek yerini aldığımız ebeveynimizin, dedemizin ya da 

ölmüş kardeşimizin hayatını değil “kendi hayatımızı” yaşayabiliriz.

Genellikle onlar hakkında konuşmasak da bu karmaşık bağları görür, algılar 

ve hissedebiliriz: Onları konuşulmaz, düşünülmez ve dile getirilmelerin ya da 

sırların alanındaki şeyler olarak yaşarız. Yine de bu bağları ve umutlarımızı 

örneklemenin ve başkalarının bizim için istediğini yaşamaktansa yaşamımızı 

biz onu nasıl istiyorsak o ölçüye getirmenin, gerçek arzularımıza ulaşmanın, 

içimizde istediğimizi ve gereksindiğimizi bulmanın bir yolu vardır. Kuşak aşan 

Hastalıklar 

ve Aile Dizimi



Dr. Işın Ünay

 

3. Bölüm



A Ğ U S T O S   2 0 1 5   •   5 3

bir merci, ailenin kader ortaklığında 

etkili olan, isteyelim ya da istemeyelim 

maruz kaldığımız ve bağlı olduğumuz 

koşulları gözetir. Bu vicdan hem 

vermek ile almak arasında hem de 

kaderde bir denge ve düzen sağlamak 

için sistemde bağ oluşturur.

Ebeveyne yakın olma arzusu 

ve ailemize ait olma ihtiyacından 

doğan bir çok hastalığa ve semptoma 

yakalanırız. Ayrıca çoğu zaman 

kendimizi suçlu hissettiğimizde veya 

sözde bir davayı koruduğumuzda, 

dengeye olan bilinçsiz bir ihtiyaç 

harekete geçer. Veya bir tutum 

ya da davranışımızla bir düzeni 

bozduğumuzda, bir 

hastalık vasıtasıyla 

duraklamaya 

zorlanırız.

Birçok kanser 

hastasında ebeveyne, 

bir aile üyesinin 

kaderine ya da 

genel olarak 

hayata karşı 

haddini aşan 

bir tutum 

görülebilir. 

Bu tutum, 

bazen öfke, 

nefret şeklinde, 

bununla beraber sık sık 

başka bir kişiyi kendi acısıyla zor bir 

kaderden koruyabilme düşüncesi ile 

kendini gösterir.

Çok az hasta, başlangıçta 

hastalanmalarının aileleriyle 

olan ilgisini kurabilir ve de 

hastalanmalarında kendi 

etkilerini görebilir. 

Bu konuda dizimden 

önemli ipuçları elde 

ederler.

Çocuklar ebeveynle olan zor ilişkinin 

nedenini genellikle önce kendilerinde 

ararlar. Engellerin üstesinden 

gelememeleri sonucunda, kendilerine 

genellikle sadece yoksunluk, çaresizlik 

ve öfke kalır. Hatta sonraları 

çoğunlukla ebeveynlere olan saygılarını 

kaybederler. Bu tutumların her biri, 

ruhsal dengeyi ve dolayısıyla fiziksel 

sağlığı bozar.

Çocukların; ebeveynlerinin ve 

hatta başkalarının çektikleri acıları 

hissettiklerinde kaderlerini onlara 

yakın duran aile üyelerine temsilen 

taşımaya ne kadar özverili ve kararlı 

bir şekilde niyetli oldukları dizimlerde 

tekrar ve tekrar etkileyici bir şekilde 

görülebilmektedir.

Sistemimizde bize ait kişileri kabul 

etmeyi reddettiğimizde ya da bu 

konuda direndiğimizde, bazen bir 

hastalık ya da semptom bize bizim 

tarafımızdan dışlanan kişileri hatırlatır. 

Hayatımız ve kaderimiz, bizim 

ebeveynimize ve ailemizin öyküsüne 

karşı aldığımız tutumla şekillenir. 

Ailesi ile uyum içinde yaşayanlar, hayatı 

tam bir dolulukla alabilir ve belki de 

ardından başkalarına verebilir.

Hastalıkların oluşumu ya da 

semptomların ilk kez ortaya çıkma 

zamanı ile ilgili husus, dizim 

çalışması için yararlı olan çok önemli 

bağlantıları ortaya çıkarır. Birçok 

hastalık, aile yaşantısında yaşanan 

önemli geçişler (life changes) 

safhasında oluşur ya da kötüleşir. 

Örneğin, buluğ çağındaki genç köken 

ailesini terk etmeye başladığında ve 

ilişkiye ve kendi ailesine yöneldiğinde 

köken ailesinde bir ödevi yerine 

getirmek durumunda ise ya da 

ebeveyni için birisini temsil etmek 

zorunda ise hayatının ve ilişkilerinin 

5 2   •   R U H   v e   M A D D E

Genogram kullanımı ile değişik 

ilişkileri, bağları, aile dizgesine giren 

çıkanları derinlemesine incelemek 

mümkün olur.

Genogram daha derinleştirilip daha 

zenginleştirilebilir; böylece, psikososyal 

ve psikanalitik vurgulamayla, yani 

başvuranın söz dışı iletişimini izleme, 

geribildirimler verme ya da danışanda 

oluşan değişiklikleri, onun soluması ve 

rengini izleme gibi araçlar kullanılarak 

kapsamlı bir değerlendirme yapmak 

mümkün olur. Konuşulan ve 

konuşulmayan; geçmiş ve şimdiki 

sosyal ve duygusal bağlar ve ilişkiler 

ruhsal tarihsel çerçeveden çalışarak 

incelenebilir ve aydınlatılabilir. Söz dışı 

ile dışa vurulan çalışılır, söylenenler 

içindeki boşluklar araştırılır; unutulanı, 

bölüneni, çatlakları, kırılmış kalpleri, 

eşzamanlı olayları; ölüm, doğum, 

ayrılık, kaza, hastalık başlangıcı, sınav 

başarısızlığı, barışma tarihlerindeki 

rastlantısal görülen anlamlı bağlantılar 

araştırılır. Bunu yapma amacı 

danışanın yaşamını daha iyi anlamasını 

ve ona anlam vermesini sağlamaktır.

Aile Dizi

A

İLE Dizimi, son yıllarda birçok 



çalışma alanında danışmanlık 

ve tedavi yöntemi olarak yayılmış 

ve gelişmeye devam etmiştir. 

Organizasyonlarda ve okullarda 

dizim çalışmalarının yanı sıra hasta 

ile yapılan sistem dizimleri, tıp 

alanındaki şifa etkisi imkanlarını 

genişletmektedir. Nesilden nesile 

geçen duygusal dolaşıklıklar ve aile 

içindeki ilişkilerin dinamiklerine bakış, 

hastalık ve sağlığın yeni bir ışıkta 

aydınlığa kavuşmasını sağlar. Hastalık 

ve semptom dizimlerinde kazanılan 

kavrayış, hasta olan kişinin bir bütün 

olarak incelenmesine kılavuzluk eder.

Psikoterapide yaşanan kişisel 

travmatik olayların, o an mevcut 

olan yoğun taleple bastırıldıklarında 

ve dışlandıklarında uzun vadeli 

ruhsal ve fiziksel bozukluklara yol 

açtığı öteden beri bilinmektedir. Bu 

sıkıntıların üstesinden gelmek, o güne 

kadar ayrılmış olan yönlerin tekrar 

benimsenmesi ve bütünleştirilmesi ile 

mümkün olmaktadır.

Bunun ötesinde aile dizimi, kadersel 

olarak bağlı olduğumuz önceki 

nesillerin travmalarının nesilden 

nesile geçen etkisini nasıl devam 

ettirdiğini ve sonradan gelen 

nesillerin hayatını 

nasıl etkilediğini 

gün ışığına 

çıkarmaktadır.

Bert Hellinger’in 

vicdanın etki etme 

şekilleri ve aile 

içindeki bir kişiye ve 

de ailenin ötesinde 

başkalarının 

kaderini neyin 

duygusal 

dolaşıklığa 

soktuğu hususu 

ile ilgili içgörüsü 

ve bu duygusal 

dolaşıklıkları çözmek 

için sürekli gözlem yapması, 

olasılıkları sabırla araştırması ve 

geliştirmesi, aile diziminin gelişmesinin 

zeminini hazırlamıştır.

Her insan bir ailede doğar. Bu 

şekilde herkeste bu aileye ait bir 

bağ oluşur. Bert 

Hellinger’in “aile 

vicdanı” olarak 

adlandırdığı bilinçsiz 



Yüklə 4,42 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   11   12   13   14   15   16   17   18   19




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə