Adana, tarih boyunca sağlık ve tıp merke-
zi olmuş bir kenttir. Birçok efsanede veya
birçok mitolojik öyküde de Adana ve tıbbı
birlikte görüyoruz. Aslında sadece Adana
değil, dünya tıp tarihini de temel iki par-
çada inceleyebiliriz. Biri bu işi bir büyücü
veya bir sihirbaz mantığı ile yapan aynı
zamanda toplumun lideri olmuş rahip
doktorlar dönemi, diğeri ise artık bunu
bir bilim dalı olarak ele alan bilimsel tıp
çağıdır.
Adana’nın 8-10 bin yıllık, bir tarihi olduğu
biliyoruz. Adana’nın en eski yerleşim yer-
leri olan; Tepebağ, Anavarza, Yumurtalık
gibi yerlerin hiçbirinde arkeolojik kazı ya-
pılmadığı için belgeler bizi şimdilik 4 bin
yıl geriye götürüyor. İşte ben size sadece
yüzeyde bulunan belgelerden tıp ile ilgili
olanlarından bahsedeceğim...
“Ben
imparatorlar
imparatoru
Muvattalli’yim. Adana’ya tedavi olma-
ya geldim.”
Adana’nın en eski ismi Kizzuvatna’dır.
Kizzuvatna, Çukurova’da 3.500–4.000 yıl
önce kurulan bir uygarlık devletidir. Bu
krallığın diğer krallıklarından farkı, askeri
ve ordusu olmamasıdır. Ordusu olmayan
bir krallık, yaşamını doktorlar ve uygula-
dıkları tedaviler sayesinde sürdürebiliyor.
Bu doktorlar hastaları iyileştirdikleri veya
ölmek üzere olan insanları yeniden haya-
ta döndürdükleri için kutsal sayılıyorlar.
İnsanlar korkularından ve saygılarından
dolayı kendi hastaları olduğunda, bu kral-
lıktaki rahip doktorlara gelmek zorunda
kalıyorlar. Bunun belgesini Adana’nın
Sirkeli köyünde görüyoruz. Hitit im-
paratoru Muvattalli’nin bir kabartması
üzerinde; “Ben imparatorlar imparatoru
Muvattalli’yim. Adana’ya tedavi olmaya
geldim.” diyor. Ardından, Muvattalli öl-
düğünde iktidar kavgasına düşen kardeşi
Hattuşi ile oğlu Urhiteşup arasındaki sa-
vaşta, Urhiteşup mağlup olunca Adana’ya
sığınıyor, ama çevresine “Sağlığım bozuk
tedavi olmaya geldim” diyor. Buradan an-
laşılıyor ki, o dönem Kizzuvatta’ya tedavi
olmak için başka imparatorlar geldiğine
göre, diğer insanlar da iyileşmek üzere ge-
liyorlar. Kaldı ki bir Adanalı kraliçe olarak
bilinen Hitit imparatoriçesi Puduhepa ile
Mısır firavunu ikinci Ramses arasında-
ki yazışmalarda firavunun Puduhepa’dan
kardeşinin hastalığı için doktor istediği
görülmektedir.
Ve o dönemki bilgilere baktığımızda ilaç-
ların büyük bir kısmının, Toroslar’daki en-
demik çiçeklerden yapıldıklarını görmek-
teyiz. Yani, Toros çiçeklerinin bugün hala
Yörükler tarafından ve yöre halkı tarafın-
dan ilaç olarak kullanıldığını düşünürsek
bu 4 bin yıllık geleneğin devamıdır.
Adana’da Tıp ve Tıp Okulları
Adana’da bilimsel tıp ve tıp okulları ilk
olarak Hipokrat ile başlıyor. Efsanelerde
dedesi olarak kabul edilen sağlık tanrı-
sı Aueskulap (Eskülap) adına kurulmuş
olan bu tıp okullarına Aueskilapion (Es-
külapyon) deniliyor. Anadolu’da kurulan
üç Eskülapyon’dan birisi Yumurtalık’taki
Ayas (Hyejea, Hijyen) antik kenti. Hyejea
aslında Hipokrat’ın annesinin ismi. Hijyen
kelimesi de oradan türemiştir. Dünyada
ilk kol nakli, bir zencinin kolunun beyaza
nakledilmesi, burada yapılmıştır. Zenci ol-
masının nedeni kölelikten dolayıdır.
Milattan Önce 50 yıllarında Anavarza’da
yaşayan Dioskorides, bir hekimdir ve bu-
gün bilinen en eski tıp ve eczacılık kitabı
olan, ‘Materne Medika’ yı yazan kişidir.
Bunun bir nüshası Viyana’da, Artukoğul-
ları tarafından yaptırılan çevirisinin Arap-
ça nüshası da “Kitab-ul Haşşaşi” ismiyle
Topkapı müzesindedir. Bence Lokman
hekim Hipokrat’ın öğrencilerinden biriydi
veya Dioskorides’in kendisiydi.
Yakın Çağ’da Adana’da Tıp
Peki! Tarih boyunca böyle bir misyonu
olan Adana, yakın çağda nasıldı? Adana
da ilk modern hastane 1896 yılında şimdi-
ki Devlet Hastanesinin yerinde kurulmuş
olan Memleket Hastanesidir. Bu hastane
o sırada kolera salgını nedeniyle Kolera
Hastanesi olarak kurulmuştur. Şerafettin
Mağnuni adında bir doktor o dönem,
kolera müfettişi olarak Adana ve Tarsus’a
atanıyor, bu sırada dönemin valisi bugün
devlet hastanesinin bulunduğu yere neh-
rin kenarına bir kolera hastanesi kurmak
istiyor. Müfettiş Şerafettin Mağnuni ısrar-
la, ‘eğer ki sen kolera hastanesini nehrin
kenarına koyarsan, kanalizasyon sistemi
olmadığı için, atıklar nehre bulaşacağı için
tüm ovayı koleraya boğarsın’ diyor. Vali
dinlemiyor ve o yıl, zannediyorum, 50 bin
kişi Yüreğir ovasında koleradan ölüyor.
Şerafettin Mağnuni, anılarında validen
‘deli vali’ olarak bahsediyor. 1896 yılında
küçük bir kolera hastanesi ile başlayan,
sonra memleket hastanesi, arkasından
cumhuriyet ile birlikte devlet hastane-
si haline gelen bir hastaneler tarihi… Ve
onun arkasından sıra ile diğer hastaneler
geliyor.
Adana’da bir tıp tarihi müzesi kurmayı is-
tiyoruz. Bu müzede yerel, yani anlattığı-
mız Adana tıp tarihi ile ilgili şeyleri ko-
yacağız. Tabii ki içine efsanevi öyküler de
girecektir. Tıp tarihi müzesinde hem bu
tarihi göreceğiz, hem de Toroslar’ın hala
kullanılan endemik ve renkli bitkilerini
yaşayacağız.
Ayrıca, ilkokul çocuklarının gelip ders
gördüğü animasyonlar ve interaktif oyun-
lar da olacak. Büyükşehir Belediye Başkan
Vekili Zihni Aldırmaz ve Adana Tabip
Odası çok destek veriyor. Tıp tarihi ho-
camız İlter Uzel bugüne kadar biriktirdiği
bu şeyleri müzeye aktaracak. Arzu ediyo-
ruz ki, müzenin adı ‘Prof. Dr. İlter Uzel
Tıp Tarihi Müzesi’ olsun.
S. Haluk Uygur
Dünyada ilk kol nakli,
bir zencinin kolunun
beyaza nakledilmesi
şeklinde, Adana’da
yapılmıştır.
Arzu ediyoruz ki, Adana’ya
bir Tıp Tarihi Müzesi
kurulsun...
Dr. Şerafettin Mağmumi
Haluk Uygur’la Adana Tıp Tarihi üzerine k
onuştuk...
52
Müze Kelimesinin Anlamı Nedir?
Müze, Musa kelimesinden gelmekte
dir.
Zeus’un kızlarına ‘musalar’ denme
ktedir
ve musalar sanatla uğraşır. Müze, mü
zik,
mozaik kelimeleri hep aynı kökenlidir
.
Müze neden gerekir derken, sanat ne
den
gerekir denmektedir(denmelidir).
Gelelim sağlığa... Adana sağlıkt
a da Haluk
Hocamın değimiyle, ‘ilklerin, enlerin
ken-
tidir’. İktidarlar değişir, inançlar de
ğişir,
ancak değerler değişmez, bazen
ismi de-
ğişir... Hipokrat Alkmeon olur; Alkme
on,
Lokman olur. İlk
organ transplan
tasyonu-
nu yapan Yumurtalıklı Cosma ve Damian
kardeşlerin gümüşsüz ünvanı isim
değiş-
tirerek günümüzde fakir fukara dokt
oru,
halk doktoru haline gelir. Şimdi!
Gerçek-
lerle efsaneleri konuşurken, sağlığ
ın sa-
natsal ve ahlâksal yönünü de unutmama
-
mız gerekiyor. Hipokrat “Ahlâksızlara
tıp
öğretmeyin” diyerek ahlaka, “Hayat
kısa
sanat uzun” diyerek sanata atıfta bulun
u-
yor, ve günümüz rant ekonomisine
dayalı
kapitalist dünyasına ya da neoliberal
dün-
yasına insanların sadece kişisel çıkar
ları
ile birbirine baktığı, “buradan
ne ‘ütebili-
rim’ diye düşündüğü bu döneme
” uyarıda
bulunmaktadır.
Mehmet Kobaner’le kurulması planlanan sağlık m
üzesi üzerine konuştuk...
İnsanlığın, değerleri, onuru ve sayg
ınlı-
ğı ön plana alınması gerekmektedir. Çok
şükür ki, özveriyle çalışan yüksek insa
-
ni değerlere sahip pek çok hekimimiz
şu
anda Adana’da çalışmaktalar. Konun
u bu
anında, katmak istediğimiz bu değer
le-
rin sergilenebileceği sağlık müzelerinin
kurulmasının önemi de burada
kendini
göstermektedir. Hekimlik sanatını
(zana-
atını), etik değerlerini ön plana çıkaran
bir
müze kurulmasındaki gerekçelerden
bi-
risi de; hekim- hekim, hekim- hasta, ha
s-
ta- oda ve oda-halk arasındaki
ilişkilerin
gelişimine katkıda bulunacaktır.
Şimdiden hayırlı olsun…
Mehmet Kobaner
53