Alt Ekstremite Varis Tedavisi
Barbaros E. Çil
Alt Ekstremite Venöz Sistem Anatomisi ve
Patofizyoloji
Varislerde Klinik Değerlendirme
Varislerde Ultrasonografik Değerlendirme
Venöz Yetersizlikte Endovenöz Termal
Ablasyon
Varis Tedavisinde Skleroterapi
Giriş
Alt ekstremite varisleri sık görülen, hayat
kalitesinde ve iş gücünde ciddi kayıplara ne-
den olan bir hastalıktır. Varis problemi denince,
esas olarak bahsedilen durum, alt ekstremite
yüzeyel venlerinde (vena safena manga ve par-
va) görülen venöz reflü ve bunun sonucu ola-
rak da bacaklarda görünür hale gelen ve farklı
semptomlara neden olan varislerdir. Cerrahi
teknikler, 100 yıldan daha uzun bir süre bo-
yunca bu hastalığın tedavisinde tercih edilen
yöntem olmuştur. Ancak cerrahi tedaviye bağlı
komplikasyonlar ve sık görülen tedavi sonrası
rekürrens nedeniyle alternatif tedavi yöntemleri
ihtiyacı doğmuş ve bu doğrultuda yeni gelişti-
rilen endovasküler teknikler son 2 dekaddır gi-
derek artan oranda açık cerrahi tedavinin yerini
almıştır. Toplumda sık karşılaşılan bir sağlık
problemi olmasına bağlı olarak varis tedavi-
sinin sosyoekonomik etkisi de yüksektir. Gü-
nümüzde, lazer ya da radyofrekans enerjisiyle
uygulanan endovenöz termal ablasyon ve skle-
roterapi, varislerde en sık tercih edilen tedavi
yöntemi olarak doktorlar ve hastalar tarafından
yaygın kabul görmektedir.
1. Epidemiyoloji
Alt ekstremite varisleri sık karşılaşılan bir
problem olup değişik çalışmalarda erişkin po-
pülasyonda %25-50 oranında görüldüğü saptan-
mıştır
[1, 2]
. Varis görülme sıklığı her iki cinste
de yaşla beraber artış göstermekte olup kadınlar-
da erkeklere göre daha sıktır. Amerika Birleşik
Devletleri’nde yapılan ve ırksal farklılıkları araş-
tıran çalışmalarda, farklı ırklar içinde varis prob-
lemi en sık İspanyol kökenlilerde görülürken,
Afrika kökenlilerde ise en az sıklıkla görüldüğü
saptanmıştır
[3]
. Bazı çalışmalarda, kadınlarda
obezite, yüksek tansiyon ve hareketsiz hayat
biçiminin, erkeklerde ise sigara alışkanlığı ve
yine hareketsiz hayat biçiminin varis görülme-
sinde riski arttıran faktörler olduğu gösterilmiştir
[3]
. Ayrıca, erkeklerde boy uzunluğundaki artış
ve kronik kabızlığın, yüzeyel venöz yetersizlik
gelişimi ile pozitif korelasyon gösterdiğine dair
bilimsel bulgular da mevcuttur
[3]
.
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye
Barbaros E. Çil • barbaros@hacettepe.edu.tr
© 2015 Türk Radyoloji Derneği.
doi:10.5152/trs.2015.189
Tüm hakları saklıdır.
turkradyolojiseminerleri.org
Trd Sem 2015; 3: 316-327
TÜRK
RADYOLOJİ
SEMİNERLERİ
TÜRK
RADYOLOJİ
DERNEĞİ
ÖĞRENME HEDEFLERİ
D
316
2. Anatomi ve Patofizyoloji
Varis gelişiminin temel nedeni olan venöz
reflü, alt ekstremite venleri içinde büyük oranda
yüzeyel venlerde görülmektedir. Alt ekstremite-
nin yüzeyel venlerini vena safena manga (VSM)
ve vena safena parva (VSP) oluşturmaktadır.
Vena safena manga:
Medial malleolün
anteriorundan başlayıp, kruris ve uyluğun me-
dialinde yukarı doğru ilerleyip inguinal bölge-
de, safeno-femoral bileşkede (SFB) sonlanır.
VSM, uylukta safen fasyanın yaprakları ara-
sında, safen boşlukta seyreder. Safen boşlukta,
VSM ile birlikte safen sinir de bulunmaktadır.
Bu normal anatomik özellik, cerrahi veya en-
dovenöz tedavilerde tedavi sonrası gelişebi-
lecek sinir hasarı açısından önemlidir. Uyluk
proksimalinde VSM’ye, başlıca iki kollateral
ven, anterior ve posterior aksesuar safen ven-
ler (AASV, PASV) katılır. Safen venlerde bi-
küspid venöz kapakçıklar bulunmaktadır. Diz
altında daha çok olmak üzere, ayak bileği ile
SFB arasında genellikle 7-9 adet kapakçık var-
dır
[3]
. Anatomik varyasyon olarak VSM dup-
like olabilir. İnsan vücudundaki en uzun ven
olan VSM, yüzeyel venöz problemlerin de en
sık görüldüğü vendir. Bu vendeki venöz prob-
lemlerin çoğunun da altta yatan sebebi, fonksi-
yon bozukluğu gösteren venöz kapakçıklardır.
Vena safena parva
: Kruris posteriorun-
da, ayak bileği ile popliteal bölge arasında,
gastroknemyus kasının başları arasında seyre-
der ve popülasyonun çoğunda, popliteal fossa
düzeyinde safeno-popliteal bileşkede (SPB)
sonlanır. Bu seyri sırasında sural sinir, VSP ile
yakın komşuluk göstermektedir. VSP dupli-
kasyonu, VSM’ye göre çok daha nadir görülür.
Popülasyonun az bir kısmında VSP, popliteal
vene açılmak yerine Giacomini veni olarak
proksimale ilerleyerek uyluk proksimalinde
VSM’ye ya da femoral vene açılmaktadır.
Perforan venler:
Bu venler yüzeyel venle-
ri derin venlere bağlarlar ve normal fizyolojik
durumda çift yönlü akıma sahiptirler. Yüzeyel
ya da derin venöz sistem yetersizliğine bağlı
olarak perforan venlerde tek yönlü akım yer-
leşir ve perforan venler patolojik hale gelirler.
Varis:
Ayakta pozisyonda yapılan ölçümler-
de, cilt altı venlerindeki 3 mm ve daha fazla
olan dilatasyonlar, varis olarak adlandırılmak-
tadır. Primer varisler, kapakçık yetersizliği ve
buna sekonder gelişen trunkal (safen) reflüye
bağlıdır. Yüzeyel venöz yetersizlik olan has-
taların yaklaşık %70’inde kapakçık disfonksi-
yonu bulunmaktadır
[3]
. Altta yatan farklı bir
patofizyolojik olayın (yüzeyel tromboflebit ya
da derin ven trombozu gibi) bulunduğu durum-
larda gelişen varisler, sekonder varis olarak
adlandırılır. Varisler ve venöz yetersizlik, basit
kozmetik problemden kronik ülserlere kadar
değişik spektrumda klinik bulgu verebilir.
Telenjiyektazi (kılcal) ve retiküler ven-
ler:
Dilate küçük kutanöz venler olan telen-
jiyektazi ve retiküler venlerin, yüzeyel ya da
derin venöz yetersizliğe bağlı geliştiği düşü-
nülmektedir. Çapı 1 mm ve daha ince intra-
dermal venler telenjiyektazi (kılcal damarlar),
çapı 1 ile 3 mm arasında olan genişlemeler de
retiküler ven olarak adlandırılır. Bu venler ge-
nellikle kozmetik problem oluştururlar. Çoğu
asemptomatik olmakla beraber, semptomatik
olduklarında bacak ağrısı, ağırlık hissi, yor-
gunluk gibi şikayetlere neden olabilirler.
3. Değerlendirme
CEAP (Clinical severity, Etiology, Ana-
tomy, Pathophysiology) sınıflandırması:
Amerikan Venöz Forum’un uluslararası komi-
tesi tarafından ilk olarak 1994 yılında hazırlan-
mış ve 2004 yılında da revize edilmiştir
[4]
.
C harfiyle karakterize edilen hastalığın klinik
komponent puanı, tamamen asemptomatik
hastaları tanımlayan 0 ile son aşamada aktif
ülseri tanımlayan 6 arasında değişmektedir. C
skorunun yanına eklenen A ya da S, hastanın
asemptomatik ya da semptomatik olduğunu
göstermektedir (CEAP 2S gibi). Günlük kulla-
nımda sıklıkla sadece C skoru ile yetinilmekte,
E, A ve P skorları genellikle kullanılmamak-
317
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
tadır. Bu sınıflandırma hastalığın ağırlığının
derecelendirilmesi için oldukça başarılı iken
tedaviye cevabın değerlendirilmesi için uygun
değildir
[5]
.
C (Clinical): C0: Görünür bulgu yok (ağrı olabilir)
C1: Telenjiyektazi ya da retiküler venler
C2: Varis
C3: Venöz ödem
C4: Ciltte trofik değişiklikler
C5: İyileşmiş ülserle beraber trofik deği-
şiklikler
C6: Aktif ülser
A: Asemptomatik
S: Semptomatik
E (Etiologic): EC: Konjenital
EP: Primer
ES: Sekonder
EN: Sebep saptanamayan
A (Anatomic): AS: Süperfisyel
AP: Perforan
AD: Derin
AN: Saptanamayan
P (Pathologic): PR: Reflü
PO: Obstrüksiyon
Venous Clinical Severity Score (VCSS):
Bu skorlama sisteminde; cilt değişiklikleri,
pigmentasyon, inflamasyon, endurasyon ve
ülser varlığı gibi venöz hastalığın 9 temel özel-
liği 0 ile 3 arasında skorlanmaktadır. Tedaviye
cevabın değerlendirilmesi için daha uygundur.
Aberdeen Varicose Vein Questionnaire:
Hasta tarafından doldurulan ve venöz hastalığı
çok yönlü değerlendirmeyi amaçlayan 13 so-
rudan oluşan bir anket formundadır. İlk olarak
1993 yılında oluşturulmuştur. Bu ankette venöz
hastalığa bağlı ağrı, ödem, ülserler, varis çorabı
kullanımı, günlük aktivite kısıtlılığı ve varislerin
kozmetik etkileri gibi özellikler sorgulanmakta-
dır. Her soruya cevap olarak 0 (yok) ile 100 (ileri
derecede) arasında bir skor verilmektedir.
4. Hikaye ve Fiziksel Muayene
Varis şikayeti olan hastanın değerlendirme-
si, her hastalıkta olduğu gibi ayrıntılı hikaye
alma ile başlamalıdır. Yüzeyel venöz yetmez-
lik (YVY) ve buna bağlı varislerde tipik olarak
görülen semptomlar künt ağrı, ağırlık hissi,
yorgunluk, kramplar, kaşıntı ve bacakta ödem-
dir. Çoğu hasta, semptomların ayakta durmakla
arttığını, hareket etme ve elevasyonla azaldığı-
nı tarifler. Genellikle şikayetler akşama doğru,
günün ilerleyen saatlerinde artış gösterir. Ve-
nöz hastalığa bağlı gece krampları ve ‘restless
leg’ görülebilir. Hikayede, derin ven trombozu
özellikle sorgulanmalıdır. Ayrıca daha önce
geçirilmiş cerrahi ya da endovenöz tedavi hi-
kayesi önemlidir.
Fiziksel muayenede, varislerin büyüklükleri
ve yaygınlığı değerlendirilmelidir. Ayak bileği
etrafında yoğunlaşan telenjiyektatik venler co-
rona phlebectatica olarak adlandırılır ve venöz
yetersizliğinin bir bulgusudur. Ayrıca beyaz at-
rofi, lipodermatoskleroz, venöz staz dermatiti
(pigmentasyon, kızarıklık) ve venöz ülserler bu
hastalığın diğer cilt bulgularıdır. Varislerin yerle-
şimi de bize altta yatan venöz hastalık hakkında
bilgi verir. VSM yetersizliğine bağlı varisler ge-
nellikle uyluk ve kalfın medialinde yerleşirken,
VSP yetersizliğine bağlı varisler kalf posterio-
runda görülürler. Pelvik konjesyon sendromuna
bağlı varisler ise kadın hastalarda inguinal bölge,
uyluk anterioru ve genital bölgede yerleşiktir.
5. Ultrasonografik Değerlendirme
Varis şikayeti olan ya da venöz yetersizlikten
şüphe edilen her hastaya, hikaye alma ve fizik-
sel muayeneden sonra, ilk tanısal tetkik olarak
Doppler US yapılmalıdır
[5, 6]
. Bu değerlen-
dirme, mutlaka hem yüzeyel hem de derin ve-
nöz sistemi içermelidir.
Venöz yetersizlik ve
varis için yapılan alt ekstremite venöz Doppler
US tetkiki, hasta ayakta durur pozisyonda, vü-
cut ağırlığı diğer bacağa verilecek şekilde de-
ğerlendirilen bacak bir basamağa bastırılarak
yapılır.
Derin venöz sistemde ana femoral, fe-
moral, popliteal ven ve tibial ven çiftleri değer-
lendirilir. Yüzeyel venöz sistemde ise VSM,
AASV, PASV, VSP ve görülür hale gelmiş tüm
perforan venler değerlendirilmelidir. Yüzeyel
venöz sistemde değerlendirilen venlerin çapla-
rı seviye verilerek raporlanmalıdır. VSM çapı,
318
Çil BE.
EĞİTİCİ NOKT
A
uyluk proksimali ve distali arasında belirgin
bir farklılık göstermiyorsa seviyesi belirtile-
rek tek bir çap ölçümü verilmesi yeterli iken,
proksimal ve distal arasında belirgin çap farkı-
nın olduğu durumlarda uyluk proksimali, uy-
luk orta kesim, diz üstü ve diz altı gibi değişik
seviyelerdeki VSM çapları ayrı ayrı raporda
belirtilmelidir. Perforan venler; uyluk, medial
krural, lateral krural ve posterior krural olarak
sınıflandırılır ve yine seviye vererek raporlanır.
Normal çapların üst sınırları, VSM için 4 mm,
VSP için 3 mm ve perforanlar için 2 mm’dir.
Bu değerlerin üzerindeki çaplar dilatasyon ola-
rak adlandırılır.
Venöz patensi probla kompresyon yapıla-
rak değerlendirilir. Reflü değerlendirmesi için
Valsalva manevrası veya distal ögmentasyon
manevrası (kalf kompresyonu) yapılır. Valsal-
va manevrası özellikle safeno-femoral bileş-
kenin ve femoral venin değerlendirilmesinde
etkinken, distale gidildikçe ve özellikle safe-
no-femoral bileşkedeki terminal kapakçığın
fonksiyonel olduğu durumlarda etkinliği azal-
maktadır. Uyluk distali ve krural bölgede reflü
değerlendirmesinde distal kompresyon manev-
rası daha doğru sonuç vermektedir. Yetersizli-
ğin lokasyonu ve süresi rapor edilmelidir. Val-
salva ya da distal kompresyon ile venöz akım
yönünde, yüzeyel venlerde, tibial venlerde ve
perforan venlerde 0,5 sn’den, femoral ve pop-
liteal venlerde 1 sn’den daha uzun süren geri
kaçışlar reflü olarak adlandırılmaktadır
[5]
.
6. Tedavi
Varis tedavisinin temeli, altta yatan yüzeyel
venöz yetersizliğin (trunkal reflü, aksiyal ref-
lü) tedavisidir. Doppler US’de trunkal vende
dilatasyon ve reflü varlığı ve hastada venöz
yetersizliğe bağlanan semptomların varlığı te-
davi endikasyonunu oluşturmaktadır. Yüzeyel
venöz yetersizliğin ortadan kalkması ile varis-
lerde gerileme beklenmektedir. Varislere bağ-
lı semptomların ve kozmetik problemin tam
olarak giderilmesi için sıklıkla, trunkal reflü-
ye yönelik tedaviyle eş zamanlı ya da ayrı bir
seansta skleroterapi de uygulanmaktadır. Per-
foran venlerdeki dilatasyon ve yetersizlikler
büyük çoğunlukla yüzeyel venöz yetersizlik-
ten kaynaklandığı için varislerin ve YVY’nin
tedavi edilmesi dolaylı olarak genişlemiş per-
foran venleri de geriletmektedir. Ancak nadir
durumlarda, perforan venlere yönelik tedavi de
gerekebilmektedir. Bu yazının temel konusu-
nun dışında kaldığı için, derin venöz yetersiz-
lik ve tedavisinden bahsedilmeyecektir.
a. Trunkal (VSM, VSP) reflü tedavisi
Günümüzde VSM, VSP, AASV ve PASV
reflüsünde en sık tercih edilen tedavi seçenek-
leri konservatif tedavi, cerrahi tedavi, termal
ablasyon ve skleroterapidir.
Konservatif tedavi:
Venöz yetersizlikte
uygulanan konservatif tedavi temel olarak ba-
sınçlı varis çorabı kullanımıdır. Genel olarak
grade 1 (18-21 mmHg) hafif basınçlı çoraplar
yeterlidir. İleri olgularda grade 2 ve 3 yüksek
basınçlı çorap kullanımı gerekli olabilir. Çorap
dışında bu hastalarda kilo verme, egzersiz ve
bacak elevasyonu fayda sağlamaktadır. Ancak
konservatif tedavi altta yatan temel problemi
düzeltmediği için temel tedavi yöntemi olarak
yeterli değildir. Reflünün gerilemesini sağ-
lamaz ancak semptomatik fayda sağlar. Bu
nedenle, safen ven ablasyonuna uygun olan
hastalarda, primer tedavi olarak kompresyon
tedavisi verilmesi yeterli değildir
[5]
.
Cerrahi tedavi:
Yüksek ligasyon (krossek-
tomi) ve safen stripping, 100 yıldan uzun süre
boyunca VSM ve VSP yetersizliğinin standart
tedavi yöntemi olarak uygulanmış olup günü-
müzde büyük oranda yerini termal ablasyona
bırakmış durumdadır. Genel olarak cerrahi
tedavinin sonuçları termal ablasyona benzer
olmakla beraber komplikasyon oranları, posto-
peratif ağrı, iyileşme süresi ve rekürrens oran-
ları cerrahi tedavide daha yüksektir. Günümüz
kılavuzlarında, trunkal reflü tedavisi için, rad-
yofrekans ya da lazer ablasyonun cerrahi te-
daviye tercih edilmesi önerilmektedir
[5]
. Bu
dezavantajlarına rağmen, termal ablasyonun
başarısız olduğu durumlarda, trunkal venin ile-
ri derecede geniş (>1,5-2 cm) ya da tortiyöz
olduğu durumlarda veya çok yüzeyel yerleştiği
319
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
EĞİTİCİ NOKT
A
EĞİTİCİ NOKT
A
durumlarda cerrahi tedavi hala gerekli olabil-
mektedir.
Endovenöz termal ablasyon
: Isı kaynağı
olarak radyofrekans (RF) ya da lazer enerjisi
kullanarak uygulanan endovenöz termal ab-
lasyon, günümüzde safen yetersizliğinin pri-
mer tedavi yöntemi olarak kabul edilmektedir.
Yaklaşık 20 yıldır kullanılan termal ablasyon
güvenli ve etkin olması, düşük yan etki ora-
nına sahip olması, genel anestezi ve hastane
yatışı gerektirmemesi gibi avantajları nedeniy-
le cerrahinin yerini büyük ölçüde almıştır
[3,
7-9]
. Termal ablasyonda, açık cerrahi teknikler
kullanılmaksızın safen ven ablate edilerek ka-
patılmaktadır. Bu işlem için genel anestezi ve
ameliyathane gerekmemekte, hastanın moni-
törize edilebileceği ve gerektiğinde intravenöz
sedasyon verilebilen bir işlem odası yeterli ol-
maktadır. Dolayısıyla, girişimsel radyoloji iş-
lem odaları ve anjiyografi odaları bu amaç için
fazlasıyla yeterlidir.
İşlem:
Eğer şartlar elveriyorsa intravenöz
sedasyon altında tedavi, hem hasta hem de he-
kim için işlemi kolaylaştırması nedeniyle ter-
cih edilmektedir. Tedavi için femoral sinir blo-
ğu gibi bölgesel analjeziyi tercih eden ekoller
de mevcuttur. Bunların hiçbiri yapılamıyorsa
da, safen ablasyon, lokal anenstezi ve tümesan
anestezi ile rahatlıkla uygulanabilir. Hastanın
tedavi edilecek bacağı steril olarak boyanır ve
örtülür. Hasta VSM tedavisi için supin, VSP
tedavisi için ise pron pozisyonda hazırlanmak-
tadır. İşlem, ultrason kılavuzluğunda yapıldığı
için ultrason probu steril bir kılıfa yerleştirilir.
İşlem sırasında venospazmın yaratabileceği
güçlükleri önlemek için, işlem öncesi işlem
odasındaki klimalar kapatılarak oda sıcaklığı
yükseltilmelidir. Ayrıca intravenöz sedasyona
hazırlık olarak aç bırakılan hastalar genellikle
dehidrate kalmakta ve çok dilate olmayan sa-
fen venlere giriş daha da zorlaşabilmektedir.
Bu nedenle, hastanın işlem öncesi intravenöz
yolla hidrate edilmesi, venöz ponksiyonu ko-
laylaştıran bir önlem olarak uygulanmalıdır.
Özellikle kadın hastalarda venospazm daha sık
bir problem olarak ortaya çıkmaktadır. Hid-
rasyona ve odanın ısıtılmasına rağmen, yatar
pozisyonda safen ven çapında azalma ve ven
duvarında spazma bağlı kalınlaşma görülebi-
lir. Bu durumda vene girmek mümkün olma-
yabilir. Safen vende dilatasyon sağlama amaçlı
uygulanan diğer bir pratik yöntem de femur
başı düzeyinde femoral vene manuel kompres-
yon uygulanmasıdır. Burada önemli olan, vene
kompresyon yaparken arteriyel akımda kesinti
olmamasıdır. 3-5 dakikalık femoral ven kom-
presyonu genellikle safen vene ponksiyonu
mümkün kılacak kadar dilatasyonu sağlar.
Yetersizlik gösteren safen vene giriş nokta-
sının belirlenmesi önemlidir. VSM ya da VSP
ayak bileğine kadar çok geniş kalibrede olsa
bile krural bölgede çok distal ponksiyon, VSM
ablasyonlarında safen sinir, VSP ablasyonla-
rında sural sinir hasarıyla sonuçlanabilir. Bu
iki sinir, kruris distalinde, VSM ve VSP ile
daha yakın seyir göstermektedir.
Postoperatif
sinir hasarı riskini en aza indirmek için, VSM
ablasyonlarında tercihen diz ekleminin hemen
inferioru uygun olup kruris 1/3 proksimalin-
den daha inferior girişlerden kaçınılmalıdır.
VSP ablasyonlarında ise gastroknemius kası-
nın yaptığı çıkıntının alt konturunun (kruris
2/3 proksimal kesiminin) daha inferiorundan
giriş yapılmamalıdır.
Belirlenen noktada sa-
fen vene, US kılavuzluğunda, tercihen 23G bir
mikroponksiyon iğnesi ile girilerek tel üzerin-
den kullanılan sistemin uyumlu olduğu 5-7F
bir vasküler kılıf yerleştirilir
(Resim 1a, b)
.
Bazı sistemler uzun vasküler kılıf kullanırken
bazı sistemler standart kısa vasküler kılıflardan
uygulanmaktadır. Tortiyöz seyirli venlerde, tel
üzerinden yerleştirilen uzun vasküler kılıflar
uygulamada avantaj sağlamaktadır. Kullanılan
sistem kısa vasküler kılıfla çalışıyor olsa da,
eğer tortiyözite nedeniyle fiberin ilerletilme-
sinde problem yaşanacağı düşünülüyorsa, her-
hangi bir 6-7F uzun vasküler kılıf tel üzerinden
yerleştirilmeli, daha sonra fiber bu kılıf yoluy-
la ilerletilmelidir. Tortiyöz damarlarda sivri
uçlu fiberi ilerletmeye çalışmak genellikle ve-
nospazm ve buna ikincil teknik başarısızlıkla
sonuçlanmakta ve işlemin ileri bir tarihe erte-
lenmesine neden olmaktadır. Lazer ya da RF
fiberi, safeno-femoral ya da safeno-popliteal
bileşkenin 1-2 cm inferiorunda olacak şekilde
320
Çil BE.
yerleştirilir ve pozisyonu US ile konfirme edi-
lir. Fiber yerleştirildikten sonra tümesan anes-
tezi uygulanır. Tümesan anestezi, serum fizyo-
lojik içinde dilüe lokal anestetik maddenin, US
kılavuzluğunda, ablate edilecek ven segmenti
boyunca, veni 360 derece saracak şekilde per-
kütan enjekte edilmesidir. Uygun büyüklükteki
steril bir tas içinde 500 ml serum fizyolojik, 30
ml lokal anestetik ve 20 ml bikarbonat solüs-
yonu karıştırılarak tümesan anestezi solüsyonu
hazırlanır. Genellikle bu miktardaki solüsyon
bilateral uygulamalar için yeterlidir. Burada
önemli olan kullanılan lokal anestetik madde-
nin hastanın ağırlığına göre verilebilecek mak-
simum dozunun hesaplanmış olmasıdır. Lokal
anestetik maddede doz aşımı methemoglobi-
nemiden hasta kaybına kadar değişik ağırlıkta
komplikasyonlara neden olabilir. Daha sonra
RF ya da lazer jeneratörü çalıştırılıp fiber uy-
gun hızda geri çekilerek ven ablate edilir.
Başa-
rılı bir lazer ablasyon için vene ortalama 60-80
Joule/cm arasında enerji uygulanması gerek-
mektedir.
Uygulanan enerjinin artması venin
kapanma oranlarını arttırırken aynı zamanda
sinir hasarı, cilt yanığı, ciltte hiperpigmentas-
yon gibi komplikasyonların da artmasına ne-
den olmaktadır. Bu nedenle ortalama 60-80 J/
cm enerji aralığı hem güvenli hem de etkindir.
Venin daha geniş olduğu proksimal kesimine
80-100 J/cm enerji uygulanırken, kalibresinin
daha az olduğu diz düzeyinde ya da cilt altında
çok yüzeyel seyrettiği kesimlerde uygulanan
enerji 50-60 J/cm’ye düşürülür. Santimetreye
verilen Joule: watt x 1 santimetrelik segmentte
fiberin saniye olarak geri çekilme hızıdır. Ge-
nellikle uygulamalar 12-15 watta yapılmakta-
dır. Fiber eğer 1 cm’lik segmentte 5 sn’de geri
çekilecek olursa, 15 W x 5 sn: 75 J/cm enerji
verilmiş olur. Jeneratör üzerinde, uygulanacak
watt değeri seçilebilmektedir. Watt düşük seçi-
lirse fiberin geri çekilme hızı azaltılır, yüksek
seçilirse geri çekme hızı arttırılır. Uygulanan
watt değerinin azaltılması postoperatif ağrı şi-
kayetini azaltabilir. İşlem sonunda ablate edi-
len safen ven uzunluğu, verilen total enerji, cm
başına uygulanan ortalama enerji kaydedilir ve
işlem raporunda bu bilgiler raporlanır.
Lazer fiberleri ile ilgili bir diğer nokta da fi-
berin kullandığı lazer dalga boyudur. İlk kul-
lanıma giren fiberler 810 nm iken günümüzde
kullanılan fiberler genellikle 940, 980 ya da
1470 nm’dir. Ayrıca lazer fiberlerinin çapları
da farklı olabilmektedir. 400 mikron gibi ince
fiberler daha çok perforan ven ablasyonlarında
kullanılırken, safen ablasyon için kullanılan fi-
berler genellikle 600 mikrondur.
Endovenöz RF ablasyon da lazere benzer
şekilde uygulanmaktadır. Farklı olarak RF ka-
teterlerinde enerji noktasal değil segmental (7
cm) olarak oluşur
(Resim 2)
. Buna bağlı ola-
rak da kateter segmental olarak geri çekilir.
Cihazlara göre farklılık göstermekle beraber,
genellikle 7 cm’lik segmentin ablasyonu için
yaklaşık 20 sn’lik bir zaman gerekmektedir.
Safeno-femoral bileşke komşuluğundaki ilk
segmente ablasyon 2 kere uygulanır. Bunu ta-
kip eden segmentlerde 1 kez uygulama yeter-
lidir. Ortalama bir VSM ablasyonu da yaklaşık
5-6 segmentte tamamlanmaktadır. Dolayısıyla
uygulama süresi açısından günümüz teknolo-
321
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
EĞİTİCİ NOKT
A
Resim 1. a, b.
(a) VSM ponkisyonu, (b) VSP ponksiyonu.
a
b
jisinde, lazer ve RF arasında belirgin bir fark
yoktur. RF ablasyonda oluşan ısı ven duva-
rındaki kollajenin denatüre olmasına neden
olmaktadır. Sonuç olarak ven fibrotik bir band
haline dönüşmektedir.
İşlem sonrası öneriler:
Ablasyon sonrası
hastalara aynı gün içinde mobilizasyon ve bol
hidrasyon, 1 hafta boyunca külotlu varis çorabı
(gece hariç) kullanımı, 1 hafta boyunca steroid
olmayan bir anti-inflamatuar ilaç kullanımı, 1.
haftada klinik kontrol ve 1. ayda da klinik ve
Doppler US kontrolü önerilir
(Resim 3a, b)
.
Hasta ertesi gün işe dönebilir.
Komplikasyonlar:
Endovenöz ablasyona
bağlı komplikasyonlar nadir olarak görülmek-
tedir. Bu komplikasyonların başlıcaları; DVT
(%1-3), duyu siniri hasarı (%1-3), cilt yanığı
(<%1), tromboflebit (%1-2) ve ciltte hiperpig-
mentasyondur (%1-2)
[5]
.
Sonuçlar:
Endovenöz lazer ve RF ablasyo-
nun teknik ve klinik sonuçları arasında belirgin
farklılık saptanmamıştır
[10]
. Her iki teknikte
de, ablate edilen safen vendeki oklüzyon ba-
şarısı 1. yılda %90’ın üzerinde, 3-5. yıllarda
ise %90’larda bildirilmektedir
[3, 5, 9]
. RF ile
lazer ablasyonu karşılaştıran çalışmalara göre,
ablasyon sonrası erken dönemdeki ağrı ve eki-
moz gibi problemler RF ablasyonda daha hafif
seyretmektedir
[11]
.
Trunkal reflünün tedavisinde kullanılan
diğer teknikler:
VSM ve VSP yetersizliğinde,
endovenöz termal ablasyon dışında, trunkal veni
kapatma amaçlı uygulanan farklı teknikler de
bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; US altında
köpük skleroterapi, farmakomekanik oklüzyon,
siyanoakrilat embolizasyonu ve sıcak buhar ab-
lasyonudur. Safen reflü tedavisinde 580 bacakta
lazer, RF, cerrahi ve US altında köpük sklero-
terapiyi karşılaştıran randomize kontrollü bir
çalışmada, köpük skleroterapi sonrası 1. yılda
rekanalizasyon oranı %16,3 iken lazer ve cerra-
hi sonrası %4,8, RF sonrası %5,8 olarak bildi-
rilmiştir
[12]
. Tedavi başarısındaki bu düşüklük
nedeniyle, safen veni kapatma amaçlı köpük
skleroterapi çok tercih edilmemektedir. Ancak
herhangi bir nedenle termal ablasyonun uygu-
lanamadığı durumlarda akılda bulundurulması
gerekli alternatif bir tekniktir.
b. Varis Pakelerinin Tedavisi
Görülen varislerin çoğu, trunkal venlerin
yan dallarındaki genişlemelerdir. Bu nedenle,
322
Çil BE.
Resim 2.
RF fiberinin görünümü.
Resim 3. a, b.
(a) VSM yetersizliğine bağlı aktif venöz ülseri olan (CEAP 6) hastada, (b) safen ablasyon
sonrası 1. ay kontrolde venöz ülserin kapandığı izlenmektedir.
a
b
trunkal reflü tedavi edildiğinde, görülür varis-
lerde de regresyon olması doğaldır. Yapılan bir
çalışmada, safen ven tedavi edildikten sonra
hastaların ancak %40’ında varislerin ayrıca
tedavi edilmesi gerektiği gösterilmiştir
[13]
.
Regrese olmayan ya da rekürrens gösteren
varislerin tedavisinde hem cerrahi flebektomi
hem de skleroterapi kabul gören yöntemleridir
[5]
. Girişimsel radyologlar temel olarak skle-
roterapi tekniğini kullanmayı tercih ettikleri
için diğer cerrahi tekniklerden bu yazıda bah-
sedilmeyecektir.
Varislere yönelik tedavinin safen ablasyo-
nuyla aynı anda mı, yoksa başka bir seansta mı
yapılmasının daha doğru olduğuna dair tartış-
ma hala devam etmektedir. Biz, safen ablasyon
sırasında varislere yönelik köpük skleroterapi-
yi de eş zamanlı yapmayı daha uygun bulmak-
tayız. Safen ablasyonla varis skleroterapisini
aynı seansta birlikte yapmanın, tedavi başarı-
sını arttırdığını düşünmekteyiz
[14]
.
Skleroterapi:
Yurtdışında polydocanol, sot-
radecol, STS (sodium tetradecyl sulfate) gibi
farklı ajanların bulunmasına rağmen, ülkemiz-
de bu amaçla kullanılan ilaç polydocanol’dür.
Polydocanol (lauromacrogol 400) bir çeşit lo-
kal anestetik madde olup piyasada %0,5-%3
arasında değişen 4 farklı derişimde satılmakta-
dır. İçeriğinde %5 oranında etanol bulunmak-
tadır. Tedavi edilecek damarın çapı küçükse
düşük derişimli preparatların, büyük damarlar
içinse yüksek derişimli preparatın kullanılması
önerilmektedir. Sıvı sklerozan ajan doğrudan
enjekte edilebileceği gibi hava ile karıştırıla-
rak köpük olarak da enjekte edilebilmektedir.
Köpük formundaki uygulamaların, ilaç mik-
tarını azaltıp endotel ile temas süresini art-
tırarak daha etkin bir skleroterapi sağladığı
düşünülmektedir. Bu nedenle, kılcal damarlar
ve retiküler venler için sıvı skleroterapi, varis-
lerin tedavisinde ise köpük skleroterapi daha
çok tercih edilmektedir. Kılcal damarların ve
retiküler venlerin tedavisinde, %0,5’lik poly-
docanol havayla karıştırmadan sıvı olarak PPD
iğnesi ile enjekte edilmektedir. Bu iğnelerin
hacmi çok küçük olduğu için köpük hazırla-
maya ve vermeye uygun değildir. Köpük skle-
roterapi için daha çok 23-25 G kelebek iğneler
kullanılmaktadır. Beş ml’lik bir kilitli enjek-
teröre 1ml polydocanol (%1, 2 ya da 3’lük),
diğer bir enjektöre de 4ml hava çekilerek bir 3
yollu musluk vasıtası ile bu iki enjektör içeriği
karıştırılarak köpük elde edilir (Tessari tekni-
ği).
Köpük skleroterapi yapılan hastalara tek
seansta verilen hava miktarı 8 ml’yi geçmeme-
lidir.
Kullanılan ilaç miktarının ml olarak üst
sınırı derişimine göre değişmektedir ve hasta-
nın vücut ağırlığına göre işleme başlamadan
planlanmalıdır. Bizim uygulamamızda poly-
docanol-hava karışımını, 1:4 ya da 1:2 oran-
larında hazırlanmaktadır. Köpük enjeksiyonu
sırasında eğer mümkünse hasta Trendelenburg
pozisyonuna getirilmeli ya da bacağa elevas-
yon uygulanmalıdır. Bu sayede köpük sklero-
zan maddenin santraldeki venlere kaçma riski
azaltılmış olur. Ancak bu pozisyonda varisler
kanın boşalmasına bağlı küçüldüğü için kelebek
iğne ile ponksiyon zorlaşabilir. Ayak elevasyo-
nunun mümkün olmadığı durumlarda, düz yatar
pozisyonda, hatta ayakta pozisyonda da skle-
roterapi yapılmaktadır. Ancak enjeksiyon sıra-
sında, daha önceden US ile yerleri belirlenen
yakın komşuluktaki dilate perforan venlere ya
da enjeksiyon noktasının proksimalinde yüze-
yel venlere manuel kompresyon uygulanarak,
derin venlere ilaç kaçışı olabildiğince engel-
lenmelidir
(Resim 4)
. Kelebek iğne ile damara
girilip venöz kan dönüşü görüldükten sonra ki-
barca köpük enjeksiyonu yapılır. Skleroterapi
EĞİTİCİ NOKT
A
323
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
Resim 4.
Endovenöz ablasyon tamamlandıktan
sonra aynı seansta, US ile yeri belirlenen dilate
perforan vene manuel kompresyon yapılarak, va-
ris pakelerine köpük skleroterapinin uygulanışı.
sırasında uygun tepe ışıkları ve aydınlatıcılar
kullanmak, zor görülen telenjiyektazi ve reti-
küler venlere yapılan ponksiyonun başarısını
arttıracağı için oldukça faydalıdır. Her giriş
yerine hacim olarak 1 ml’yi geçmeyen enjeksi-
yonlar yeterlidir. Genellikle tek seansta toplam
enjeksiyon sayısı, verilen ilacın derişimine de
bağlı olarak değişebilmekle beraber, ortalama
10’u geçmemelidir. Her enjeksiyon sonrası,
içine ilaç verilen varislere, kısa süre manuel
kompresyon yapılarak, hem ilacın bağlantılı
yan dallara yayılması, hem de endotel teması-
nın arttırılması sağlanmış olur. Ekstravazasyon
durumunda enjeksiyon hemen sonlandırılma-
lıdır. İlacın ekstravaze olduğu, hastanın ağrı
duyması ve enjeksiyon noktasında lokal şişlik
gelişmesinden belli olur. Bu durumda enjeksi-
yona devam edilmemelidir. Enjeksiyon sonrası
US ile ilacın istenilen bölgelere yayılıp yayıl-
madığı ve derin sisteme kaçış kontrol edilme-
lidir. Skleroterapiye sekonder nadiren de olsa
geçici görme kaybı ve alerjik reaksiyonlar gibi
komplikasyonlar görülebilmektedir. Bu neden-
le, işlem sonrası hasta yaklaşık 30 dk klinikte
gözlem altında tutulmalıdır. Skleroterapi son-
rası hastalara 2-3 gün varis çorabı kullanımı
tavsiye edilmektedir.
c. Perforan Reflü Tedavisi
Perforan venlere yönelik girişimler daha na-
diren uygulanmakla beraber, trunkal reflünün
tedavisi sonrası varislerde rekürrense neden
olan ya da venöz ülserlere (CEAP 5-6 hastalar)
komşu patolojik perforan venlerin selektif ola-
rak tedavi edilmeleri gerekmektedir.
Genel ku-
ral olarak, çapı 3,5 mm’den büyük, dışarı doğru
0,5 sn’den uzun akım gösteren ve venöz ülser
komşuluğunda yerleşik (CEAP 5-6) perforan-
lar venler patolojik perforan olarak adlandırı-
lırlar
[5]
. Komplike olmayan varis hastalarında
(CEAP 2), yetersizlik ve dilatasyon gösterse
bile selektif perforan ven tedavisi önerilme-
mektedir
[5]
. Perforan reflünün tedavisinde en
sık kullanılan yöntemler, termal ablasyon (RF
ya da lazer), US altında skleroterapi ve SEPS
(subfascial endoscopic perforator surgery)’dir.
Bu tekniklerden SEPS damar cerrahları tara-
fından uygulanmaktadır. Termal ablasyon ve
skleroterapi seçenekleri arasından, uygulama
kolaylığı ve düşük maliyet gibi avantajları ne-
deniyle, genellikle skleroterapi daha sık tercih
edilmektedir. Skleroterapi ile oklüzyon sağla-
namayan durumlarda termal ablasyonla tedavi
her zaman mümkündür.
7. Sonuç
Venöz yetersizlik ve varis tedavisi son yıllar-
da çok hızlı bir değişim göstermiş olup günü-
müzde klasik cerrahi tedavi yerini, çok büyük
oranlarda, hastaneye yatış ve genel anestezi
gerektirmeyen, minimal invaziv endovenöz
tekniklere bırakmış durumdadır. Günümüz-
deki varis tedavisi, düşük morbidite ile hayat
kalitesinde büyük iyileşme sağlayabilen nadir
medikal tedavilerden biridir.
Kaynaklar
[1]. Jeanneret C, Karatolios K. Varicose veins: A critical
review of the definition and the therapeutical opti-
ons. Vasa 2011; 40: 344-58.
[CrossRef]'>[CrossRef]
[2]. Kelleher D, Lane TR, Franklin IJ, Davies AH. Treat-
ment options, clinical outcome (quality of life) and cost
benefit (quality-adjusted life year) in varicose vein tre-
atment. Phlebology 2012; 27: 16-22.
[CrossRef]
[3]. Brown KR, Rossi PJ. Superficial venous disease.
Surg Clin North Am 2013; 93: 963-82.
[CrossRef]
[4]. Eklöf B, Rutherford RB, Bergan JJ, Carpentier
PH, Gloviczki P, Kistner RL, et al. Revision of the
CEAP classification for chronic venous disorders:
consensus statement. J Vasc Surg 2004; 40: 1248-
52.
[CrossRef]
[5]. Gloviczki P, Gloviczki ML. Guidelines for the ma-
nagement of varicose veins. Phlebology 2012; 27:
2-9.
[CrossRef]
[6]. Oğuzkurt L. Ultrasonographic anatomy of the lower
extremity superficial veins. Diagn Interv Radiol
2012; 18: 423-30.
[7]. Min RJ, Khilnani N, Zimmet SE. Endovenous laser
treatment of saphenous vein reflux: long term results.
J Vasc Interv Radiol 2003; 14: 991-6.
[CrossRef]
[8]. Merchant RF, Pinchot O; Closure Study Group.
Long-term outcomes of endovenous radiofrequency
obliteration of saphenous reflux as a treatment for
superficial venous insufficiency. J Vasc Surg 2005;
42: 502-9.
[CrossRef]
[9]. Oğuzkurt L. Endovenous laser ablation for the tre-
atment of varicose veins. Diagn Interv Radiol 2012;
18: 417-22.
[10]. van den Bos R, Arends L, Kockaert M, Neumann
M, Nijsten T. Endovenous therapies of lower extre-
324
Çil BE.
EĞİTİCİ NOKT
A
mity varicosities: a meta analysis. J Vasc Surg 2009;
49: 230-9.
[CrossRef]
[11]. Gale SS, Lee JN, Walsh ME, Wojnarowski DL,
Comerota AJ. A randomized, controlled trial of en-
dovenous thermal ablation using the 810-nm wave-
length laser and the ClosurePLUS radiofrequency
ablation methods for superficial venous insufficien-
cy of the great saphenous vein. J Vasc Surg 2010;
52: 645-50.
[CrossRef]
[12]. Rasmussen LH, Lawaetz M, Bjoern L, Vennits B,
Blemings A, Eklof B. Randomized clinical trial
comparing endovenous laser ablation, radiofrequ-
ency ablation, foam sclerotherapy and surgical
stripping for great sphenous varicose veins. Br J
Surg 2011; 98: 1079-87.
[CrossRef]
[13]. Schanzer H. Endovenous ablation plus microphle-
bectomy for the treatment of varicose veins: single
or two stage procedure? Vasc Endovasc Surg 2010;
44: 545-9.
[CrossRef]
[14]. Yilmaz S, Ceken K, Alparslan A, Durmaz S, Sindel
T. Endovenous laser ablation and concomitant foam
sclerotherapy: experience in 504 patients. Cardio-
vasc Intervent Radiol 2012; 35: 1403-7.
[CrossRef]
325
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
Sayfa 318
Sayfa 320
Sayfa 320
Sayfa 321
Sayfa 323
Sayfa 324
Barbaros E. Çil
Venöz yetersizlik ve varis için yapılan alt ekstremite venöz Doppler US tetkiki, hasta ayakta durur
pozisyonda, vücut ağırlığı diğer bacağa verilecek şekilde, değerlendirilen bacak bir basamağa
bastırılarak yapılır.
İşlem sırasında venospazmın yaratabileceği güçlükleri önlemek için, işlem öncesi, işlem odasın-
daki klimalar kapatılarak oda sıcaklığı yükseltilmelidir. Ayrıca intravenöz sedasyona hazırlık ola-
rak aç bırakılan hastalar genellikle dehidrate kalmakta ve çok dilate olmayan safen venlere giriş
daha da zorlaşabilmektedir. Bu nedenle, hastanın işlem öncesi intravenöz yolla hidrate edilmesi,
venöz ponksiyonu kolaylaştıran bir önlem olarak uygulanmalıdır.
Postoperatif sinir hasarı riskini en aza indirmek için, VSM ablasyonlarında tercihan diz ekleminin
hemen inferioru uygun olup kruris 1/3 proksimalinden daha inferior girişlerden kaçınılmalıdır.
VSP ablasyonlarında ise gastroknemius kasının yaptığı çıkıntının alt konturunun (kruris 2/3 prok-
simal kesiminin) daha inferiorundan giriş yapılmamalıdır.
Başarılı bir lazer ablasyon için vene ortalama 60-80Joule/cm arasında enerji uygulanması gerek-
mektedir
Köpük skleroterapi yapılan hastalara tek seansta verilen hava miktarı 8 ml’yi geçmemelidir.
Perforan venlere yönelik girişimler daha nadiren uygulanmakla beraber, trunkal reflünün tedavisi
sonrası varislerde rekürrense neden olan ya da venöz ülserlere (CEAP 5-6 hastalar) komşu patolo-
jik perforan venlerin selektif olarak tedavi edilmeleri gerekmektedir.
326
Eğitici Nokta
1. Başarılı bir lazer ablasyon için vene ortalama ne kadar enerji verilmelidir?
a. 20-40J/cm
b. 40-60J/cm
c. 60-80J/cm
d. 100-120J/cm
2. Endovenöz ablasyon amaçlı venöz ponksiyonlarda neden kruris proksimalinden girilmeli,
çok distal girişlerden kaçınılmalıdır?
a. Post-operatif sinir hasarı gelişme riskini azaltmak için
b. Rekanalizasyon riskini azaltmak için
c. Tromboflebit riskini azaltmak için
d. Cilt yanığı riskini azaltmak için
3. Skleroterapide, tek bir seansta verilebilen hava üst sınırı kaç mililitredir?
a. 4 ml
b. 8 ml
c. 16 ml
d. 32 ml
4. Hangi perforan venler tedavi edilmelidir?
a. CEAP2S hastalarda, yetersizlik gösteren ve çapı 3.5 mm’den fazla olanlar
b. CEAP2-4 hastalarda, yetersizlik gösteren ve çapı 3.5 mm’den fazla olanlar
c. CEAP5-6 hastalarda, yetersizlik gösteren ve çapı 3.5 mm’den fazla olanlar
d. Semptomatik olan, yetersizlik gösteren ve çapı 3.5 mm’den fazla olanlar
5. Valsalva ya da distal kompresyon ile venöz akım yönünde, yüzeyel venlerde ve perforan
venlerde kaç saniyeden daha uzun süren geri kaçışlar reflü olarak adlandırılmaktadır?
a. 1.5 sn
b. 1 sn
c. 0.7 sn
d. 0.5 sn
Cevaplar: 1c,
2a,
3b,
4c,
5d
Alt Ekstremite Varis Tedavisi
Barbaros E. Çil
327
Çalışma Soruları
Dostları ilə paylaş: |