6
piyasa sürecini bozar ve ekonomik özgürlüğe zarar verir.
14
Liberalizm için bu türden farklı sınıflamalar yapmak ve bu listeyi daha fazla
çoğaltmak mümkündür. Ancak bunların hepsinde ortak bazı temel yönler bulabiliriz.
Serbest piyasa ekonomisi, bireysel özgürlük, kendiliğinden düzen, çoğulculuk gibi fikirler,
liberal düşüncenin ortak ilkeleridir. Ayrıca liberaller, bu ilkelerin ahlâkî bir temel sahip
olduğunu ya da düşüncelerinin ahlâka aykırı olmadığını iddia ederler. Fakat onların
üzerinde mutabık oldukları bu konuları temel bir ortak zihin yapısıyla savunduklarını veya
temellendirdiklerini söylemek zordur. Bu yüzden bu çalışma, bu açıdan liberal ilkeleri
ortaya çıkaran zihin durumunu ve bu ilkelerin ahlâkî statüsünü araştıracaktır.
Birinci bölüm, ahlâka temel olan ilk nedenleri konu edinir. Burada, liberal
düşünürlerin ahlâka ilk temel olarak düşündükleri nedenler ele alınarak onların bu konudaki
zihin durumları çözümlenmeye çalışılmaktadır. Daha önce de vurgulandığı gibi liberal
düşünürler, ortak bazı düşünceleri savunuyor ve onların ahlâkî bir temele sahip olduklarını
iddia ediyor olmalarına rağmen ilk nedenler veya ahlâkî bir yargının köklerinin nerede
aranması gerektiği konusunda birbirinden çok uzak bir yaklaşıma sahip oldular; kullanılan
terimler ve gerekçelendirme biçimleri oldukça farklılık arz eder. Bu yüzden öncelikle birinci
bölümün başında liberalizm ve ahlâk ilişkisini ele almanın muhtelif biçimlerine temas edilir.
Liberalizme dışarıdan yöneltiler eleştirilerden ziyade liberal düşünürlerin ahlâkî bir bakış
açısına sahip olup olmadıkları ve siyasî düşünceleri ile ahlâk anlayışları arasında bir
paralellik kurup kurmadıkları üzerine durulur. Burada onların açıkça ahlâkî bakış açısına
sahip olduklarını görürüz. Ancak onlar, iki farklı ahlâk düşüncesinden hareket ederler.
Bu anlamda birinci bölüm, birbiriyle eş-zamanlı giden iki farklı yaklaşımı konu
edinir. Birincisi, ahlâkın ilk temellerini bazı ahlâkî olgularda bulan ve bu yüzden ahlâkın
doğrulama ve yanlışlamaya açık bir takım inançlara dayandığını ileri süren “inanç temelli”
yaklaşımdır. Bu düşünce, “inanç” teriminin doğasından da anlaşılacağı gibi ahlâka
epistemolojik; başka bir ifade ile “önermesel” (doxastik) bir temel arar. kincisi ise ahlâkî
yargılara öncel olguların varlığını reddederek ahlâkın inanç modalitesinden (-dır) çok farklı
bir değer modalitesine (-malı) sahip olduğunu ileri sürer. Ahlâk, olgularla değil bu olguların
bireyler üzerinde bıraktığı etkilerle ilgilidir. nanç temelli ahlâk, bu ikisini birbirinden
ayırmayı yanlış bulur ve birinin diğerine zorunlu öncül yapılabileceğini savunur. “Değer”
veya “duygu temelli” yaklaşım olarak isimlendireceğimiz ikinci yaklaşım ise bunları
birbirinden kesin olarak ayırır ve ahlâkın ilk temellerinin bizim içimizde; duygularımızda
olduğunu ileri sürer.
Bu tür bir çözümleme, bizi değer terimi üzerinde durmaya; değer, olgu ve inanç
14
Ludwig von Mises, Economic Policy, Free Markets Books, New York, 2000, ss. 17, 37, 55; Ludwig
von Mises, Anti Kapitalist Zihniyet, çev.: Yusuf Şahin, Liberte yay., Ankara, 2004, ss. 36, 39, 54.
7
arasındaki ilişkiyi irdelemeye; inanmanın bizdeki tezahürü ile değer vermenin tezahürü
üzerine düşünemeye sevk eder. nanmak, bizde istek ve beklentilerimizden ayrı olarak
bulunan bir “yatkınlık” durumudur. Bir inanca sahip olmak, bilgiyle ilgili bazı süreçlerden
geçmeyi gerektirir. Bu süreç, bizim ona nasıl ve ne kadar inanacağımızı belirler. nanç
temelli yaklaşımlar, inançların bizi ahlâkî davranışa yönlendirmede yeterli olduğunu ileri
sürerler. Ahlâkî inançlar, bizi sorumlu yapar ve bize bazı ödevler yükler. Buna karşın değer
biçmek, arzu ve beklentilerimize uygun karar almayı sağlayan bir “eğilim”dir. O, bizde bir
eğilim olarak bulunur. Ne yapmamız gerektiğine ve nasıl davranmamız gerektiğine karar
verdirten şey, duygulardır. Duygularımıza dair kararlar, beklentilerimize cevap verebilecek
türden yargılardır. Birincisi “doğru” eylemle ilgilenirken ikincisi “iyi” eylemle ilgilenir.
nanç temelli yaklaşım, doğrunun iyiliğe önceliği olduğunu savunurken değer temelli
yaklaşım, iyi ve doğru arasında bir öncelik-sonralık ilişkisi olmadığını; ahlâkî yargılarda
doğruluktan değil sadece “iyi”den bahsedilebileceğini ileri sürer. Doğru eylemin ölçütü ile
iyi eylemin ölçütü birbirinden farklı olacaktır. Kant’ın maxim’leri ve sözleşme istiareleri
doğru eylem ölçütünü verirken Mill’in fayda hesabı ve Hume’un tarafsız gözlemcisinin
tasvibi iyi eylemin ölçütünü verir.
15
Birinci bölümde bunlarla ilgili çözümlemeler ve ahlâkî yargıların nitelikleri
araştırılacaktır. Bu bölümdeki en genel amaç, liberalizm ve ahlâk tartışmaları ile ilgili inanç,
değer, olgu, duygu, yatkınlık, eğilim, tavır, tutum gibi terimlere dayalı bir kavramsal yapı
ortaya koymaktır. Bu şekilde liberalizm ve ahlâk tartışmalarında çok fazla önemsenmeyen
ve zihnin bir yargıya ulaşırken geçirmiş olduğu aşamaları tasvir ve analiz etmeye yönelen
bu çalışma, liberalizm ve ahlâk ilişkisiyle ilgili kavramlara dayalı özgün bir tartışma zemini
ortaya koymayı amaçlamaktadır.
kinci bölüm, inanç ve değerlerin bir ahlâk düşüncesini nasıl gerekçelendirdiği ile
ilgilidir. nanç ahlâkı açısından her türden inançlar ahlâkî olmadığı gibi değer ahlâkı
açısından da her türden duygular ahlâkî değildir. Liberal düşünürler, bazı gerekçelendirme
(justification) türleri geliştirdiler. John Locke, mmanuel Kant (1724–1804) ve John Rawls
gibi düşünürler ve onların takipçileri, liberal ilkelerin adalet ilkelerinin bir gereği olduğunu
ileri sürerler ve hakkın ve doğruluğun iyiliğe önceliği olduğunu savunurlar. Bu, insan doğası
ve insan zihninin işleyişi konusunda özcü bir yaklaşımı ve ahlâkın bir takım inançlara
dayandığı fikrini esas alır. Deontolojik diyebileceğimiz bu yaklaşım, liberal ilkelerin başka
bir şeyden (örneğin barış, refah, mutluluk gibi) dolayı istenmesine karşıdır.
16
Bu düşünce,
15
Bu konuda geniş bilgi için bkz. Nicholas Rescher, “Reasoned Justification of Moral Judgments”, The
Journal of Philosophy
, sayı 55/6, 1958, ss. 248-255.
16
mmanuel Kant, Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi, çev.: oanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe
Kurumu yay., Ankara, 1995, s. 8, 9; Rawls, age., s. 30. Özcülük eleştirisi ile ilgili olarak bkz. John
O’Neill, Piyasa: Etik Bilgi ve Politika, çev.: Şen Süer Kaya, Ayrıntı yay., stanbul, 1998, s. 23. O’Neill,
Dostları ilə paylaş: |