21
da eşitsizlikleri adil hale getirecek bir ilkeye ihtiyaç vardır. Bu ilke, bireylerde bir düşünsel
dengenin bulunmasını gerektirir. Bir ahlâk teorisi, ‘düşünsel denge’ye (reflective
equilibrium) sahip olmalıdır. Bu, bireylerin diğer bireyler karşısında dengeli bir duruş
belirlemesini sağlar. Düşünsel denge, ahlâkî çıkarımlarımızın sonuçlarını sürekli kontrol
etmeyi ve sözleşme öncesi ilk konumun şartlarını mümkün olduğunca gözden kaçırmadan
ahlâkî kararlar almayı sağlayacak bir mekanizmadır; düşünsel dengeyi sağlayacak şey,
sezgidir.
53
Bu denge, bireyleri ikinci ilkeyle buluşturur: durumu en kötü olanlara en büyük
menfaati sağlayacak şekilde kararlar alınması ve fırsat eşitliğine uygun olarak tüm
pozisyonların herkese açık olması.
Rawls, bireylerin ahlâkî statülerini eşitlemeye çalıştığı için onun deontolojik bir
liberalizm savunduğunu söyleyebiliriz. O, ahlâk ve adaletten haz, mutluluk, kişisel
menfaat, fayda gibi duygusal unsurları uzak tutmak ister. Bu yüzden düşüncelerini
duygusal bir temelden ziyade rasyonel bir temel üzerine inşa eder. Farklı eğilimlerin
bulunduğu toplumlarda insanları aynı ilkeler üzerinde uzlaşmaya götürecek olan şey,
kamusal akıldır.
David Gauthier, Rawls’ın ancak bilgisizlik peçesi altında alınacak kararların adil
olabileceği fikrine karşı “tam bilgiye dayalı sözleşme” düşüncesini ortaya atar. Gauthier,
günümüzde aralarında James Buchanan, Gordon Tullock, A. de Jasay gibi düşünürlerinde
bulunduğu kamu tercihi okulu adı verilen bir akımın düşünürüdür. Gauthier, Morals by
Agreement
adlı kitabına Rawls’ın sık sık yaptığı gibi Hume’u eleştirerek başlar. Hume,
ahlâk teorilerinin yararlı bir amaca hizmet ettiği ve bu amacın da her bireyin menfaati
doğrultusunda olduğu gösterilmedikçe anlamsız olacağını savunur. Gauthier, menfaat ve
sorumluluk arasındaki ilişkiyi merkeze alarak Hume’u ve diğer faydacıları eleştirir. O,
menfaatten daha fazla sorumluluğun olmadığı yerde ahlâkın gereksiz olacağını ileri sürer.
Sorumluluktan fazla menfaatin ön plana çıkarıldığı yerde doğruyu yanlışa, iyiyi kötüye
tercih etmek için hiçbir nedenimiz olmayacaktır. “Sorumluluğun soğuk yüzü bizi üzebilir;
ama onu asla inkâr edemeyiz.” Gauthier, Hume’un yaklaşımının yerine her bir bireyin
aklında onaylamış olduğu sorumluluklar gösterilmediği sürece ahlâkın yararlı bir amacı
olamayacağını söyler.
54
Gauthier, ahlâkın bireysel menfaate rasyonel bir sınır koyması gerektiğini ve
ortaya koyduğu görüşün ahlâka ve bu sınırlamalara rasyonel bir temel sağlayacağını ileri
sürer; ancak bu mutlak bir ölçü olmaktan ziyade rızaya dayalı sınırlamaları ihtiva eder.
Onun teorisi, açıklayıcı değil gerekçelendirmeye dayalı normatif bir anlayış sunar. Bu
anlayış, rasyonel seçim teorisine başvurur. Rasyonel seçim veya muhtemel eylemler
53
Rawls, age., s. 21.
54
David Gauthier, Morals by Agreement, Oxford University Press, New York, 1986, s. 1.
22
arasından yapılan seçim, kişisel menfaatlerinin peşinden giden insanlara tarafsız bir şekilde
sınırlamalar getirir. Bu sınırlanmış tercihlere ahlâk ilkeleri adı verilir.
55
Gauthier, her ne kadar ahlâkta kişisel menfaati ön plana çıkarsa da onun
sorumluluklarımızı aşamayacağı söyleyerek deontolojik bir yaklaşım ortaya koyar. Ahlâk
ilkeleri, pazarlık sonucu ortaya çıkan rasyonel seçimlere dayanır. Gauthier, Rawls’ın
yaptığına benzer belirli bir pazarlık ortamı belirler ve bu durumda alınan kararların ancak
ahlâkî olabileceğini söyler. Bu durumda ortaya çıkan ilkeler şöyledir:
1. Prosedürel adil pazarlık ilkeleri, fayda ile katkıyı uyumlu hale getirir.
2. Pazarlığa dahil olan herkes, uzlaşma konusunda eşit oranda etkiye sahiptir.
3. Pazarlığa dahil olanların katkılarındaki rıza unsuru, iş birliğine dayalı fazlalıkları (artı
değeri) ortaya çıkarır. Bundan dolayı,
4. Adil bir pazarlık ilkesi, pazarlığa dâhil olan herkes için iş birliğinden doğan artı
değerlerin/fazlalıkların eşit bir paylaşımını mümkün kılacaktır.
56
Gauthier’in belirlediği pazarlık ortamında bireylerin rasyonel kararları hakimdir.
Herkes kendi kişisel pozisyonundan haberdar bir şekilde sözleşmeye katılır. Bu, adaleti ve
ahlâkı engelleyen bir durum değildir. Gauthier’in ortaya koyduğu bu bakış açısı, ahlâkın
ortak bir akıl fikri üzerine inşa edilmesini ön görür.
Nozick, liberal ilke ve kuralları doğal haklar fikrini esas alarak temellendirmeye
çalışan bir düşünürdür. O, devlet faaliyetlerinin bireylerin hak ve özgürlüklerini daraltacak
ş
ekilde genişlemesini liberalizmin temel sorunlarından biri olarak görür ve devletin yetki
ve faaliyetlerinin sınırlandırılması gerektiğini savunur. Devletin amacı yalnızca tüm
vatandaşlarını şiddete, hırsızlığa ve dolandırıcılığa karşı korumak ve sözleşmelerin tatbik
edilmesini sağlamaktır. Devlet faaliyetlerinin bu şekilde olmasını sağlayan bazı ahlâkî
sınırlamalar vardır. Nozick, sınırlı devlet fikrinin geçerliliğinin, bu ahlâkî sınırlamalara ve
bunlarla gerekçelendirilmesine bağlı olduğunu ileri sürer.
57
Bireylerin etrafında ahlâkî bir
sınır vardır. Bu sınır, bir bireyin diğerlerinin eylemlerini sınırlayan doğal hakları ile
belirlenir. Aynı şekilde devletin de bireylerin doğal haklarını belirleyen bu sınıra müdahale
edecek faaliyetlerde bulunması, ahlâkî bir sorundur. Nozick, devletin bu bireysel alana
müdahalesini engelleyen şeyi, “ahlâkî sınırlamalar” olarak niteler.
58
Belirli örneklerle ortaya koymuş olduğumuz bu yaklaşımların ortak bir dile sahip
olmadığı açıkça görülür. Oysa görüşlerine temas ettiğimiz düşünürler, sınırlı devlet,
kendiliğinden düzen, serbest piyasa, bireysel özgürlük gibi liberal ilkeler üzerinde tam bir
mutabakat halindedirler. Bu mutabakata rağmen onların farklı dil ve terimler
kullanmalarının nedeni nedir?
Bunun nedeni, liberal düşünürlerin görüşlerini dayandırdıkları ilk nedenlerin
55
Gauthier, age., ss. 2, 3.
56
Age
., s. 153.
57
Nozick, age., ss. 59, 89.
58
Age
., ss. 61, 94, vd.
Dostları ilə paylaş: |