148
gerekçeleyici/motive edici unsur vardır: içsel ve dışsal.
çselcilik, ahlâkın temelindeki duygunun kendi başına “ben” duygusu, “kendini
sevme
”, “kişisel menfaat” veya “kendine bakma” (self-regarding/kendisi ile ilgili)
duygusu olduğunu ileri sürer. Bu konudaki en bilinen yaklaşım, hedonizmdir. Farklı
versiyonlarına rağmen hedonizmin temel iddiası, bencilliğin (selfish) ahlâkın en
temelinde yer alan duygu olduğudur.
409
Hume, bu düşüncenin önemli temsilcileri olarak
Epikür (341–270) ve Hobbes (1588–1679)’u zikreder ve onları ahlâka yanlış ve eksik
bir temel koymakla suçlar.
410
Bernard de Mandeville, (1610–1733) kişisel ahlâk
bozukluklarının kamu menfaatine yol açacağını ve erdemli davranışın çok da iyi bir şey
olmadığını ileri sürdü.
411
Epikür, Hobbes ve Mandeville’in yaklaşımları, ahlâkın
amacının kişisel duyguları ve beklentileri tatmin etmek olduğunu ve bizi ahlâkî
davranışa sadece bencillik gibi güçlü bir duygunun motive edebileceğini ileri süren
içselci yaklaşımlardır. Ahlâkî içselcilik, sadece motivasyonu esas alırlar ve bu yüzden
onlara “tam motivasyon teorisi” demek mümkündür. Liberalizme ahlâkî temel arayan
düşünürler, bu yaklaşımı kullanmadılar.
Ahlâkî dışsalcılık ise bizi ahlâkî davranışa sevk eden duyguların dışa dönük ve
başkalarının beklentilerini de göz önüne alan türden duygular olduğunu ileri sürer.
Faydacılık ve ahlâkî duygu teorisi, dışsalcı motivasyon teorileridir. Ahlâkî dışsalcılık,
içsel motivasyonu inkâr etmemekle birlikte içsel unsurların tek başına bir teoriye
ahlâkîlik görüntüsü vermekte yetersiz kalacağını savunurlar. Hume, egoistlerin
“kendini-sevme” ilkesinin insanı hareke geçiren önemli bir dürtü olduğunu kabul eder;
ancak onların insan doğasını ve ahlâkı korku ve kendini sevme gibi duygusal niteliklerle
sınırlandırılmış olmasını eksik bir gözlem olarak niteler. Hume, insandaki ahlâkî
özellikleri ifade etmek için şöyle söyler: “Biz sinemizde insanlık için bir takım iyilik ve
dostluk kıvılcımları taşırız; bünyemiz, kurdun ve yılanın unsurların barındırdığı gibi
beyaz güvencininkini de barındırır.”
412
Ayrıca daha önce de vurguladığımız gibi Hume,
ahlâkî özellikleri “başkalarının da derhal kabul edeceği” türden duygular olarak kabul
eder.
413
Adam Smith de benzer bir yaklaşımı ifade eder. O; keder, korku, sevinç gibi
ben-merkezli (selfish/bencil) duygular kadar dışarı yönelik duyguların ahlâktaki yerini
tartışır. Adam Smith, dışarı yönelmiş tüm duyguların (onun ifadesi ile tutkuların) ahlâkî
niteliğini olmadığını ileri sürer. O, sosyal ve sosyal olmayan duygular şeklinde bir
409
Bond, age., s. 8.
410
Hume, “Of Self-Love”, EPM, s. 165. Bu düşüncenin antik çağdaki en önemli temsilcilerinden biri
de Aristippus’tur (Krene Okulu).
411
Beauchamp, “Editor’s Edition”, s. 20.
412
Hume, EPM, s. 147.
413
Age
., s. 139.
149
ayrım yapar. Nefret ve kızgınlık gibi duygular, ahlâkî niteliğe sahip değilken cömertlik,
insanlık (humanity), şefkat, merhamet, karşılıklı dostluk ve saygı ile tüm sosyal ve
yardımseverlik hislerinin ahlâkî duyguları ifade ettiğini söyler.
414
Yakın dönemlerde Bernard Williams bir tür ahlâkî içselciliği savundu.
Williams, “Internal and External Reasons” adlı makalesinde bir failin belirli bir eylemi
yapması için “bir nedene sahip olması” ile ilgili iki yorumun mümkün olacağını iddia
eder: içselci ve dışsalcı. O, bu nedenlerin sadece içsel olduğunu savunur. Bir nedene
sahip olmak, failin bu eylemi yapmasını sağlayacak bir takım güdülerinin olmasını
gerektirir. Williams’ın içselciliğine göre eylemde bulunma nedenleri, failin amaç ve
menfaatleri ile ilişkili olmak zorundadır. Dışsalcılığa göre ise bir nedene sahip olmak,
zorunlu olarak bir güdüye sahip olmayı gerektirmez. Dışsal nedene göre bir kimse, arzu
ve menfaati olmaksızın eylemek için bir nedene sahip olabilir. Williams, içselciliği
savunur ve davranışta bulunma nedeninin failin sübjektif güdüleri ile bağlantılı olması
gerektiğini söyler.
415
Ahlâkî içselcilik ve dışsalcılığı, bencillik-diğerkâmlık (egoizm-altruizm)
sorunu şeklinde de ortaya koymak da mümkündür. çselcilik, bencil bir yaklaşımken
dışsalcılık, diğerkâm bir yaklaşımdır. çselcilik, ben-merkezli (self-regarding),
dışsalcılık ise başkaları merkezli (others-regarding) bir motivasyon anlayışı sunar.
Liberal motivasyon, hem faydacılık hem de ahlâkî duygu teorisi açısından bu ikisi
arasında bir denge kurmaya çalışır. Ancak Meyers’ın Hume’un içselci ve Mill’in
dışsalcı olduğu iddiasının tersine, sorunu bu şekilde ortaya koyduğumuzda liberal
ahlâkçıların haz ve acı gibi ahlâkî duyguları temel almakla birlikte bir anlayışa ahlâkî
motifi veren unsurların daha ziyade dışsal olduğu şeklinde bir anlayışa sahip oldukları
açıktır. Bu anlamda Hume, Smith ve Mill dışsalcı motivasyonu savundular.
Deontolojik anlamda içselcilik, ahlâkî inançla ona uymak arasında içten gelen
bir bağıntının olduğu iddiasına dayanır. Dışsalcılık ise ahlâkî inançlarla harekete geçiren
sâikler arasında dâhilî bir bağlantı kurmaz. Buna göre “x’in kötü olduğu” inancı “x’i
yapmamaya” neden olmaz. Oysa sonuççuluk açısından bir inançtan ziyade davranışa
yönelmek için bir güdünün var olması gerekir. Bir kimsenin bir davranışı yapmaya
güdülenmiş olması demek, bu kişinin bu eylemi yapmaya hazır hale gelmiş olması
demektir. Daha da ötesinde eğer kişi, bir eylemi yapma güdüsüne sahip olmuşsa onu
yapmak için her şeyi düşünmüş ve onun tüm sonuçlarına katlanmayı göze almış
414
Smith, age., ss. 34, 38, 40.
415
Bernard Williams, “Internal and External Raesons”, ss. 17-20.
Dostları ilə paylaş: |