Anadolu Aydınlanma Vakfı Sosyal ve Kültürel Bülteni • Sayı 53 • Ekim 2014 • Ücretsizdir



Yüklə 242,07 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/8
tarix04.12.2017
ölçüsü242,07 Kb.
#13798
1   2   3   4   5   6   7   8

6

Aylık Düşünüyorum Bülteni

Anadolu Aydınlanma Vakfı

 

Platon’un Mağara Alegorisi

Uzun girişi, ışığa açılan bir çeşit yeraltı mağarasında 

yaşayan insanlar halet et. Bu adamların çocukluklarından 

beri ayaklarından ve boyunlarından prangalanmış 

olduklarını, bu nedenle hep aynı noktada kaldıklarını, sadece 

önlerine bakabildiklerini, prangalar yüzünden kafalarını 

çeviremediklerini düşün. Arkalarında, yüksek bir yerde 

yanan ateşten çıkan bir ışık olsun, ateşle mahkûmlar arasında 

uzanan bir yol. Ön tarafta alçak bir duvar inşa edilmiş; kukla 

göstericilerinin, üzerinde kulakları oynattıkları, seyircilerle 

kendilerinin arasındaki bölme gibi bir duvar.

Taşa, ağaca ve her tür malzemeye işlenmiş insan imgeleri, 

hayvan şekilleri ve duvarın üzerinden yükselen çeşitli araç 

gereci taşıyıp götüren adamalar getir gözünün önüne, bu 

taşıyıcıların bazıları konuşuyor, bazıları suskun.

Bize benziyorlar. Söyle bana, bu adamlar ateşten gelip 

önlerindeki mağara duvarının üzerinde oynayan gölgeler 

dışından başka bir şey görürler mi sence; ister kendilerine ait bir 

şey olsun, ister başkalarına?

Eğer konuşabilselerdi “Gelip geçen nesneleri adlandırıyoruz” 

diye düşünürken aslında gördükleri gölgeleri adlandırıyor 

olurlardı, değil mi?

Mahkûmların karşılarındaki duvardan gelen bir yankı olsaydı, 

gelip geçenlerden biri bir ses çıkardığında, konuşanın geçen 

gölge olduğunu zannetmezler miydi? 

Demek ki bu mahkûmlar gerçekliği, bu yapay nesnelerin 

gölgesinden başka bir şey olmadığını zannederlerdi.

Zamanın akışı içinde başlarına bu türden bir şey gelse bu 

zincirlerden, bu çılgınlıktan kurtulmalarını, özgürleşmelerinin 

yolu ne olurdu, bir düşün. Bunlardan biri prangalarından 

kurtarılsa; derhal ayağa kalkmaya, kafasını etrafına çevirmeye, 

yürümeye ve gözlerini ışığa dikmeye zorlansa bütün bunları 

yapmak ona acı verir, değil mi? Işığın parlaklığından, göz 

kamaştırıcılığından dolayı, evvelce gölgelerini gördüğü 

nesneleri seçemez. Birisi ona daha önce gördüğü şeylerin 

tamamen bir aldanma, bir illüzyon olduğunu ve şimdi gerçekliğe 

daha yakın olduğunu, daha gerçek şeylere doğru yöneldiğini, 

daha doğru gördüğünü söylese cevabı nasıl olurdu dersin? Ve 

yine birisi ona gelip geçen nesneleri işaret etse, bunların ne 

olduğunu söylemeye zorlasa şaşırmaz mı; daha önce gördüğü 

gölgelerin şimdi kendisine gösterilen şeylerden daha gerçek 

olduğunu düşünmez mi?

Ve ışığın kendisine bakmaya zorlansa gözlerini acıtmaz mı 

bu? Dönüp bakabildiği şeylere doğru kaçmaz mı, evvelce 

gördüklerini kendisine şimdi gösterilen nesnelerden daha açık ve 

kesin şeyler olduğunu düşünmez mi? 

Birisi bu adamı zorla sarp ve yalçın bir yüksekliğe çıkarsa ve 

güneş ışığına doğru sürüklese böyle sürüklenmeyi acı verici  

bulur, buna gücenir, güneşe çıktığında gözleri güneş ışınlarıyla 

dolar. Ve bu yüzden bizim gerçek dediğimiz şeylerden birini bile 

göremez, değil mi?

Sonra, sanırım yüksekteki şeyleri görebilmek için bir alıştırmaya 

ihtiyaç duyar. İlk önce en kolay olarak gölgeleri, sonra insanların 

ve diğer nesnelerin sudaki yansımalarını, suretlerini ve ardından 

nesnelerin kendisini ayırt eder. Bunlardan sonra gökyüzündeki 

görünüşleri ve gökyüzünün kendisini seyretmeye doğru yol alır; 

geceleri yıldızların ve ayın ışığına bakmak, gündüz güneşe ve 

güneş ışığına bakmaktan daha kolay olur. 

Sanırım, nihayet güneşin kendisine bakabilir ve onun gerçek 

doğasını görebilir. Güneşin sudaki yansımasıyla ya da yabancı 

bir yerdeki imgeleriyle değil, kendi yerinde, kendi içinde ve 

kendisiyle görür güneşi. 

Ve bu noktada şu sonuca varır; mevsimlerim oluşmasını ve 

yılın geçmesini sağlayan güneştir, görülebilir dünyadaki her 

şey üzerinde hâkim olan güneştir ve gördükleri tüm o şeylerin 

sebebi, bir bakıma güneştir.

Öyleyse, yaşadığı ilk yeri, orada “bilgelik” sanılan şeyi ve 

mahkûm arkadaşlarını tekrar aklına getirdiğinde şimdi orada 

bulunmadığından dolayı kendini mesut sayıp diğerlerine acımaz 

mı sence?

Orada kendi aralarında birbirlerine bahşettikleri payeler ve 

övgüler, gelip geçerlerken gölgeleri ayırt etmede en hızlı 

olana, bu gölgelerin sıralarını, önden gelenlerini, bir arada 

bulunanlarını en iyi akılda tutan ve böylece birinden sonra 

hangisinin geleceğini tahmin etmede en başarılı olan kişiye 

ödüller veriyor olsalar; sence bu adam, bundan sonra bu tür 

ödüllere itibar eder mi? Mahkûmların onurlandırıldığı bu 

kişileri kıskanır, onlara gıpta eder mi? Yoksa o mahkûmlar 

gibi düşünmek ve o hayatı yaşamaktansa Homer’le aynı şeyi 

hissedip bir başkasının, “topraksız bir adamın kölesi olarak” 

dünya üzerinde yaşamayı ve her şeye katlanmayı mı tercih eder?

Ve şunu da düşün: bu kişi tekrar mağaraya gitse ve eski yerini 

alsa, güneş ışığından böyle aniden ayrıldığı için gözlerini 

karanlık kaplamaz mı?

Görüşü henüz bulanıkken ve gözleri karanlığa alışmamışken 

–alışması için gereken süre pek kısa olmayacaktır– sürekli 

mahkûm kalmış arkadaşlarıyla birlikte bu gölgeleri 

“değerlendirmesi” istense onun söylediklerine gülünmez mi? 

Diğerleri, onun yukarıdaki yolculuğundan gözleri bozulmuş 

olarak döndüğünü, yukarı çıkmak için teşebbüs etmeye bile 

değmeyeceğini söylemezler mi? Kendilerini azat etmeye,  

yukarı çıkarmaya çalışan biri olsa ve öldürmeleri mümkün olsa 

öldürmezler mi?

Öyleyse sevgili Glaucon, şimdiye kadar söylediğimiz her şeye 

bu benzetmeyi bir bütün olarak uygulamalıyız. Görüş gücü 

sayesinde anlaşılan dünyayı, mahkûmların yaşadığı yere ve 

mağaranın içindeki ateşin ışığını da güneşin gücüne benzetelim. 

Ve yukarı çıkmanın, yukarıdaki şeylerin seyredilmesinin, 

ruhun akılla kavranan alana yükselmesi olduğunu farz edersen 

benim ne demek istediğimi anlarsın. Senin duymak istediğin 

de bu zaten, yine de doğru olup olmadığını Tanrı bilir. Bana 

göründüğü kadar düşüncem şöyledir; bilinenler dünyasında en 

son ve zar zor görünen şey, iyilik ideasıdır ve görülebilmesi 

için güzel ve doğru olan her şeyin gerçek sebebinin iyilik ideası 

olduğu sonucuna işaret etmemiz gerekir. Görülebilen dünyada 

ışığa o hayat verir, ışığın yaratıcısı odur ve kavranılabilen 

dünyada da doğruluğun ve aklın asıl kaynağı odur. Özel ve 

kamusal hayatında bilgece davranması gereken biri, bakışlarını 

iyilik ideasının üzerine sabitlemelidir. 

Platon, Devlet, VII. Bölüm 



Yüklə 242,07 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə