9
Aylık Düşünüyorum Bülteni
Anadolu Aydınlanma Vakfı
direniriz. Yakından bakıldığında çok önem-
sediğimiz pek çok şeyi elde etme gayretinin
altında ölümü öteleme telâşı vardır; şöhret,
güç, zenginlik, sağlık arayışı altında beden
taparlığın hep bu hakikatten kaçınma olduğu
görülür. Ama daha da olumsuz olanı güç,
şöhret, egemenlik vb. arayışlar insanda yıkı-
cı duygular doğuruyor. Hırs, kıskançlık, kin,
riya, öfke, vahşete varan şiddet gibi.
Her ne isek, neye sahip olursak olalım, bizi
ayrıksı kıldığına inandığımız hangi “yüce”
yetimiz olursa olsun bunların tümü ölümle
elimizden alınacaktır. Bu anlamda ölümü
hatırlamak insanın kendi içindeki bu duy-
gularla yüz yüze gelmesini sağlayabilir.
Böylece insan başta kendisine ve sonra
çevresine de acı yaşatabilecek bu yıkıcı hal
ve eğilimlerini sorgulamaya yönelebilir.
Aslında her insan bu yüzleşmeyi yaşar, ha-
yatının anlamını sorgulamak zorunda kalır.
Ne zaman? Bir yakını veya sevdiği öldüğü
zaman. Aslında her ölüm insana kendi haya-
tını sorgulaması için bir fırsattır.
İslam geleneğinde cenaze töreni bu gerçek-
liğe dikkat çeken ritüeller sunuyor. Bilindiği
gibi cenaze namazında tabut musalla taşına
konur. Cemaat onun karşısında namaza du-
rur. İşte bu an insanlara bir uyarıdır; bir gün
sen de orada olacaksın. Ve tabutta şu hatır-
latma yazılıdır: “Her nefs ölümü tadacaktır.”
İkincisi: İnsan sürekli olarak kendisinden
daha büyük bir güç tarafından gözlendiğini
düşünebilir. Kontrol eden, ceza kesmek için
yapıp ettiklerinin kaydını tutan anlamın-
da değil; sadece her ne yapıyorsak bunun
hakkaniyetli bir güç tarafından bilinip fark
edildiğini düşünmek. Buna ister ilâhi bir
güç, ister Tanrı, ister vicdan, ister içe bakış
diyelim, fark etmez… Bu içsel disiplin in-
sanı daha duyarlı, uyanık ve öz denetimli
yapabilir. Kendi üzerine dönüp kendisiyle
hesaplaşmasına yol açabilir; onu, hakkı
gözeten, özgürlüğü ve adaleti yaşamsal bir
değer olarak kabul eden insan kılabilir.
Üçüncü olarak: Dünyada tek olduğunu,
senden başka hiç kimsenin bulunmadığını
varsayarak yaşamak. Bu tutum insan için bir
zehir olan EGO’nun özelliklerini tanımaya
ve onun yapaylığını ve anlamsızlığını farket-
meye yol açabilir. Çünkü ego ancak ilişkiler
içinde “öteki” karşısında “ötekine” göre
davranır ve hayat bulur. Egonun tüm enerjisi
kendini başkalarına kanıtlamak, kabul ettir-
mek ve onay almaktır. Doğal olarak bu çaba
gerilim, tedirginlik, yapaylık ve içten hesap-
lılık doğurur. İnsan kendini kabul ettireceği,
kanıtlayacağı, ayrıksı ve başarılı olduğunu
ona duyumsatacak kimsenin olmadığı bir
durumda tedirginliklerinden sıyrılabilir. Do-
ğada olmak, hayvanlarla daha yakın ilişkiler
kurmak egonun yüklerinden uzak tuttuğu
için insana çekici gelir.
Dördüncüsü: Kendi deneyimlerinden öğren-
mek. Gerçeklik kitaplarda ya da söylemlerde
değil. Oralarda sadece gerçekliğe dair ha-
berler vardır. Gerçek olan deneyimlenmiş
olandır ve bu deneyimin ifadesi gerçek bil-
gidir, ama bizzat yaşayan için. Diğerleri için
sadece bir haberdir. Başkasının yazıp çiz-
diklerini hafızaya depolayıp yeri geldiğinde
bir zihinsel süsmüş gibi kullanmak, başta
onu kullananı bozuyor. Çünkü sorumluluğu
üstlenilmeyen, içselleştirilmeden dillendiri-
len “bilgi” insanı boş bilgiçliğe düşürüyor,
egoyu besleyen gıdaya dönüşüp, insanı ya-
paylaştırıyor. Deneyimden çıkan bilgilenme
insanı daha sorumlu, daha olgun, özenli ve
duyarlı kılıyor.
Beşincisi: Her ediminin anlamını sorgula-
mak. Yapıp etmelerimizin yönü, amacı ve
içimizdeki kaynağı bu şekilde izlenebilir.
Varlığımızın anlamı, deyim yerindeyse ev-
rendeki yerimizin ne olduğuna dair bir far-
kındalık yakalanabilir. Böylelikle varoluşla
birlikte akarak varlığımızın anlamını, dışı-
mızdaki dünyanın bizim için değerini şük-
ranla kabullenebiliriz. Bu bize her yerde her
şeyle karşılıklı bağımlılık, karşılıklı destek,
sorumluluk ve etkileşim içinde olduğumuzu
gösterebilir, kendini anlamlı bulabileceğimiz
idrak kapılarını açabilir. Böylece bütün-
leşmenin sevinci ve anlamlılığın coşkusu
yaşanabilir.
Bu noktalara eklemeler olabilir, yanlış ve
eksik de bulunabilir. Ancak kendimizi bil-
me, kendimiz olma, anlamlı bir yaşam inşa
etme ve var oluşun yaratıcı gücüne katılma
eğilimimizi yok sayamayız. İçimize yönel-
teceğimiz samimi her bakış bize bu hakikati
gösterir.
Bizden Haberler
Selin Erş
• Sevgili
dostlarımız
Yasemin
Ülergin ve
Güney Aldoğan
4 Eylül’de
evlendi.
Genç çifte
mutluluklar
diliyoruz.
• Sevgili dostlarımız Birsen ve Gürsel
Çelik’in kızları, Esra Pakkan’ın yazdığı
“Bir Gerçek Hikaye, Yanılgı” adlı
kitap raflarda yerini aldı. 19 yaşında
İstanbul’dan kaçarcasına giden ve
Zürih’te evlenen
Esra Pakkan,
yaşadığı acı dolu
günleri ve nasıl
ayakta kalmayı
başardığını kaleme
aldı. Pakkan,
bu yazdıklarını
genç kızlara
örnek olması için
kaleme aldığını
ifade ederken
“Hala o günlerin etkilerini zaman zaman
taşıyorum. Anneler ve babalar çok dikkatli
olmalı ve çocuklarıyla diyaloglarını
pekiştirmek için ellerinden geleni
yapmalılar” diye açıklıyor.
• TRT İstanbul Radyosu Klâsik Kemençe
sanatçısı Nevbahar Özel’ in “İstanbul’ un
Hatırına” albümü Yavuz Burç Plakçılık
markasıyla yayımlanıyor.
Nevbahar Özel’in dünyanın en eski, en
güzel, tarihiyle ve yaşantısıyla bütün
insanlığı etkileyen İstanbul için sözlerini
yazıp bestelediği şarkılarıyla İstanbul
aşkını dile getirdiği albümüdür. Söz
ve müziği kendine ait olan besteleri ve
şiirini seslendirip yorumlayan Nevbahar
Özel’ in bu albümünde, İstanbul’un
sembolü olmuş mekânlar özellikle dile
getirilmiş, büyüleyici geceleri ile, insan
ruhunu derinden etkileyen, tutkulandıran
manzara ve düşlerle, dinleyenleri zaman
içinde yolculuğa çıkarır bir tarzda tasvir
edilmiştir.
Nevbahar Özel’ in “İstanbul’ un Hatırına”
albümü Yavuz Burç Plakçılık markasıyla
1 Eylül 2014 tarihinde tüm müzik
marketlerde.