Ankara üNİversitesi sosyal biLİmler enstiTÜSÜ İKTİsat anabiLİm dali



Yüklə 5,01 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/42
tarix14.05.2018
ölçüsü5,01 Kb.
#44066
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42


 
 
Atina yurttaşlarının çoğu, geçinmek için çalışırdı (Wood, 2008: 219).  Bunlar, 
kendi tarım topraklarında çalışan  ya da zanaatle uğraşan kişilerdi. Bununla birlikte, 
üretimde köle emeği kullanımı da yaygındı. Ücretli emek ise, Antik Çağ dünyasında 
var olmasına rağmen üretimde önemli bir etken değildi (Finley, 2007: 67), bu yüzden 
bu dönemde ücret kavramına ilgi sınırlıydı. 
Antik  Çağ’da  politik,  ekonomik  ve  etik  değerler  birbirlerinden  pek  farklı 
değillerdi  ve  bu  konulardaki  görüşlerde  ahlaki  yargılar  hâkimdi.  (Haney,  1949: 29, 
Finley, 2007: 55). Bu tutum, Antik Çağ düşünürlerinin ücret kavramsallaştırması için 
de geçerlidir. 
Platon (M.Ö. 427 – M.Ö. 347) ve Aristoteles (M.Ö. 384 – M.Ö. 322) toplumun 
doğal olarak sınıflara bölünmüş olduğunu düşünürler, ideal devletlerinde de sınıflar 
varlığını  sürdürür.  Sınıflar,  toplumsal  yaşamın  sürdürülmesindeki  işlevlerine  göre 
tanımlanırlar.
8
  
Platon’un  bölüşüm  düşüncesi  toplumu  oluşturan  tüm  sınıfların  mutluluğunun 
sağlanması amacından yola çıkarak oluşmuştur. Koruyucular sınıfı için ücretin sadece 
geçimlerini  sağlamaya  yetecek  kadar  olması,  yani  koruyucuların  boğaz  tokluğuna 
çalışması, mal mülk edinememesi gerekir. Mal mülk edinmelerine izin vermediği için  
“koruyucuları pek de mutlu yaşatmadığı söylenirse” vereceği cevap, ideal devletinde 
yurttaşların mutluluğuna verdiği önemi gösterir niteliktedir: 
Biz devletimizi, bütün topluma birden mutluluk sağlasın diye kuruyoruz. Yoksa bir sınıf, 
ötekilerden daha mutlu olsun diye değil; çünkü, kurduğumuz devlette doğruluğu, en kötü 
yönetilen devlette de eğriliği kolayca görürüz (Platon, 2011: 116). 
                                                 
8
 Platon, üç toplumsal sınıfın, yönetici, koruyucu ve çalışan sınıfın görevlerini değiştirmesi ve birbirinin 
işine karışmasını bir devlet için yıkıcı ve en büyük suç olarak görür (Platon, 2011: 133). 
 


10 
 
 
[K]anunların kaygısı birtakım yurttaşlara ötekilerden üstün bir mutluluk sağlamak değil, 
yurttaşları  ya  inandırarak,  ya  zorlayarak  birleştirmek,  her  birine  toplum  içinde 
görebileceği  iş  payını  aldırmak,  böylece  bütün  toplumu  birden  mutluluğa  götürmektir 
(ibid, s. 237). 
Devletin  amacının,  bazı  yurttaşların  değil,  bütün  toplumun  mutlu  olmasını 
sağlamak  olduğunu  düşünen  Platon,  zengin  ve  yoksulların  bir  arada  bulunduğu 
toplumları  onaylamaz.  Ona  göre  devlet  için  en  büyük  kötülük  bölünme,  yani 
yurttaşların aynı şeylere üzülüp sevinmemesidir: 
[B]irleştiren  şey  sevinç  ve  acı  ortaklığı  değil  midir? Bütün  yurttaşların  aynı  kazanç  ve 
aynı kayıplara mümkün olduğu kadar birlikte sevinip üzülmeleri birleştirmez mi onları? 
(…)  Araya  ayrılık  sokması,  herkesin  tek  başına  sevinip  üzülmesi,  başkalarının 
mutluluğuna, mutsuzluğuna, devletin ve teklerin kazanç ve kayıplarına aldırmaması değil 
midir?  (…)  Bu  ayrılığın  kaynağı  nedir?  Yurttaşların  "benim",  "benim  değil",  "bana 
yabancı" derken bu sözlerle ayrı ayrı şeyleri anlamaları değil mi? (ibid, s. 166-167). 
Platon’un  mutlulukta  eşitlik  düşüncesine  karşın,  Aristoteles’in  bölüşüm 
düşüncesi eşitliğe değil, adalete vurgu yapar. Aristoteles’e göre, iki tür adalet vardır, 
dağıtıcı ve düzeltici adalet. Yurttaşlar eşit değildir ve eşit olmayan kişilere eşit şeyler 
(onur, para ya da diğer şeyler) verildiğinde toplumda çatışmalar ve suçlamalar ortaya 
çıkar.  Eşit  olmayan  kişilere  eşit  olmayan  şeyler  verilmesi,  dağıtıcı  adalettir 
(Aristoteles, 2014a: 95-96). Düzeltici adalet ise, alışverişlerdeki adalettir. Geometrik 
oranlama  olarak  da  tanımlanan  dağıtıcı  adaletten  farklı  olarak,  düzeltici  adalet 
aritmetik oranlamadır. “Nitekim doğru bir kişinin kötü birini ya da kötü birinin doğru 
birini dolandırması ve doğru birinin ya da kötü birinin zina yapması arasında hiç fark 
yoktur; yasa yalnızca zararın farkına bakar ve onlara eşit muamele yapar” (ibid, s. 97). 
Aristoteles,  alışveriş  ilişkilerinde  fiyatın  adaletli  belirlenmesi  gerektiğini 
düşünür. Bu, çalışan ile işveren arasındaki alışverişte, çalışanın emeğinin karşılığı olan 


11 
 
 
ücretin  belirlenmesi  için  de  geçerlidir.  Fakat  Aristoteles  için  adil  olan,  basitçe, 
yasalarda yer alan değildir. İşçi ve işveren arasında yapılan sözleşmenin dava konusu 
olamayacağını söyleyen  yasaları  eleştirir: Ücret  belirlemesini, ücreti ödeyen kişinin 
değil, güvenilir bir kişinin  yapmasının daha adil olacağını söyler (ibid, s. 176). Bu, 
ücreti  ödeyen  kişinin  pazarlıktaki  avantajlı  konumu  dolayısıyla  işçiye  adaletsiz 
davranmasına karşı bir önlemdir.  
Aristoteles  ve  Platon,  yurttaşların  (Aristoteles’in  ideal  devletinde  köleler  ve 
işçilerin  yurttaş  olmadığı  göz  önünde  bulundurulmalı)  iyi  yaşam  sürmeleri  idealine 
sahiptirler. İyi yaşam ise, yurttaşların yoksulluk içinde bir hayat sürdükleri durumda 
mümkün olamaz, yani yoksulluk iyi yaşamla bağdaşamaz. Yoksulluk insanı küçültür 
(Platon, 2011: 119), yoksullardan şehir kurulamaz (Aristoteles, 2014b: 111).  
İyi yaşam perspektifinde Aristoteles’in yazılarına özel bir dikkat göstermeliyiz 
çünkü ideal devletinde, yurttaşların iyi bir yaşam sürmesi gerektiği düşüncesi oldukça 
belirleyicidir:  
[D]evlet  yatırımdan  fazla  bir  şeydir;  amacı,  yalnızca  yaşamayı  olanaklı  kılmak  değil, 
yaşanmaya değer bir yaşamı kurmaktır (Aristoteles, 2014b: 101). 
[A]çıktır ki, devlet yalnızca, aynı yerde yaşayan ve üyelerini kötülükten alıkoyan, mal ve 
hizmetlerin  değiş  tokuşunu  sağlayan  bir  topluluk  diye  tanımlanamaz.  (…)  Devlet, 
herkesin, aileleri ve akrabaları içinde iyi yaşamalarını, yani tam ve doyurucu bir yaşam 
sürmelerini olanaklı kılabilmek içindir. (…) [İ]yi yaşam demek, bizce, mutlu ve  soylu 
yaşamaktır (ibid, s. 103). 
Kendi kaynaklarına dayanarak, iyi düzenlenmiş bir toplumda yaşayanların başlarına kötü 
rastlantılar  gelmedikçe,  yaşamlarını  en  iyi  geçiren  kimseler  oldukları  kabul  edilebilir 
(ibid, s. 241). 
Apaçıktır  ki,  kim  olursa  olsun,  herkesin  mutlu  olarak  yaşayabileceği  ve  hareket 
edebileceği biçimde düzenlenmiş bulunan bir anayasa, en iyi anayasadır (ibid, s. 244). 


Yüklə 5,01 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   42




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə