pısarlar...
SONYA: Dadıcığım!
MARİNA (saçını okşar): Ayazda kalmış gibi titriyorsun! Hadi, hadi, küçük öksüzüm benim, Tanrı
kullarına acır. Şimdi bir ıhlamur kaynatırım sana, ya da sıcak ahududu şerbeti yaparım, geçer... Üzme
kendini, küçük öksüzüm... (Orta kapıya öfkeyle bakar) Coşup taştınız erkek kazlar, Tanrı cezanızı ver-
sin!
(Sahne gerisinden bir silah sesi ve Yelena Andereyevna'nın çığlıklar kopardığı işitilir.)
MARİNA: Uf, Tanrı cezanızı versin!
SEREBRYAKOV (koşarak girer, korkuyla sendelemektedir): Tutun onu! Tutun! Çıldırdı!
(Yelena Andreyevna ile Voynitski kapıda boğuşmaktadırlar.)
YELENA ANDREYEVNA (Voynitski'nin elinden tabancayı almaya çalışarak): Verin onu! Verin
diyorum size!
VOYNİTSKİ: Bırakın, Helene! Bırakın beni! (Kurtulur, koşarak girer, bakışlarıyla Serebryakov'u,
arar) Nerede o? Hah, orada işte! (Ateş eder.) Mum! (Bir sessizlik) İsabet etmedi mi? Yine mi ıska?
(Öfkeyle) Ah, şeytan... şeytan götürsün...
(Tabancayı yere çalar, bir sandalyeye bitkin yığılır. Serebryakov donup kalmıştır. Yelena Andreyevna
duvara dayanmış, bayılacak gibidir.)
YELENA ANDREYEVNA: Götürün beni buradan! Götürün, öldürün... Ama... Burada kalamam...
kalamam...
VOYNİTSKİ (ümitsizlik içinde) : Oh, ne yaptım ben! Ne yapıyorum?
SONYA (usulca) : Dadıcığım! Dadıcığım!
PERDE
DÖRDÜNCÜ PERDE
İvan Petroviç'in yatak odası. Aynı zamanda yurtluğun işlerinin yürütüldüğü çalışma odası olarak
kullanılmaktadır. Pencere kıyısında üstünde gelir, gider defterleri ve her türden kağıdın durduğu
büyük bir masa, bir yazı masası, kasalar, teraziler. Astrov için konulmuş bir küçük masanın üzerinde,
resim gereçleri, boyalar, bir evrak çantası durmaktadır. Bir kafes, içinde bir sığırcık. Duvarda, kimse-
ye gerekli olmadığı belli bir Afrika haritası. Muşamba kaplı çok büyük bir divan. Solda, başka
odalara açılan bir kapı; sağda, salona açılan kapı. Sağdaki kapının önüne, köylüler yeri kirletmesin
diye bir yolluk serilmiştir. Bir güz akşamı. Sessizlik.
Telyegin ve Marina karşı karşıya oturmuş, yün sarmaktadırlar.
TELYEGİN : Elinizi tez tutun Marina Timofeyevna, birazdan vedalaşmaya çağırırlar. Atların
koşulması için emir verdiler bile
MARİNA: (daha çabuk sarmaya çalışarak) : Az bir şey kaldı.
TELYEGİN : Harkov'a gidiyorlar. Oraya yerleşeceklermiş.
MARİNA: Böylesi çok daha iyi.
TELYEGİN: Ürktüler... Yelena Andreyevna, «Bir saat bile burada kalamam artık...» diyor da başka
bir şey demiyor... Gidelim de gidelim... «Harkov'da bir süre oturur, duruma bakar, sonra da
eşyalarımızı aldırırız» diyor. Eşyasız gidecekler.
Demek, Marina Timofeyevna, burada oturmaları kısmet değilmiş... Ne denir, alınyazısı...
MARİNA : Böylesi çok daha iyi. Sabah çıkarttıkları patırtı yetmiyormuş gibi bir de ateş ettiler...
Yazıklar olsun!
TELYEGİN: Öyle. Tam Ayvazovski'nin* fırçasına değecek bir konu.
MARİNA: Gözlerim kör olsa da görmeseydim. (Bir sessizlik) Eskiden nasıl yaşıyorduysak, yine öyle
yaşayacağız artık. Sabah sekizde çay, saat birde öğle yemeği, akşam olunca da akşam yemeğine
oturulacak. Her şeyin bir düzeni olmalı... Adam gibi, hıristiyan gibi yaşamalı... (İçini çeker.) Ben gü-
nahkâr, çoktandır erişte yemedim...
TELYEGİN: Ya, çoktandır erişte yenmedi bu evde. (Bir sessizlik) Çoktandır... Bu sabah, Marina
Timofeyevna, köyde yürüyorum, bakkal arkamdan, «Hey seni asalak, çanak yalayıcı!» diye
bağırmasın mı? Öyle bir acı geldi ki...
MARİNA: Sen de aldırma anacığım. Hepimiz Tanrının asalağıyız. İş yapmadan oturduğumuz mu
var? Sen, Sonya, İvan Petroviç hepimiz, çalışıp didiniyoruz! Hepimiz... Sonya nerede?
TELYEGİN: Bahçede. Doktorla birlikte İvan Petroviç'i arıyorlar, Canına kıyar diye korkuyorlar.
MARİNA : Ya o tabanca nerede?
TELYEGİN (fısıltıyla) : Bodruma sakladım.
MARİNA (alaylı bir gülümsemeyle) : Vay başımıza gelenler!
(Voynistki ve Astrov bahçeden gelirler.)
VOYNİTSKİ: Bırak beni! (Marina ile Telyegin'e) Gidin buradan, hiç değilse bir saatliğine yalnız
bırakın beni! Gözetim altında olmak istemiyorum?
TELYEGİN: Hemen Vanya... (Parmaklarının ucuna basarak çıkar.)
MARİNA: Erkek kaz seni! Tıs! Tıs! Tıs!
(Yün çilesini toplar, çıkar.)
VOYNİTSKİ: Bırak beni!
ASTROV: Seve seve! Zaten çoktan çıkıp gitmem gerekirdi buradan; fakat, tekrar ediyorum, benden
aldığını geri vermezsen, gitmeyeceğim.
* Ünlü bir Rus ressamı (Çev.)
VOYNİTSKİ: Senden hiçbir şey almadım.
ASTROV: Bak, ciddi konuşuyorum, beni yolumdan alıkoyma,. Çoktan gitmem gerekiyordu.
VOYNİTSKİ: Senden hiçbir şey almadım.
(Otururlar.)
ASTROV: Demek öyle, ha? Ne yapalım, biraz daha beklerim. Ama sonra, kusura bakma, zor
kullanmam gerekecek. Seni bağlayıp arama yapacağız. Bunu çok ciddi söylüyorum.
VOYNİTSKİ: Nasıl istersen. (Bir sessizlik) Ne enayilik: Sen iki kez ateş et, birini bile tutturama!
Kendimi bunun için hiçbir zaman bağışlamayacağım!
ASTROV: Madem ateş etmeye heveslendin, bari kendi kafana ateş etseydin ya!
VOYNİTSKİ (omuzlarını silkerek) : Tuhaf. Adam öldürmeye kalkıştım, ama tutuklamıyorlar beni,
mahkemeye vermiyorlar. Demek, deli sayıyorlar beni. (Kindar bir gülüşle) Evet, ben deliyim de,
yeteneksizliklerini, ahmaklıklarını, insanı çileden, çıkaran acımasızlıklarını profesör maskesi, çok
bilmiş gözbağcı maskesi altında gizleyenler deli değil! Moruklara varıp sonra da herkesin gözü
önünde başkalarını kucaklayanlar deli değil... Onu nasıl kucakladığını gördüm!
ASTROV: Evet efendim, kucakladım efendim. Sana da işte bu kaldı! (Nanik yapar.)
VOYNİTSKİ (kapıya bakarak) : Yok, asıl deli olan, dünya. Sizleri hâlâ üstünde tuttuğu için!
ASTROV: Aptallığı bırak.
VOYNİTSKİ: Ne var, deli değil miyim? Öyleyse davranışlarımdan da sorumlu değilim, aptalca
konuşmak hakkına sahibim.
ASTROV: Eski bir hiledir bu. Deli değil, dengi bozuksun sen. Dengesizsin, maskarasın. Önceleri ben
de her dengi bozuğu hasta, anormal sayardım. Oysa şimdiki düşüncem, insanın normal durumunun
dengi bozukluk olduğudur. Sen tamamen normalsin.
VOYNİTSKİ (yüzünü elleriyle kapar) : Utanıyorum! Bilsen, nasıl utanıyorum! Öyle keskin bir utanç
duygusu ki bu, hiçbir acıyla karşılaştırılamaz. (Tasayla) Dayanamıyorum! (Masaya eğilir) Ne
yapayım ben? Ne yapayım?
ASTROV: Hiçbir şey.
VOYNİTSKİ: Bir şey ver bana! Oh, Tanrım... Kırk yedi yaşındayım, altmış yaşına kadar
yaşayacağımı varsaysak, daha on üç yılım var... Çok uzun! Bu on üç yılı nasıl geçireceğim? Ne
yapacağım, ne ile dolduracağım onları? Oh, anlıyor musun beni... (Astrov'un elini çırpınmalı bir
biçimde yakalar) Anlıyor musun, eğer hayatın geri kalanını bir başka türlü yaşamak olanağı olsaydı...
Işıklı, dingin bir sabah uyanmak hayata yeniden başladığını, bütün geçmişin unutulduğunu, bir duman
gibi dağılıp gittiğini hissetmek. (Ağlar) Yeni bir hayata başlamak... Söyle bana, nasıl başlamalı... ne
ile...
ASTROV (bezgin) : Ee, yeter artık be! Ne yeni hayatı! Seninle benim işimiz bitik...
VOYNİTSKİ: Öyle mi?
ASTROV: Bundan eminim.
VOYNİTSKİ : Bir şey ver bana... (Kalbini göstererek) İçim yanıyor.
ASTROV (kızgın, bağırır) : Kes artık! (Yumuşamış) Bizden yüz yıl, iki yüz yıl sonra yaşayıp da
hayatımızı böyle aptalca, böyle tatsız yaşadığımız için bizi hor görecek olanlar belki de mutlu olmanın
yolunu bulacaklardır... Bize gelince... Bizim seninle tek bir umudumuz var. Mezarlarımızda yatarken,
hayaller, belki hatta boş hayaller görmek... (Bir iç çekişiyle) Evet kardeş. Tüm bu bölgede, aklı
başında aydın, dürüst, iki kişi vardı sadece: Sen ve ben. Fakat on yıl içinde günlük yaşamın
tekdüzeliği, bu iğrenç hayat, içine çekip yuttu bizi, çürümüş buharlarıyla kanımızı zehirledi, biz de
herkes gibi sıradan, bayağı kişiler olup çıktık. (Canlı) Fakat, lakırdıya tutma beni. Aldığını geri ver!
VOYNİTSKİ : Ben senden hiçbir şey almadım.
ASTROV: İlaç çantasından morfin şişesini aldın. (Bir sessizlik) Dinle, eğer ne pahasına olursa olsun
kendini öldürmek niyetindeysen, git ormana, orada vur kendini. Ama morfini geri ver. Laf çıkar sonra,
onu sana benim verdiğimden kuşkulanırlar... Oysa bana senin otopsini yapmak yeter de artar bile...
Böyle bir şeyi ilginç bulacağımı mı sanıyorsun?
(Sonya girer.)
VOYNİTSKİ
:
Beni rahat bırak.
ASTROV (Sonya'ya) : Sofya Aleksandrovna dayınız ilaç çan-
tamdan bir şişe morfin çalmış, geri vermiyor. Söyleyin, akıllıca bir şey değil bu, tadında bıraksın.
Zamanım da yok, gitmeliyim.
SONYA : Vanya Dayı, morfini aldın mı?
(Bir sessizlik.)
ASTROV:. Aldı. Eminim...
SONYA: Geri ver onu. Neden korkutuyorsun bizi? (Tatlılıkla) Ver, dayıcığım. Ben sanki senden daha
çok mu mutluyum. Ama yine de umutsuzluğa kaptırmıyorum kendimi, sabrediyorum, hayatım kendi
kendine bitene kadar da sabredececeğim... Sen de sabret. (Bir sessizlik) Ver onu! (Elini öper.)
Kıymetli, yiğit dayım! Canım, biricik dayıcığım, ver hadi! (Ağlar) İyi yüreklisin sen, bize acıyıp
vereceksin onu! Sabret dayıcığım! Sabret!
VOYNİTSKİ (şişeyi masada koyduğu yerden alıp, Astrov'a verir) : Peki, al! (Sonya'ya) Ama bir an
önce çalışmaya başlayalım, bir şeyler yapalım, dayanamayacağım yoksa... Dayanamayacağım ...
SONYA : Evet, evet, çalışacağız. Bizimkileri uğurlar uğurlamaz çalışmaya koyulacağız... (Masadaki
kağıtları sinirli biçimde karıştırır) Her şeyi yüzüstü bıraktık.
ASTROV (Şişeyi ilâç çantasına koyar ve kayışları sıkılaştırır) : Artık yola koyulabilirim.
YELENA ANDREYEVNA (girer) : İvan Petroviç, siz burada mısınız? Az sonra yola çıkıyoruz. Gidip
Aleksandr'ı görün, size bir şey söylemek istiyor.
SONYA: Git, Vanya Dayı. (Voynitski'nin koluna girer) Gidelim. Babamla barışmalısınız.
Mutlaka.
(Sonya ve Voynitski çıkarlar.)
YELENA ANDREYEVNA : Gidiyorum. (Elini Astrov'a uzatır) Elveda.
ASTROV: Demek gidiyorsunuz artık?
YELENA ANDREYEVNA : Atlar arabaya koşuldu bile.
ASTROV: Elveda.
YELENA ANDREYEVNA: Bugün buradan gideceğinizi vaadetmiştiniz bana.
ASTROV : Biliyorum. Birazdan yola çıkıyorum. (Bir sessizlik.) Korktunuz mu? (Elini tutar)
Gerçekten, o kadar korkutucu mu bu?
YELENA ANDREYEVNA: Evet.
ASTROV : Belki her şeye rağmen, kalırdınız. Ha? Yarın, fidanlıkta...
YELENA ANDREYEVNA: Hayır... Karar verildi artık. Size böyle cesaretle bakabiliyorsam, gitme
kararının verilmesindendir... Bir tek şey dileyeceğim sizden: Benim hakkımda iyi düşünün. Bana saygı
duyasınız istiyorum.
ASTROV: Eeh! (Bir sabırsızlık hareketi yapar.) Gitmeyin, çok rica ediyorum. Anlasanıza, bu dünyada
yapacak hiçbir şeyiniz yok. Sizin, yaşamınızın hiçbir amacı yok, sizi oyalayacak hiçbir şey yok, ve
eninde sonunda, duygularınıza teslim olacaksınız. Kaçınılmaz bir şey bu. Ne olur, Harkov'da,
Kursk'ta, ne bileyim bir başka yerde değil de, burada, doğanın koynunda olsun bu... Hem de şiirsel
olur, çok güzel olur doğrusu... Buralarda fidanlıklar, tam Turgenyev zevkine uygun, yarı harap
çiftlikler vardır...
YELENA ANDREYEVNA: Ne gülünçsünüz... Size kızgınım, ama yine de tatlı duygularla anacağım
sizi... İlgi çekici, özgün bir kişisiniz. Bir daha hiçbir zaman görüşmeyeceğiz, öyleyse niye saklamalı:
Size kapıldım da biraz... Hadi, el sıkışalım, dostça ayrılalım. Beni kemlikle anmayın.
ASTROV (elini sıkar) : Evet, gitmeniz daha iyi... (Düşünceli) İyi yürekli, içten bir insansınız sanki...
ama yine de tüm varlığınıza sinmiş tuhaf bir şey var. Kocanızla çıkıp geldiniz; burada çalışan,
çabalayan, bir şeyler yaratmaya uğraşan kim varsa işlerimizi bırakıp bütün yaz kocanızın damla illeti
ve sizinle uğraşmak zorunda kaldık. İkiniz, o ve siz, hepimize tembelliğinizi başıboşluğunuzu
bulaştırdınız. Kendimi size kaptırdım ve bütün bir ay boyunca elimi işe sürmedim. Oysa bu zaman
süresince insanlar hastalandı; ormanlarıma genç fidanlıklara hayvan sürüleri sokuldu!.. Yani siz ve
kocanız nereye ayak basarsanız kurutuyorsunuz orayı... Şaka ediyorum tabii, ama yine de... tuhaf. Ve
eminim, eğer kalsaydınız çok büyük yıkımlar olacaktı burada. Ben de yıkılacaktım... ve sizin
durumunuz da pek parlak olmayacaktı... Öyleyse, gidin! Finita la comedia!
YELENA ANDREYEVNA (Astrov'un masasından bir kurşun kalem alır ve hızla cebine koyar) : Bu
kurşun kalemi anmalık olarak alıyorum.
ASTROV: Ne tuhaf şey... Tanıştık ve birdenbire, nedense... artık hiçbir zaman görüşmeyeceğiz.
Dünyada her şey böyle... Hazır kimse yokken, Vanya Dayı bir buketle girmemişken, bırakın... öpeyim
sizi... Veda öpücüğü... Ha? (Boynunu öper.) İşte böyle... çok güzel.
YELENA ANDREYEVNA: Size mutluluklar dilerim... (Çevreye bakınır) Peki, işte, hayatta bir kere
de bu olsun! (Astrov'u taşkın bir hareketle öper, ve hemen aynı anda hızla ayrılırlar birbirlerinden).
Gitmeliyim artık.
ASTROV: Olabildiğince çabuk gidin. Atlar koşulmuşsa hemen yola çıkın.
YELENA ANDREYEVNA : Buraya geliyorlar sanırım.
(İkisi de kulak kabartırlar.)
ASTROV: Finita!
(Serebryakov, Voynitski, elinde kitabıyla Mariya Vasliyevna, Telyegin ve Sonya girerler.)
SEREBRYAKOV (Voynistki'ye): Geçmişi unutalım. Olup bitenlerden sonra, şu birkaç saat içinde o
kadar çok şey yaşadım ve düşündüm ki, nasıl yaşamak gerektiği konusunda gelecek kuşaklara nasihat
olarak koca bir tez yazabilirmişim gibi geliyor bana. Senin bağışlanma dileğini gönülden kabul ediyor,
senden de beni bağışlamanı diliyorum. Elveda! (Voynitski'yle üç kez öpüşürler.)
VOYNİTSKİ: Daha önce aldığını düzenli olarak almaya devam edeceksin. Her şey eskisi gibi olacak.
(Yelena Andreyevna, Sonya'yı kucaklar.)
SEREBRYAKOV (Mariya Vasilyevna'nın elini öper) : Maman!
MARİYA VASİLYEVNA (onu öperek) : Aleksandr, yine fotoğraf çektirin de gönderin bana. Benim
için ne kadar değerli olduğunuzu bilirsiniz.
TELYEGİN: Elveda efendimiz! Bizi unutmayın!
SEREBRYAKOV (kızını öperek) : Elveda... Elveda herkese... (Astrov'un elini sıkar) Sevimli
dostluğunuz için teşekkür ederim... Sizin düşünce tarzınıza, coşkularınıza, meraklarınıza,
taşkınlıklarınıza saygı duyuyorum... Fakat, yaşlı bir adamın, veda selamına bir uyarı eklemesine izin
verin: Baylar, ortaya gerçek iş koymak gerekir! Evet, gerçek iş koymak gerekir ortaya! (Eğilerek
selamlar herkesi) Hepinize mutluluklar dilerim! (Çıkar. Mariya Vasilyevna ile Sonya da
arkasından giderler.)
VOYNİTSKİ (Yelena Andreyevna'nın elini tutkuyla öperek) : elveda... Bağışlayın beni... Bir daha
hiçbir zaman görüşmeyeceğiz.
YELENA ANDREYEVNA (duygulanmıştır) : Elveda sevgili dostum. (Voynistki'nin başına bir
öpücük kondurur ve çıkar.)
ASTROV (Telyegin'e) : Vaflya, söyle de, bu arada benim atları koşsunlar..
TELYEGİN: Peki dostum. (Çıkar.)
(Astrov ve Voynitski yalnız kalırlar.)
ASTROV (masadan boyaları toplar, çantasına koyar) : Niye uğurlamaya gitmiyorsun?
VOYNİTSKİ: Bırak gitsinler. Ben... ben, yapamıyorum. Çok güç. Hemen bir şeylerle uğraşmam
gerek... Çalışmak, çalışmak! (Masadaki kağıtları karıştırır.)
(Bir sessizlik. Koşum takımlarının çıngıraklarından, arabaların hareket ettiği anlaşılır.)
ASTROV: Gittiler. Profesör memnundur şimdi. Bir daha öldürsen gelmez artık buraya.
MARİNA (girer) : Gittiler. (Koltuğa oturup çorap örmeye koyulur).
SONYA (girer): Gittiler. (Gözyaşlarını kurular) Yolları açık olsun. (Dayısına) Eh, Vanya Dayı, hadi
bir şeyler yapmaya koyulalım artık.
VOYNİTSKİ: Çalışmak, çalışmak...
SONYA: Seninle birlikte şu masanın başına oturmayalı ne kadar, ne kadar uzun zaman geçti.
(Masadaki lambayı yakar.) Mürekkep kalmamış... (Mürekkep şişesini alır, dolaba gidip mürekkep
doldurur) Fakat gitmiş olmaları yine de keder veriyor bana...
MARİYA VASİLYEVNA (ağır ağır girer) : Gittiler! (Oturur, okumaya dalar.)
SONYA (masaya oturur, hesap defterlerini gözden geçirmeye koyulur) : Her şeyden önce Vanya
Dayı, faturaları kaydedelim. Korkunç savsaklamışız bunu. Bugün birisi hesabını istetti yine. Faturasını
yazıver. Sen birini yazarken, ben ötekini yazarım...
VOYNİTSKİ (yazar): Bay... hesabına...
(Sessizce yazarlar.)
MARİNA (esner) : Uykum geldi.
ASTROV: Ne sessizlik... Divit uçları gıcırdıyor, cırcır böceği ötüyor... Canım çekmiyor ayrılmayı
buradan... (Koşum çıngırakları işitilir.) İşte atları koşuyorlar... Sanırım sizlerle vedalaşmak zamanı
geldi dostlarım, masamla da vedalaşayım —ve yolcu yolunda gerek!— (Krokilerini evrak çantasına
koyar.)
MARİNA : Acelen ne? Kalsana,.
ASTROV: Olmaz.
VOYNİSTKİ (yazar) : «Ve eski borcundan iki ruble yetmiş beş kopek kaldı...»
(Bir İşçi girer.)
İŞÇİ: Mihail Lvoviç, atlar koşuldu.
ASTROV: Duydum. (İlaç çantasını, bavulunu, evrak çantasını verir ona) Al şunları, dikkat et, çanta
ezilmesin.
İŞÇİ: Başüstüne. (Çıkar.)
ASTROV: Haydi bakalım... (Vedalaşmak için yaklaşır odadakilere.)
SONYA : Bir daha ne zaman görüşeceğiz?
ASTROV: Sanırım yazdan önce değil. Kışın görüşebileceğimizi sanmıyorum... Tabii, eğer gerek
olursa haber verirsiniz, gelirim. (Elini sıkar) Konukseverliğiniz, yakınlığınız... tek sözcükle her şey
için teşekkürler. (Gidip dadının alnından öper) Allahaısmarladık, ihtiyarcık..
MARİNA: Çay içmeden gidiyorsun öyle mi?
ASTROV: Canım istemiyor dadı.
MARİNA : Belki bir kadeh votka içerdin?
ASTROV (kararsız): Belki...
(Marina çıkar.)
ASTROV (bir sessizlikten sonra): Atlardan biri topallıyor nedense. Dün Petruşka suvarmaya
götürürken fark ettim...
VOYNİTSKİ: Nallarını değiştirmelisin.
ASTROV: Rojdestvennoye'de nalbanta uğramalı. Başka çare yok. (Afrika haritasına yaklaşıp bakar)
Belki de şu Afrika sıcaktan cayır cayır yanıyordur şimdi! Korkunç bir şey!
VOYNİTSKİ : Evet öyle olmalı.
MARİNA (üstünde bir kadeh votka ve bir ekmek dilimi bulunan bir tepsiyle döner) : Buyur.
(Astrov votkayı alır, içer.)
MARİNA : Afiyet olsun yavrum. (Eğilerek selam verir) Bir lokma da ekmek alsaydın.
ASTROV: Yok, böyle iyi... Hepinize mutluluklar dilerim! (Marina'ya) Beni geçirme dadı. Gereği yok.
(Çıkar. Sonya onu uğurlamak için kandille arkasından gider. Marina koltuğuna oturur.)
VOYNİSTKİ (yazar) : «2 Şubat, 20 libre bezir yağı... 16 Şubat, yine 20 libre bezir yağı... Kara
buğday...»
(Bir sessizlik. Koşum çıngırakları işitilir.)
MARİNA: Gitti.
(Bir sessizlik.)
SONYA (döner, kandili masaya koyar) : Gitti.
VOYNİTSKİ (Hesap tahtasında hesap yapıp yazar.) Toplam... on beş... yirmi beş...
MARİNA (esner) : Tanrım, günahlarımızı bağışla...
(Telyegin ayaklarının ucuna basarak girer, kapının yakınında oturur, gitarını yavaşça akord eder.)
VOYNİTSKİ (Sonya'nın saçlarını okşayarak): Çocuğum, bilsen nasıl güç geliyor bana! Ah, bilsen,
nasıl güç geliyor!
SONYA: Ne yapabiliriz? Yaşamak gerek! (Bir sessizlik) Yaşayacağız Vanya Dayı. Çok uzun günler,
boğucu akşamlar geçireceğiz. Alınyazımızın bütün sınavlarına sabırla katlanacağız. Bugün de,
yaşlılığımızda da, dinlenmek bilmeden, başkaları için çalışıp didineceğiz. Ecel saati gelip çatınca da
uysalca öleceğiz ve orada, mezarın ötesinde, çok acı çektik, gözyaşı döktük, çok acı şeyler yaşadık
diyeceğiz... Ve Tanrı acıyacak bize, ve biz seninle, canım dayıcığım, parlak, güzel, sevimli bir hayata
kavuşacağız ve buradaki mutsuzluklarımıza sevecenlikle, hoşgörüyle gülümseyeceğiz ve
dinleneceğiz... İnanıyorum buna dayıcığım, bütün kalbimle, tutkuyla inanıyorum... (Voynitski'nin
önünde diz çöker ve başını onun avuçlarına koyar. Yorgun bir sesle tekrar eder.) Dinleneceğiz!
(Telyegin gitarıyla yumuşak bir ezgi çalar.)
SONYA: Dinleneceğiz! Melekleri dinleyeceğiz, elmaslar gibi yıldızlarla kaplı gökleri göreceğiz.
Dünyanın tüm kötülüklerinin, tüm acılarımızın, dünyayı baştan başa kaplayacak olan merhametin
önünde silinip gittiğini göreceğiz ve hayatımız bir okşayış gibi dingin, yumuşak, tatlı olacak, inanı-
yorum, inanıyorum buna. (Dayısının gözyaşlarını mendiliyle kurular) Zavallı, zavallı Vanya Dayı,
ağlıyorsun... (Gözyaşları arasından) Hayatında mutluluğu tadamadın, ama bekle Vanya Dayı, bekle...
Dinleneceğiz... (Kucaklar onu) Dinleyeceğiz!
(Bekçinin sopa vuruşları. Telyegin gitarını usulca çalmakta, Mariya Vasilyevna broşürün
kıyılarına notlar almakta, Marina çorap örmektedir.)
SONYA: Dinleneceğiz!
PERDE AĞIR AĞIR İNER
Dostları ilə paylaş: |