yozlaşmanın tablosu bu. Şimdi, bunun olağan bir süreç, eski yaşamın, eski kültürün yerini kaçınılmaz
olarak yeni-
lerine bırakması olduğunu söyleyebilirsiniz. Evet, yok edilen ormanların bulunduğu yerlere şoseler,
demiryolları yapılmış olsa, bütün bu alanları işlikler, fabrikalar, okullar kaplasa, halk daha sağlıklı,
daha zengin, daha akıllı olsaydı, kabul ederdim bunu. Ama buralarda yok böyle bir şey! Tüm bölgede
aynı bataklıklar, sivrisinekler, aynı yolsuzluk, yoksulluk, tifo, dizanteri, yangınlar... Önünde durulmaz
bir varoluş mücadelesinin sonucunda ortaya çıkan bir yozlaşmanın tablosudur bu; gerilikten,
bilgisizlikten, bilinçsizlikten ileri gelen bir yozlaşmanın... O zaman, üşümüş, aç, hasta insan, yaşamın
son kırıntılarını kurtarmak, çocuklarını korumak için, içgüdüsel olarak, bilinçsizce, elinin altına gelen
her şeye sarılmakta, açlığını gidermek, ısınabilmek için, yarınını düşünmeden, her şeyi yok
etmektedir... Hemen hemen her şey yok edilmiş, ama yerlerine henüz hiçbir şey yapılmamış. (Soğuk)
Yüzünüzdeki ifade, bunların sizi pek ilgilendirmediğini gösteriyor.
YELENA ANDREYEVNA: Ama öyle az anlıyorum ki bunlardan.
ASTROV: Bunda anlaşılmayacak bir şey yok ki. İlginizi çekmiyor, hepsi bu.
YELENA ANDREYEVNA: Doğrusunu söylemek gerekirse şu anda zihnim başka bir şeyle meşgul.
Özür dilerim. Sizi küçük bir sorgudan geçirmem gerekiyor, ama utanıyorum, söze nasıl başlayacağımı
bilemiyorum.
ASTROV: Sorgu mu dediniz?
YELENA ANDREYEVNA: Evet, sorgu, fakat... pek masum... Oturalım. (Otururlar.) Konu, genç bir
insanla ilgili! Dürüst iki insan, iki dost gibi konuşacağız şimdi, açıkyüreklilikle konuşacak ve
unutacağız konuştuklarımızı. Tamam mı?
ASTROV: Tamam.
YELENA ANDREYEVNA: Konu, üvey kızım Sonya'yla ilgili. Hoşlanıyor musunuz ondan?
ASTROV : Evet, kendisine saygım var...
YELENA ANDREYEVNA: Kadın olarak hoşunuza gidiyor mu?
ASTROV (kısa bir sessizlikten sonra): Hayır.
YELENA ANDREYEVNA: Birkaç söz daha, ve bitireceğiz. Farkettiğiniz bir şey olmadı mı?
ASTROV: Hiçbir şey.
YELENA ANDREYEVNA (elini tutarak) : Onu sevmiyorsunuz,
gözlerinizden okuyorum bunu... Ama acı çekiyor o... Anlayın bunu, ve... buraya gelmeyin artık.
ASTROV (ayağa kalkar) : Benim o çağım geçti... Ve zaten zamanım da yok... (Omuzlarını silkerek)
Nasıl zaman bulayım? (Sıkılmış ve şaşkındır.)
YELENA ANDREYEVNA: Öf, ne tatsız konuşma. Sırtımda bir ton yük varmış gibi sıkıntılıyım. Eh,
çok şükür bitti bu da. Unutalım, hiç konuşmamışız gibi, ve... lütfen gidin. Akıllı bir adamsınız,
anlamanız gerek... (Bir sessizlik) Kıpkırmızı kesildiğimi hissediyorum...
ASTROV: Bir iki ay önce söyleseydiniz bunu belki düşünürdüm, ama şimdi... (Omuzlarını silkerek)
Madem o acı çekiyor, öyleyse, tabii... Fakat anlamadığım bir şey var: Ne gerek vardı bu sorguya?
(Yelena Andreyevna'nın gözlerinin içine bahar ve işaret parmağını sallar) Sizi kurnaz sizi!
YELENA ANDREYEVNA: Ne demek oluyor bu?
ASTROV (gülerek) : Kurnazsınız! Sonya'nın acı çektiğini varsayalım, olabilir bu, fakat bu sorgunun
anlamı ne? (Yelena Andreyevna'nın konuşmasına engel olarak, canlı) Lütfen şaşırmış gibi yapmayın.
Buraya her gün neden geldiğimi pekâlâ biliyorsunuz... Neden ve kimin için, çok iyi biliyorsunuz
bunu... Tatlı, yırtıcı dişi kuş sizi! Bana öyle bakmayın, feleğin çemberinden geçmiş, yaşlı bir serçeyim
ben...
YELENA ANDREYEVNA (şaşırmış) : Yırtıcı dişi kuş! Hiçbir şey anlayamıyorum!
ASTROV: Tatlı, yumuşak tüylü gelincik sizi! Kurbanlar gerekli size! İşte bir aydır hiçbir şey yaptığım
yok. Her şeyi yüzüstü bıraktım, gözlerim hep sizi arıyor, ve bu korkunç hoşunuza gidiyor sizin,
korkunç... Eh, elden ne gelir? Yenik düştüm. Sorgudan önce de biliyordunuz bunu. (Kollarını kavuş-
turup başını eğer) İşte boyun eğiyorum. Yiyin beni!
YELENA ANDREYEVNA: Aklınızı yitirmişsiniz siz!
ASTROV (sırıtarak) : Sıkılgansınız...
YELENA ANDREYEVNA: Yoo, sizin sandığınızdan çok daha yüksekteyim ben! Yemin ederim.
(Çıkmak ister.)
ASTROV (yolunu keserek) : Bugünden tezi yok gidiyorum ve bir daha da adım atmayacağım buraya,
fakat... (Elini tutar, çevreye bakınır) Sizinle nerede görüşelim? Çabuk söyleyin, nerede? Gelen olur
şimdi, hadi söyleyin...
(Tutkulu) Ne ka-
dar olağanüstü, ne kadar göz alıcısınız... Bir öpücük... O güzel kokulu saçlarınızı bir öpeyim yeter...
YELENA ANDREYEVNA: Size yemin ederim ki...
ASTROV (konuşmasına engel olarak) : Ne diye yemin edecek mişsiniz? Yemine ne gerek var... Fazla
söze ne gerek var... Oh, nasıl da güzelsiniz. Bunlar ne güzel eller. (Ellerini öper.)
YELENA ANDREYEVNA: Yeter artık ama... Gidin buradan... (Ellerini çeker.) Kendinizi kaybettiniz.
ASTROV: Söyleyin, söyleyin öyleyse, yarın nerede görüşüyoruz? (Kollarını beline dolar)
Görüyorsunuz işte, kaçınılmaz bir şey bu, görüşmeliyiz. (Öper. Tam bu sırada elinde bir gül demetiyle
Voynitski girer ve kapıda durur.)
YELENA ANDREYEVNA (Voynitski'yi görmemiştir.): Kıymayın bana... bırakın... (Başını Astrov'un
göğsüne koyar.) Hayır!
(Gitmek ister.)
ASTROV (beline sarılıp durdurarak) : Yarın fidanlığa geliyorsun... Saat ikide... Tamam mı? Evet mi?
Geleceksin değil mi?
YELENA ANDREYEVNA (Voynitski'yi görerek) : Bırakın! (Büyük bir utanç ve şaşkınlık içinde
pencereye doğru gider) Korkunç bir şey bu!
VOYNİTSKİ (gül demetini bir sandalyenin üzerine koyar; heyecanlıdır; mendiliyle yüzünü ve
boynunu kurular) Önemli değil... Evet... Önemli değil...
ASTROV (kabadayıca) : Bugün, muhterem İvan Petroviç, hava pek fena sayılmaz. Sabahleyin
kapanıktı, yağmur yağacak gibiydi ama, şimdi açtı... Doğrusunu söylemek gerekirse, güz çok iyi
geliyor, kışlık ekin çok iyi sonuç verecek... (Krokiyi dürer.) Sadece günler kısaldı... (Çıkar.)
YELENA ANDREYEVNA (hızla Voynitski'ye giderek) : Çaba gösterin, tüm etkinizi kullanın,
kocamla bugünden tezi yok gidelim buradan! Duyuyor musunuz? Bugünden tezi yok!
VOYNİTSKİ (yüzünün terini kurulayarak) : Ha? Ya, evet... İyi... Helene, her şeyi gördüm, her şeyi...
YELENA ANDREYEVNA (sinirli) : Duyuyor musunuz? Bugünden tezi yok gitmeliyim buradan!
(Serebryakov, Sonya, Telyegin ve Marina girerler.)
TELYEGİN: Bendenizin de, efendimiz, sağlığım yerinde değil
pek. İki gündür rahatsızım... Kafam bir tuhaf...
SEREBRYAKOV: Ötekiler nerede? Hiç hoşlanmıyorum bu evden. Labirente benziyor. Yirmi altı
kocaman oda, herkes bir yere sıvışıyor, koydunsa bul. (Zile basar.) Marya Vasilyevna'yla Yelena
Andreyevna'yı çağırın buraya!
YELENA ANDREYEVNA: Ben buradayım.
SEREBRYAKOV: Lütfen oturun dostlarım.
SONYA (Yelena Andreyevna'ya yaklaşır, sabırsızlıkla) : Ne dedi?
YELENA ANDREYEVNA: Sonra söylerim.
SONYA: Titriyorsun? Üzüntülüsün? (Yüzüne merakla, anlamaya çalışarak bakar) Anlıyorum...
Buraya bir daha hiç gelmeyeceğini söyledi... değil mi? (Bir sessizlik) Söyle hadi! Öyle değil mi?
(Yelena Andreyevna başıyla onaylar.)
SEREBRYAKOV (Telyegin'e) : Sağlıksızlığa eninde sonunda katlanıyor insan. Fakat şu köy
yaşamının düzenine alışamadım gitti. İçimde dünyadan başka bir gezegene yuvarlanmışım gibi bir
duygu var. Evet, oturun dostlarım, lütfen. Sonya! (Sonya başı kederle öne eğik durmaktadır. İşitmez.)
Sonya! (Bir sessizlik) İşitmiyor. (Marina'ya) Dadı, sen de otur. (Dadı oturur, çorap örmeye koyulur.)
Dostlarım, çok rica ediyorum. Hani, derler ya, kulak kesilin şimdi! (Güler.)
VOYNİTSKİ (gergin ve sıkıntılı) : Bana... belki de gerek yoktur? Gidebilir miyim?
SEREBRYAKOV: Hayır, sana herkesten daha çok gerek var şimdi.
VOYNİTSKİ: Size ne gibi bir yararım dokunabilir?
SEREBRYAKOV: Size... Ne gereği var bu hırçınlığın? (Bir sessizlik) Sana karşı bir kabahatim
olduysa, bağışla lütfen.
VOYNİTSKİ: Bırak bu edayı... Sadede gelelim... Ne istiyorsun?
(Mariya Vasilyevna girer.)
SEREBRYAKOV: İşte, maman da geldi. Şimdi başlıyorum. (Bir sessizlik) Sizi, efendiler, buraya
çağırmamın nedeni, bir müfettişin geleceğini bildirmektir* Neyse, şakayı bir yana bırakalım. İş ciddi.
Ben dostlarım, sizi buraya, yardımınızı ve öğütlerinizi rica etmek için çağırdım ve her zamanki lütuf-
* Gogol'ün "Müfettiş"inde geçen bir cümle. (Çev.)
karlığınıza güvenerek bunları elde edebileceğimi umuyorum! Ben bir akademisyenim, kitapların
adamıyım, pratik yaşama her zaman yabancı kalmışımdır. Bu nedenle, bu konuda bilgi sahibi kişilerin