kılavuzluğu olmadan bir şey yapamam. İşte
bu yüzden, İvan Petroviç, İlya İlyiç,
maman, sizlere da-
nışmak istiyorum... Sorun şu, manet omnis una nox, yani hepimiz ölümlüyüz... Yaşlandım artık.
Hastayım. Bu nedenlerle, mal mülk ilişkilerime ailemin yararı bakımından bir çekidüzen vermenin
tam zamanı olduğunu düşünüyorum. Benim yaşamım bitti artık, kendimi düşünmüyorum... Fakat genç
bir karım, yetişkin bir kızım var. (Bir sessizlik) Köy yaşamını sürdürmek benim için olanaksız. Bizler
köy için yaratılmamışız. Yurtluktan gelen gelir de kentte yaşamaya yetmez. Sözgelimi ormanı satacak
olsak, bir daha yararlanamayacağımız geçici bir çare olur bu. Öyle bir çare bulmalı ki her yıl az çok
belirli bir geliri güvence altına alsın. Ben böyle bir çare buldum ve şimdi onu görüşünüze sunmakla
şeref duyacağım. Ayrıntıları geçerek, ana hatlarıyla açıklayacağım düşüncemi. Yurtluğumuz yıllık
gelir olarak, değerinin, ortalama bir hesapla, yüzde ikisinden fazla getirmiyor. Onu satmayı
öneriyorum. Böylece elde ettiğimiz parayı hisse senedi ve tahvillere yatıracak olursak yüzde dört,
yüzde beş faiz alırız ve sanıyorum birkaç bin ruble de Finlandiya'da küçük bir yazlık satın almaya
ayırabiliriz .
VOYNİTSKİ : Dur... Yalnış işitmiş olmalıyım. Tekrar et, ne dedin?
SEREBRYAKOV: Parayı hisse senedi ve tahvile yatırıp ayırdığımız birkaç bin rubleyle de
Finlandiya'da bir yazlık satın alırız, dedim.
VOYNİTSKİ: Yok, Finlandiya değil... Başka bir şey daha söyledin.
SEREBRYAKOV: Yurtluğu satmayı öneriyorum..
VOYNİTSKİ: Hah, buydu işte. Demek yurtluğu satacaksın, çok güzel. Harika bir fikir... Fakat yaşlı
annem ve şu gördüğün Sonya'yla birlikte nereye kaybolmamızı emrediyorsun?
SEREBRYAKOV: Bütün bunları zamanı geldikçe konuşacağız. Acelesi yok.
VOYNİTSKİ: Dur. Şu ana kadar bir ahmaktan başka bir şey olmadığım ortaya çıkıyor. Şu ana kadar
bu yurtluğun Sonya'
ya ait olduğunu sanmak aptallığını göstermişim. Rahmetli babam kızkardeşime çeyiz olarak satın
almıştı onu. Şu ana kadar, tam bir ahmak gibi, yasa gereğince, yurtluğun kızkardeşimden Sonya'ya
geçmiş olduğunu sanıyordum.
SEREBRYAKOV: Doğru, yurtluk Sonya'nındır. Bunu tartışan mı var? Sonya'nın rızası olmadan onu
satacak değilim. Zaten bu işi Sonya'nın iyiliği için yapmayı tasarlıyorum.
VOYNİTSKİ: Akıl almaz bir şey bu! Akıl almaz bir şey! Ya ben aklımı kaçırdım, ya da... ya da...
MARİYA VASİLYEVNA: Jan, Aleksandr'a karşı çıkma. İnan bana, neyin iyi neyin kötü olduğunu o
bizden iyi bilir!
SEREBRYAKOV: Neden telaşlandığını anlamıyorum. Tasarının ideal olduğunu söylemiyorum.
Eğer herkes onu yararsız bulacak olursa, ısrar edecek değilim..
(Bir sessizlik)
TELYEGİN (sıkıntılı ve şaşkın): Ben, efendimiz, bilime karşı sadece derin bir saygı değil, aynı
zamanda, ailesel, akrabasal duygular beslemekteyim. Kardeşim Grigori İlyiç'in karısının kardeşi,
yüksek malumlarınızdır, Konstantin Trifimoviç Lakedemonov, yüksek ihtisas sahibiydi...
VOYNİTSKİ: Dur, Vaflya, iş konuşuyoruz şimdi... Bekle biraz, sonra devam edersin...
(Serebryakov'a) Tamam, ona sor işte. Bu yurtluk onun amcasından satın alındı.
SEREBRYAKOV: Ah, neden sorayım? Niçin?
VOYNİTSKİ: Bu yurtluk, o zaman doksan beş bin rubleye alınmıştı. Babam yetmiş bin ödemiş, yirmi
beş bin borç kalmıştı. Şimdi dinleyin beni... Eğer ben canım gibi sevdiğim kız-kardeşimin yararına
mirastan vazgeçmemiş olsaydım bu yurtluk satın alınamazdı. Onunla da yetinmeyip, tam on yıl öküz
gibi çalıştım, borcun tümünü ödedim.
SEREBRYAKOV: Bu tartışmayı başlattığıma pişman oldum.
VOYNİTSKİ: Yurtluk borçlardan temizlendi ve bugünkü durumuna geldiyse bu benim kişisel
çabalarınım sonucudur. Ve şimdi, yaşlandım ve paçamdan tutup atıyorlar beni buradan.
SEREBRYAKOV: Anlamıyorum, nereye varmaya çalışıyorsun!
VOYNİTSKİ: Tam yirmi beş yıl yönettim bu yurtluğu, çalışıp didindim, sana en vicdan sahibi bir
kâhya gibi para gönderdim; ama bütün bu süre boyunca bir kere bile teşekkür et-
medin bana. Bütün bu süre boyunca —gençlik yıllarımdan bu güne kadar— yılda beş yüz ruble aldım.
Sadaka parası! Bu parayı bir ruble bile arttırmak hiçbir zaman geçmedi aklından.
SEREBRYAKOV: İvan Petroviç, bunu ben nasıl bilebilirdim? Pratikten hiçbir şey anlamayan bir
adamım ben. Kendin istediğin kadar arttırabilirdin bu parayı.
VOYNİTSKİ: Neden çalmadım sanki? Neden hepiniz birden horlamıyorsunuz beni hırsızlık
yapmadığım için? Adalete en uygun şey olurdu bu, şimdi de böyle yoksul düşmezdim. MARİYA
VASİLYEVNA (sert): Jan!
TELYEGİN (heyecanlı) : Vanya, dostum yapma, yapma... Tir tir titriyorum bak... İyi ilişkilerimizi
neden bozalım? (Öper onu) Yapma.
VOYNİTSKİ: Tam yirmi beş yıl işte şu annemle, köstebek gibi dört duvar arasında yaşadık... Bütün
düşüncelerimiz, bütün duygularımız seninle ilgiliydi. Gündüzleri seni, senin çalışmalarını konuşur,
seninle övünür, adını en büyük saygıyla anardık. Gecelerimizi, şimdi bütün benliğimle hor gördüğüm
dergileri, kitapları okuyarak mahvettik.
TELYEGİN: Yapma, Vanya. Yapma... Artık dayanamıyorum...
SEREBRYAKOV (öfkeyle): Anlamıyorum, ne istiyorsun?
VOYNİTSKİ: Bizim gözümüzde daha yüce bir dünyanın varlığıydın sen. Makalelerini ezbere
biliyorduk... Ama gözlerim açıldı artık! Her şeyi görüyorum! Sanat üstüne yazıyorsun ama,
sanattan bir şey anladığın yok! Sevdiğin bütün o çalışmaların metelik etmezmiş! Aldattın bizi!
SEREBRYAKOV: Baylar! Yatıştırın onu, yetti artık! Çıkıp gideceğim!
YELENA ANDREYEVNA: İvan Petroviç, susmanızı istiyorum! İşitiyor musunuz?
VOYNİTSKİ: Susmayacağım! (Çıkıp gitmek isteyen Serebryakov'un önünü keserek) Dur, bitirmedim!
Hayatımı mahvettin! Yaşamadım ben, yaşamadım! Senin yüzünden hayatımın en güzel yıllarını yok
ettim, telef olup gittiler! Sen benim en amansız düşmanımsın!
TELYEGİN: Dayanamıyorum... Dayanamıyorum artık... Çıkıp gideyim... (Şiddetli bir heyecan içinde
çıkar.)
SEREBRYAKOV: Ne istiyorsun benden? Benimle böyle bir ton-
da konuşmaya ne hakkın var? Sen bir hiçsin! Yurtluk seninse, al onu, ihtiyacım yok!
YELENA ANDREVYEVNA: Şu andan tezi yok bu cehennemden çıkıp gidiyorum! (Bağırır) Daha
fazla dayanamam!
VOYNİTSKİ: Hayatım yok olup gitti! Yetenekli, akıllı gözüpek bir insanım ben... Eğer normal
yaşamış olsam, bir Schopenhauer, bir Dostoyevski çıkabilirdi benden... Saçmalamaya başladım!
Aklımı kaçırıyorum!... Anneciğim, ümitsizlikten boğuluyorum! Anneciğim!
MARİYA VASİLYEVNA (sert) : Aleksandr'ı dinle!
SONYA (dadısının önünde diz çöker, sokulur ona): Dadıcığım! Dadıcığım!
VOYNİTSKİ : Anneciğim! Ne yapayım? Yok, bir şey söylemeyin! Ben kendim biliyorum ne
yapacağımı! (Serebryakov'a) Beni unutmayacaksın! (Ortadaki kapıdan çıkar.)
(Mariya Vasilyevna da arkasından gider.)
SEREBRYAKOV: Baylar, ne demek oluyor bütün bunlar? Bu kadarı fazla artık! Bu çılgını
uzaklaştırın benden! Onunla aynı çatı altında yaşayamam! Şurada (ortadaki kapıyı gösterir) benimle
neredeyse yan yana yaşıyor... Köye, ya da küçük eve taşınsın... Yoksa ben göçerim buradan... Fakat
onunla aynı evde oturamam bundan böyle...
YELENA ANDREYEVNA (kocasına) : Bugünden tezi yok gidiyoruz buradan! Hemen şu dakika
hazırlığa başlayalım!
SEREBRYAKOV: Değersiz adam! Sen bir hiçsin!..
SONYA (diz çökmüş durumda babasına dönerek, sinirli, gözyaşları arasından) : İnsaflı olmalısınız
baba! Ben ve Vanya Dayı öyle mutsuzuz ki! (Umutsuzluğunu dizginleyerek) Unuttun mu, daha genç
olduğun yıllarda Vanya Dayı'yla ninem geceleri senin için kitap çevirir, kağıtlarını kopye ederlerdi.
Geceler boyu, her allahın gecesi! Ben ve Vanya Dayı durmak dinlenmek bilmeden çalıştık, kendimiz
için bir tek kuruş harcamaya kıyamadık, hepsini sana gönderdik... Ekmeğimizi alın terimizle kazandık.
Doğru değil böyle konuşmam, biliyorum, böyle konuşmam doğru değil ama, sen de anlamalısın bizi
baba. İnsaflı olmalısın!
YELENA ANDREYEVNA (heyecanlanmış, kocasına) : Aleksandr, Tanrı hakkı için, barış onunla.
Yalvarırım.
SEREBRYAKOV: Peki, barışayım. Onu ne suçluyor, ne de kızı-
yorum ona. Fakat davranışının en azından tuhaf olduğunu kabul edin. İzninizle, yanına gideyim.
(Orta kapıdan çıkar.)
YELENA ANDREYEVNA: Daha yumuşak davran, yatıştır onu.
(Arkasından çıkar.)
SONYA (dadısına sokularak): Dadıcığım! Dadıcığım!
MARİNA: Bir şey yok yavrum. Erkek kazlar böyledirler, tıslar tıslar, sonra pısarlar... Tıslar tıslar,