22 GÜRBÜZ ERGİNER
Bundan başka, kültürel evrimin dünyanın her tarafında aynı
hıza sahip olmadığını görürüz. Bütün çağdaş kültürleri, bir milyon yıl
önce ilk kez ortaya çıkmış olan ilkel insandan beri önemli bir biçimde
değişmiştir, fakat bazı halklar -yakın doğu ve Asya'nın, daha yakın
zamanlarda Avrupa'nın dikkat çeken halkları- arasındaki değişme,
Avustralya yerlileri. Kuzey Amerika kızılderilileri ya da Sahra'nm Güney
Afrikalıları gibi halklar arasındakinden çok daha hızlı ve geniş kapsamlı
olmuştur.
Böylece arkeolojik araştırmalar sadece geçmişin yeniden kurul
masına yardım etmekle kalmayıp aynı zamanda kültürlerin değişim
mekanizmasına ilişkin pek çok ipuçları da verir. Diğer sosyal bilim
lerin, bunlardan özellikle etnoloji ve dilbilimin ortaya koyduğu bilgi
lerle tamamen sıkı bir ilişki içinde bulunan arkeologlarca sağlanan bil
giler kültürel değişmeye yol açan karmaşık faktörlerin çoğunun anla
şılmasında yardımcıdırlar.
Etnoloji, arkeolojinin bittiği yerde başlar. Etnolog, ıssız Aıcticte,
çöllerde, Afrika ormanlarında. Güney Pasifiğin ıssız adalarında, Avrupa'
da, Asya'da, Amerika'da yoğun bir biçimde iskân edilmiş şehirlerde,
nerede olursa olsun farklı kültürleri araştırıp ortaya çıkarır ve betimler.
Böylece onun çalışmasının çoğu, farklı insan gruplarının kültürel özel
liklerinin betimlemesini yapmaktır. Çünkü, dünya halklarından ilkel
diye adlandırılanlar çok az bilinip tanınır. Etnolog, zamanının büyük
bir bölümünü bu uzak kültürlere ve kültürel bakımdan daha az gelişmiş
halklara ayırır. Ancak etnoloji, salt ilkel kültürlerin araştırılması olarak
tanımlanamaz. Ayrıca, örneğin: Birleşik Devletlerde, Meksika'da,
Çin'de ve Japonya'da yapılmış etnolojik araştırmaların çoğu şehirlere
ve kırsal bölgelere dayalıdır. Kısaca, etnolog yalnız özel bir toplumun
ya da toplumun özel bir grubunun kültürüyle değil aynı zamanda,
herhangi bir yerde bulunan insanın ayırıcı niteliğinin bir görüngüsü
olarak da kültürle ilgilenir.
Kültürler geçen süre içinde değişiklikler gösterdikleri gibi, böl
gesel bakımdan da farklılıklar gösterirler. Dünyanın, üzerinde insan yaşa
yan her bölgesi, diğerlerinden farklı kültürlere sahiptir. Güney Denizi
Adalılarının adetleri ve görenekleri Afrika, Kuzey ve Güney Amerika,
Asya ya da Avrupa halklarınınkinden belirgin biçimde farklıdır. Bu
geniş bölgenin her birinde pek çok ayrım vardır. Örneğin: Güney Pasifik
kültürleri, çok geniş olan alanın hiçbir yerinde hiçbir biçimde benzer
değildirler. Güney Pasifiğin sadece ana bölümlerinden Tasmanya,
ANTROPOLOJİNİN KONUSU VE ALANI 23
Avustralya, Endonezya, Melanezya, Micronezya ve Polinezya herbiri
diğerlerinden farklı kültürlere sahiptirler. Bundan başka, her bir böl
gedeki bütün yerel topluluklar birbirlerinden farklı kültürel özellikler
sergiler.
Bununla birlikte, insan uygarlıklarının aşırı çeşitliliğine karşın,
birbirlerinden hatırı sayılır uzaklıklarda yaşayan halkların kültürlerinde
şaşılacak benzerlikler de görülebilir. Bir örnek olarak, Güney Amerika'
nın güney ucunda (Tierra del Fuego) yaşayan Ona'lar ve Avustralya
yerlileri arasındaki sosyal örgütlenmenin bazı özelliklerinde, belirgin
benzerlikler gösterebiliriz. Birbirlerinden uzak kültürlerdeki diğer
koşut gelişmelere örnek olarak yazıda, takvime dayalı bölümlenmelerde,
Orta Amerika'nın Mayalarının ve Eski Mısırlıların piramidimsi yapı
larındaki benzerlikler gösterilebilir.
Etnoloji, (onun sadece betimleyici yönünün aksine) teorik yönüyle
çok geniş ölçüde insan kültürlerinde bulunan benzerliklerin ve fark-
lılıkların açıklanması sorununa da eğilir. Araştırmacı, tarihsel yaklaşım
la bir halkın tarihinde özellikle o halkın diğer halklarla temasının olup
olmadığını, farklılık ve benzerliklerin nedenlerini bulmaya gayret eder.
Ya da o, kültürlerin nasıl yapılandıklarını ve nasıl işlediklerini sap
tamak için onları birbirleriyle çok sistemli bir biçimde karşılaştıra
bilir. Böyle araştırmalar geniş bir alana yayılmış kültürel benzerliklerin
ve belirgin farklılıkların nedenlerini de ortaya koyabilir. Hem günü
müzün hem de geçmişin insan kültürlerinin geniş kapsamlı karşılaştır
malı incelemeleri, insan uygarlıklarının biçim olarak değişmesi ve bugün
izlediğimiz karmaşık farklılaşma süreçlerini açıklamada yardımcı
olabilir, insan toplumlarının yapısı ve fonksiyonlarının çözümlemesi
de olasıdır; bu tür çözümlemeler, kültürel antropolojiden çok sosyal
antropolojiye aittir.
Son yıllarda etnologlar ve sosyal antropologlar dikkatlerini top
lumdaki bireylerin rolüne ve kültürel gelenekle ilişkili olarak kişilik
gelişmesine yöneltmişlerdir. Bu tür araştırmalar genelleme niteliğin
dedir. Onlar, şu türden sorulara yanıt bulmaya çaba gösterirler: Bir
kültürün yaygınlık kazanması ve gelişmesine yol açan kültürel öğelerin
yayılması, keşif ve icat gibi süreçlerde bireyin rolü nedir? İnsan top
lumları ne tür bireysel kişilik hakkı ararlar? Davranışın hangi türü
ödüllendirilir ve özendirilir, hangi türüne engel olunur? Bir birey
uygun davranışın kültürel standartlarından ne kadar sapabilir ve ku
rallara aykırı davranan kişiye ne yapılır? Bu türden araştırmalar bize,
• • •
24 GÜRBÜZ ERGİNER
kültürlerin gelişme ve yayılma süreçleri h a k k ı n d a d a h a sağlıklı bilgi
verir. Bu araştırmalar kişiliğin doğası ve gelişmesi, karakter, gençlerin
eğitimi ve sosyal kontrolle ilgili sorunlar üzerinde de yeni ufuklar açar.
Dilbilim, günümüzde (yazıya sahip olan halklarla okur-yazar ol
mayan halklar tarafından) konuşulan ve sadece yazılı kayıtlardan tanı
dığımız (Latince, eski Yunanca ve Sanskritçe gibi) insan dillerinin tümü
ile ilgilenir. Dilbilimci, esas olarak dilin kendisiyle onun kökeni, geliş
mesi ve yapısıyla ilgilenir. Burada dilci uygulamalı dilciden / practical
linguist/ya da birkaç dil konuşan ve anlayan dilciden/polyglot/;
dil olgusunu edebî çalışmaları arasında ikinci derecede ele alan edebi
yatçıdan; belirli bir halkın yazınsal geleneğini daha iyi anlama çalış
malarına öncelik veren dil uzmanından / phlologist / farklıdır. Dilbi
limci çok kesin ve son derece gelişmiş teknik yöntemleri uygulayarak,
dilin ve dil gruplarının tarihini yeniden kurar. 0, dünyada konuşulan
dillerin ortak özelliklerini belirlemek için, dilleri birbirleri ile karşılaş
tırır. Dilbilimci, bu iki araçla dillerin meydana geliş ve farklılaşma
süreçlerini anlamaya çalışır.
Fakat, aynı zamanda bir antropolog da olan bir dilci, yalnız dile
ilişkin bu gibi sorunlarla ilgilenmez. 0, aynı zamanda bir halkın dili
ile kültürünün diğer yönleri arasındaki karşılıklı ilişkilerin çoğuyla
ilgilenir. Örneğin böylece o, halkın bir grubu tarafından konuşulan
dilin, o grubun statüsü ya da sosyal sınıfıyla ilişki durumlarını; dinsel
ritler ve seremonilerde kullanılan dilbilimsel sembollerin, sıradan
günlük konuşmadan farklı oluşunu; bir dilin değişen sözcük ve deyim
varlığının / vocabulary / onu kullanan halkın değişen kültürüne yansıma
biçimlerini; dilin bir kuşaktan diğerine aktarılma süreçleri ve bu süreç
lerin art arda gelen kuşaklara inançların, ideal ve geleneklerin aktarıl
masına nasıl yardım ettiği konularını inceleyebilir. Özetle, insan top
lumlarında dilin rolünü ve kısmen insanın gelişen uygarlığının daha
geniş bir boyutta betimlenmesinde dilin oynadığı rolü anlamaya çalışır.
Antropolojinin Tarihsel Temelleri
Çoğu okuması yazması olmayan halklarda söylence ve mit ara-
cdığıyla anlatımını bulan öylesine konular vardır ki, bunlar halkların
kültürel gelişme düzeylerine bakılmaksızın dün de bugün de tüm insan
toplumlarının bireylerinde ve kültürlerinde yer almışlardır. Bunlarda
insanın yaradılışı, bazen onun bir yurt arayışı sırasındaki göçebeliği
tanımlanır. Mit, kültürünün önemli yönlerini de anlatabilir örneğin;
Dostları ilə paylaş: |