Arap bahari sonrasi



Yüklə 314,08 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə10/10
tarix22.11.2017
ölçüsü314,08 Kb.
#11685
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

25

s e t a v . o r g

ARAP BAHARI SONRASI KÖRFEZ GÜVENLİĞİ VE SAVUNMACI AKTİVİZM

dahalesinin ortaya çıkması hem de DAİŞ tehdi-

dinin Suudi Arabistan ve Kuveyt örneklerindeki 

gibi cami bombalama eylemleriyle görünür ol-

masıyla birlikte zayıflamış durumdadır. BAE 

Mart, Bahreyn Şubat ve Suudi Arabistan Eylül 

ayından beri DAİŞ’e yönelik hava operasyonları-

na katılmamaktadır.

73

 

Bununla birlikte DAİŞ gerçekleştirdiği 



bombalı eylemler ve saldırılarla Körfez ülkeleri 

için ne denli büyük bir tehdit olduğunu ortaya 

koymuştur. Yaklaşık bir aylık süre zarfında Suudi 

Arabistan’ın el-Katif bölgesindeki İmam Ali (22 

Mayıs) ve Dammam bölgesindeki İmam el-Sa-

dık (29 Mayıs) ve Kuveyt’in el-Savaber bölgesin-

de İmam el Sadık (26 Haziran) camilerine ger-

çekleştirilen bombalı saldırılarda 52 kişi hayatını 

kaybederken yüzlerce kişi de yaralanmıştır.

74

 Bu 



üç saldırıda da Şii Müslümanların yoğun olarak 

bulunduğu bölgelerdeki camilerin hedef olarak 

seçilmesi DAİŞ’in Şiiliği sapkın bir öğreti olarak 

görmesiyle birlikte Körfez ülkelerinin iç istikrarı-

na yönelik sinir uçlarını da harekete geçirebilecek 

ve İran’la bölgesel gerginliği artırabilecek potan-

siyel ortaya koyması bakımından önem arz et-

mektedir. 11 Eylül saldırılarını gerçekleştiren 19 

kişiden 15’inin Körfez kökenli olması ve DAİŞ’in 

ortaya çıkmasıyla birlikte radikalizmin yaygınlaş-

ması ABD ve uluslararası toplumun baskısının 

artmasına neden olmuştur. Operasyonlara katı-

lımı bu açıdan da değerlendirmek mümkündür.

Tabii burada Suriye özelinde DAİŞ’ten zi-

yade Esed rejiminin tehdit olarak öncelenmesi 

de bir başka unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. 

Bu bağlamda Körfez ülkeleri kendi iç istikrarını 

doğrudan hedef konumuna getirtmek isteme-

mekte ve DAİŞ’e yönelik daha tedbirli bir pa-

sifizm politikası tercih etmektedir. Bu açıdan 

DAİŞ tehdidinin öncelenmesi konusunda ABD 

ile yaklaşım farkı bulunmaktadır. Zira DAİŞ’in 

yoğun propaganda faaliyetlerinin kendi nüfusla-

73. Bruce Riedel, “In the Battle Against IS, Where is the Arab 

Coalition?”, Al Monitor, 18 Kasım 2015.

74. Ibrahim al-Hatlani “The Islamic State is Coming for the Gulf”, 

Al Monitor, 9 Temmuz 2015.

rı üzerinde de etkili olduğu gerçeği düşünüldü-

ğünde tehlikenin içeriye taşınma riski ciddi bir 

ihtimal olarak belirmektedir. 

Bununla birlikte, Körfez ülkelerinin DAİŞ 

tarafından tehdit edilmesinde önemli bir unsu-

run da, bu ülkelerde konuşlu bulunan ABD as-

keri varlığı ve bizzat Körfez’in uluslararası koa-

lisyon içerisinde yer alması olduğu söylenebilir. 

Ayrıca bu tehdidin dahili bir şekle bürünmesi 

yüksek maliyetleri de beraberinde getirmektedir. 

Nitekim cami saldırıları bu minvalde değerlen-

dirilmelidir. Dolayısıyla Körfez ülkeleri DAİŞ’in 

söylem ve eylemlerinin vatandaşlarına ulaşmasın-

dan çekinmekte ve etki kanallarının kapanması 

için çeşitli cezai uygulamalara yönelmektedir. 

DAİŞ ile bağlantılı oldukları gerekçesiyle BAE 

41, Kuveyt 4 ve Suudi Arabistan yaklaşık 1.000 

kişiyi tutuklamıştır.

75

 Ayrıca DAİŞ’e katılan va-



tandaşlarına ülkeye geri dönmeleri konusunda 

çağrı yaparak, dönmedikleri takdirde hapis ve 

vatandaşlıktan çıkarma gibi cezalar uygulamak-

tadırlar. Ancak burada Suudi Arabistan’ın ye-

teri düzeyde tedbir almadığına dair iddialar da 

mevcuttur. Buna örnek olarak ABD basınında 

çıkan, DAİŞ ile Suudi Arabistan’ın aynı felsefi 

birikimden beslendiklerine, dolayısıyla katılım-

ların önüne geçebilmek adına Riyad yönetimi-

nin daha fazla önlem alabileceğine dair iddialar 

gösterilebilir.

76

 Hatta Almanya Şansölyesi Angela 



Merkel’in yardımcısı Sigmar Gabriel de Suudi 

Arabistan’ın finansal desteklerinin aşırıcılığa ola-

nak sağladığı uyarısında bulunmuştur.

77

Özellikle Suudi Arabistan, Bahreyn ve Ku-



veyt’te mezhebi gerilimler çok kolay bir şekilde 

manipüle edilebilir ve bu mezhebi gerilimler bu 

ülkelerde iç istikrarsızlıklar yaşanmasına neden 

75. Lori Plotkin Boghardt, “Battling ISIS and Beyond in the 

Gulf”, The Washington Institute, 6 Ağustos 2015, http://www.

washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/battling-isis-and-be-

yond-in-the-gulf.

76. Kamel Daoudnov, “Saudi Arabia, an ISIS That Has Made It”, The 



New York Times, 20 Kasım 2015; Thomas L. Friedman, “Our Radical 

Islamic BFF, Saudi Arabia”, The New York Times, 2 Eylül 2015.

77. Milena Veselinovic, “Angela Merkel’s Deputy Accuses Saudi 

Arabia of Sponsoring Extremism”, CNN, 8 Kasım 2015.




26

ANALİZ 


s e t a v . o r g

olabilir. Sünni ve Şii Müslümanların ülkede barış 

içerisinde yaşadığı ve Bahreyn ile mukayese edil-

diğinde herhangi bir büyük ayrışmanın rastlan-

madığı Kuveyt’in DAİŞ tarafından hedef olarak 

seçilmesi dahi bu anlamda mühim bir gösterge 

olarak karşımıza çıkmaktadır. Kuveyt ve Suudi 

Arabistan’da gerçekleşen intihar saldırılarının ar-

dından nüfusun çoğunluğunu Şiilerin oluşturdu-

ğu Bahreyn, ülke içerisindeki görece sükunetin 

pamuk ipliğine bağlı olması hasebiyle muhtemel 

bir saldırıya karşı güvenlik tedbirlerini artırmıştır. 

Elbette bu tedbirlerin sıkılaştırılmasında Bahreyn 

kökenli ve DAİŞ’in önemli isimlerinden Turki al-

Binali’nin Kuveyt’ten sonraki hedef olarak Bah-

reyn’i işaret etmesinin payı büyüktür. Bahreyn’de 

yaklaşık dört yıldır ritmini kaybetmeden devam 

eden Şii muhalefetin gösterileri ve muhalefetin 

lideri Şeyh Ali Selman’ın hapis cezasına çarptı-

rılması gibi siyasi kutuplaşmaları derinleştiren 

gelişmeler sonucunda, ülkenin DAİŞ’in potansi-

yel hedeflerinin başında olması şaşırtıcı değildir. 

Benzer şekilde Suudi Arabistan bu kapsamda sı-

nırlarıyla ilgili önlemlerini daha da artırma kararı 

alarak Irak’la paylaştığı yaklaşık 800 km alandaki 

tampon bölgeyi genişletmiştir.

78

Körfez ülkelerinde radikal eğilimlere sahip 



olan ve bu anlamda DAİŞ’e sempati ile yaklaşan 

bir damarı da unutmamak gerekir. Hilafet devleti 

ilan eden DAİŞ’in Körfez ülkelerindeki genç nü-

fus üzerinde ideolojik düzlemde etkili olduğunu 

söyleyebiliriz. 3 bin civarında Suudi vatandaşının 

DAİŞ’e katıldığı tahmin edilmekle birlikte hiçbir 

Umman vatandaşının iştirak etmemesi de dikkat 

çekmektedir.

79

 Körfez ülkelerinden DAİŞ’e ka-



tılan bu gençlerin Arap Baharı sürecinde siyasi, 

sosyal ve kültürel talepleri yerine getirilseydi ve 

bu gençler sistem tarafından merkezin dışına itil-

meseydi benzer sonuçlarla karşılaşıp karşılaşılma-

yacağı meselesi ciddi olarak tartışılması gereken 

bir soru olarak karşımızda durmaktadır.

78. “Saudi Arabia Expands Buffer Zone with Iraq”, Middle East 

Online, 18 Kasım 2014.

79. Fahad Al Mukrashi, “No Omanis Have Joined Daesh, Monito-

ring Group Says”, Gulf News, 1 Temmuz 2015.



SONUÇ

Rusya’nın Suriye müdahalesiyle Soğuk Savaş dö-

nemini, İngiltere’nin Bahreyn’e asker konuşlan-

dırmasıyla emperyal çağı hatırlatan bir dönem-

den geçilmektedir. Son dönemde belirginleşen 

cepheleşme çerçevesinde aslında klasik Soğuk 

Savaş dönemi Ortadoğu düzenine müsavi bir itti-

fak yapısının ortaya çıktığı da savunulabilir. Aynı 

zamanda karşımızda, küresel ve bölgesel aktörle-

rin hedef ve amaçlarının birbirinden çok farklı ol-

duğu; buna bağlı olarak taktiksel, operasyonel ve 

stratejik adımlarının çok sık bir biçimde değiştiği 

ve bu değişimin sahadaki ittifakları da hızlı bir 

biçimde dönüştürdüğü bir süreç yaşanmaktadır. 

Arap Baharı ile birlikte rejim güvenliği en-

deksli iç politik güvenlik kaygıları taşıyan Kör-

fez ülkeleri, İran nükleer anlaşmasıyla doğrudan 

bölgesel düzlemde jeopolitik güvenlik tehdidi 

ile karşı karşıya kalmıştır. Bu güvenlik endişeleri 

Arap Baharı’nda sorunun müsebbipleri olarak gö-

rülen aktörlerin Körfez ülkeleri tarafından sistem 

dışına itilerek tasfiye edilmesi neticesini vermiştir. 

Nükleer anlaşma sonrasında ise bölgesel ve kü-

resel denklemde yeni arayışlar ile birlikte Körfez 

ülkeleri silahlanma artışına yönelmek zorunda 

kalmıştır. Bu bölgesel güvenlik bunalımları bir 

yandan Körfez ülkelerinin ABD sonrası dönemin 

koşullarına ayak uydurma sancıları ile geçerken, 

diğer yandan hem dahili hem de harici güvenlik 

tehditlerine yönelik oldukça refleksif askeri ve 

politik tercihler kullanmalarına neden olmuştur. 

Körfez ülkelerinin tarihlerindeki ilk kapsamlı güç 

kullanımı olması hasebiyle Yemen müdahalesi bu 

refleksif tercihin somut yansımasıdır. 

Suudi Arabistan tarafından el-Kaide üye-

leriyle birlikte Şii din adamı Nimr el-Nimr’in 

idam edilmesi sonrasında yaşanan İran-Suudi 

Arabistan gerilimi ve bu gerilimin çok kısa bir 

süre zarfında bölgesel düzlemde oluşturduğu gü-

venlik endişeleri

80

 aslında İran tehdidi karşısında 



son yıllarda yaşanan refleksif tercihlerin bir de-

80. Kemal İnat, “İran-Suudi Rekabeti Mezhep Temelli mi?”, Star 



Açık Görüş, 10 Ocak 2016.


27

s e t a v . o r g

ARAP BAHARI SONRASI KÖRFEZ GÜVENLİĞİ VE SAVUNMACI AKTİVİZM

vamı niteliğindedir. Dolayısıyla Körfez ülkele-

rinin son beş yıldır yaşadığı güvenlik problem-

leri ve gösterdiği tepkisel yaklaşım göz önünde 

bulundurulduğunda politik ve askeri tercihlerde 

süreklilik olduğu görülmektedir. Riyad yöneti-

mi özellikle nükleer anlaşmanın ardından Batı 

nezdinde oluşan uzlaşmacı İran imajını kırmak 

için Tahran yönetiminin sinir uçlarını oluşturan 

alanlara müdahil olmaya başlamıştır. Bu açıdan 

Yemen operasyonu ve Şii din adamı el-Nimr’in 

idam edilmesi zamanlama bakımından da dikkat 

çekmektedir. Zira birincisinin nükleer çerçeve 

anlaşması ve ikincisinin de 25 Ocak’ta gerçekleş-

tirilecek olan Suriye görüşmelerinin hemen ön-

cesine denk gelmesi İran’ı hem jeopolitik ölçekte 

hem de müzakere masasında sınırlandırma çabası 

olarak değerlendirilebilir.

Rusya’nın Suriye’de hava operasyonlarına 

başlaması Ortadoğu’daki mevcut karmaşıklığı 

daha da artıracağa benzemektedir. Suriye’deki 

mevcut aktörlerin içerisine bir de Rusya’nın ek-

lenmesi hem Suriye’nin geleceği hem de bölge-

sel ve küresel düzen ile ilgili kritik bir gelişme 

olarak değerlendirilebilir. Tabii burada önem 

arz eden nokta ise yaşanan belirsizlik ile Körfez 

ülkelerinin nasıl bir tutum takınacakları konu-

sunda zor bir evreyle yüz yüze gelmeleridir. Su-

riye, Körfez ülkeleri açısından İran’la yürütülen 

jeopolitik güç mücadelesinin çatışma alanların-

dan biridir. Dolayısıyla Suriye ekseninde İran’a 

karşı yürütülen mücadele aynı zamanda Körfez 

ülkelerinin güvenlik tehdidi inşasında birlikte 

hareket etmelerine imkan tanımaktadır. Ancak 

Rusya’nın bizatihi Suriye’de operasyonlara başla-

ması ve İran’ın nispeten ikincil aktör durumuna 

düşmesi Körfez ülkelerinin de Suriye üzerindeki 

hesaplarını daha makro ölçekli olarak yeniden 

tanımlamalarına sebep olacaktır. Zira özellikle 

BAE’nin, Arap Baharı sürecinden itibaren en 

hassas olduğu Mısır konusunda, halihazırda Sisi 

rejimiyle birlikte iki ülke arasındaki ilişkiler ol-

dukça üst düzey seviyede seyretmektedir. Mısır 

ise son dönemde yaptığı anlaşmalar ve savunma 

alanında kurduğu stratejik ilişkiler noktasında 

Rusya ile azami yakınlık içerisindedir. Dolayı-

sıyla BAE özelde Suriye meselesinde genelde ise 

bölgesel gelişmeler karşısında ana eksene İran 

tehdidinden ziyade Rusya ve Mısır’ın bölgesel 

tercihleriyle uyumlu politikalar tercih edecektir. 

Kaldı ki İhvan konusunda Yemen’de ve diğer 

alanlarda Riyad yönetiminin yumuşama sinyali 

vermesi ve çeşitli isimlerle temas kurulması da 

bir başka kritik belirleyici olabilir. BAE dışişleri 

bakanının Türkiye’nin hava sahasını ihlal eden 

Rus uçağının düşürülmesinin ardından yaptı-

ğı yorum bu minvalde değerlendirilmelidir.

81

 



Bu açıdan yakın ve orta vadede BAE ve Suudi 

Arabistan’ın bölgesel stratejik tercihlerinde ay-

rışmaların olma ihtimali yüksektir. Böyle bir ge-

lişmenin yaşanması durumunda ise daha önce 

KİK içerisinde Katar ile yaşanan gerginliğin do-

ğurduğu sonuçlardan daha maliyetli sorunların 

ortaya çıkması muhtemeldir.

Bununla birlikte Körfez ülkelerinin güvenlik 

yapılanması açısından külli bir vizyona sahip ol-

duğunu söylemek zordur. Bunun en somut örne-

ği ise Körfez ülkelerinin silahlanma konusundaki 

teşebbüslerinden anlaşılabilmektedir. Birbiriyle 

koordinasyonlu ve tutarlı bir güvenlik yapılanma-

sının olmayışı silahlanma politikalarında birbirin-

den bağımsız hareket edilmesine, dolayısıyla da 

ortak kullanılabilecek sistemlere ayrı ayrı yüksek 

meblağlar ödenmesine yol açmaktadır. Bunun ya-

nında özellikle Suudi Arabistan’ın silahlanma hu-

susunda devasa yatırımlar yapması, ulusal güven-

81. “BAE Dışişleri Bakanı Uçağın Düşürülmesini Kınadı”, Milliyet

30 Kasım 2015. 

Rusya’nın bizatihi Suriye’de operasyonlara 

başlaması ve İran’ın nispeten ikincil aktör 

durumuna düşmesi Körfez ülkelerinin 

de Suriye üzerindeki hesaplarını gözden 

geçirmelerine sebep olacaktır.




28

ANALİZ 


s e t a v . o r g

liğine karşı sahada karşılığı olması beklenen bir 

askeri tercihten değil, bilakis silahlanmanın kendi 

başına caydırıcı olması beklentisinden kaynaklan-

maktadır. Riyad yönetimi güvenlik ikileminde 

İran’a nükleer bir cevap üretemeyecek olmasını 

konvansiyonel silahlanma ve savunma harcama-

larına olağanüstü rakamlar ayırarak telafi etmeye 

ve bu sayede caydırıcılığını göstermeye çalışmak-

tadır. Yemen’de düzenlenen “Kararlılık Fırtınası” 

ve “Umuda Dönüş” operasyonlarında görüldüğü 

gibi salt modern ve teknolojik teçhizat imkanla-

rının artırılması askeri kapasitenin güçlenmesine 

kifayet etmemektedir. Ayrıca savunma harcama-

larının çok yüksek düzeylere ulaşması genç nü-

fusa sahip Körfez ülkelerinin güvenlik-kalkınma 

ikileminde politik tercihlerini uzun müddet gü-

venlik eksenli sabitlemelerinin daha derin prob-

lemlere neden olması kaçınılmazdır. Bununla bir-

likte nükleer anlaşma sonrasında ABD’nin silah 

tedariki noktasında Suudi Arabistan’a geniş alan 

açması Riyad yönetiminin tepkisel reaksiyon rit-

minin azalmasını sağlamıştır.

Ancak ABD’nin özelde Körfez ülkelerinin 

güvenlik ihtiyaçlarına yönelik, genelde ise Or-

tadoğu’da meydana gelen gelişmelere karşı pasif 

diplomatik tercihlerde bulunması Körfez güven-

liğinin türbülans yaşamasına sebep olmuştur. 

Ortaya çıkan güvenlik boşluğu ise bölgesel güçler 

ve devlet dışı aktörler tarafından doldurulmaya 

çalışılmıştır. Dolayısıyla bu raddeden itibaren 

Ortadoğu’da ABD’nin sert veya yumuşak güç 

kullanım tercihi bölgesel ittifaklarının geleceğin-

de ve küresel sistemdeki ağırlığında temel belir-

leyici olacaktır. 

Körfez ülkeleri açısından İran nükleer an-

laşması ve Suriye’de Başkan Obama’nın yaptığı 

tercihler derin bir endişe ve hayal kırıklığı oluş-

turmuştur. Ancak mevcut güç kapasiteleri açısın-

dan bölgede ABD’nin hilafına hareket etmenin 

mümkün olmaması sebebiyle Körfez ülkelerinin 

itiraz edememesi, aslında ABD sonrası düzen ile 

ilgili arayışlara neden olmuştur. Silahlanma ve it-

tifak ilişkilerinde çeşitliliğe gidilmesinin yanında 

Avrupa devletleriyle stratejik yakınlaşma çabaları-

nın ana sebebi bu arayışın tezahürüdür. Bu açı-

dan ister Körfez ülkelerinin talebi doğrultusunda 

olsun ister Washington yönetiminin Ortadoğu 

külfetinin maliyetini tek başına yüklenmek iste-

meyişi olsun, nihai kertede Avrupa devletlerinin 

Körfez ve Ortadoğu güvenliğinde daha fazla görü-

nür olacağı bir dönemin ipuçları görülmektedir. 

Fransa’nın 2015 yılında Ortadoğu’ya yönelik silah 

satışında yaşanan patlama, İngiltere kraliyet do-

nanmasının Bahreyn’de konuşlanması ve DAİŞ’e 

yönelik operasyonlara Almanya’nın katılım sağla-

ması gözlemlenebilen ilk gelişmeler olarak telaffuz 

edilebilir. Bununla birlikte Körfez güvenliği açı-

sından Türkiye ile ilişkilerdeki iyileşme Kral Sel-

man’ın Riyad’ın bölgesel düzen açısından ortaya 

koyacağı iradeye endekslidir.

Körfez ülkelerinin üzerinde oldukça ağırla-

şan bir yük olan Yemen konusunda bir çözümün 

başlangıcı Mart ayında girişilen müdahalenin or-

taya çıkış sebeplerinden daha elzem hale gelmiş 

durumdadır. Aslında en başından itibaren Körfez 

ülkelerinin stratejik planlarının olmayışı ve Ye-

men’in giderek bir güvenlik girdabına sürükleniyor 

oluşu çözümün derhal sağlanmasını gerektirmek-

tedir. Zira halihazırda Yemen’de ortaya çıkan is-

tikrarsızlık sarmalı Körfez ülkelerine yönelik daha 

fazla tehdit üretecektir. Bölgesel rekabetin çatışma 

sahasına dönüştüğü alanlardan biri olan Yemen’de 

İran etkisini kırmak için yoğun çaba sarf eden Ri-

yad yönetiminin, maliyetlerin yüksekliği ve tehdit 

alanlarının genişlemesi sebebiyle uzlaşı yönündeki 

çabaları ihmal etme lüksü bulunmamaktadır. Bu-

nunla birlikte Körfez ülkelerinin güvenlik alanında 

yaşadığı sıkıntılar yakın gelecekle ilgili yapısal bir 

paradigma değişimine gitmesinin kaçınılmaz oldu-

ğunu göstermektedir. ABD desteği ve mevcut itti-

fakın daha güven veren bir yapıya bürünmesi Kör-

fez ülkelerinin temel önceliği olmayı sürdürecektir. 

Stratejik bakış açısının değişmesi de kolay değildir. 

Zira Körfez güvenliğinde ABD dışında etkili bir 

aktörün kısa vadede ortaya çıkması mümkün gö-

rünmemektedir. Kaldı ki ABD gibi küresel askeri 

bir gücün boşluğunu doldurmanın da zorluğu tüm 

Körfez ülkelerinin malumudur.






ANKARA   •   İSTANBUL   •   WASHINGTON D.C.   •   KAHİRE   

www.setav.org

K

örfez ülkeleri son dönemde Ortadoğu’daki gelişmelerin bir sonucu olarak ulu-

sal güvenliklerine dair ciddi tehditler algılamaktadırlar. Bu güvenlik endişeleri 

(ayaklanmalar, İran nükleer anlaşması ve bölgedeki vekalet savaşları) Körfez 

ülkelerini yeni güvenlik politikası arayışına yöneltmektedir. Bu çerçevede ABD’ye da-

yalı tek boyutlu güvenlik politikalarını terk etme eğilimine girildiği görülmektedir. Bu 

yeni politikayı “savunmacı aktivizm” olarak isimlendirmek mümkündür. 

Savunmacı aktivizm politikalarının sonucu olarak Körfez ülkeleri öncelikle Arap Ba-

harı’nda –İhvan özelinde– sorunun kaynağı olarak görülen aktörlerin sistem dışına 

itilerek tasfiye edilmesine yöneldi. 

İkinci olarak, İran nükleer anlaşması sonrasında bölgesel ve küresel denklemde yeni 

arayışlar ile birlikte silahlanma artışını önceledi. 

Üçüncü olarak ise, ABD ile yıl içerisinde gerginlikler yaşayan Körfez ülkeleri hem 

silahlanmada çeşitlilik hem de güvenlik merkezli yeni ortak arayışlarına yöneldi.

Körfez ülkelerinin en hassas oldukları İran tehdidine yönelik bölgede üretmeye ça-

lıştıkları cevaplar bir yandan refleksif güç kullanımının öne çıkmasına diğer yandan 

Yemen örneğinde görüldüğü üzere stratejik plan yetersizliğinin tezahürü olarak ol-

dukça büyük bir maliyetin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla bölgesel 

düzenin yeniden şekillendiği Arap Baharı sonrası süreçte Körfez güvenlik mimarisi-

ne, bölge ülkelerinin yeni oluşan tehdit algılarına ve bu tehdit algılarının yol açacağı 



muhtemel tepkilere yakından bakılması büyük önem arz etmektedir.

Yüklə 314,08 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə