Arap bahari sonrasi



Yüklə 314,08 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə2/10
tarix22.11.2017
ölçüsü314,08 Kb.
#11685
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

9

s e t a v . o r g

ARAP BAHARI SONRASI KÖRFEZ GÜVENLİĞİ VE SAVUNMACI AKTİVİZM

leer anlaşmanın hemen öncesinde Körfez güven-

liğine yönelik endişeleri bertaraf etmek için yine 

bir ABD gemisinde (USS Theodore Roosevelt 

CVN 71) Suudi Arabistan’dan önemli bir ismi 

–II. Veliaht Prens Muhammed bin Selman– ko-

nuk etmiştir.

4

 Sembolik değeri yüksek bu ağır-



lama hiç şüphesiz geçmişte olduğu gibi Körfez 

ülkelerinin ABD’nin “sarsılmaz güvenlik taahhü-

dünden” kaygı duymamaları gerektiğine dair bir 

mesaj taşımaktadır.

Bu analizde, Körfez ülkelerinin özellikle 

Arap Baharı sürecinden itibaren başlayan ve İran 

nükleer anlaşması ve Suudi Arabistan-İran ger-

ginliği ile zirveye çıkan güvenlik problemlerine 

ve yüzleşmek zorunda kaldıkları meydan oku-

malara karşı ürettikleri cevaplar incelenmektedir. 

Bununla birlikte Körfez ülkeleri güvenlik politi-

kalarının yerel ve bölgesel gelişmeler kapsamın-

da öne çıkan tehditler ve bu tehditlere yönelik 

oluşturulmaya çalışılan stratejilerin içerikleri ir-

delenmeye ve bu bağlamda Körfez güvenliğinin 

temel parametrelerinin önümüzdeki süreçte nasıl 

evrileceği ortaya konmaya çalışılmaktadır.

KÖRFEZ GÜVENLİĞİNİN 

TEMEL PARAMETRELERİ

Körfez güvenliğinin temel dinamikleri aslında üç 

sacayak üzerine oturmaktadır. Bu üç sacayağını 

oluşturan faktörler: Körfez ülkelerinin devlet 

yönetimlerinin monarşi üzerine inşa edilmesi se-

bebiyle rejim güvenliği, iç ve dış tehditler bağla-

mında ulusal güvenlik ve hidrokarbon endeksli 

rantiyer ekonomi sisteminin mevcudiyeti hase-

biyle enerji güvenliğidir.

Aslında Körfez ülkelerinin güvenlik yapı-

lanmasında rejim güvenliği ve ulusal güvenlik 

iç içe geçmiştir. Zira herhangi bir güvenlik teh-

didi sadece ülkenin istikrarına yönelik bir tehli-

ke oluşturmamakta, aynı zamanda devletin tüm 

sistematiğinin –merkezdeki yönetici aile men-

supları tarafından idare ediliyor olması sebebiy-

4. “Saudi Defense Minister Visits Theodore Roosevelt”, America’s 

Navy, http://www.navy.mil/submit/display.asp?story_id=90049.

ABD’nin güç merkezini kaydırma isteği ile 

birlikte Körfez ülkelerinin kısa ve orta vadeyi 

kapsayan bir savunma ve güvenlik stratejilerinin 

olmadığı görülmektedir. Ortadoğu’daki birçok 

kriz alanında bölge ülkeleriyle farklı önceliklere 

sahip olduğu bilinen ABD’nin külli bir yaklaşım 

ortaya koymadan her bir kriz alanını farklı aktör-

lerle kotarma çabası, özellikle Körfez ülkelerinde 

tedirginlik oluşturmaktadır. Dolayısıyla bu tedir-

ginlik ve ABD’nin tutumundaki müphemlik baş-

ta Riyad yönetimi olmak üzere Körfez ülkelerinin 

statik bir duruştan aktif politikalara evrilmesine 

yol açmaktadır. Bölgede artan İran etkisinin Kör-

fez ülkelerinde oluşturduğu güvenlik endişelerini 

gidermeye çalışan ABD ise, gerek Başkan Oba-

ma’nın inisiyatifleriyle gerekse de dışişleri bakanı 

düzeyinde teskin edici adımlar atmaya çalışmak-

tadır.


2

 Başkan Obama’nın ev sahipliğinde 2015 

Mayıs ayında gerçekleştirilen Camp David Zirve-

si başta olmak üzere Körfez liderlerinin Washing-

ton ziyaretleri ile Dışişleri Bakanı John Kerry’nin 

yıl içerisindeki sık temasları ve zirveler kapsamın-

da meslektaşlarıyla ortak toplantılar yapması ikna 

çabalarına dair ilk akla gelen örneklerdir.

Uzun yıllara dayanan üst düzey işbirliği se-

bebiyle Körfez ülkeleri ile ABD arasındaki ilişki-

ler Ortadoğu’daki en özel ilişkilerden biri olarak 

gösterilmekteydi. Camp David Zirvesi öncesinde 

Oval Ofis’te Suudi Arabistan Veliaht Prensi Mu-

hammed bin Naif ve II. Veliaht Prens Muham-

med bin Selman’ı ağırlayan Başkan Obama’nın 

referansta bulunduğu üzere, Suudi Arabistan 

ile ABD arasındaki güçlü ilişkilerde 14 Şubat 

1945’teki Başkan Roosevelt ile Kral Abdülaziz 

arasındaki tarihi buluşma dönüm noktası olmuş-

tur.


3

 Yalta Konferansı sonrasında Süveyş Kana-

lı’nda Quincy adlı ABD zırhlısında buluşan iki 

lider petrol-güvenlik eksenli ilişkilerin temelini 

atmışlardı. Bu minvalde son dönemde ilişkilerin 

oldukça gerginleştiği bir atmosferde ABD, nük-

2. Burhanettin Duran, “Obama, Körfez Ülkelerini İkna Edebilir 

mi?”, Sabah, 15 Mayıs 2015.

3. Jeff Mason, “Obama Meets Two Saudi Princes after King Sent 

Regrets”, Reuters, 13 Mayıs 2015.




10

ANALİZ 


s e t a v . o r g

le– doğrudan rejimi kendi güvenliği noktasında 

endişeye sevk etmektedir.

5

 Bu bağlamda Körfez 



ülkelerinin tehdit tanımlamalarını “geleneksel” 

ve “cari” olmak üzere iki kategoride tasnif et-

tiği söylenebilir. Tarihi ve derin temelleri bu-

lunan İran ve İran’la bağlantılı olarak görülen 

tehditler daha kalıcı ve derin meydan okumalar 

olarak değerlendirilmekte, bölgesel konjonktü-

re dayalı güvenlik boşluğundan kaynaklanan 

meydan okumalar ise geçici ve ikincil öneme 

sahip tehditler olarak sınıflandırılmaktadır. 

Körfez ülkelerinin hem ayrı ayrı hem de 

KİK içerisinde külli bir güvenlik paradigma-

sına sahip olmadığı görülmektedir. Gerek 

bölgesel düzlemde gerekse de ulusal bağlam-

da kapsamlı ve tutarlı bir güvenlik yaklaşımı 

ortaya koyulamaması sebebiyle, son dönemde 

karşılaşılan tehditler Körfez ülkelerinin ulusal 

tarihleri boyunca yüzleştikleri belki de en cid-

di meydan okumalar olarak ortaya çıkmakta-

dır. Hem Arap Baharı sürecinde hem de İran 

nükleer anlaşmasında Körfez ülkelerinin dahili 

ve harici düzen tasavvurları iktizasınca farklı 

yaklaşımlar sergilemeleri, aslında KİK için bir 

güvenlik tehdidi inşası probleminin de bulun-

duğunu ortaya koymaktadır.

Soğuk Savaş döneminden II. Irak işgaline 

kadarki süreçte önemli ölçüde ABD’nin sağ-

ladığı bir güvenlik düzeni mevcuttu. Obama 

döneminde ABD’nin Ortadoğu politikasında 

yaşanan değişim ile birlikte Körfez bölgesin-

deki güvenlik yapısı da ciddi bir türbülans ya-

şadı. Obama yönetiminin defaatle güvenlik 

taahhütlerini tekrarlamasına rağmen ABD’nin 

Körfez güvenlik yapısındaki garantör rolünden 

kurtulmak istemesi, geleneksel olarak tehditleri 

kendi başına göğüslemeye alışık olmayan Kör-

fez ülkelerinde muazzam bir travma oluşturdu. 

Körfez ülkelerindeki bu travma aslında Johnson 

mektubu krizi sonrasında Türkiye’nin güvenlik 

ve dış politikasında yaşamış olduğu derin sarsın-

5. Kristian Coates UlrichsenInsecure Gulf: The End of Certainty 



and the Transition to the Post-Oil Era, (Oxford University Press, 

New York: 2015), s. 5.

tıya benzetilebilir.

6

 Mektup sonrası Batı bloku 



içerisinde güvenlik ve dış politikasını şekillen-

diren Türkiye için ciddi bir muhasebe ve ABD 

ile ilişkilerin yeniden tanımlanması ihtiyacına 

binaen yeni bir arayış içerisine girilmişti. Dola-

yısıyla tek eksen üzerinde inşa edilen politikala-

rın beraberinde özellikle ulusal güvenliğin başka 

aktörlere bağımlı hale getirilmesi sonucunu do-

ğurması kaçınılmazdır. 

Askeri personel açısından yetersiz, savun-

ma sektörü noktasında tam bağımlı ve güvenlik 

yapılanması hususunda ise birçok boşluğa sahip 

olan Körfez ülkeleri açısından ABD’nin Obama 

döneminde benimsemiş olduğu yeni Ortado-

ğu stratejisinin kaygı verici olması doğaldır. Bu 

bağlamda, Bahreyn ve Yemen’de görüldüğü üzere 

Körfez ülkeleri iç siyasi istikrarsızlığın İran lehi-

ne nüfuz alanı oluşturma ihtimali doğduğunda 

tereddüt etmeden sert reaksiyon göstermektedir. 

2011 yılında Arap Baharı dalgasının Bahreyn’de 

görülmesiyle beraber BAE ve Suudi Arabistan’ın 

1.000 asker ve 500 polisten müteşekkil bir güç 

göndermesi bu açıdan önem arz etmektedir.

7

Enerji güvenliği bağlamında ise Irak mü-



dahalesi sonrası petrol fiyatlarındaki olağanüstü 

artıştan azami ölçüde faydalanan Körfez ülkeleri 

uzun yıllardan beri ekonomilerini çeşitlendirme-

ye çalışmalarına rağmen petrole bağımlı ekono-

mi yapısını dönüştürmekte başarı sağlayamadı-

lar. Bu dönemde 600 milyar dolar bütçe fazlası 

veren Körfez ülkelerinin,

8

 son yıllarda yaşanan 



istikrarsızlık, savunma harcamalarının artışı ve 

düşük petrol fiyatları sebebiyle Uluslararası Para 

Fonu’nun (IMF) da belirttiği üzere 2020 yılında 

700 milyar dolar bütçe açığıyla karşı karşıya kal-

6. Hatırlanacağı üzere 1964 yılında ABD Başkanı Lyndon B. John-

son tarafından gönderilen ve Kıbrıs’a müdahalede bulunma amacı-

nı taşıyan Türkiye’yi sert bir üslup ile uyaran bu mektup, muhtemel 

bir Sovyet saldırısı karşısında NATO savunma mekanizmasının 

işletilmeyeceği ve Kıbrıs’a müdahale için ABD askeri malzemesinin 

kullanılamayacağı muhtevasına sahipti.

7. Praveen Swami, “Saudi Arabian Troops Sent to Bahrain as Pro-

tests Escalate”, The Telegraph, 14 Mart 2011.

8. Adeel Malik, “The Gulf Economies’ Coming Meltdown? How to 

Prevent It”, Foreign Affairs, 5 Kasım 2015.




Yüklə 314,08 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə