Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine
307
2013/20
Bu
görüşler uzun süredir, özellikle de son zamanlarda, ciddi bir şekilde
sorgulanmalarına rağmen hala Nietzsche’nin ve fikirlerinin çarpıtılmış bir tasvirini
yaymayı sürdürür – bu çarpık resim nihayetinde oldukça yüzeyseldir ve yanıltıcıdır,
çağımız üzerinde temel bir etkide bulunduğu haklı olarak söylenebilecek Nietzsche gibi
bir düşünürün asıl sorunlarını ve izleklerini anlamayı engeller. Ölümünün üzerinden
yüzyıl geçmiş olmasına rağmen bu durum hâlâ değişmemiştir. Nietzsche’nin sadece
felsefeyi değil, sanat, politika, etik ve dini de kapsayan çağdaş düşüncedeki nüfuzu epey
artmıştır, tıpkı kendisinin de öngördüğü gibi, “bir gün adım, muazzam birşeyin anısıyla
birleşecek – dünyada eşi benzeri olmayan bir krizle...” (EH, 326). Peki bu muazzam
olay nedir? Çeşitli ifadelerle anlatır bunu; “tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesi”,
“Hıristiyan ahlâkının örtüsünün açılması” veya nihilizm gibi. Bunların hepsi Tanrının
ölümünün ya eşanlamlısı ya da ayrılmaz bir parçasıdır. Nietzsche’nin bu beyanı için
seçtiği sözcükler, meselenin basit bir ateizm olumlamasından çok öte birşey olduğu
izlenimini zaten vermektedir.
Tanrının ölümü bir olay iken, ateizm bir inançtır. Bunu
daha en baştan belirtmek gerekir. Kişi Tanrıya inanmamayı seçebilir, tıpkı ilerlemeye
veya en güçlü
olanın hayata kalacağına vs. inanmayı seçmesi gibi. İnanç, birşeyi-doğru-
addetme meselesidir; fakat Nietzsche Tanrı öldü derken, Avrupa kültürünü ve
uygarlığını geri döndürülemez bir biçimde değiştiren tarihsel bir olayı kasteder. Eğer
Hıristiyanlığın Tanrısına inanmak artık zorlaştıysa (GS, §343), bu çok daha büyük bir
değişimin belirtisidir. Ta en başından beri Avrupa kültürünün parçası olmuş temel bir
dünya ve hayat yorumunun değişimidir söz konusu olan.
Bu makalenin amacı, Tanrının ölümü düşüncesinin açılımlarını, bununla ilişkili
iki izlekle beraber düşünmektir. Bunlardan ilki, şimdiye dek yaşamı anlamlı kılan aşkın
alemin çöküşüyle ortaya çıkan, Varlığın ve dünyanın teleolojik-olmayan bir yorumuyla
alâkalıdır. Teleoloji, tüm varolanlarla bir bütün olarak ilişki kuran ereklerin
incelenmesidir; son sebepler veya nihai erekler sorusuna işaret eder. Tanrının ölümü, ne
dünyaya ne de insan eylemine bir ereksellik atfedilemeyeceğini belirtir. Nietzsche’nin
de dediği gibi, “hedef eksiktir; ‘neden?’ sorusu yanıtsız kalır” (WP §2, s. 8). Bu izleği
takip edebilmek için, Nietzsche’nin en önemli öğretilerden biri olan, Aynı’nın Bengi
Dönüşü adını verdiği öğretisini incelemek gerekir. Nietzsche külliyatındaki en kafa
karıştırıcı düşüncenin bu olduğu düşünülür. Kendisi de derinlemesine bir açıklama
sunmamış, dolambaçlı bir şekilde “en dipsiz düşüncesi” olarak söz etmiştir ondan
sadece.
Tartışılacak ikinci izlek ise, Tanrının ölümünden sonra düşüncenin doğasının ve
görevinin ne olacağı ile düşüncenin acıyla ilişkisidir. Rasyonalite olarak düşünce,
hakikati ve iyiyi ararken insanı önyargı ve yanlış kanıdan kurtaran en doğal özelliği
olarak kabul edilmişti. Rasyonaliteye verilen öncelik, dünyanın nihai amaçları ile insan
eylemlerinin yöneldiği hedeflerin uyumlu bir biçimde bir araya getirilebileceği
inancında temellenmişti, çoğu zaman birbirlerine aykırı görünseler bile. Evrensel bilgi
arayışı, iyi yaşama yönelen en güvenilir yolu sunar bize. İyi yaşama giden bu yolda
ilerlemek ise acının, özellikle de gereksiz yere çekilen acının hafiflemesini gerektirir.
Fakat akıl ile iyi, düşünce ile ilerleme arasındaki birlik kırılırsa, düşünce, daha büyük
bir iyi uğruna çekilecek acıyı artık haklı çıkaramaz. Hem yaşam ve acı arasındaki ilişki
hem de acının değeri yeniden ele alınmak durumunda kalır. İki şeyi kasteder burada
Nietzsche; acıyı bertaraf etmek yerine olumlamanın yanında, bizzat düşüncenin de acı
Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine
308
2013/20
olduğunu olumlamamızı söyler. Bu iki izleği takip ederek tartışmamıza önce Tanrının
ölümünün anlamını açıklığa kavuşturmakla başlayacağız. Sonra da, aşkınlığın çöküşü
ile aynının bengi dönüşü arasındaki ilişkiyi ve bir düşünce meselesi olarak acı
problemini ele alacağız.
Tanrının Ölümü
Tanrının ölümünün en meşhur ifadesi, Şen Bilim’in 3. Kitabında yer alan deli
adamın hikayesinde karşımıza çıkar.
“Sabahın en aydınlık saatlerinde fener yakıp, pazarın orta yerine koşarak
durmaksızın ‘Tanrıyı arıyorum! Tanrıyı arıyorum!’ diye bağıran deli adamı hiç
duymadınız mı?”
Bu sahnede dikkat edilmesi gereken noktalardan birisi, Tanrı inancının
yitirilişinin çoktan kamusal dünyaya sirayet ettiğidir:
“Tanrıya inanmayan birçok kişi vardı etrafta, deli adama kahkahalarla güldüler.
Neden kayboldu? diye sordu içlerinden biri.”
Pazar meydanındaki, Tanrıya artık inanmayan insandı işte o. Ateizmiyle gayet
rahat ve memnundu. Üstelik ateizm, işleri idame ettirmenin en önemli gündem maddesi
olduğu bu laik dünyanın yaşam biçimine de oldukça uygundu. Öte yandan, Tanrıyı
arayan kişi ise deli adamdı, çünkü bu geri çekilme onu cidden huzursuz etmişti.
“Tanrı nerede?” diye bağırdı. “Söylüyorum. Onu öldürdük – siz ve ben. Hepimiz
onun katilleriyiz. Fakat bunu nasıl yaptık? Denizi nasıl içip tüketebildik... Bu
dünyayı güneşinin zincirinden kurtarınca ne yapmış olduk? Şimdi nereye doğru
hareket ediyor? Ya biz şimdi nereye doğru hareket ediyoruz?”
Sonra şunu ekledi, “Sonsuz bir hiç gibi başıboş dolaşmıyor muyuz?” Deli
adamın sözlerini işitene kadar, pazar yerindeki insanlar başlarına gelen felaketten
tamamen bihaberdi. Orada hayretler içinde sessizce kalakaldılar. Zira bu sessizlik çok
şey söylemekteydi; bu sözleri işitmedikleri gibi, işitmeyi de zaten hiç istememişlerdi.
Bu sözler gündelik hayattan çıkışı ve hayatlarını düzenleyen temel değerler sorusuna
doğru bir atılımı gerektiriyordu. Oysa bu pek de umurlarında değildi.
“Deli adam sonunda fenerini yere fırlattı, kırılan fener söndü. “Çok erken
gelmişim” dedi, “zamanım henüz gelmemiş. Bu muazzam olay hala yolda, hala
başıboş geziniyor – insanların kulağına henüz ulaşamamış.”
Bu olayı olağanüstü kılan şey, onun gerçekleşmiş olmasına rağmen
gerçekleştiğinin henüz fark edilmemesidir.
“Edimler, gerçekleştirilmiş olmalarına rağmen, görülmek ve duyulmak için zaman
isterler. Bu olay da onlar için en uzaktaki yıldızdan daha uzaktır – oysa bunu
yapan ta kendileridir.”
3
İşte deli adamın son sözleri bunlardı.
3
GS §125.