Araştırma Makalesi/Çeviri Research Article/Translation



Yüklə 210,63 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə7/7
tarix07.12.2017
ölçüsü210,63 Kb.
#14379
1   2   3   4   5   6   7

Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine 

  

  



 

 

317 



2013/20 

temel deneyimimizle çelişir. Bu kavrayış Nietzsche’nin, Tanrının ölümü ile Hıristiyan 

ahlakının örtüsünün kaldırılmasının eşsiz olaylar olduğu ve insanlık tarihini iki parçaya 

bölen  net  bir  ayrıma  işaret  ettiği  yolundaki  iddiasıyla  da  çelişir:  “Kimileri  ondan 

[Zerdüşt] önce yaşar, kimileriyse sonra... ” (‘Neden Ben bir Kaderim?’ EH, s. 150). 

Ebedi  dönüşü  yorumlamanın  bir  yolu  daha  vardır.  Ebediyen  geri  dönen  şey, 

olayların  kendileri  değil,  değerlerin  aşıldığı  bir  değerlendirmeye  karar  verme  anıdır. 

‘Yeni’, halihazırda yaşanmış bir karar anının tekrarı gibi ortaya çıkar, ebediyen dönen 

bir tekrar gibi. Peki tekrarlanan nedir? Sürekli yinelenen olay nedir? Bir başlangıç olayı; 

fakat paradoksal bir biçimde bu, herşeyin onun ardından geldiği ex nihilo bir kökenin 

veya başlangıcın asla olamayacağını da belirtir. Orijinal bir başlangıcın asla olmadığını 

söylediğimiz  sürece,  her  geri  dönüş  yeni  bir  başlangıçtır  fakat  hiçbir  yeni  başlangıç 

orijinal değildir. Edebi dönme hareketi bir İlk Defa’nın varlığını reddeder.  

Bu  paradoksu  nasıl  anlayabiliriz?  İki  yol  vardır.  Birincisinde,  ebedi  dönme, 

başlangıçların bir zaman dizisinin başında bir kereliğine gerçekleşmediğini ifade eder. 

Her başlangıç, tekrarladığı şeyle ilişkili bir biçimde zaten vardır. Diğer bir deyişle, her 

geri dönüş, başlama edimini farklı bir biçimde tekrarlar. Tekrarlanmış başlangıç, olaylar 

topluluğunu,  bu  olaylara  bağlı  şeyleri  ve  değerleri  yeniden  yorumlar;  en  önemlisi  de, 

bunu isteyen 

benliği yeniden yorumlar. Eğer yorumlama, bir şeyin, o şeye ait güçlerin 

düzenlenişine  göre  özümsenmesiyse,  dönüşte  gerçekleşen  yeniden-yorumlama da bu 

güçleri yeniden-

düzenlemedir. Bu durumda, tabi olan güçler baskın hale gelebilir veya 

tam tersi. Sözü edilen şey, özdeşliğe monoton bir dönüş değildir. Aynının ebedi dönüşü 

farklılaşma üretir ve güçler yeni bir güç istemine göre yeniden düzenlenir. 

İkinci yol ise ebedi dönüşün nedenselliğe bağlı olmadığını fark etmekten geçer. 

Kant’ın  birinci  Kritiğinde  gösterdiği  gibi,  nedensellik  zaman  içindeki  zorunlu 

a

rdardalığın  kuralıdır.  Bir  durum,  bir  önceki  durumu  zorunlu  bir  biçimde  takip  ettiği 



sürece  nedensellik,  nesnel  olayları  anlamanın  kuralını  verir.  Fakat  bu  aynı  zamanda, 

anlama  yetisinin  çözemeyeceği  sonsuz  gerileme  sorununu  da  yaratmış  olur.  Zamanda 

gerçe

kleşen  her  olay  zorunlu  ardardalık  tarafından  koşullandığı  için,  daima  başka  bir 



olayın  ardından  gerçekleşmiştir,  ve  bu  böyle  sonsuza  kadar  gider.  Dünyadaki  olaylar 

sonsuz  bir  seri  oluşturduklarına  göre,  ebedi  olan  ancak  başka  bir  aleme  ait  olabilir, 

zaman

ın saf görüsünün kapsayamayacağı koşulsuz aleme. Bu yüzden geleneksel zaman 



kavrayışında, ebediyetin ayrı bir yeri vardır. Ancak, zaman artık bu şekilde değil de, bir 

başlangıç  anının  tekrarı  olarak  yorumlandığında,  nedensellik  ardardalığın  kuralı 

olmaktan 

çıkar  ve  ebediyet  de  zamandan  ayrı  düşünülemez.  Ebedi  olan  andır;  öteye 

geçme  ediminin  tekrarından  ibarettir.  İstem,  yeniden  değerlendirme  yoluyla  yeniden-

yaratırken,  geçmiş  de  olacak  bir  geleceğe  karar  verir.  Kararlaştırılacak  şey, 

kararlaştırılmış olanı da meydana getirecektir.  

Birkaç  örnekle  daha  da  netleştirebiliriz.  İnsanı  nihai  amaç  olarak  gören  bir 

Hümanizma  uğruna  Tanrıdan  feragat  etmeye  karar  verirsek,  tasarladığımız  gelecek, 

geçmişi  de  yeniden  yorumlayacaktır.  Geçmiş  olan  yeniden  özümsenmiştir.  Böylece 

geçmiş kendini İnsanın meydana çıkışının, mücadelelerinin ve gelişiminin tarihi olarak 

gösterir. Ama yine de, İnsan ve Tanrı arasındaki fark, Tanrının İnsan olarak belirli bir 

şekilde tekrar edilmesine dayanır. Tanrı artık aşkınlığın mekanında ikamet etmese bile, 

İnsan eder. Bu da, aşkınlığın mekanının yinelendiği ve korunduğu anlamına gelir, ama 




Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine 

  

  



 

 

318 



2013/20 

farklı  bir  biçimde.  Başka  bir  örnek  vermek  gerekirse,  farz  edelim  ki,  dini  politik  bir 

hareket kutsal kitaba ve onun öğretilerine kati bir bağlılık talep ediyor. Bu, bir tür geriye 

dönük, aydınlanmanın yaşanan tarihsel olaylarla lekelenmediği, hala saflığını koruduğu 

hayali bir kökene yönelen istemi temsil eder. Fakat kökene duyulan bu hasret de aynı 

hareketi  izler.  Geçmişi  yakalama  arzusu,  ahlaki  bir  yargıdan,  olması  gereken  uğruna 

şimdiyi  kınayan  bir  intikam  ruhundan  kaynaklanır.  Olması  gereken  –tasavvur edilen 

gelecek- 

olmuş  olandır.  Fakat  herşeyi  düzeltecek  bir  geçmişe  dönmek,  bir  kökene 

dönmek değildir; aksine, güçlerin yeni bir düzenlenişini üreten bir tekrardır. Bu tür bir 

dinsel köktencilik, güç isteminin tümüyle modern bir biçimidir; çünkü kutsal metinde 

yazan yasaya kati bir bağlılık, kökensel dine geri dönmek değil, onun tüm tarihini revize 



etmek  ve 

unutmaktır. Her iki durumda da, nihai bir amaca doğru ilerlendiğine dair bir 

kanıt  yoktur.  Fakat  yeni  bir  istemin  yönetimi  ele  geçirdiği  ve  şeyleri,  değerlerin 

yeniden-

yaratılması yoluyla özümsediği sürekli yinelenen bir durum söz konusudur.  

 

Acı Çekmenin Hazzı 

Aynının  ebedi  dönüşü  öğretisi,  yaşamın  dışında  olup  yaşamı  temellendiren  bir 

şeyin  varlığını  reddeden  bir  dünya  yorumu  sunar.  Bu,  Nietzsche’nin  öğretisini 

Hıristiyanlığın  ölümden  sonra  gelecek  olan  kurtuluş  vaadine  tümüyle  karşıt  bir 

pozisyona koymakla kalmaz, bu vaade eşlik eden acı yorumunu da sorgulamaya açar. 

Hıristiyanlık,  günahın  bedelinin  acı  çekmek  olduğu  fikriyle  soluk  alıp  verir.  Hepimiz 

kökensel  günahla  suçlu  olduğumuz  için  de  hepimiz  acı  çekmeye  mahkumuzdur. 

Hıristiyanlığa göre, acı çekme olgusu yaşamın adil olmadığını gösterir. Bu yüzden de 

acı  çekme,  olumsuz  bir  şey  olarak  deneyimlenir;  hayatı  onun  sayesinde  suçlar  ve 

mahkum  ederiz.  Sadece  yaşadığımız  için  cezalandırılırız,  acıyı  ise  bu  cezanın  kefaret 

olarak kabul etmemiz talep edilir. Daha kötüsü, kefaret olarak çekilen acı ölümlülüğün 

de ötesine, ebedi lanetin alemine kadar uzanır. Romalılar 6:23’te yer alan çok önemli 

bir pasaj tam da bunu ifade eder: “Çünkü günahın bedeli ölüm; Tanrı’nın armağanı ise 

Efendimiz İsa Mesih’te sonsuz yaşamdır.” Burada sözü edilen ölüm ikinci bir ölümdür, 

yaşamın sonunda sadık kulları bekleyen ebedi yaşama karşıt ebedi bir ölümdür bu.  

Ebedi  dönüş  bunu  tümüyle  değiştirir.  Hayatımızdaki  olayları  sürekli 

tekrarlayacağımızı  kabul  edip  onaylarsak,  çekmemiz  gereken  acıları  da  zorunlu  bir 

biçimde onaylamalıyız. Bir anlamda aşkınlık, farklı bir hayat yaşama ve acıdan kaçma 

arzusuyla  bağlantılıdır.  Hıristiyanlık  bunu  ‘yeni  hayat’  kavramında  idealize  etmiştir, 

yalnızca  kurtarıcı  İsa  Mesih’in  günahlarımızı  sileceğini  kabul  edersek  ulaşabiliriz  bu 

‘yeni hayat’a. Peki 

ama ya ‘yeni hayat’ asla yeni değilse, ya daima tekrarlanıyorsa? Ya 

kişi  yeni  değerlerin  yaratımı  yoluyla  kendini  yeniden-istediği  o  ana  geri  dönüyorsa 

sürekli?  Bu  durumda,  hayatın  sadece  iyi  yanlarına  tutunmak  için  kötülerinden 

ayıklamak  imkansızdır.  Dolayısıyla  kişi,  Hıristiyan  öğretisine  göre  kurtuluşta  bile 

nihayete  ermeyecek  bir  acıya  ‘evet’  demek  zorunda  kalır.  Acı  çekmemizin  bir  sebebi 

kalmaz, sonunda bizi bekleyen bir ödül yoktur. Bu yüzden de çektiğimiz acı son derece 

anlamsızdır. Peki Nietzsche bunu bir olumlamaya nasıl döndürür? 

Nietzsche’nin acıyı  yorumlaması oldukça tuhaf  görünür. Acıyı  hayatlarımızdan 

uzaklaştırmamız gerekmez mi? Şart değil. Acı ancak olumsuz ve zararlı bir şey olarak 

anlaşıldığında, ondan kaçınmaya ve kurtulmaya çalışırız. Son İnsan’ın da yaptığı budur. 



Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine 

  

  



 

 

319 



2013/20 

Fakat  böyle  yaparak,  acının  hayatlarımız  üstünde  söz  sahibi  olmasına  ve  koşulları 

belirlemesine  izin  vermiş  oluruz.  Acıdan  kaçınma  böylece  kaderimizin  kuralı  haline 

gelir ve biz de karşılığında onun kölesi oluruz. Philip Kain bu konuda oldukça güçlü bir 

yorumda  bulunur:  “Ebedi  dönüşü  benimsemek,  acıyı  kendi  kendimize  dayatmaktır, 

anlamsız,  öylesine,  hiç  sebebi  olmayan  bir  acıyı.  Ama  aynı  zamanda  bu,  varoluşun 

masumiyetini  yaratır.  Acının  anlamsızlığı,  acının  masumiyetidir”  (Kain, ‘Nietzsche, 

Ebedi Yinelenme ve varoluşun Dehşeti’, s. 59). Bu okuma çok önemli noktalara değinir. 

Acılarımız olmasaydı ne yapardık biz? Bizi biz yapan şey, tıpkı mutluluklarımız gibi, 

acılarımız  da  değil  midir  (belki  acıların  payı  daha  bile  çoktur)?  Bizi  oluşturan, 

acılarımıza sabırla katlanmak ve onları atlatmaya uğraşmak değil, onları olumlamaktır. 

Bunu yapabilen kişi, yaşamı yargılamanın, suçlamanın ve değersizleştirmenin yükünden 

kurtulur. 

Nietzsche’nin görüşünü şöyle özetleyebiliriz: hiçbir amaç ve hedef olmaksızın 

yaşamın  olumlanması,  acının  olumlanmasını  gerektirir;  ancak  bu  sayede  intikam 

ruhundan azat oluruz ve Hıristiyan ahlakının ‘hayır!’cılığından kurtuluruz.  

Acının  olumlanmasında  dikkat  edilmesi  gereken  bir  nokta  daha  vardır.  İnsan 

hayatının  akışının,  doğumdan  ölüme  doğru  tek  bir  yönde  ilerleyen  ve  geri 

döndürülemeyen  bir  süreç  olduğu  fikri  epey  yaygındır.  Kişisel  kimliklerimiz  de  bu 

zaman  yorumuna  derinden  bağlıdır.  Hayatlarımız  boyunca  kimliklerimizin  aynı 

kaldığını varsayarız; çünkü olduğum bu ‘ben’, hayatımı oluşturan tüm şimdiler silsilesi 

boyunca  her an  mevcuttur. Fakat bu sadece bir varsayımdan ibarettir. Eğer zaman bir 

şimdiler  dizisi  yerine,  aynının  ebedi  dönüşü  olarak  kurulsaydı,  ‘ben’in  geri  döndüğü 

benlik  aynı  olsa  bile,  asla  kendisiyle  özdeş  olmazdı.  Nietzsche’nin,  hayatımı  sayısız 

kere yeniden-

yaşadığımı söyleyen görüşü, aslında birçok benliğin içinden geçtiğimi ve 

hayatımın  bu  benlikler  çoğulluğundan  ibaret  olduğunu  öne  sürer.  Bu  benlikler 

çoğulluğunda, yine kesin olarak bana ait bir benliğe dönerim sürekli. Fakat döndüğüm 

bu 

benlik,  olduğum  benlikten  de  farklıdır  aynı  zamanda.  Kimliğim  yaşadığım 



değişimler sonucu aynı kalmaz. Anların, saatlerin ve günlerin ardarda dizildiği tek bir 

çizgi  gibi  gelişen  bir  tarihe  göre  değil;  farklı  bireyselliklerle kendimi yineleyerek 

yaşarım.  

Belirtmek  gerekir  ki,  aynının  ebedi  dönüşü  sadece  yaşamın  masumiyetini 

deneyimlememizi  değil,  belirli  bir  benlik  kavrayışından  da  sıyrılmamızı  da  mümkün 

hale getirir. Hıristiyan ahlakı ile benliğin, suçluluk duyan vicdanlı bir kişi olduğu fikri 

içiçe  geçmiştir.  Benliğin  içselleştirilmesi,  ahlaki  olarak  sorumlu  failler  olarak 

düşünebilmemiz  ve  eylemde  bulunabilmemiz  için  zorunludur.  Özgür-istemli  varlıklar 

olarak biz, dünyanın günahlarından ve adaletsizliklerinden bir nebze de olsa bağımsız 

olduğumuzu  düşünmek  isteriz.  Bu  da,  özünde  hep  aynı  kalan  bir  kimlik  kavrayışında 

somutlaşır.  Aynının  ebedi  dönüşü  bizi,  bu  tür  bir  benlik  düşüncesinden  ve  varoluşu 

suçlama  eğiliminden  kurtarır.  “Acı  çekenler  iki  türdür:  ilki,  yaşamın  aşırı  bolluğu 

yüzünden acı çekenlerdir – onlar  hem Dionysoscu bir sanat hem de  hayatın trajik bir 

tasvirini ve sezgisini isterler-

;  diğer  tür  ise  yaşamın  yoksullaşması  yüzünden  acı 

çeker...” (NW, s.127) 

“Dionysoscu”  acı  bir  kefaret  değildir  ve  kişiyi  pasifleştirmez.  Bu  acı  bir  güç 

istemi olarak yaşamın ta kendisidir ve halihazırda varolan güçlerin istikrarını bozan yeni 

bir  enerji  açığa  çıkarır.  Acı  çekmekten  duyulan  haz,  güç  isteminin  aşırı  bolluğundan 

doğan uyumsuzluk duygusunun, bu hayattaki güvenlik duygusuyla karşılaşmasından ve 




Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine 

  

  



 

 

320 



2013/20 

onu  aşmasından  doğar.  Acıdaki  hazzın  dönüşünü  olumlamak,  yalnızca  kendini  amaç 

edinen ebedi dönüş halindeki yaşamın hiçbir kısıtlama olmaksızın olumlanmasıdır.

14

 



 

KAYNAKÇA 

Deleuze, Gilles.  Nietzsche and Philosophy  (Nietzsche ve Felsefe).  Çeviren: Hugh 

Tomlinson. New York: Columbia University Press, 2006. 

Fink, Eugen.  Nietzsche’s Philosophy (Nietzsche’nin Felsefesi).  Çeviren: Goetz Richter. 

New York: Continuum, 2003. 

Heidegger, Martin.  “The Word of Nietzsche: God is Dead”,  The Question Concerning 



Technology and Other Essays 

(“Nietzsche’nin  Sözü:  Tanrı  Öldü”,  Teknoloji  Sorusu  ve  Diğer 



Denemeler

). Çeviri ve Giriş yazısı: William Lovitt. New York: Harper, 1977.  

Kain, Philip.  “Nietzsche, Eternal Recurrence, and the Horror of Existence” (“Nietzsche, 

Ebedi Dönüş ve Varoluşun Dehşeti“). The Journal of Nietzsche Studies, Issue 33, Spring 2007, 

pp. 49-63. Project Muse, August 2011. 

Nietzsche, Friedrich. The Gay Science  (



Şen  Bilim). Çeviren: Walter Kaufmann.  New 

York: Vintage Books, 1974. 

----Ecce Homo  (

İnsanca,  Pek  İnsanca).  Çeviren: Judith Norman.  The Anti-Christ, Ecce 

Home, Twilight of the Idols and Other Writings (

Deccal,  İnsanca  Pek  İnsanca,  Putların 

Alacakarnalığı ve Öteki Yazılar). Editörler: Aaron Ridley ve Judith Norman. Cambridge Texts in 

the History of Philosophy. Cambridge: Cambridge University Press, 2005. 

----The Anti-Christ  (Deccal). Çeviren: Judith Norman.  The Anti-Christ, Ecce Home, 

Twilight of the Idols and Other Writings (

Deccal, İnsanca Pek İnsanca, Putların Alacakarnalığı 

ve Öteki Yazılar). Editörler: Aaron Ridley ve Judith Norman. Cambridge Texts in the History of 

Philosophy. Cambridge: Cambridge University Press, 2005. 

----The Twilight of the Idols (

Putların Alacakaranlığı). Çeviren: Judith Norman. The Anti-

Christ, Ecce Home, Twilight of the Idols and Other Writings (

Deccal,  İnsanca  Pek  İnsanca, 

Putların Alacakarnalığı ve Öteki Yazılar). Editörler: Aaron Ridley ve Judith Norman. Cambridge 

Texts in the History of Philosophy. Cambridge: Cambridge University Press, 2005. 

---Nietzsche contra Wagner  (

Nietzsche  Wagner’e  Karşı).  Çeviren: Judith Norman.  The 

Anti-Christ, Ecce Home, Twilight of the Idols and Other Writings (

Deccal, İnsanca Pek İnsanca, 

Putların Alacakarnalığı ve Öteki Yazılar). Editörler: Aaron Ridley ve Judith Norman. Cambridge 

Texts in the History of Philosophy. Cambridge: Cambridge University Press, 2005. 

                                                           

14

  



Nietzsche’nin eserlerinin kısaltmaları: 

 

EH  :  Ecce Homo 



 

GS  :  


The Gay Science (Şen Bilim) 

 

WP :  



The Will to Power (Güç İstenci) 

 



:  

Thus Spoke Zarathustra (Böyle Buyurdu Zerdüşt) 

 

AC  :  The Anti-Christ (Deccal) 



 

TI  :  Twilight of the Idols (

Putların Alacakaranlığı) 

 

GM :  



On the Genealogy of Morals (Ahlakın Soykütüğü) 

 

NW :  



Nietzsche Contra Wagner (Nietzsche Wagner’e Karşı) 


Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine 

  

  



 

 

321 



2013/20 

---Thus Spoke Zarathustra (



Böyle Buyurdu Zerdüşt). Çeviren: Clancy Martin. Giriş yazısı: 

Kathleen Higgins ve Robert Solomon. New York: Barnes and Noble, 2005. 

---The Will to Power (

Güç İstemi). Çeviren: Walter Kaufmann ve R. J. Hollingdale. New 

York: Vintage, 1967. 

---

On  the  Genealogy  of  Morals  (Ahlakın  Soykütüğü).  Çeviren: Walter Kaufmann.  New 

York: Vintage, 1967. 

Popper, Karl. The Poverty of Historicism (

Tarihselciliğin Yoksulluğu). London: Routledge 

Classics, 2002. Yeniden Basım: 2004. Google Books. 



 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


Aşkınlık ve Yaşam: Nietzsche ve ‘Tanrının Ölümü’ Üzerine 

  

  



 

 

322 



2013/20 

YAZAR HAKKINDA  

Patrick RONEY, Yrd. Doç. Dr.



 

Koç Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, İstanbul.  

E-posta: proney@ku.edu.tr 

 

ABOUT THE AUTHOR 

Patrick RONEY, Assist. Prof. Dr. 

Koç University, College of Social Sciences and Humanities, Department of Philosophy, İstanbul. 

E-mail: proney@ku.edu.tr 

 

 

ÇEVİRMEN HAKKINDA  



E

lis ŞİMŞON, Araş. Gör. 



 

Koç Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü, İstanbul.  

E-posta: esimson@ku.edu.tr 

 

ABOUT THE TRANSLATOR 

Elis ŞİMŞON, Res. Assist. 

Koç University, College of Social Sciences and Humanities, Department of 

Philosophy, İstanbul. 

E-mail: esimson@ku.edu.tr 

 

 



 

 

 

 

 

Document Outline

  • Abstract
  • Anahtar Terimler
  • Abstract
  • Keywords

Yüklə 210,63 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə