Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi
III.
Y
ÜZYILDA
T
RABZON’A
S
ALDIRAN
B
ORANLAR
K
İMLERDİR?
Osman KARATAY
∗
ÖZET
Gotlarla ittifak halinde Trabzon çevresine yaptıkları akınlardan, III.
yy'da Karadeniz'in kuzeydoğu sahillerinde Boran adlı bir kavmin
bulunduğunu anlıyoruz. Hakkında ayrıntı bulunmayan bu kavim,
ancak bölgede daha sonraki aynı veya benzer isimli topluluklarla
ilişkilendirilerek incelene-bilir. Hem Batı bozkırlarında Kıpçak
dünyası içinde, hem Oğuzlar arasın-da, hem de Moğol birliğinde bu
isim etnik bir birim olarak geçmektedir. Trabzon'a saldıran Boranları
bu sonrakilere bağlamak için haklı tarihi sebepler vardır.
Muhtemelen İdil boylarının eski halklarından olan bu Türk topluluğu,
Kıpçak yayılması ve daha sonra Cengizli istilaları sıra-sında
yaşanan etnik süreçlere dahil olmuş ve Avrasya'nın çeşitli yerle-rine
dağılmış gözüküyor.
Anahtar Kelimeler: Boran, Baran, Barın, Kıpçaklar, Moğollar,
Doğu Avrupa Türkleri.
Burada, daha önce iki yerde kısaca temas etmiş olduğum bir konuyu
açmak istiyorum.
1
Milat’tan sonraki dönemde Batı Bozkırları’nda yaşayan
halklarla ilgili genel, yaygın ve maalesef yanlış kanaatlere kapılmayarak, bu
halklardan birisi olan Boranların İranî asıllı olduğu iddiasına peşinen itiraz
ettik. Daha sonraki araştırmalarımız hem bunların İranî olmadığını gayet
açık gösterdi, hem de o zaman ve zemin içinde Türklük aramanın gayet man-
tıklı olacağı noktasına ulaştık.
Erken dönem Boranlar hakkında haliyle fazla bilgimiz yoktur. İlk ve
Dr. Osman Karatay, Karadeniz Araştırmaları Merkezi (KaraM), ÇORUM.
1
Osman Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu. Erken Ortaçağ’da Türk-Hırvat İlişkileri,
Ankara, 2000, s.85-86; Doğu Avrupa Türk Tarihinin Anahatları. Altın Orda Öncesi Dönem”
Karadeniz Araştırmaları, S.3 (Güz 2004), s.9-10.
9
International Journal Of Black Sea Studies
orta çağlar Avrasya’sının örneği çok görülen yakamozvari halkları sınıfına
girerler. Ara sıra belirip, aynı coğrafyada ama başka bir bölgede tekrar ortay-
la çıkmak üzere kaybolurlar. Bunların II. ve III. yy’larda Karadeniz’in ku-
zeydoğu köşesindeki düzlüklerde bulunduklarını anlıyoruz. Esas ses getiren
faaliyetleri ise, Zosimus’ta geçtiği şekliyle, 257’de Ostrogotlarla bir olup,
denizden gelerek Trabzon ve çevresine akın yapmaları olmuştur.
2
Buradaki
esas konumuz olmadığı için, dönemin Karadeniz dünyasındaki siyasi
olaylarına temas etmeyeceğiz.
Vurgulamamız gereken şey, kuzeyden Batı Bozkırlarına çok güçlü
olarak gelen ve neredeyse tüm Doğu Avrupa’yı kaplayan bir imparatorluk
kuran Gotların onları müttefik olarak yanlarına almaları, en azından faaliyet-
lerinden haber veren yegâne kaynakta isimlerinin bir arada ve denk olarak
zikredilmesidir. Bu bize Boranların, en azından o dönem için, herhangi bir
etnik birim değil, göz ardı edilemeyecek bir halk olduğunu gösterir. Zaten
3000 yılın jeokültürünün gösterdiği üzere, Anadolu Karadeniz üzerinden çok
fazla etkin tehdit almamıştır. Dolayısıyla buradan tehdide ve hele istilaya
maruz kaldığı zaman durum ciddi demektir. Ayrıca da zaten tarihte, hele
kaynakların oldukça sığ ve sınırlı bilgi verdiği bir bölgede ve zamanda,
hiçbir veriyi göz ardı etme imkânımız yoktur.
Doğu Slavlığının yeknesak bir etnik yapı oluşturarak Doğu Avrupa’ya
hâkim olacağı ve nihayetinde güçlü bir devlet ile Asya’nın tüm kuzey ve
ortasına hükmedeceği zamana kadar, Karadeniz’in kuzeyindeki hilal
Asya’dan sürekli göç almıştır. Ancak bu göçler kalıcı ve büyük etnik bloklar
oluşturamamıştır. Dolayısıyla bölge bir etnoslar mezarlığı haline gelmiştir.
Eski kavimlerden hangilerinin günümüzdeki hangi kavimlerle izdüşüm-
lerinin olduğu konusunda kesin bilgimiz yoktur. Hatta Alanlar ile şimdiki
Osetlerin ilişkisi bile çok büyük tartışmaları barındırmaktadır. Yerliler olarak
sayabileceğimiz Fin-Ugorların erken dönemdeki durumu hakkında ne bilgi-
miz, ne de ciddi varlık sergiledikleri konusunda bir ümidimiz vardır.
3
2
George Vernadsky, A History of Russia 1: Ancient Russia, New Haven, 1946, s.108-109.
3
Bir istisna kaydı düşmek istiyorum. Herodotos’da geçen Argipai halkı (IV/23-26),
Tomaschek’e göre tarihteki ilk Türk devletini kurmuştur. Bunu böyle alan ve yurtlarını Tanrı
dağları bölgesine yerleştiren Togan, daha sonra burada ismi geçen Argın Türklerine dikkat
çeker ve itiraz edilemeyecek bir köken önerisiyle “Argın Bay” biçimini sunar (Zeki Velidi
Togan, Umumi Türk Tarihine Giriş, İstanbul, 1981, s.26, 29. Herodot’taki kayıttan bir
kavimden ziyade din adamları topluluğu oldukları anlaşılan bu insanlar, çevreden saygı
görüyorlardı ve kendilerine kimse dokunmazdı. Lakin Yunan tüccarların görüş ve faaliyet
alanındaki bir sahada yaşayan insanları Tanrı dağlarına değil, Uralların berisine yerleştirmek
gerekir. Esas gözden kaçan şey ise Herodot’un bu kimselerden sürekli “kel başlı” olarak
bahsetmesidir. Adeta isimlerinin anlamını vermektedir. Üstelik bunu adetlerine değil, etnik
kimliklerine vurgu esnasında söyler. Bu budun adının sonundaki pai kısmı açıkça Fin-Ugor
10
Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi
Başta Hunlar olarak doğudan gelen kimi kavimler hakkında kimile-
rince Eski Asyalı (Palaeoasiatic) sınıflamaları yapılmaktadır.
4
Ancak bunları
şimdilik sadece fikir hürriyetinden istifadeyle söylenmiş sözler olarak gör-
mek durumundayız. Moğolların erken dönemde batıya hareketleri konusun-
da da cesaret verici ipuçları bulunmamaktadır. Hatta oldukça geç bir dönem
olan Kıpçak çağında bile, Moğol, Mançu vs. oldukları iddia edilen Kay,
Kun, Ölberli vs. kavimler karşımıza bütün kimlik vesikalarıyla Türk olarak
çıkmakta, Uzakdoğulu kökenleri sadece ilk çıkış noktalarına dayandırı-
labilmektedir.
Doğu Avrupa’ya erken dönemde doğudan gelen ırklar içinde en fazla
ve neredeyse tek şans İranî topluluklara tanınmaktadır. Bunun tarihi temeli
Kimmer-Saka-Sarmat dünyasında, nihayet Sarmatlığın uzantısı sayılan Alan-
As birliğinde görülmektedir. Kimmerlerin İranî oluşu iddiası ‘beyaz’ olma-
larına dayanır (Kafkas veya Fin-Ugor kavimleri ne renkti?). Yaygın Batılı
bilime göre siyah veya sarı ırktan olmadıkları müddetçe bunun aksini söyle-
mek sözkonusu değildir. Sakalar ve onlarla aynı dili konuştukları belirtilen
Sarmatların kimliğini İranî bir asla bağlamak da aynı ölçüde zorlamalar
içermektedir.
5
Kendi haline bırakıldığı zaman ise bunlar eski Türk kimliği
içinde yerlerini bulmaktadırlar. İranîlikleri konusunda en fazla delilin bulun-
duğu sözde Alan-As halkı ise ayrı bir muammadır. Öncelikle bu ikisini birbi-
rinden ayırmamız gerekiyor, çünkü kaynaklar daima ayırıyorlar. Macaris-
tan’daki Yaş Sözlüğü hariç tutulursa, Aslar kaynaklarda daima Türk olarak
sınıflanıyorlar. Alanların dillerinden kalıp, tamamına yakını kişi adı olan
kelimeler içinde ise Türkçe ile açıklanabilenler ezici çoğunluğu oluşturmak-
ta, buna karşılık İranî dilde açıklanabilen tatmin edici bir kelime neredeyse
bulunmamaktadır.
6
Burada Alanların Türk asıllı olduğu gibi aceleci ve peşin
bir hükümden yana değilim.
‘baş’ kelimesini gösterir (krş. Fince pää, Macarca fej). Bitirmiş olduğum ve bu yıl içinde
yayınlamayı tasarladığım Bey ile Büyücü: Avrasya’da Tanrı, Hükümdar, Devlet ve İktisat adlı
kitabımda bu Fin-Ugorca biçimlerin Türkçe baş eli aynı köke gittikleri ve Türkçe kelimenin
de *bag > bağ > bâ biçiminden geldiği iddiasında bulundum. Ancak, söz konusu iddiayı bilim
dünyasına sunmadan burada zikretmeyi uygun bulmuyorum. Eğer iddiamız doğru ise
Argipai’lar Türk veya Fin-Ugor herhangi bir topluluktan olabilirler. Şimdilik ikincisinden
görülüyorlar.
4
Peter B. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş (Çev. Osman Karatay), Ankara, 2002, s.47-48.
5
Hippokrates’e göre Sarmatlar Sakaların bir boyudur (İlhami Durmuş, Sarmatlar, Ankara,
1997, s.42); Herodotos ise bunların aynı dili konuştuklarını açıkça söyler (Herodotos, Heredot
Tarihi (Çev.: Müntekim Ökmen), İstanbul, 1991, IV/117, s.223).
6
Alanlar hakkındaki tüm kaynakları derleyen Alemani, değerli çalışmasında Alanca isimlerin
etimolojilerine büyük ağırlık vermiştir. Bkz. Agusti Alemani, Sources on the Alans, A Critial
Compilation, Leiden-Boston-Köln, 2000.
11
International Journal Of Black Sea Studies
Doğu Avrupa’daki İranî yer adları konusundaki çalışmalar da fazla
semere vermemiştir.
7
Keza Slav dillerindeki İranî ödünçlemeler. Hint-Avrupa
ailesi içindeki birbirine en yakın iki dil topluluğunun birbirinden
ödünçlemelerini çalışırken göstermemiz gereken temkin bir tarafa, ben
Erken Slavca’da Türkçe ödünçlemelerin büyük bir yekûn oluşturmasına
mukabil, İranî ödünçlemelerin varlığının ciddiye bile alınamayacağını iddia
ediyorum. Kaldı ki, Müslüman olmayan, hem de bir avuç Karaim vasıtasıyla
pek çok Arapça kelime Litvanya ve Polonya’ya vardı ise ve burada Arap
etnik etkisi kimsenin aklına gelmiyorsa, Doğu Avrupa’da rastladığımız
birkaç İranî kelimeye de çok rahatlıkla aradaki kimi vasıtalara dayanan
kültürel süreçlerin ürünü olarak bakabiliriz. Kısaca, Doğu Avrupa’da İranî
asıllı kimseleri arama çabaları sonuçsuz kalmaya mahkûm gözüküyor.
8
Türkler ise Doğu Avrupa’da her yerde her zaman vardılar. Saka ve
Sarmat dünyaları içinde yoğun Türk varlığının yanında, eski kaynakların
ısrarla Kimmerleri Bulgarlara bağlama çabalarını da eklersek,
9
Kimmerler
arasında bile Türklüğün izlerini sürmemiz, en azından bu ihtimali iyi
değerlendirmemiz gerekiyor. Klasik kurama, yani Türklerin anayurdunun İç
Asya’da olduğuna inanırsak, Doğu Avrupa Orta Asya’dan çıkış için en
uygun yerdir ve en iyi şartları vaat eder. Bu yüzden, doğudan batıya göçün
başladığı ilk günden itibaren buraya Türkler gelmiş olmak lazımdır. Bizim
de bağlı olduğumuz ilk Türkleri veya Türklerin atalarını Hazar’ın batısında
ve Ortadoğu’da arayan kurama göre ise, Kafkasların kuzeyindeki düzlük,
M.Ö. 2000’lerde başlayıp kısa süren batıdan doğuya bir Hint-Avrupalı (Ari)
selinin geçişi haricinde daima Türklerce yerleşilmiştir.
Kaynaklar her iki kurama göre de bölgede Hun öncesi yoğun bir Türk
varlığına işaret ediyor. Bizzat Hun kelimesi II. yy’da Ptolemeus’ta (Kounoi)
10
ve çağdaşı Dionisius Pariegetus’ta geçer.
11
Czeglédy’nin Hiung-nu, Hun ve
7
Örneğin “The Iranian Names from the North Coast of the Black Sea” gibi kapsayıcı bir
başlıkla bir makale yazan bu alanın önemli çabacılarından Ladislav Zgusta, sonuçta tek bir
elin parmakla kadar dahi örnek getiremiyor ve o iddialı başlıktan sadece 4,5 sayfalık bir
makale çıkıyor. Önermeleri de her türlü itiraza açıktır. Onun açısından konuyu daha acıklı
hale getiren ise ilk paragrafta kendi kullandığı cümledir: (Özetle) “Bölgedeki İranî yer
isimleri aslında buradaki İran diliyle ilgili tek kaynağımızdır.” Tek kaynak böyle ise, artık
konuşacak fazla şey kalmıyor.
8
Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu, özellikle ikinci bölümün ilk yarısı (s.59-92) bu alandaki
tartışmaları içerir.
9
Bkz. Osman Karatay, In Search of the Lost Tribe the Origins and Making of the Croation
Nation, Çorum, 2003, s.25-26.
10
Togan, a.g.e, s.162.
11
Tarik Dostiyev, “Kafkasya’da Hunlar”, Türkler I (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara,
2002, s. 291.
12
Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi
Kun kelimelerinin benzerliğinin aradaki sorunları ortadan kaldır-mayacağı
ifadesi
12
kendi başına bir sorunlar yumağıdır. Burada açıklanması gereken
şey benzerliğin oluşu değil, olmayışıdır. Zira benzerlik açıktır.
Herodotos’taki Iyrkai’nin
13
açıklaması tartışma götürür ama Sarmatların çağ-
daşı Pompeius Mela ve Plinius Secundus’ta geçen Tyrkae budun adının
Türk’e işaret ettiğine artık itiraz yoktur.
14
Bu konudaki örnekleri bir düzineye
kadar çıkartmak mümkündür ve eğer bir bölgede bir düzine Türkçe budun
adı geçiyorsa artık bu konuda fazla konuşmaya gerek kalmaz. Konuyu Doğu
Avrupa’da erken Türkler mecrasından çıkartmak için fazla örneklendiremi-
yorum, son iki tanesi ile iktifa edeceğim.
Ptolemeus’ta Orta İdil boyu halkları arasında Savaroi ve Soubinoi
isimli topluluklar geçer.
15
Birincisinin aynı bölgede iki yy sonra isimleri
tekrar karşımıza çıkan Savar/Sabir, ikincisinin ise bugün Subın adıyla Kazak
ve Başkurtlar arasında hala yaşayan Orta İdil’in eski yerlileri Sabanlar
olduğu konusunda kuşku duyulamaz. Biz doğuda, Çin kaynaklarında Sabir
arayıp bulamazken, Sabirler batıda durmaktadırlar. Eğer Ptolemeus gibi alla-
me bir yeryazımcıyı değil de, Priskos gibi kuşların insanları kovaladığını
yazan budala bir diplomatı kaynak alırsak, ne Sabir, ne Bulgar ne de başka
bir meseleyi çözemeyiz.
Batı bozkırlarında Sabir, Saban, Türk, Hun, Ağaçeri gibi kavimlerin
dolaşıp durduğu aynı günlerde, Don nehrinin aşağı boylarında Boranlar adlı
bir kavmin de ismi geçer. Bunları Herodotos’ta geçen Hyperbore’lilerle
16
ilişkilendirmek konusunda şimdilik delil yoktur ve bu aceleci bir girişim
olur. Ancak aynı dönemde Batı Türkistan’daki Dahae’lerin bir kolu olan
Aparnların, Z.V. Togan’ın işaret ettiği gibi Baranlarla ilgili olması -zayıf bir
ihtimalle- mümkündür.
17
Orta Asya'da daha sonraki dönemlerde bu kelimeye pek çok defa ve
çok şekilde rastlıyoruz. Örneğin, Buhara'dan 5 fersah ötedeki bir yerin ismi
Barân’dır.
18
Mısır'da Akşitler devletini kuran Tuguç'un atalarından biri Boran
(kaynakta Furan) olarak geçer.
19
Bilindiği üzere, bunlar Fergana kökenlidir.
Bu yer ve kişi isimlerinin boy ismiyle alakasını bilmiyoruz, ancak başka
12
Károly Czeglédy, Turan Kavimlerinin Göçü, (Çev.: Günay Karaağaç), İstanbul, 1999, s. 97.
13
Herodotos, IV/22.
14
Denis Sinor, “(Kök) Türk İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Yıkılışı”, (Çev.: Talat Tekin),
İsatanbul, 1999, s.385.
15
Alemani, a.g.e., s.99-100.
16
Herodotos, a.g.e., 32-36.
17
Togan, a.g.e, s.47, 189.
18
Viladimir V. Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, (Haz.: Hakkı D. Yıldız), Ankara,
1990, s.128.
13
International Journal Of Black Sea Studies
örnekler hem soy, hem de boy olarak Baranların Orta Asya'da varlığını
gösteriyor. Harezmşah sülalesi Memunîler erken İslam döneminde
Gürgenç'te hüküm sürüyorlardı ve Baran boyundan idiler.
20
Cengiz Han
yüksek ve itibarlı biki makamına Barin kabilesinin en yaşlı mensubunu
getirmiştir.
21
Türkistan'ın Moğol istilası sırasında Benaket'e yürüyen Moğol
ordusu da Barinlerden oluşuyordu.
22
İlhanlılar döneminde bunlar Moğol
ordusuna büyük birlikler verip beyler çıkarırlardı.
23
Orta Asya’da Baran kabilesi, sonraki dönemlerde de çeşitli geliş-
melerde yerini almıştır. Örneğin, XV. yy’ın ikinci yarısında, Yedisu’da
yaşayan Barın boyunun emirleri gidip Kalmuklara ilhak olmuşlardır.
24
Bun-
dan iki kuşak kadar sonra Moğul tigini Reşit Han’ın Kalmuklara yaptığı
akında öldürdüğü Barın Talış (belki de Tayşi) adlı emir
25
muhtemelen bu
boydan gelmedir.
Bir Türkmen devleti kurmuş olan Karakoyunluların soy ismi Baranlu
veya Barani olarak geçer. Bunların Orta Asya ile bağlantısı olması muhte-
meldir. Faruk Sümer haliyle Oğuzlar arasında Baran etnik isminin olmadı-
ğını söyler.
26
Ancak bunun bir şahıs adına mı, uruğa mı işaret ettiği açık
değildir.
27
Togan kesin ifadelerle bunları Sir Derya'nın kuzeyinden gelen
Baranlara bağlar.
28
Azerbaycan'ın Osmanlı ve Safeviler arasında sürekli el
değiştirdiği dönemde, buradaki göçebe aşiretler arasında Baranı oymağının
da ismi geçmektedir.
29
Tebriz'in Hıtay nahiyesinde Baranlu isimli aşiret Avşar
birliği içinde anılır.
30
Bunun bol miktarda koyunlu, keçili isimler kullanan
Oğuzlar içinde, Baran kabilesinden bağımsız olarak ilgili hayvan isminin
kullanımı olarak görülmesi mümkündür ve öne sürülebilir, ancak delili
yoktur. 1990 yılında silahlı çatışmaların yaşandığı Barın köyü Doğu
19
Gaybullah Babayar, “Göktürk Kağanlığı Döneminde Batı Türkistan Yönetimi”, Türkler II
(Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd), Ankara, 2002, s.109.
20
Togan, a.g.e., s.60, 189, 497.
21
Barthold, a.g.e., s. 416.
22
Barthold, a.g.e., s. 441.
23
Togan, a.g.e., s. 252.
24
Mirza Haydar Duğlat, Tarih-i Reşidî, Geride Bıraktıklarımızın Hikayesi (Çev.: Osman
Karatay), İstanbul, 2006, s. 243.
25
Mirza Haydar, a.g.e., s. 544.
26
Faruk Sümer, Oğuzlar, Tarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İstanbul, 1999, s.86.
27
İlhan Erdem-Mustafa Uyar, “Karakoyunlular: Tarih Sahnesine Çıkışları ve Kökenleri”,
Türkler VI (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 2002, s.861.
28
Togan, a.g.e., s.363
29
Ali Sinan Bilgili, “Azerbaycan Türkmenleri Tarihi”, Türkler VII (Yay. Haz.: Kemal Çiçek
vd.), Ankara, 2002, s.30.
30
Bilgili, a.g.m., s.26.
14
Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi
Türkistan'ın Aktu ilçesine bağlıdır.
31
Bunu da sözkonusu boydan bağımsız
olarak görmek mümkün olabilir.
Ayrıca Hindistan'da Kıpçak asıllı kölemenlerin hüküm sürdüğü dö-
nemde, XIII. yy'da bir ıkta’ın adı Baran olarak geçmektedir.
32
Bugün Özbe-
kistan'da Barın boyu yaşamaktadır.
33
Her iki örnek de Kıpçak dünyasına aittir
ve büyük ihtimalle İdil boylarına işaret ediyor olmalıdır. Zira Özbek
Türklerinde kuzeyden gelen önemli bir Kıpçak bileşeni olduğu iyi
bilinmektedir.
Kuzeybatı Türk dünyasında ise bu boyun ismi kesin ve açık hatlarla
geçer. Kırım halkının dayandığı boylardan biri Barın'dır;
34
Kurat bunu Bargın
olarak verir.
35
Nogayların bir boy adı Barın'dır.
36
Kasım Hanlığı Tatarlarında
Barinler geçer.
37
Geç Kıpçak döneminde Batı bozkırlarında isimleri geçen
Berendiler de bunlara bağlanır. Bir sava göre Baranlı ismi Barandı haline
gelmiştir, Berendiler de bunlardır.
38
Başkurtlarda ise Barın boyu çok önemli
bir yere sahip olmuştur. Katay topluluğunun bir alt boyu-durlar; Tabınlar
arasında da geçerler.
39
Bence bunları Ortaçağ'da İdil Bulgar içinde de görüyoruz. 921 yılında
İdil Bulgar'ı ziyaret eden İbn Fadlan, burada yaşayan, Müslüman olan
brncâr adlı 5000 kişilik bir topluluktan bahseder. Bunlar Hazar'daki
Belencerlerle ilgili görülürler.
40
Hazar'da karşımıza çıkan Suvar/Sabir ve
Barsil halklarının İdil Bulgar'da da görünmeleri, Belencerler ile Brncârlar
arasındaki ilişkiyi ilk bakışta haklı bir zemine oturtur ve de bunların Hazar'ın
güney kısmına İslam akınları sonucu yurtlarını terk ederek buralara geldiği
şeklindeki kaynağı bu-lunmayan sava kurgusal bir zemin sağlayabilir. Ancak
31
Kaşgarlı Mahmut, “Uygur Türkleri Edebiyatı”, Türkler XX (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.),
Ankara, 2002, s. 314.
32
Salim Cöhce, “Hindistan'da Kurulan Türk Devletleri”, Türkler VIII (Yay. Haz.: Kemal
Çiçek vd.), Ankara, 2002, s. 697.
33
Nilüfer Avcı Işık, “Özbekistan Cumhuriyeti”, Türkler XIX (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.),
Ankara, 2002, s. 643.
34
Yücel Öztürk, “Kırım Hanlığı”, Türkler VIII (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 2002,s.
489; Togan, a.g.e. s.363.
35
Akdes Nimet Kurat, IV-XVIII. Yüzyıllarda Karadeniz Kuzeyindeki Türk Kavimleri ve
Devletleri, Ankara, 2002, s. 217.
36
Nesrin Güllüdağ, “Nogay Türkleri”, Türkler XX (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara,
2002, s. 556.
37
İliya Zaitsev, “Kasım Hanlığı”, Türkler VIII (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 2002, s.
469.
38
Togan, a.g.e., s.190.
39
Raim G. Kuzeyev, İtil-Ural Türkleri (Çev.: Arif Acaloğlu), İstanbul, 2005, s. 232, 260, 264,
vd.
40
Golden, a.g.e., s.211.
15
International Journal Of Black Sea Studies
Suvarların o dönem-deki göçü tam tersine, Orta İdil'in doğusundan Hazar
sahiline olmuştur. Ay-nısını Orta Asya kaynaklı Barsiller için de
düşünebiliriz. Brncâr ise, pek âlâ içinde Orta ve Batı Avrasya bozkırlarının
daimi ve yerli Türk halkı Baran/ Barınları barındırabilir. Buraya bir temkin
şerhi koymamız gerekmektedir.
41
Kafesoğlu Boran ismini hal, tavır bildiren budun adlarından olarak
açıklar.
42
Sözkonusu kavim için Baran veya Boran’dan hangi biçimi esas
almamız gerektiğine karar vermek zordur. Hemen belirtelim, eski Türkçe
kayıtlarda bu kelimelerin ikisi de geçmemektedir. Yalnızca XIII. yy’dan bir
Uygur belgesinde Ked Boran özel ismi geçer.
43
Şiddetli rüzgâr anlamındaki
boran'ın Türkçe'de bir alıntı olması zordur. Zira hem yaklaşık bütün Türk
dillerinde geçer, hem de buna kaynaklık edecek bir fiil kökü vardır.
44
Koç
anlamındaki baran'ı İranî bir kelime saymak ise içinde acelecilik barındırır.
Bu kelime Eski İran veya Avesta dilinde de geçmez. Buna karşılık özellikle
kuzeydeki Türk lehçelerinde yaygın kullanımda olup, oradan Rusça’ya
girmiştir.
45
Unutmayalım ki, eski Türkçe kayıtlarda geçmeyen pek çok söz-
cüğü biliyoruz ve Türkçenin öz malı olarak duruyorlar. Biçim her ne ise, bu
ismi kullanan toplulukların tamamının Türk olduğu görülüyor. Türkleşmiş
ifadesi son derece keyfi ve mesnetsiz bir tercihi yansıtır.
Baran kelimesini neden barın biçiminde gördüğümüze gelince, aynı
bölgede gördüğümüz diğer paralel vakalar bunun şimdilik kaynağını açıkla-
yamadığımız bir lehçe hadisesi olduğunu gösteriyor. Çok iyi bildiğimiz
Sabar/Subar/Suvar kavim adı batıdaki diğer pek çok kaynakta Sabır biçimini
alıyor; ı'yı ifade edemeyen dillerdeki eserlerde biz bunu Sabir olarak okuyo-
ruz. Aynı şekilde Saban kelimesi Subın/Suvın biçimini alıyor. Muhtemelen
Batı Ukrayna’daki Varin kentinin ismi de aynı kurala tabi olarak Barın biçi-
minden gelmektedir.
Kısaca, Baran ve aynı kökten geldiği anlaşılan Barın etnik isimleri
Avrasya’da daima Türk-Moğol dünyası içinde geçmektedir. İkinci biçimin
Türklerin kuzey veya Kıpçak dünyasına münhasır kaldığı ve sonraki bir
değişmeyi temsil ettiği söylenebilir. Göktürk çağında ismi geçmiyor gözükse
41
bkz. Karatay, “Kuzey Kafkaslardaki 'Vłendur Bulgar' Halkı Üzerine”, Prof. Dr. Fikret
Türkmen Armağanı (Yay. Haz: G. Gülsevin-M. Arıkan), İzmir, 2005.
42
İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 2001, s.230.
43
Drevnetyurkskiy Slovar, (Yay. Haz.: V.M. Nadelyaev-D.M. Nasilov-E.R.Tenişev-
A.M.Şçerbak), Leningrad, 1969, s. 292.
44
Şipova’nın sözlüğünde, Fasmer’in köken önerisine de dayanılarak, Boran/Buran Rusça’ya
girmiş Türkçe sözcüklerden kabul edilir ( Slovar Turkizmov ve Ruskom Yazıke (Yay. Haz.: E.
N. Şipova), Alma-Ata, 1976, s. 95).
45
Slovar’ Turkizmov ve Ruskom Yazıke, s. 59-60.
16
Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi
de, hemen sonraki dönemdeki yaygınlığından dolayı, bu boyun önemli ve
sayıca kalabalık bir topluluk olduğuna hükmedilebilir.
Cengiz Han’ın ilk faaliyetleri sırasında oynadıkları role ve yurtlarına
bakıp, bunları Moğol olarak görmek mümkündür.
46
Kuzeyev de böyle
düşünür ve daha sonra iki kola ayrıldıklarını, İdil boyları ve Yedisu’da
(Başkurtlar ve Kırgızlar arasında) Türkleştiklerini söyler.
47
Ancak burada üç
sorun karşımıza çıkmaktadır: Birincisi, Moğolistan’da dahi olsa, ilk dönem
Moğol hadisatı içinde anılan, hatta Cengizli birliğine dâhil olan kavimlerin
illa da Moğol asıllı olmaları gerekmez. Unutmayalım ki, başta Uygurlar
olarak pek çok Türk boyu gönüllü olarak Moğol birliğine girmiş ve böylece
Cengiz’in devletinin rengi daha baştan değişmiştir. Böylece farazi bir
Türkleşmeden bahsetmeye gerek kalmaz. Hatta isimlerini bile baranı “koç”
bir kenara atıp, tıpkı Bayındır, Bayat ve Baydar örneklerinde olduğu gibi,
Türkçe bar “var, zengin” kelimesine -in budun ismi yapma eki ekleyerek
açıklamak mümkündür. İkincisi, güneydeki Baran ve kuzeydeki Barın’ı
birbirinden ayırmak için yeterli delilimiz yok. F. Sümer’in dediği gibi Oğuz-
ların içinde böyle bir etnik isim geçmiyorsa, bu durum kuşkusuz onların
doğudan, Oğuz dışı dünyadan geldiklerini gösterir. Bir diğer sebep de,
yukarıda geçtiği üzere, Moğol istilasından önce Kıpçaklık içinde bu isme
rastlanmasıdır.
Ama sonuçta Türk-Moğol dünyasına ait bir kavimden, topluluktan
bahsediyoruz ve hiçbir yerde, hiçbir İranî niteliğe gönderme bulunmuyor.
Trabzon’a saldıran Boranların da bunların erken dönem bir kopuntusu
olması mümkündür. Zaten bundan birkaç yüzyıl sonra Batı Türkistan’da
isimleri geçmektedir. Üstelik Moğolistan’daki anayurt hadisesi de tartışmaya
açıktır ve Doğu bozkırları onlar açısından sonraki bir yurdu temsil ediyor da
olabilir. Dolayısıyla, Hun öncesi dönemde bir Türk topluluğunun daha
Avrupa sınırları içindeki, dahası Trabzon ilimizdeki faaliyetlerine şahit
oluyoruz.
ABSTRACT
There seems in the III. century A.D. a warlike people called Boranoi,
who then attacked onto Trabzon and its surroundings together with
the Goths, used to live in the northeastern coastal region of the
Black Sea. There is no more detail about this people, and thus we
46
Moğolların Gizli Tarihi’nde sözde köken bilgileri bile bulunmaktadır. Seferde ele geçirilip
Bodonçar adlı bir Moğol ile evlendirilen bir kadının oğlu olan Ba’aridai’dan Ba’arınlar
türemiştir Moğolların Gizli Tarihi, (Çev.: Ahmet Temir), Ankara, 1995, s.12.
47
Kuzeyev, a.g.e., s.282-283, 443.
17
International Journal Of Black Sea Studies
should compare them with later peoples with the same or similar
names, which abundantly attest within the Kipchak entity of the
Western steppes, the Oghuz and the Mongol unions. There are
many historical reasons to relate them to those raiding the Trabzon
region. This Turkish tribe, which was likely one of the old settlers of
the Volga region, seems to have participated in the ethnic
processes, firstly during the Kipchak expansion, and then the
Mongolian invasions, and spreaded to various regions of Eurasia.
Key Words: Boran, Baran, Barin, the Kipchaks, the Mongols, East
European Turks.
18
Dostları ilə paylaş: |