Arşİv belgelerine göRE



Yüklə 104,09 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix21.03.2018
ölçüsü104,09 Kb.
#32715


Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi

III.

 

Y

ÜZYILDA 

T

RABZON’A 

S

ALDIRAN 

B

ORANLAR 

K

İMLERDİR?

Osman KARATAY

ÖZET



Gotlarla ittifak halinde Trabzon çevresine yaptıkları akınlardan, III. 

yy'da   Karadeniz'in   kuzeydoğu   sahillerinde   Boran   adlı   bir   kavmin 

bulunduğunu   anlıyoruz.   Hakkında   ayrıntı   bulunmayan   bu   kavim, 

ancak bölgede  daha  sonraki  aynı veya benzer isimli  topluluklarla 

ilişkilendirilerek   incelene-bilir.   Hem   Batı   bozkırlarında   Kıpçak 

dünyası içinde, hem Oğuzlar arasın-da, hem de Moğol birliğinde bu 

isim etnik bir birim olarak geçmektedir. Trabzon'a saldıran Boranları 

bu   sonrakilere   bağlamak   için   haklı   tarihi   sebepler   vardır. 

Muhtemelen İdil boylarının eski halklarından olan bu Türk topluluğu, 

Kıpçak   yayılması   ve   daha   sonra   Cengizli   istilaları   sıra-sında 

yaşanan etnik süreçlere dahil olmuş ve Avrasya'nın çeşitli yerle-rine 

dağılmış gözüküyor.

Anahtar   Kelimeler:   Boran,  Baran,   Barın,   Kıpçaklar,   Moğollar, 

Doğu Avrupa Türkleri.

Burada, daha önce iki yerde kısaca temas etmiş olduğum bir konuyu 

açmak istiyorum.

1

 

Milat’tan sonraki dönemde Batı Bozkırları’nda yaşayan 



halklarla ilgili genel, yaygın ve maalesef yanlış kanaatlere kapılmayarak, bu 

halklardan birisi olan Boranların İranî asıllı olduğu iddiasına peşinen itiraz 

ettik.   Daha   sonraki   araştırmalarımız   hem   bunların  İranî   olmadığını   gayet 

açık gösterdi, hem de o zaman ve zemin içinde Türklük aramanın gayet man-

tıklı olacağı noktasına ulaştık. 

Erken dönem Boranlar hakkında haliyle fazla bilgimiz yoktur. İlk ve 

 Dr.  Osman Karatay, Karadeniz Araştırmaları Merkezi (KaraM), ÇORUM.



1

  Osman Karatay,  Hırvat Ulusunun Oluşumu. Erken Ortaçağ’da Türk-Hırvat İlişkileri

Ankara, 2000, s.85-86; Doğu Avrupa Türk Tarihinin Anahatları. Altın Orda Öncesi Dönem” 

Karadeniz Araştırmaları, S.3 (Güz 2004), s.9-10.

9



 International Journal Of Black Sea Studies

orta çağlar Avrasya’sının örneği çok görülen yakamozvari halkları sınıfına 

girerler. Ara sıra belirip, aynı coğrafyada ama başka bir bölgede tekrar ortay-

la çıkmak üzere kaybolurlar. Bunların II. ve III. yy’larda Karadeniz’in ku-

zeydoğu köşesindeki düzlüklerde bulunduklarını anlıyoruz. Esas ses getiren 

faaliyetleri ise, Zosimus’ta geçtiği şekliyle, 257’de Ostrogotlarla bir olup, 

denizden gelerek Trabzon ve çevresine akın yapmaları olmuştur.

2

  Buradaki 



esas   konumuz   olmadığı   için,   dönemin   Karadeniz   dünyasındaki   siyasi 

olaylarına temas etmeyeceğiz. 

Vurgulamamız   gereken   şey,   kuzeyden   Batı   Bozkırlarına   çok   güçlü 

olarak gelen ve neredeyse tüm Doğu Avrupa’yı kaplayan bir imparatorluk 

kuran Gotların onları müttefik olarak yanlarına almaları, en azından faaliyet-

lerinden haber veren yegâne kaynakta isimlerinin bir arada ve denk olarak 

zikredilmesidir. Bu bize Boranların, en azından o dönem için, herhangi bir 

etnik birim değil, göz ardı edilemeyecek bir halk olduğunu gösterir. Zaten 

3000 yılın jeokültürünün gösterdiği üzere, Anadolu Karadeniz üzerinden çok 

fazla etkin tehdit almamıştır. Dolayısıyla buradan tehdide ve hele istilaya 

maruz kaldığı zaman  durum ciddi  demektir. Ayrıca da  zaten tarihte,  hele 

kaynakların   oldukça   sığ   ve   sınırlı   bilgi   verdiği   bir   bölgede   ve   zamanda, 

hiçbir veriyi göz ardı etme imkânımız yoktur. 

Doğu Slavlığının yeknesak bir etnik yapı oluşturarak Doğu Avrupa’ya 

hâkim olacağı ve nihayetinde güçlü bir devlet ile Asya’nın tüm kuzey ve 

ortasına   hükmedeceği   zamana   kadar,   Karadeniz’in   kuzeyindeki   hilal 

Asya’dan sürekli göç almıştır. Ancak bu göçler kalıcı ve büyük etnik bloklar 

oluşturamamıştır. Dolayısıyla bölge bir etnoslar mezarlığı haline gelmiştir. 

Eski   kavimlerden   hangilerinin   günümüzdeki   hangi   kavimlerle   izdüşüm-

lerinin olduğu konusunda kesin bilgimiz yoktur. Hatta Alanlar ile şimdiki 

Osetlerin ilişkisi bile çok büyük tartışmaları barındırmaktadır. Yerliler olarak 

sayabileceğimiz Fin-Ugorların erken dönemdeki durumu hakkında ne bilgi-

miz, ne de ciddi varlık sergiledikleri konusunda bir ümidimiz vardır.

3

 



2

 George Vernadsky, A History of Russia 1: Ancient Russia, New Haven1946, s.108-109.

3

Bir   istisna   kaydı   düşmek   istiyorum.   Herodotos’da   geçen   Argipai   halkı   (IV/23-26), 



Tomaschek’e göre tarihteki ilk Türk devletini kurmuştur. Bunu böyle alan ve yurtlarını Tanrı  

dağları bölgesine yerleştiren Togan, daha sonra burada ismi geçen Argın Türklerine dikkat 

çeker ve itiraz edilemeyecek bir köken önerisiyle “Argın Bay” biçimini sunar (Zeki Velidi 

Togan,  Umumi   Türk   Tarihine   Giriş,   İstanbul,   1981,   s.26,   29.   Herodot’taki   kayıttan   bir 

kavimden   ziyade   din   adamları   topluluğu   oldukları   anlaşılan   bu   insanlar,   çevreden   saygı  

görüyorlardı ve kendilerine kimse dokunmazdı. Lakin Yunan tüccarların görüş ve faaliyet  

alanındaki bir sahada yaşayan insanları Tanrı dağlarına değil, Uralların berisine yerleştirmek  

gerekir. Esas gözden kaçan şey ise  Herodot’un bu kimselerden sürekli  “kel  başlı” olarak 

bahsetmesidir. Adeta isimlerinin anlamını vermektedir. Üstelik bunu adetlerine değil, etnik 

kimliklerine vurgu esnasında söyler. Bu budun adının sonundaki  pai  kısmı açıkça Fin-Ugor 

10



Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi

Başta Hunlar olarak doğudan gelen kimi kavimler hakkında kimile-

rince Eski Asyalı (Palaeoasiatic) sınıflamaları yapılmaktadır.

4

 



Ancak bunları 

şimdilik sadece fikir hürriyetinden istifadeyle söylenmiş sözler olarak gör-

mek durumundayız. Moğolların erken dönemde batıya hareketleri konusun-

da da cesaret verici ipuçları bulunmamaktadır. Hatta oldukça geç bir dönem 

olan   Kıpçak  çağında   bile,  Moğol,   Mançu   vs.   oldukları  iddia   edilen   Kay, 

Kun, Ölberli vs. kavimler karşımıza bütün kimlik vesikalarıyla Türk olarak 

çıkmakta,   Uzakdoğulu   kökenleri   sadece   ilk   çıkış   noktalarına   dayandırı-

labilmektedir. 

Doğu Avrupa’ya erken dönemde doğudan gelen ırklar içinde en fazla 

ve neredeyse tek şans İranî topluluklara tanınmaktadır. Bunun tarihi temeli 

Kimmer-Saka-Sarmat dünyasında, nihayet Sarmatlığın uzantısı sayılan Alan-

As birliğinde görülmektedir. Kimmerlerin İranî oluşu iddiası ‘beyaz’ olma-

larına dayanır (Kafkas veya Fin-Ugor kavimleri ne renkti?). Yaygın Batılı 

bilime göre siyah veya sarı ırktan olmadıkları müddetçe bunun aksini söyle-

mek sözkonusu değildir. Sakalar ve onlarla aynı dili konuştukları belirtilen 

Sarmatların   kimliğini   İranî   bir   asla   bağlamak   da   aynı   ölçüde   zorlamalar 

içermektedir.

5

  Kendi haline bırakıldığı zaman ise bunlar eski Türk kimliği 



içinde yerlerini bulmaktadırlar. İranîlikleri konusunda en fazla delilin bulun-

duğu sözde Alan-As halkı ise ayrı bir muammadır. Öncelikle bu ikisini birbi-

rinden  ayırmamız  gerekiyor,   çünkü  kaynaklar  daima  ayırıyorlar.   Macaris-

tan’daki  Yaş Sözlüğü  hariç tutulursa, Aslar kaynaklarda daima Türk olarak 

sınıflanıyorlar.  Alanların   dillerinden   kalıp,   tamamına   yakını   kişi   adı   olan 

kelimeler içinde ise Türkçe ile açıklanabilenler ezici çoğunluğu oluşturmak-

ta, buna karşılık İranî dilde açıklanabilen tatmin edici bir kelime neredeyse 

bulunmamaktadır.

6

 Burada Alanların Türk asıllı olduğu gibi aceleci ve peşin 



bir hükümden yana değilim. 

‘baş’ kelimesini gösterir (krş. Fince pää, Macarca  fej). Bitirmiş olduğum ve bu yıl içinde 

yayınlamayı tasarladığım Bey ile Büyücü: Avrasya’da Tanrı, Hükümdar, Devlet ve İktisat adlı 

kitabımda bu Fin-Ugorca biçimlerin Türkçe baş eli aynı köke gittikleri ve Türkçe kelimenin 

de *bag bağ  biçiminden geldiği iddiasında bulundum. Ancak, söz konusu iddiayı bilim 

dünyasına   sunmadan   burada   zikretmeyi   uygun   bulmuyorum.   Eğer   iddiamız   doğru   ise 

Argipai’lar Türk veya  Fin-Ugor herhangi  bir topluluktan  olabilirler. Şimdilik ikincisinden 

görülüyorlar.

4

 Peter B. Golden, Türk Halkları Tarihine Giriş (Çev. Osman Karatay), Ankara, 2002, s.47-48.



5

  Hippokrates’e göre Sarmatlar Sakaların bir boyudur (İlhami Durmuş,  Sarmatlar, Ankara, 

1997, s.42); Herodotos ise bunların aynı dili konuştuklarını açıkça söyler (Herodotos, Heredot 

Tarihi (Çev.: Müntekim Ökmen), İstanbul, 1991, IV/117, s.223).

6

 Alanlar hakkındaki tüm kaynakları derleyen Alemani, değerli çalışmasında Alanca isimlerin 



etimolojilerine büyük ağırlık vermiştir. Bkz. Agusti Alemani, Sources on the AlansA Critial 

Compilation, Leiden-Boston-Köln, 2000. 

11



 International Journal Of Black Sea Studies

Doğu Avrupa’daki   İranî   yer   adları   konusundaki   çalışmalar   da   fazla 

semere vermemiştir.

7

 



Keza Slav dillerindeki İranî ödünçlemeler. Hint-Avrupa 

ailesi   içindeki   birbirine   en   yakın   iki   dil   topluluğunun   birbirinden 

ödünçlemelerini   çalışırken   göstermemiz   gereken   temkin   bir   tarafa,   ben 

Erken   Slavca’da   Türkçe   ödünçlemelerin   büyük   bir   yekûn   oluşturmasına 

mukabil, İranî ödünçlemelerin varlığının ciddiye bile alınamayacağını iddia 

ediyorum. Kaldı ki, Müslüman olmayan, hem de bir avuç Karaim vasıtasıyla 

pek çok Arapça kelime Litvanya ve Polonya’ya vardı ise ve burada Arap 

etnik   etkisi   kimsenin   aklına   gelmiyorsa,   Doğu   Avrupa’da   rastladığımız 

birkaç   İranî   kelimeye   de   çok   rahatlıkla   aradaki   kimi   vasıtalara   dayanan 

kültürel süreçlerin ürünü olarak bakabiliriz. Kısaca, Doğu Avrupa’da İranî 

asıllı kimseleri arama çabaları sonuçsuz kalmaya mahkûm gözüküyor.

8

 



Türkler ise Doğu Avrupa’da her yerde her zaman vardılar. Saka ve 

Sarmat   dünyaları   içinde   yoğun  Türk   varlığının   yanında,   eski   kaynakların 

ısrarla Kimmerleri Bulgarlara bağlama çabalarını da eklersek,

9

  Kimmerler 



arasında   bile   Türklüğün   izlerini   sürmemiz,   en   azından   bu   ihtimali   iyi 

değerlendirmemiz gerekiyor. Klasik kurama, yani Türklerin anayurdunun İç 

Asya’da   olduğuna   inanırsak,   Doğu  Avrupa   Orta  Asya’dan   çıkış   için   en 

uygun yerdir ve en iyi şartları vaat eder. Bu yüzden, doğudan batıya göçün 

başladığı ilk günden itibaren buraya Türkler gelmiş olmak lazımdır. Bizim 

de bağlı olduğumuz ilk Türkleri veya Türklerin atalarını Hazar’ın batısında 

ve Ortadoğu’da arayan kurama göre ise, Kafkasların kuzeyindeki  düzlük, 

M.Ö. 2000’lerde başlayıp kısa süren batıdan doğuya bir Hint-Avrupalı (Ari) 

selinin geçişi haricinde daima Türklerce yerleşilmiştir. 

Kaynaklar her iki kurama göre de bölgede Hun öncesi yoğun bir Türk 

varlığına işaret ediyor. Bizzat Hun kelimesi II. yy’da Ptolemeus’ta (Kounoi)

10 


ve çağdaşı Dionisius Pariegetus’ta geçer.

11

  Czeglédy’nin  Hiung-nu,  Hun  ve 



7

  Örneğin “The Iranian Names from the North Coast of the Black Sea” gibi kapsayıcı bir 

başlıkla bir makale yazan bu alanın önemli çabacılarından Ladislav Zgusta, sonuçta tek bir  

elin parmakla kadar dahi örnek getiremiyor ve o iddialı başlıktan sadece 4,5 sayfalık bir 

makale çıkıyor. Önermeleri de her türlü itiraza açıktır. Onun açısından konuyu daha acıklı 

hale   getiren   ise   ilk   paragrafta   kendi   kullandığı   cümledir:   (Özetle)   “Bölgedeki   İranî   yer 



isimleri aslında buradaki İran diliyle ilgili tek kaynağımızdır.” Tek kaynak böyle ise, artık 

konuşacak fazla şey kalmıyor.

8

 Karatay, Hırvat Ulusunun Oluşumu, özellikle ikinci bölümün ilk yarısı (s.59-92) bu alandaki 



tartışmaları içerir.

9

 Bkz. Osman Karatay, In Search of the Lost Tribe the Origins and Making of the Croation  



Nation, Çorum, 2003, s.25-26.

10

 Togan, a.g.e, s.162.



11

  Tarik Dostiyev, “Kafkasya’da Hunlar”,  Türkler I  (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 

2002, s. 291.

12



Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi

Kun  kelimelerinin benzerliğinin aradaki sorunları ortadan kaldır-mayacağı 

ifadesi


12

  kendi başına bir sorunlar yumağıdır. Burada açıklanması gereken 

şey   benzerliğin   oluşu   değil,   olmayışıdır.   Zira   benzerlik   açıktır. 

Herodotos’taki Iyrkai’nin

13

 açıklaması tartışma götürür ama Sarmatların çağ-



daşı   Pompeius   Mela   ve   Plinius   Secundus’ta   geçen  Tyrkae  budun   adının 

Türk’e işaret ettiğine artık itiraz yoktur.

14

 Bu konudaki örnekleri bir düzineye 



kadar çıkartmak mümkündür ve eğer bir bölgede bir düzine Türkçe budun 

adı geçiyorsa artık bu konuda fazla konuşmaya gerek kalmaz. Konuyu Doğu 

Avrupa’da erken Türkler mecrasından çıkartmak için fazla örneklendiremi-

yorum, son iki tanesi ile iktifa edeceğim. 

Ptolemeus’ta   Orta   İdil   boyu   halkları   arasında  Savaroi  ve  Soubinoi 

isimli   topluluklar   geçer.

15

  Birincisinin   aynı   bölgede   iki   yy   sonra   isimleri 



tekrar karşımıza çıkan Savar/Sabir, ikincisinin ise bugün Subın adıyla Kazak 

ve   Başkurtlar   arasında   hala   yaşayan   Orta   İdil’in   eski   yerlileri   Sabanlar 

olduğu konusunda kuşku duyulamaz. Biz doğuda, Çin kaynaklarında Sabir 

arayıp bulamazken, Sabirler batıda durmaktadırlar. Eğer Ptolemeus gibi alla-

me bir yeryazımcıyı değil de, Priskos gibi kuşların insanları  kovaladığını 

yazan budala bir diplomatı kaynak alırsak, ne Sabir, ne Bulgar ne de başka 

bir meseleyi çözemeyiz. 

Batı bozkırlarında Sabir, Saban, Türk, Hun, Ağaçeri gibi kavimlerin 

dolaşıp durduğu aynı günlerde, Don nehrinin aşağı boylarında Boranlar adlı 

bir   kavmin   de   ismi   geçer.   Bunları   Herodotos’ta   geçen   Hyperbore’lilerle

16 

ilişkilendirmek  konusunda  şimdilik  delil   yoktur ve   bu aceleci  bir   girişim 



olur.  Ancak aynı   dönemde  Batı  Türkistan’daki  Dahae’lerin  bir kolu  olan 

Aparnların, Z.V. Togan’ın işaret ettiği gibi Baranlarla ilgili olması -zayıf bir 

ihtimalle- mümkündür.

17

 

Orta Asya'da daha sonraki dönemlerde bu kelimeye pek çok defa ve 



çok şekilde rastlıyoruz. Örneğin, Buhara'dan 5 fersah ötedeki bir yerin ismi 

Barân’dır.

18

 Mısır'da Akşitler devletini kuran Tuguç'un atalarından biri Boran 



(kaynakta Furan) olarak geçer.

19

  Bilindiği üzere, bunlar Fergana kökenlidir. 



Bu yer ve kişi  isimlerinin boy ismiyle  alakasını bilmiyoruz, ancak başka 

12

 Károly Czeglédy, Turan Kavimlerinin Göçü, (Çev.: Günay Karaağaç), İstanbul, 1999, s. 97.



13

 Herodotos, IV/22.

14

  Denis Sinor, “(Kök) Türk İmparatorluğu’nun Kuruluşu ve Yıkılışı”,  (Çev.: Talat Tekin), 



İsatanbul, 1999, s.385.

15

 Alemani, a.g.e., s.99-100.



16

 Herodotos, a.g.e., 32-36.

17

 Togan, a.g.e, s.47, 189.



18

 Viladimir V. Barthold, Moğol İstilasına Kadar Türkistan, (Haz.: Hakkı D. Yıldız), Ankara, 

1990, s.128.

13



 International Journal Of Black Sea Studies

örnekler   hem   soy,   hem   de   boy   olarak   Baranların   Orta  Asya'da   varlığını 

gösteriyor.   Harezmşah   sülalesi   Memunîler   erken   İslam   döneminde 

Gürgenç'te   hüküm   sürüyorlardı   ve   Baran   boyundan   idiler.

20

 

Cengiz   Han 



yüksek   ve   itibarlı  biki  makamına   Barin   kabilesinin   en   yaşlı   mensubunu 

getirmiştir.

21

  Türkistan'ın Moğol istilası sırasında Benaket'e yürüyen Moğol 



ordusu   da   Barinlerden   oluşuyordu.

22

 



İlhanlılar   döneminde   bunlar   Moğol 

ordusuna büyük birlikler verip beyler çıkarırlardı.

23

 

Orta  Asya’da   Baran   kabilesi,   sonraki   dönemlerde   de   çeşitli   geliş-



melerde   yerini   almıştır.   Örneğin,   XV.   yy’ın   ikinci   yarısında,   Yedisu’da 

yaşayan Barın boyunun emirleri gidip Kalmuklara ilhak olmuşlardır.

24

 Bun-


dan iki kuşak kadar sonra Moğul  tigini Reşit Han’ın Kalmuklara  yaptığı 

akında öldürdüğü  Barın Talış  (belki  de  Tayşi) adlı emir

25

  muhtemelen bu 



boydan gelmedir.

Bir Türkmen devleti kurmuş olan Karakoyunluların soy ismi Baranlu 

veya Barani olarak geçer. Bunların Orta Asya ile bağlantısı olması muhte-

meldir. Faruk Sümer haliyle Oğuzlar arasında Baran etnik isminin olmadı-

ğını söyler.

26

 



Ancak bunun bir şahıs adına mı, uruğa mı işaret ettiği açık 

değildir.

27

  Togan   kesin   ifadelerle   bunları   Sir   Derya'nın   kuzeyinden   gelen 



Baranlara bağlar.

28

  Azerbaycan'ın Osmanlı ve Safeviler arasında sürekli el 



değiştirdiği dönemde, buradaki göçebe aşiretler arasında Baranı oymağının 

da ismi geçmektedir.

29

 Tebriz'in Hıtay nahiyesinde Baranlu isimli aşiret Avşar 



birliği içinde anılır.

30

 



Bunun bol miktarda koyunlu, keçili isimler kullanan 

Oğuzlar  içinde, Baran kabilesinden bağımsız  olarak ilgili hayvan isminin 

kullanımı   olarak   görülmesi   mümkündür   ve   öne   sürülebilir,   ancak   delili 

yoktur.   1990   yılında   silahlı   çatışmaların   yaşandığı   Barın   köyü   Doğu 

19

 Gaybullah Babayar, “Göktürk Kağanlığı Döneminde Batı Türkistan Yönetimi”, Türkler II 



(Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd), Ankara, 2002, s.109.

20

 Togan, a.g.e., s.60, 189, 497.



21

 Barthold, a.g.e., s. 416.

22

 Barthold, a.g.e., s. 441.



23

 Togan, a.g.e., s. 252.

24

  Mirza   Haydar   Duğlat,  Tarih-i   Reşidî,   Geride   Bıraktıklarımızın   Hikayesi  (Çev.:   Osman 



Karatay), İstanbul, 2006, s. 243.

25

 Mirza Haydar, a.g.e., s. 544.



26

 Faruk Sümer, OğuzlarTarihleri, Boy Teşkilatı, Destanları, İstanbul, 1999, s.86.

27

  İlhan   Erdem-Mustafa   Uyar,   “Karakoyunlular:  Tarih   Sahnesine   Çıkışları   ve   Kökenleri”, 



Türkler VI (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 2002, s.861.

28

 Togan, a.g.e., s.363



29

 Ali Sinan Bilgili, “Azerbaycan Türkmenleri Tarihi”, Türkler VII (Yay. Haz.: Kemal Çiçek 

vd.), Ankara, 2002, s.30.

30

 Bilgili, a.g.m., s.26.



14


Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi

Türkistan'ın Aktu ilçesine bağlıdır.

31

 

Bunu da sözkonusu boydan bağımsız 



olarak görmek mümkün olabilir.

Ayrıca   Hindistan'da   Kıpçak   asıllı   kölemenlerin   hüküm   sürdüğü   dö-

nemde, XIII. yy'da bir ıkta’ın adı Baran olarak geçmektedir.

32

 



Bugün Özbe-

kistan'da Barın boyu yaşamaktadır.

33

 Her iki örnek de Kıpçak dünyasına aittir 



ve   büyük   ihtimalle   İdil   boylarına   işaret   ediyor   olmalıdır.   Zira   Özbek 

Türklerinde   kuzeyden   gelen   önemli   bir   Kıpçak   bileşeni   olduğu   iyi 

bilinmektedir.

Kuzeybatı Türk dünyasında ise bu boyun ismi kesin ve açık hatlarla 

geçer. Kırım halkının dayandığı boylardan biri Barın'dır;

34

 



Kurat bunu Bargın 

olarak verir.

35

 

Nogayların bir boy adı Barın'dır.



36

 

 Kasım Hanlığı Tatarlarında 



Barinler geçer.

37

 



Geç Kıpçak döneminde Batı bozkırlarında isimleri geçen 

Berendiler de bunlara bağlanır. Bir sava göre Baranlı ismi Barandı haline 

gelmiştir, Berendiler de bunlardır.

38

 



Başkurtlarda ise Barın boyu çok önemli 

bir yere sahip olmuştur. Katay topluluğunun bir alt boyu-durlar; Tabınlar 

arasında da geçerler.

39

Bence bunları Ortaçağ'da İdil Bulgar içinde de görüyoruz. 921 yılında 



İdil   Bulgar'ı   ziyaret   eden   İbn   Fadlan,   burada   yaşayan,   Müslüman   olan 

brncâr  adlı   5000   kişilik   bir   topluluktan   bahseder.   Bunlar   Hazar'daki 

Belencerlerle   ilgili   görülürler.

40

 

Hazar'da   karşımıza   çıkan   Suvar/Sabir   ve 



Barsil halklarının İdil Bulgar'da da görünmeleri, Belencerler ile Brncârlar 

arasındaki ilişkiyi ilk bakışta haklı bir zemine oturtur ve de bunların Hazar'ın 

güney kısmına İslam akınları sonucu yurtlarını terk ederek buralara geldiği 

şeklindeki kaynağı bu-lunmayan sava kurgusal bir zemin sağlayabilir. Ancak 

31

 Kaşgarlı Mahmut, “Uygur Türkleri Edebiyatı”, Türkler XX (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), 



Ankara, 2002, s. 314.

32

  Salim  Cöhce, “Hindistan'da  Kurulan  Türk  Devletleri”,  Türkler  VIII  (Yay. Haz.:   Kemal 



Çiçek vd.), Ankara, 2002, s. 697.

33

  Nilüfer Avcı Işık, “Özbekistan Cumhuriyeti”,  Türkler XIX  (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), 



Ankara, 2002, s. 643.

34

 Yücel Öztürk, “Kırım Hanlığı”, Türkler VIII (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 2002,s. 



489; Togan, a.g.e. s.363.

35

  Akdes   Nimet   Kurat,  IV-XVIII.   Yüzyıllarda  Karadeniz   Kuzeyindeki   Türk   Kavimleri   ve  



Devletleri, Ankara, 2002, s. 217.

36

  Nesrin Güllüdağ, “Nogay Türkleri”,  Türkler XX  (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 



2002, s. 556.

37

 İliya Zaitsev, “Kasım Hanlığı”, Türkler VIII (Yay. Haz.: Kemal Çiçek vd.), Ankara, 2002, s. 



469.

38

 Togan, a.g.e., s.190.



39

 Raim G. Kuzeyev, İtil-Ural Türkleri (Çev.: Arif Acaloğlu), İstanbul, 2005, s. 232, 260, 264, 

vd. 

40

 Golden, a.g.e., s.211.



15


 International Journal Of Black Sea Studies

Suvarların o dönem-deki göçü tam tersine, Orta İdil'in doğusundan Hazar 

sahiline   olmuştur.   Ay-nısını   Orta   Asya   kaynaklı   Barsiller   için   de 

düşünebiliriz. Brncâr ise, pek âlâ içinde Orta ve Batı Avrasya bozkırlarının 

daimi ve yerli Türk halkı Baran/ Barınları barındırabilir. Buraya bir temkin 

şerhi koymamız gerekmektedir.

41

Kafesoğlu  Boran  ismini  hal,  tavır  bildiren budun adlarından   olarak 



açıklar.

42

  Sözkonusu  kavim   için  Baran veya  Boran’dan  hangi  biçimi  esas 



almamız gerektiğine  karar  vermek zordur.  Hemen belirtelim,  eski  Türkçe 

kayıtlarda bu kelimelerin ikisi de geçmemektedir. Yalnızca XIII. yy’dan bir 

Uygur belgesinde Ked Boran özel ismi geçer.

43

 Şiddetli rüzgâr anlamındaki 



boran'ın Türkçe'de bir alıntı olması zordur. Zira hem yaklaşık bütün Türk 

dillerinde geçer, hem de buna kaynaklık edecek bir fiil kökü vardır.

44

  Koç 


anlamındaki baran'ı İranî bir kelime saymak ise içinde acelecilik barındırır. 

Bu kelime Eski İran veya Avesta dilinde de geçmez. Buna karşılık özellikle 

kuzeydeki   Türk   lehçelerinde   yaygın   kullanımda   olup,   oradan   Rusça’ya 

girmiştir.

45

  Unutmayalım ki, eski Türkçe kayıtlarda geçmeyen pek çok söz-



cüğü biliyoruz ve Türkçenin öz malı olarak duruyorlar. Biçim her ne ise, bu 

ismi kullanan toplulukların tamamının Türk olduğu görülüyor. Türkleşmiş 

ifadesi son derece keyfi ve mesnetsiz bir tercihi yansıtır. 

Baran  kelimesini neden  barın  biçiminde gördüğümüze gelince, aynı 

bölgede gördüğümüz diğer paralel vakalar bunun şimdilik kaynağını açıkla-

yamadığımız   bir   lehçe   hadisesi   olduğunu   gösteriyor.   Çok   iyi   bildiğimiz 

Sabar/Subar/Suvar kavim adı batıdaki diğer pek çok kaynakta Sabır biçimini 

alıyor; ı'yı ifade edemeyen dillerdeki eserlerde biz bunu Sabir olarak okuyo-

ruz. Aynı şekilde  Saban  kelimesi  Subın/Suvın  biçimini alıyor. Muhtemelen 

Batı Ukrayna’daki Varin kentinin ismi de aynı kurala tabi olarak Barın biçi-

minden gelmektedir.

Kısaca,  Baran  ve aynı kökten geldiği anlaşılan  Barın  etnik isimleri 

Avrasya’da daima Türk-Moğol dünyası içinde geçmektedir. İkinci biçimin 

Türklerin   kuzey   veya   Kıpçak   dünyasına   münhasır   kaldığı   ve   sonraki   bir 

değişmeyi temsil ettiği söylenebilir. Göktürk çağında ismi geçmiyor gözükse 

41

  bkz.  Karatay,   “Kuzey  Kafkaslardaki   'Vłendur  Bulgar'   Halkı   Üzerine”,  Prof.  Dr.   Fikret 



Türkmen Armağanı (Yay. Haz: G. Gülsevin-M. Arıkan), İzmir, 2005. 

42

 İbrahim Kafesoğlu, Türk Milli Kültürü, İstanbul, 2001, s.230.



43

 Drevnetyurkskiy Slovar, (Yay. Haz.: V.M. Nadelyaev-D.M. Nasilov-E.R.Tenişev-

A.M.Şçerbak), Leningrad, 1969, s. 292.

44

 Şipova’nın sözlüğünde, Fasmer’in köken önerisine de dayanılarak, Boran/Buran Rusça’ya 



girmiş Türkçe sözcüklerden kabul edilir (Slovar Turkizmov ve Ruskom Yazıke (Yay. Haz.: E. 

N. Şipova), Alma-Ata, 1976, s. 95).

45

 Slovar’ Turkizmov ve Ruskom Yazıke, s. 59-60.



16


Uluslararası Karadeniz İncelemeleri Dergisi

de, hemen sonraki dönemdeki yaygınlığından dolayı, bu boyun önemli ve 

sayıca kalabalık bir topluluk olduğuna hükmedilebilir. 

Cengiz Han’ın ilk faaliyetleri sırasında oynadıkları role ve yurtlarına 

bakıp,   bunları   Moğol   olarak   görmek   mümkündür.

46

 



Kuzeyev   de   böyle 

düşünür   ve   daha   sonra   iki   kola   ayrıldıklarını,   İdil   boyları   ve  Yedisu’da 

(Başkurtlar ve Kırgızlar arasında) Türkleştiklerini söyler.

47

 



Ancak burada üç 

sorun karşımıza çıkmaktadır: Birincisi, Moğolistan’da dahi olsa, ilk dönem 

Moğol hadisatı içinde anılan, hatta Cengizli birliğine dâhil olan kavimlerin 

illa   da   Moğol   asıllı   olmaları   gerekmez.   Unutmayalım   ki,   başta   Uygurlar 

olarak pek çok Türk boyu gönüllü olarak Moğol birliğine girmiş ve böylece 

Cengiz’in   devletinin   rengi   daha   baştan   değişmiştir.   Böylece   farazi   bir 

Türkleşmeden bahsetmeye gerek kalmaz. Hatta isimlerini bile baranı “koç” 

bir kenara atıp, tıpkı  Bayındır, Bayat ve Baydar  örneklerinde olduğu gibi, 

Türkçe  bar  “var, zengin” kelimesine -in  budun ismi yapma eki ekleyerek 

açıklamak   mümkündür.   İkincisi,   güneydeki   Baran   ve   kuzeydeki   Barın’ı 

birbirinden ayırmak için yeterli delilimiz yok. F. Sümer’in dediği gibi Oğuz-

ların içinde böyle bir etnik isim geçmiyorsa,  bu durum kuşkusuz onların 

doğudan,   Oğuz   dışı   dünyadan   geldiklerini   gösterir.   Bir   diğer   sebep   de, 

yukarıda geçtiği üzere, Moğol istilasından önce Kıpçaklık içinde bu isme 

rastlanmasıdır.

Ama   sonuçta   Türk-Moğol   dünyasına   ait   bir   kavimden,   topluluktan 

bahsediyoruz ve hiçbir yerde, hiçbir İranî niteliğe gönderme bulunmuyor. 

Trabzon’a   saldıran   Boranların   da   bunların   erken   dönem   bir   kopuntusu 

olması   mümkündür.   Zaten   bundan   birkaç   yüzyıl   sonra   Batı   Türkistan’da 

isimleri geçmektedir. Üstelik Moğolistan’daki anayurt hadisesi de tartışmaya 

açıktır ve Doğu bozkırları onlar açısından sonraki bir yurdu temsil ediyor da 

olabilir.   Dolayısıyla,   Hun   öncesi   dönemde   bir   Türk   topluluğunun   daha 

Avrupa   sınırları   içindeki,   dahası   Trabzon   ilimizdeki   faaliyetlerine   şahit 

oluyoruz.

ABSTRACT

There seems in the III. century A.D. a warlike people called Boranoi, 

who then attacked onto Trabzon and its surroundings together with 

the  Goths, used to  live in the  northeastern  coastal  region  of the 

Black Sea. There is no more detail about this people, and thus we 

46

 Moğolların Gizli Tarihi’nde sözde köken bilgileri bile bulunmaktadır. Seferde ele geçirilip 



Bodonçar   adlı   bir   Moğol   ile   evlendirilen   bir   kadının   oğlu   olan   Ba’aridai’dan   Ba’arınlar 

türemiştir Moğolların Gizli Tarihi, (Çev.: Ahmet Temir), Ankara, 1995, s.12.

47

 Kuzeyev, a.g.e., s.282-283, 443.



17


 International Journal Of Black Sea Studies

should compare them with later peoples with the same or similar 

names,   which   abundantly   attest   within   the   Kipchak   entity   of   the 

Western   steppes,   the   Oghuz   and   the   Mongol   unions.  There   are 

many historical reasons to relate them to those raiding the Trabzon 

region. This Turkish tribe, which was likely one of the old settlers of 

the   Volga   region,   seems   to   have   participated   in   the   ethnic 

processes,   firstly   during   the   Kipchak   expansion,   and   then   the 

Mongolian invasions, and spreaded to various regions of Eurasia. 

Key Words: Boran, Baran, Barin, the Kipchaks, the Mongols, East 



European Turks.

18

Yüklə 104,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə