JANE AUSTEN
AŞK VE GURUR
PRIDE AND PREJUDICE (1813)
ÖNSÖZ
1813 yılının sonuna doğru 1500 adet basılıp üç cilt
halinde okura sunulan romanın özgün adı Pride and Prejudice;
Gurur ve Önyargı anlamına geliyor; ancak bizde Aşk ve
Gurur olarak tanınmış. Roman İngiltere'de aynı yıl içinde
ikinci baskı yapacak kadar tutulmuş. O dönemlerde edebiyat
denince ilk akla gelen tür roman değildi; dolayısıyla
eleştirinin önem verdiği ölçüde bu romana gösterilen ilgi
olumluydu. İyi de bu başarının sahibi kimdi? İki yıl önce
yayımlanmış olan romanın üzerinde de "by a lady" yazıyordu;
yani yazarının bir hanım olduğu belirtiliyordu o kadar.
Romanın ilk karalamaları önlerinde dururken Austen'lere
yakın oturan bir komşuları onları ziyarete gelir. Austen ve
annesi ona gerçeği söylemezler, sadece bu çiçeği burnunda
eserden kimi yerleri yüksek sesle ona okurlar. Kadıncağız
romanı çok eğlendirici ve esprili bulur. Kendisini gülmekten
kıran bu iki bayan karşısında komşu hanım içinden geldiği
gibi davranır. Kadın özellikle romandaki Elizabeth karakterini
sevmiştir. Ona göre, Elizabeth İngiliz romanları içinde en
sürükleyici tiptir. Jane Austen biyografisi yazarı E. Jeankins,
Elizabeth'in İngiliz edebiyatında en çok hayrana sahip kadın
kahraman olma olasılığından söz eder.
R. L. Stevenson* işi daha da ileriye götürerek, Elizabeth
Bennet'in ağzını her açışında, içinde, onun önünde diz
çökmek isteği uyandığını yazacaktır.
Robert Louis Stevenson (18501894): İskoç şair ve yazar.
Define Adası. Kaçırılan Çocuk, Dr. Jekyll ve Mr. Hyde
romanlarıyla ünlüdür.
O yıllarda roman yazma konusunda rekabetin çığ gibi
büyüdüğünü biliyoruz. Roman yazan bayanlardan insanın
soluğunu kesen Belinda, Evelina, Cecilia ve Emmeline gibi
egzotik, İngiliz kültürüne yabancı adlar taşıyan kadın
kahramanların
kaderlerini
ele
alan
romanlardan
geçilmemektedir. Ancak bunlar yayımlandıktan kısa süre
sonra, Austen romanının ötekilerden çok farklı olduğu
algılanacaktır. Dönemin iyice yapay dünyasında dolanıp
duran tuhaf, egzotik adlar taşıyan kadınlarına karşı, Austen
romanındaki kadın kahramanın adı bile bir tür protesto olarak
anlaşılabilir.
Öteki Romanlarda Kadın İngiliz edebiyatı o yıllarda
korku romanı olarak da adlandırılan "gothic novel"ın istilası
altındaydı. Shelley'nin* Frankenstein'ı yoldaydı. Daha önce
Vathek, Otranto Şatosu, okurun tüylerini ürpertip durmuş,
masum, saf bayanların, genç kızların, eski, izbe şatolarda,
ürkütücü dehlizlerde, mezarlıklarda ve ormanlarda; insafsız
akrabalarının, hasta âşıklarının elinden çekmedikleri
kalmamıştı. Bahsettiğimiz üç gotik romanın içinde bulunduğu
bu korku edebiyatı, aydınlanma çağının akıl dünyasına
duyulan güvenin yıkılmasından sonra duyulan endişeyle
ilintisi ve tarih sahnesinde yerini alan burjuva sınıfının dünya
ile kurduğu anlaşılır bir estetik ilişki açısından dikkat
çekicidir. İngiltere'de, Anne Redcliffe, korku romanlarının
vazgeçilmez kalemiydi ve Jane Austen onu Northanger
Abbey romanında günümüzün sevilen bir deyişiyle "matrağa
almıştı". Northanger Abbey'in kahramanı, Bayan Anne
Redcliffe'in Mysteries of Udolpho romanını okumaktadır. (Bu
roman 1794 tarihlidir.) Anne Redcliffe'i büyük
Mary Shelley (1797-1851): İngiliz yazar. Frankenstein.
korku romanlarının en tanınmışlanndandır. Şair Percy Bysse
Shelley'nin karısıydı. bir merakla didikleyen kahramanımız
Catherine Morland, eski bir soylu konağını ziyarete gider ve
orada aynen kitaptaki gibi ürkütücü aile sırlarını keşfetmeyi
umar. Evin efendisi karısını öldürmüş müdür, öldürdüyse onu
nereye gömmüştür? Yoksa kadıncağızı karanlık bir zindanda,
bodrumda zincirlere mi vurmuştur? Evin ikinci oğlu, meraklı
ziyaretçimizi daldığı bu rüyadan uyandıracak ve gotik
romanları gerçek yerine koyma hastalığından kurtarıp onunla
evlenecektir. Jane Austen, roman kahramanının ağzından
şunları söyleyecektir: "Bayan Redcliffe'in ve onun
taklitçilerinin yapıtları ne kadar çekici, heyecan verici olursa
olsunlar, gene de karakterlerinin gerçekliğini aramak
boşunadır." Samuel Richardson'un* adı ünlü "mektuproman"
türüyle birlikte anılmıştır; mektup romanların kökeni ve
özellikleri bakımından önemlidir: Genellikle öksüz, zavallı
bir kadın bu romanlarda büyük kentin kargaşası içinde oradan
oraya sürüklenir; ama sonunda aslında büyük bir mirasın
vârisi olduğu ortaya çıkar. Elizabeth Inchbald, Fanny Burney
ve Maria Edgeworth** bu "melodram" romanların önde gelen
isimleriydiler. Edgeworth, İrlanda'nın yerel renklerini
edebiyata sokan kadın romancı olarak ayrı bir yere sahipti.
Charles Mautrin'in Melmouth the Wanderer ve William
Thackeray'in*** Barry Lyndon romanları da, bir bakıma bu
büyük kentte dağılma öykülerinin örneklerini sunarlar. Kent
hayatının
yapmacık,
görünürde
pürüzsüz
kankoca
ilişkilerinin, abartılı inceliklerin dünyasında özellikle
burjuvaaristokrat kesimin ince, ama çarpıcı bir eleştirisi de
vardır bu romanlarda. Ayılıp bayılan salon hanımefendileri,
can sıkıntısından patlayan, dedikoduyu bir yaşam biçimi
haline getirmiş, ürkütücü yaşlı kadınlar.
Dostları ilə paylaş: |