1640
* TAED
57
Gülçin TANRIBUYURDU
O’nun varlığı ve kudretinin yüceliğine işaret eder:
Ki hergiz evveliŋe ibtidā yoķ
Ki hergiz āħiriŋe intihā yoķ [b.3]
İlerleyen beyitlerde tasavvufun özünü teşkil ettiği bilinen “sen olmasaydın, sen
olmasaydın felekleri yaratmazdım” mealindeki “levlâke levlâk lemâ halaktü’l-eflâk”
10
kutsî
hadîsine işaret ederek âlemlerin yaratılış sebebi ve Hz. Muhammed’de tecellî eden ezelî aşktan
bahseden şair, Hz. Âdem, Hz. Nûh, Hz. İbrâhim, Hz. Îsâ ve Hz. Mûsâ’nın isimlerini anarak
onların mucizelerine gönderme yapar:
Ŧutup ǾĪsā feleklerde mekānı
Gözedüp dįde-i encümden anı [b.23]
Beyânî, Hz. Muhammed ve Kerbela şehitleri olarak anılan Hz. Hasan ve Hz. Hüseyn
övgüsüne yer verdikten sonra peygamber ve ehl-i beyte salât ve selamda bulunup Hak Teâlâ’nın
onlardan razı olması için dua ederek bu bölümü sonlandırır.
Münâcât bölümünden hemen sonra yirmi beyitten oluşan ve
TazarruǾat
olarak
başlıklandırılan bölüm gelmektedir. Bu bölümde şair, güzellere tutkun olduğu için birtakım dînî
görevleri yerine getirememenin pişmanlığıyla Allah’a yakarıp aczini dile getirir ve affını ister:
Ŧapuŋa yüz süregeldüm İlāhį
Ķabūl it cürmümi bu Ǿöźr-hˇāhı [b.52]
Sıfat-ı Şeb ve Sebeb-i Nazm-ı Şehr-engîz
başlıklı bölüm, şairin eserini yazma sebebini
okuyucusuyla paylaşacağı sebeb-i teǾlîf faslıdır. Bu fasıl, Beyânî’nin eserini yazmaya karar
vereceği günün gecesinin ve o gece rüyasında göreceği güzelin tasvirine ayrılmış on beş beyit
ihtiva eder. Yıldızların parlak ışıklarıyla süslü aydınlık bir gecede gökyüzünde bir eğlence
meclisinin tasvir edildiği tablonun figürleri rengârenk kumaştan dikilmiş elbisesi ve elinde
çengiyle Zühre, feleğin Zühre’ye eşlik etmek üzere eline alıp çalması hayaliyle tefe teşbih
edilen dolunay, meclisi süslemek üzere yer yer asılmış kandillere benzetilen yıldızlar ve hoşça
sohbet edip raks eden meclis erbâbıdır.
10
Mehmet Yılmaz
,
Edebiyatımızda İslami Kaynaklı Sözler
, Enderun Kitabevi, İstanbul:1992,
s.
113;
Annemarie
Schimmel,
İslamın Mistik Boyutları
, Kabalcı Yayınevi, İstanbul 2004,
s.
230.
Beyânî’nin Sinop Şehrengizi
TAED
57* 1641
Felek deffāf olup devr içre ol an
Aŋa bir dāireydi māh-ı tābān [b.60]
Şair, böylesine aydınlık ve güzel bir gecede rüyasına giren ay yüzlü güzelin hayaliyle o
gecenin sabahına uyanır.
Sıfat-ı Rûz ve Hasb-i Hâl-i Dil-i Pür-Sûz
başlıklı bu fasıl otuz iki
beyitten oluşmaktadır. Pırıl pırıl güneşli bir günün tasvirine ayrılan beyitlerden sonra,
Açıldı rūy-ı Ǿālem oldı ġarrā
Śıfātı śanki mir’āt-ı mücellā [b.74]
şair rüyasında gördüğü güzeli arayıp bulmak için yollara düştüğünü ve belde belde
dolaşırken yolunun eşsiz güzellikteki Sinop şehrine uğradığını söyler. Bu bölüm şairin dostların
ricası üzerine bu eseri yazdığını ifade ettiği beyitlerle son bulur.
Ki yaǾni bu sevād-ı şehr-i aǾžam
Ki SİNOB ile meşhūr u müsellem [b.85]
ǾAcāib şehr imiş bu şehr-i zįbā
Bulınmaz Ǿālem içre buŋa hem-tā [b.86]
Eserin bundan sonraki bölümleri
Der-Evsâf-ı Şehr-i Sinob ve KalǾa-i Mergûb, Der
Vasf-ı CâmiǾ, Der- Medh-i Bâğçe-i Pür Handek
ve
TaǾrîf-i Bozdepe
başlıkları ile Sinop
11
şehrinin tarihi ve doğal güzelliklerinin anlatımına ayrılmıştır. Beyânî bu bölümlerde adeta bir
seyyah edasıyla Sinop’u anlatır.
Şehrin genel vasıflarının ve kalesinin anlatıldığı bölümde şair, bu şehrin deniz
tarafından kuşatılmış olduğuna dikkat çekerek bu şehri eşi bulunmaz bir Aden incisine benzetir
ki bu inciyi koynunda saklayıp koruyan da Sinop Kalesi’nin burçlarıdır. Milattan önce 220'de
Pontus Kralı II. Mithridates tarafından zapt edilen şehre ilk defa bu dönemde inşa edildiği
11
Sinop, Anadolu'nun kuzey yönünde uç noktası olan İnceburun'a doğu yönünden bağlanan Boztepe Burnu
berzahında bir kale şehir olarak kurulmuş ve bir liman şehri konumunda tarih boyunca doğu yönünde gelişmiştir.
Berzahın kuzeydoğusundaki dış liman fırtınalara açık olduğu ve denizcilik bakımından kullanışlı sayılmadığı hâlde
Antikçağ'da daha çok bu limanın kullanıldığı bilinir. Yarımadanın güney yönündeki liman ise rüzgarlara kapalı
konumuyla ve sakin deniziyle Karadeniz'in Anadolu kıyılarının en önemli doğal limanı olup Akliman ismini almıştır.
Sinop’un eski adı Yunanca Sinopolli’dir. Müslüman yazarlar şehrin adını “Sanub” olarak yazmışlardır. Erken
Osmanlı kroniklerinde ise bu ad “Sinab” veya “Sinub” şeklinde geçer. Şehrin adının kökeni konusunda çeşitli
görüşler vardır. Yunan efsanelerinde şehrin kurulması meşhur Argonautlar’dan Tesalyalı Autolykos’a atfedilir ve
adının da bir Amazon kraliçesinin isminden geldiği söylenir. Şehrin adının Asur tanrılarından Sin’den, Hititçe
Sinova’dan geldiğini öne sürenler olduğu gibi milâttan önce I. yüzyıla ait bir kaynak, Irmak Tanrısı Osopos’un
Apollo tarafından yakalanarak getirildiği yere (Sinop) adını veren Sinopi isimli kızından geldiğini yazmıştır.
(Ayrıntılı bilgi için
bk
. Mehmet Öz, “Sinop”,
DİA
, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, C 37, Ankara 2009,
s.
252-256).