Atlı Okçular



Yüklə 33,88 Kb.
tarix21.03.2018
ölçüsü33,88 Kb.
#32710

Atlı Okçular

Atlı Okçular

Yazan: Ahmet Yağmur Emiroğlu

Binlerce yıldır insanlara hizmet eden at ve yayın nasıl olup da steplerin hakimi atlı okçuya dönüştüğü tarihin gizemli kalmış sayfalarından birisidir. Atlı okçunun ortaya çıkış sürecindeki belirsizlik konu üzerine yapılmış çalışmaların azlığıyla birleşince, atlı okçu hak ettiği saygı ve ilgiyi görememiştir. Hatta insaların atlı okçuları yanlış tanıdığından ve bildiğinden söz etmek mümkündür.

Atlı okçuların zihinlerdeki yeri söz konusu olduğunda en büyük yanlış anlaşılma atlı okçunun donanımsız, yeterli yakın dövüş becerisi ve gücüne sahip olmayan, düzensiz, vur kaç taktiği dışında savaşmayan, batı sövalyesinin asaletine ve çekimine yaklaşamayan basit bir milis gibi hayal edilmesidir.

Oysa ki atlı okçu bunların hepsine sahip bir gücü temsil eder. Anın gerekliliklerine ve kısıtlarına göre ağır süvari, orta süvari ve hafif süvari olarak organize olabilir. Donanımı, organizasyonu, eğitim ve disiplini çağdaşı savaşçı sınıfların üzerindedir.

Okuduğunuz çalışmanın amacı tarihsel bilgileri görsel kanıtlarla destekleyerek atlı okçuların tarih sahnesindeki gelişimini ve özelliklerini genel hatlarıyla açıklamaktır.



Savaş tarihine kısaca göz atıldığında atlı okçuların ortaya çıkmasından önceki dönemlerde Sümer, Mısır ve Hitit gibi önemli uygarlıkların yaptıkları fetihlerde savaş arabalarına bağlı olarak hem atı hem de yayı etkin bir biçimde kullanıdıkları görülür. Ancak atın savaş arabasından bağımsız bir savaş aracı olarak kullanımı ve dolayısıyla atlı okçunun ortaya çıkışı daha geç bir döneme rastlamıştır.

Atlı okçunun tarih sahnesine çıkışının ilk belgeli kanıtlarına kadim Asur başkenti Ninova’nın harabelerindeki MÖ 7-8 yüzyıllarına tarihlenen kabartmalarda ulaşılmaktadır. Asurluların savaş arabası kullanan bir uygarlık olarak bu aşamaya nasıl geçtiği konusundaki teoremlerden belki de en ilginç olanı; at ırkının bir savaşçıyı savaş alanında bağımsız bir birim olarak taşımaya yetecek kadar gelişmesinin Asur dönemine rastlamış olduğudur.

Asur atlıları sınıf olarak gelişimlerinin ilk dönemlerinde biniş takımlarının ilkel olması sebebiyle çiftler halinde çatışmaya girmeye yönelmişlerdir. Bu sayede saldırı anında atlılardan biri ok atarken diğer atlı da atların yönlendirmesini yapmıştır. Fakat bu durum kabartmalardan görüldüğü gibi zaman içinde her atlının tek başına etkin bir savaş birimi haline dönüşmesiyle sona ermiştir.

Asurluların düşmanlarından olan Arap kabilelerine karşı kullanılan atlı okçuların tasvirlerinin yapıldığı aşağıdaki kabartma bize oldukça önemli bilgiler sağlamaktadır. Dönem Araplarının kullandığı basit yaya karşılık olarak Asurların birleşik yay kullandıkları yaylarının yaptığı kavis oranınından anlaşılmaktadır. Birleşik yay teknolojisinin de kullanılmasıyla Asur savaş makinası oldukça kuvvetli hale gelmiştir.

Birleşik yayların kullanımı yanında atlıların hareket halindeyken atış yapabiliyor hale gelmiş olduğunu gösteren kabartmalar Asurların atlı okçuluk konusundaki tekniklerinin zaman içerisinde olgunluğa ulaştığına işaret etmektedir.





Asurların ardılı sayılabilecek dönemde İskitlerin tarih sahnesine çıkmaya başladığı görülür. Sol tarafta İskit hükümdarı Ataias’ın at üzerinde giderken ok çekişini tasvir eden bir sikke görülmektedir. Uzun saçlarının yanı sıra ve yanında asılı olan ok-yay çantası gorgytos ve belirgin şekliyle İskit yayı ile dönemin İskit atlı okçusunun gayet güzel bir tasviri yapılmaktadır. Aşağıdaki figür detayında hem İskit yayı hem de gorgytos farklı bir açıdan görünmektedir.

İskit kurganlarında bulunan zırh parçaları ve ok uçları onların zırhlı okçularını da savaş alanına sürdüğüne işaret etmektedir. Ancak aynı dönemde İskitlerin gücünde bir rakip de tarih sahnesine çıkmak üzeredir.



Iskitleri tarih sahnesinin dışına iten Sarmatlar ağır zırhlı atlı birlikleriyle düşmanları üzerine haklı bir korku salmıştır. Tarihte zamanla batıya itildikçe Romalılar dahil olmak üzere bir çok kavimle savaşan Sarmatlar, Romalılar tarafından mağlup edildikten sonra Roma ordusunda hizmet ederek bugün bildiğimiz parlak zırhlı şövalyenin de batıdaki başlangıcı oldular. Sarmatların bir diğer özelliği ise ağır zırhlı süvarilerinin okçu da olmasıydı. Trajan kolonundaki kabartmalarda tepeden tırnağa zırhlı Sarmat süvarilerinden üstte ortada bulunanın kendisini kovalıyan Romalıya karşı geriye dönerek ok çekişi betimlenmiştir.



Büyük İskenderin haleflerinden Seleukos’a bıraktığı eski Pers topraklarında yaşayan bir İskit boyu olan Partlar Helenik hükümranlarına karşı baş kaldırarak kendi imparatorluklarını kurmuşlardır. Romalıları bugünkü Harran ovasında ağır bir yenilgiye uğratmaları atlı okçu ve ağır süvarilerin lejyonlara karşı üstünlüğünü kanıtlayarak Romalıların piyadeye dayalı savaş yöntemlerinin eskidiğini de göstermiştir. Batı dillerine “Part atışı” olarak geçen geriye dönerek ok atma hünerinden başka, daha hızlı ok atabilmek adına atacakları okları sol ele alarak savaşa girmeleri de Part süvarisinin üstünlüğünü kanıtlamıştır.

Partlar ve izleyen Sassaniler döneminde hafif atlı okçular yanında ağır zırhlı clibaranusların da Sarmat benzerleri gibi ok ve yay taşıdığını farz etmek gereklidir. Ancak bu birliklerin hafif süvariler gibi yıpratma manevralarına girmediği daha ziyade ilerleyen bir baraj konumunda kullanıldığı da göz önüne alınmalıdır.





Asyanın Batısında bunlar olurken Doğusunda da atlı okçuların piyade ve yerleşikler karşısındaki harekat üstünlüğü göze batmaktadır. Çini birleştiren ilk imparator T’sin kuzeyde bulunan “bozkırın ok çeken kavimleri” nin federasyonu olan Hunlara karşı bugünkü Çin seddinin ilk nüvesini yaptırmaya başlaması bunun en önemli kanıtı olarak görülmektedir. Yan tarafta yer alan toprak figür kuzeyli babarların saklallı yüzleri ve yan taraflarına astıkları yay çantalarıyla Çinlilerin gözüne nasıl göründüklerini göstermesi açısından oldukça uygun bir örnektir.



Bunun yanında Kuzey Çinliler için ordunun eğitimininde rahatsız edici komşularını taklit etmek her zaman zorunlu bir ihtiyaç olmuştur. Yukarıda Han dönemi mezarında yer alan arkaya ok atan okçu figürü görülmektedir. Hem estetik açıdan güzel görünmesi hem de at üstünde ok atılırken isabet için istenen bir durum olması sebebiyle atın dört ayağının da yerden kesildiği anın betimlenmesi sanatçılar tarafından atlı okçuların tarih sahnesinden çekilmesine kadar devam edecektir.

Sağ tarafta aynı kıtanın batı yakasında bir Sassani imparatorunun ok atarken yapılmış kabartması vardır.



Aşağıda bulunan çizim Semerkant bölgesindeki Orlat kurganından çıkan kemik plaka üzerinde yer almaktadır ve altı okçulara ait komple bir savaş sahnesini tasvir eden en eski buluntudur. Hun veya Sarmatları temsil ettiği düşünülen figür bir kemerin parçasıdır ve milattan az öncesiyle 4.-5. Yy arasındaki bir dönemde yapıldığı düşünülmektedir. Sol bölgede tamamı atlı olan tarafa karşılık sağ bölgedeki kuvvetin yarısı yayalardan oluşmaktadır. Savaş sırasında sol üstte yer alan savaşçılardan birisi mızrağı ile karşı tarafın atını yaralarken kendisi de başına aldığı kılıç darbesinin miğferini parçalamasıyla saf dışı kalmıştır. Üst bölgedeki diğer iki savaşçı ise birbirlerini saf dışı bırakmışlardır. Sağ alttaki savaşçılardan birisi düşman okunun atının boynuna gelip hayvanı öldürmesiyle yere düşmüş, mızrağının kırılmış olması sebebiyle son bir gayretle kılıcını çekmiştir. Ancak sol bölgedeki okçunun attığı okun gözüne gelmesiyle yarı körleşmiş, taşıdığı sancaktan sol tarafın komutanı olduğu anlaşılan atlının mızrağı ile de dürtülmüştür. Savaşanların nihai bir çatışmaya girmek üzere tüm donanımlarıyla katıldığı savaşta yayların asimetrik yapısı, düz kılıçlar, ok yeleklerinin yüzlerce yıl sonra çizilen minyatürlerde olduğu gibi elips biçiminde olması dikkat çeken ayrıntılardır. Savaşçıların kılıç, mızrak, balta, yay gibi silahları aynı anda taşıyıp kullanıyor olması da doğu süvarisi-atlı okçunun çok yönlü bir savaş aracı olduğu tezini desteklemektedir.



Kaya resimlerinde betimlenen Göktürk atlıları da tepeden tırnağa zırhlıdır. Detay olarak betimlenmemiş olsa da her atlının aynı zamanda okçu olduğu düşünülmelidir. Bu savın nedeni ve en önemli kanıtı savaşçıların miğferlerine taktıkları kartal tüylerinin ancak geriye dönük olarak mükemmel ok atabilen bahadırlara verilen bir alamet olmasıdır.

Göktürk dilindeki “kedimli sü” yani zırhlı asker kelimesinin işaret ettiği üzere zırh giymek Göktürklerde oldukça yaygın ve önemliydi. Çünkü dildeki d-y değişimi dikkate alınmadığı takdirde Göktürkçe ile bugünkü Türkçedeki kelimeler “adak” – “ayak” ikilisinde olduğu gibi “kedim”-“giyim” ikilisinde de anlam ve fonetik olarak aynıdır. Giyim kelimesinin zırh ile eş anlamlı olacağı kadar zırha bürünmüş bir kavmin hayal edilmesi için günümüz şartlarında araba ile tankın aynı kelime olarak ifade edildiği bir dil olmalıdır. Aşağıda 9. Yy a ait bir Tibet zırhı görülmektedir. Asyatik özellikteki lamellar zırhın tipik bir örneği olarak Hun, Göktürk ve bunların ardılları tarafından benzer biçimlerle kullanılmıştır.





Selçuklular dönemine ait tasvirlerde hafif Selçuklu süvarisi için sol yana iliklenen ve pazu hizasından tılsımlı yazıları içeren bir bant geçen kaftan, kürklü börk ve çeşitli yaylar betimlenmiştir. Bu yaylardan bir kısmı belirgin yay başlarına sahip Moğol stili yaylarken bazıları da daha sonraki dönemde kullanılan Osmanlı yaylarını andıran özellikler göstermektedir.

Bu resimde sağ alt bölgedeki atlının yayı ile sol üstteki yayanın yayı arasındaki belirgin farklılık işte bu çeşitliliği yansıtmaktadır.



Aşağıdaki fotoğraf Ortadoğu bölgesindeki kazılarda çıkarılan 12 ve 13. Yüzyıllara ait yayları göstermektedir. Yaylara dikkat edilecek olursa kabza, kasan, sal ve baş formu bakımından Osmanlı yaylarındaki özelliklere yakın özellikler gösterdikleri görülecektir.



Varka ve Gülşah adlı eserden alınan resimde ise karşı karşıya gelmiş iki süvari görülmektedir.





Memlukler furisiye denilen savaş sanatı eğitimlerine özel bir önem vermişlerdir. Oldukça sıkı bir eğitimden geçen Memluklar aynı zamanda birçok savaş usulünü uygulayabilmek konusunda ustaydılar. Bir diğer özellikleri ise yazılı kaynaklar konusundaki çalışmaları olmuştu. Bu sayede bugün savaş talimleri ve silah kullanma teknikleri konusunda değerli bilgilere ulaşmak mümkün olmaktadır. Aşağıda 1371 tarihli bir kitaptan alınma talim resmi görülmektedir. Savaşçı yakın dövüşe girmek üzereyse kılıcını sağ elinde tutarak son oklarını yollamakta, ardından düşmanla yüz yüze gelmektedir. Yakın mesafeden yollanacak her bir fazladan okun muhtemelen karşıdan bir düşmanı savaş dışı bıraktığı düşünülecek olursa bu tekniğin ne gibi bir üstünlük sağladığı tahmin edilebilir. Resmi değerli kılan diğer bir ayrıntı ise spekülasyona açık olmakla beraber savaşçının sol elinde bulunan siper benzeri araçtır. Siper yerine ters konmuş bir oka benzetilebilse de yayın çekili bir halde olduğu açıktır, bu da ters konan bir okun çekilemeyeceği gerçeği nedeniyle pek akla yakın değildir. Resim siperin at üstünde kullanımına ilişkin ilk ve tek kanıt olma ihtimali sebebiyle incelenmeye değerdir.

Aşağıdaki resimde ağır süvari olarak konumlandırılmış bir Memluk savaşçısının arkaya doğru ok atışını göstermektedir.



1410 yılından kalma bu İran-Şiraz minyatürü dönemin savaşlarını resmetmektedir. Hem kovalayan hem de kaçan taraftaki atlı okçular gayet ağır donanımlıdır ve aralarındaki düello at sırtında hareket halinde devam etmektedir.





Bir sonraki asra ait bu minyatürde abartılı bir anlatımla kaçan grubun gelen okları kamalarını kullanarak savuşturduğu görülmektedir. Dikkat edilecek bir diğer nokta ise sağ gruptaki atlıların “çiçek” denilen tipteki siperlikli miğferlere sahip olmasıdır. Bu miğfer ilerleyen dönemde Avrupa’da da oldukça popüler hale gelecek İngilizler tarafından kullanılan “lobster helmet” yani istakoz kuyruklu miğferlerin de atası olacaktır.



Yavuz Sultan Selim ile babası 2. Beyazıt arasında geçen savaşta hem atlı okçuların hem de tüfekli yeniçerilerin kullanıldığı görülmektedir.

Osmanlı ordusunun temel kuvvetini oluşturan sipahiler tüm silahları kullanmakta ustaydılar. Geleneksel Asya tarzı mızrak tutuşunda Batı süvarisinin aksine mızrağı iki elle kavrayan sipahi hem uzak dövüş hem de yakın dövüşte ciddiye alınması gereken bir rakipti olmayı 17. yy sonuna kadar sürdürmüştür.

Çeşitli müzelerde bulunan silahlı ve zırhlı Osmanlı süvarisi figürlerinden birkaçı şunlardır.



Ateşli silahların daha etkin hale gelmesiyle savaş alanlarında piyadenin öneminin artmaya başlaması atlı okçuların avantalarının da giderek azalmasına yok açmıştır. Bu geçiş sırasında ilginç görüntüler de ortaya çıkmıştır.

Aşağıdaki minyatür 2. Osman’ın Hotin kuşatmasında tüfekli yeniçerilerin yanı sıra atlı okçular ile karabina kullanan Osmanlı atlılarının bir arada savaştığını göstermektedir.





Karabina kullanan atlılar değişen savaş taktiklerinin benimsenmekte olduğunu anlatsa da geriye doğru atış geleneğinin de devam ettirildiği görülmektedir.
Yüklə 33,88 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə