Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
32
ve mekân (bir ortam ve şartların diğeriyle değişimi sınırında) bakımından
belirginleşmektedir.
”
1
Fakat Halilov’a bir gerçeği daha vurgulamaktadır. Ona göre, “zaman
ve mekânın muayyen olması durumu yalnız unsurlara, yapısız nesnelere ait-
tir. Mürekkep yapılarda ise idea ile maddilik arasındaki ‘dönüşümler’, aktif
durumla potansiyel (pasif) durum arasındaki karşılıklı geçişler zaman ve
mekânın muayyen olması durumunu ortadan kaldırmaktadır.” Burada Hali-
lov’un, zaman ve mekânı saf idea ve saf maddenin (materia) teması olmanın
yanı sıra, ideanın belirginleşmesi için bir kalıp olarak gördüğünü de ifade
etmek gerekir.
Zaman ve mekânın bu neviden yorumu Halilov’a “maddi dünyayı
kendi başına hazır bir şey olarak değil, bir süreç olarak” ele alma imkânı ta-
nımaktadır. Bu süreçte her bir hadise bir ideanın taşıyıcısıdır. Fakat tek bir
hadise farklı boyutlarda, çeşitli yapı seviyelerinde ele alındığında hadisenin
daha küçük hadiselerden ibaret olan mürekkep bir yapıya sahip olduğu or-
taya çıkmaktadır. Dolayısıyla, hadiseyi muayyen kılan zaman ve mekânın
kendisi de yapılaşmış ve hiyerarşik nitelik taşıdığından, bu, olayın özellik-
lerinde de kendisini göstermektedir. Daha da önemlisi, Halilov’a göre, “bir
zamanlar aynı mekâna getirilen, aralarında irtibat kurulan ve bir yekûn
hâlinde birleşen hâdiseler toplamında”, veya “yekûn hadisenin oluşması sü-
recinin kendisinde” temel idea “zaman bakımından dayanıklı olma ve istik-
rarlılık düzeyine geçme niteliği taşımaktadır.” Dolayısıyla zaman itibariyle
istikrarlı olan idea, asıl idea, birbirinin yerine geçen idealar ise sadece onun
tecessümünü gerçekleştiren yardımcılardır.
Zaman ve mekân hiyerarşisi ve hadisenin oluşması süreci söz konusu
tek ideanın “genetik programının yavaş yavaş gerçekleşmesi” ve tamam-
lanmasıdır. Halilov’a göre, “Programın sona ermesi sistemin bundan sonraki
durumunu gereksiz kılmaktadır. Program tamamlanmadığı sürece cismin or-
tamla maksatlı ve karşılıklı ilişkisi bulunmaktaydı. Onun amacına ulaşma
1
Şərq və Qərb, s. 509.
Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz
33
arzusu bulunmaktaydı. İçsel devindirici güç, hakikatte dış etkiye olan içsel
ihtiyaçtır. Cisim veya sistem neye ihtiyaç duyuyorsa dışarıdan onu da al-
maktadır. Daha doğrusu, yalnız onu almaya çalışmaktadır. Gerçekten eksiği
de, fazlası da, zararlıdır.”
Hadisenin tamamlanması için ihtiyaç duyduğu şey, ideanın aynı yönde
canlanması, aktifleşmesi, beklemesidir. “Tamamlanan sistemde bekleme söz
konusu değildir. Tam tersine, cisim dış etkilere direnerek kendi durumunu
korumaya çalışmaktadır.” Tamamlanan veya “doymuş sistemlerin zorunlu
bir biçimde değiştirilmesi, yalnız sistemin yapısının bozulması sayesinde
mümkündür. Beklemede olan sisteme ise bizzat beklediği bileşen eklen-
diğinde tamamlanma gerçekleşmektedir.” Tüm bunlar diğer bir gerçeği de
onaylamaktadır: sistem hareketsiz değil, tam tersine hareketli ve dinamiktir.
Dolayısıyla,
“zaman,
ideanın
maddi
tecessümü
sürecinin
bir
göstergesidir.” Bunun yanı sıra, zaman ideanın bir durumdan başka bir du-
ruma geçmesinin de göstergesidir.
Halilov’un zaman ve mekânla ilgili düşünceleri insan ve onun bilme
(idrak) sürecine ait bazı konuları aydınlatmaktadır. Ona göre, insan şimdi’yi,
zaman-mekânı idrak etme kabiliyetinde olan yegâne varlık olarak hem
“ideadan başlayarak, bu ideanın gerçekleştirilmesi yollarıyla yekûn hadise-
ye, sonuca, hazır olana doğru gidebilmekte”, hem de “hazır şeylerden ge-
riye, onun temelinde bulunan ideaya veya idealar kompleksine donebilmek-
tedir.” Birinci durumda insan “dünyayı değiştirmeye, ikinci durumda da de-
ğiştirilen dünyayı idrak etmeye çalışmaktadır.” Hakikatte, insanın mutlak
hareketsizlikte olmaması, her zaman herhangi bir sürecin belli bir anı ile
karşılaşması ona hatta “kaosta bile ’rastlantılar sonucunda’ kurallı süreçleri
ortaya çıkarmasına” imkân tanımaktadır.
Sonuç itibariyle, Halilov’a göre, insan hayatı birbirinin yerine geçen
mekânlardan ibarettir. İnsanın kendisi ise, hem idea ve maddenin temasla-
rından, hem de ideanın durumlarının hızlı bir biçimde birbirinin yerine geç-
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
34
mesinden ibarettir. İnsan bir matrisdir ve o, her an bu matrisin bir unsuru o-
larak tezahür etmektedir.
Dört âlem
Selahaddin Halilov dünyayı ve varoluşu dört başlık altında tasnif et-
mektedir. Bunlar idealar dünyası, nesneler dünyası (maddi dünya) ve sözle-
rin dünyası (dil) ve nihayet insanın kendi dünyasıdır. Bu dünyalar arasında
bir takım ilişkiler mevcut olmakla birlikte, hepsinin kendine özgü yapısı
vardır. İnsan ise söz konusu üç dünya arasında bir irtibat kurucu olarak onla-
rın üçünün bir terkibidir. Söz konusu irtibat yeni bir ilişki ve yeni bir faali-
yet alanının ortaya çıkmasına ortam hazırlamaktadır. Burada Halilov’un bu
dört âlemin bir terkibi olarak gördüğü insanı şair Şeyh Galip, meşhur “Ter-
ci-i Bend’inde şöyle vasfetmişti:
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüme-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
1
Halilov’a göre, insan saf ideanın ve saf maddenin temas dünyasının
merkezinde yer alır. Bu anlamda, duyusal (maddî) dünyada gerçekleşen tüm
gelişmelerde insan belli ölçüde önem taşımaktadır. Nitekim, insan dünyanın
da 4 çeşide bölünmesine neden olmaktadır: 1) insansızlaşmış dünya, 2) in-
sanlı dünya, 3) insanîleşmiş dünya ve 4) insan dünyası. “İnsansızlaşmış
(maddi) dünya, duyusal deney ve mantıkî düşünceyle; insanîleşmiş, sembol-
leşmiş dünya duygu ve tahayyüle; insanlı dünya bedii sosyal idrakle; insan
dünyası ise spekülatif bilinçle ifade edilmektedir.”
2
Söz konusu dünyalar
arasında birincisi saf maddi, dördüncüsü saf manevi, bunların ikisinin
arasında olanlar ise tayfın dereceleri misali, manevileşmiş maddi ve maddi-
leşmiş manevi bulunmaktadır. Bu tür sınıflama rastgele bir nitelik taşıma-
makta ve bir anlamda mevcut bilim alanlarını tanımlamaktadır. Nitekim, in-
1
- Kedine bir hoşça bak; sen âlemin özüsün, varlıkların gözbebeği olan insansın.
2
Fəlsəfə: Tarix və Müasirlik, Bakü: Azərbaycan Üniversitesi Yayınları, 2006, s. 31.
Dostları ilə paylaş: |