Rəylər və mülahizələr
117
lışırlar. îbda ve inşa şuuruyla eyleme geçen düşünür, yeni, farklı bir terki-
be/senteze ulaşmanın yoluna girmiş demektir. Dolayısıyla aradığımız özgün
düşünce ve onun temsilcileri böylelikle ortaya çıkabilir.
Bir düşünce tarihi yazmak, hele yakın dönem düşünce tarihimizi yaz-
mak, bu dönemin düşünce şekillerini, tarzlarını temsil eden düşünür temsil-
cilerini, ele aldıkları sorunları, bunlara getirdikleri çözümleri günümüze, ya-
rının insanlarına ve bütün dünyaya tanıtmak; işte bu çok zor bir iştir. Bu ka-
dar zor olan bir işe niçin giriştiğimiz sorulabilir. Bu soruya farklı cevaplar
da verilebilir:
1. Bu satırların yazarı, bir fikir tarihçisi, bir Batı felsefesi tarihçisi
olarak elli küsûr yıldır çalışıyor. Doktora, doçentlik ve profesörlük tezlerini
Batı felsefesinden hazırlamıştır. Fakat mezuniyet tezini-ki doktora tezi sevi-
yesinde olduğu yazıldı-çağdaş Türk düşüncesi ile ilgili canlı bir tartışma ko-
nusu üzerinde, 1958-60 yılları arasında hazırlamıştı: “II Meşrutiyet Hen son-
ra Türkiye 'de Materyalizm-Spiritüalizm ve Panteizm Mücadelesi. ” Ord.
Prof. Hilmi Ziya Ülken’in nezaretinde hazırladığımız bu mezuniyet tezi, ho-
canın takriziyle 1967’de Yağmur Yayınlarından "Türkiye'de Ruhçu Maddeci
Görüşlerin Mücadelesi” adıyla yayımlandı ve 5. baskıya ulaşmış du-
rumdadır.
Bu tezi hazırlamaya başladığımız 1958 senesinden beri düşünce ha-
yatımız, bizim için öncelikli bir alaka merkezi olmuştur.
2. 1966 senesinde hocam Hilmi Ziya Ülken’in “Türkiye'de Çağdaş
Düşünce Tarihi” adlı eseri yayımlanınca bu sahaya olan alakamız daha da
arttı. Batı felsefesi tarihi üzerindeki araştırmalarımızı aksatmaksızın bu konu
üzerinde araştırmalarımıza devam ettik. Çalıştığımız üniversitelerde Batı
felsefesi tarihi ile ilgili derslerin yanında Çağdaş Türk Düşüncesi üzerinde
de devamlı dersler verdik. Tabiî ki bu dersler, sadece mevcut araştırma eser-
lerine dayanmıyordu. Biz de kendimize göre yeni araştırmalar yapıyor ve
bunlarla dersleri zenginleştiriyorduk. Çünkü düşünür olarak gördüğümüz
kimselerin bizzat metinlerine iniyorduk.
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
118
Hacettepe Üniversitesi Felsefe bölümünde, bu derslerin ve dönemin
sonunda imtihan kâğıdına ilave olarak öğrencilerden bu dersi değerlen-
dirmelerini isteyen bir soru soruyorduk. Aldığımız sonuçlar her defasında
bizi hem şaşırtıyor hem memnun ediyordu. Çünkü o dönemde o felsefe bö-
lümünün öğrenci profili biraz farklı idi. Sınıflardaki talebenin en az yansı
kendilerinin Marksist olduğunu söylüyorlardı. Bizzat eylemlere ka-
tılıyorlardı. Hele birisi “Hocam ben Marks in bütün eserlerini okudum, şim-
di onu eleştirme safhasına geçtim. ” diyordu. Bir diğeri de “Hocam, ben
Lenin 'in bütün eserlerini okudum, şimdi onu eleştirmeye başladım. ”
diyordu.
Buna rağmen, imtihan kâğıtlarına bütün öğrenciler anlaşmış gibi, aynı
şeyi yazmışlardı: “Bu ders bizim moralimizi yükseltiyor. Bıktık, bir sene bo-
yunca Kant 'in fikirlerini dinlemekten. Bizim hiç mi düşünürümüz yok? Var
elbette, fakat bilmiyoruz. Çünkü öğretilmiyor. ” Demek ki farklı ide-
olojilerdeki gençler de olsalar, kendi milletine mahsus fikirlerin ve düşü-
nürlerin olması, onlara gurur ve güven vermekteydi.
3. 1996’da Gazi Üniversitesi Felsefe bölümünün başına geçince daha
önce hazırlamış olduğumuz ders programım yeniden düzenledik. İki kredilik
çağdaş Türk Düşüncesi dersinin yanında yine aynı şekilde iki dönemlik ve
iki kredilik “Klasik dönem Osmanlı Düşüncesi” dersini koyduk. Bir taraftan
da Osmanlı metinleri üzerinde araştırmalarımızı hızlandırdık. Bu sebeple
her sene derslerde farklı düşünürleri ele alıyorduk. Aynı şekilde her sene so-
nunda bu derslerin değerlendirilmesini öğrencilerden istiyorduk. Onlar ara-
sında da çok farklı temayüllerde ve ideolojilerde öğrenciler olmasına rağ-
men, hepsi aynı şeyi söylüyordu: “Bu dersler bizim moralimizi yükseltiyor.
Bizim de büyük düşünürlerimiz varmış. Fakat biz biliyoruz ki siz bizim düşü-
nürlerimizin hepsini tanıtamıyorsunuz, yine biz biliyoruz ki siz tanıttığınız
düşünürlerimizi de etraflıca tanıtamıyorsunuz. Çünkü derslerin kredisi buna
müsait değil. Bir an evvel derslerin kredilerinin yükseltilmesi lazım. ”
Bu teşvik edici sözler, bizi ziyadesiyle memnun etti. Hemen bölüm
Rəylər və mülahizələr
119
kurulunu toplayıp ders kredilerinin her iki dönem için üçer saate çıkarılması
kararını aldık. Karar fakülte yönetim kuruluna sunuldu ve orada kabul edi-
lerek senatoya gönderildi, oradan da geçti. Ertesi sene uygulamaya başladık.
4. Bu hareketler, eskiden beri mevcut olan, çağdaş düşünürlerimizi ta-
nıtan bir eser vücuda getirme fikrimizi hızlandırdı.
5. Zaten 1990 senesinde Kültür Bakanlığına bu konuda bir proje sun-
muştuk. Proje kabul edilmişti. Biz de çalışmaları hızlandırmıştık. Fakat Fik-
ri Sağlar Kültür Bakanı olunca onu yanıltanlar, projeyi üç sene sonra red-
dettirdiler. Her şeyde bir hayır olduğuna inananlar için de bunda bir hayır
olmalıydı. Nitekim daha sonra bu hayır ortaya çıktı: Çünkü o günkü şekliyle
bu eser çıksaydı çok kısa ve belki de tek ciltlik bir eser olacaktı. Ama biz
aradan geçen yirmi sene boyunca sahayı genişlettikçe genişlettik.
Yöntem/Usûl Meselesi
Bu eseri hazırlarken ansiklopedik bir usûl takip etmeyi hiç düşün-
medik. Düşünürleri ön plana alarak onların düşüncelerinde ele aldıkları
sorunları ve getirdikleri çözümleri ortaya koymayı yeğledik. Düşünürler-
imizi bir sistem dairesinde tanıtmayı esas aldık. Onları, doğum tarihleri esas
alınarak kronolojik sırayla tanıtmaya çalıştık. Ama ele aldığımız düşünürleri
kendi aralarında düşünce şekillerine ve özelliklerine göre sınıflandırdık:
“Felsefe ve Bilim Alanındaki Düşünürler, Siyaset Bilimi ve Sosyal Bilimler
Alanındaki Düşünürler; yahut bir sahanın bütün düşünürlerini ele ala-
madığımız için ‘Tarihî düşünür örnekleri sanat düşüncesi, edebî, İktisadî,
ahlakî, sosyalist, dinî ve tasavvufı düşünür örnekleri şeklinde gruplara
ayırdık. Dış Türkleri ‘Türk Dünyası Düşünürleri ’adıyla ayrı bir gruba
koyduk.
Bir düşünürün birkaç cephesi varsa ağır basan cephesini esas alarak o
gruba ait düşünürler arasına koyduk. Mesela Namık Kemal’i “Siyasî, İdarî
ve Sosyal Düşünür ” örnekleri arasına aldık. Yine mesela Necip Fazıl ve
Sezaî Karakoç’u din üzerine düşünmüş olsalar da din âlimi olmadıkları için
Dostları ilə paylaş: |