Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
136
İlk bakışta bir kayıp olarak gözüken bu durumun, aslında her iki taraf için
de bir kazanç olduğu muhakkaktır, çünkü her iki tarafın da asıl Ben’i ev-
lilikte yeniden şekillenmektedir. Adeta bir arınma sürecinden geçen âşıklar,
nihayet istenilen olgunluğa erişmektedirler. Nitekim Halilov’a göre, "olgun
da işte bu aşamada söz konusu olabilir, ilk aşamadaki romantik aşk ise aslında aşkın
kendisi değil, onun arayışıdır.
Görüldüğü üzere Halilov, evliliğin, birlikteliğin yani şehevî aşkın
(erotik aşk) insanın manevi yapısı, nefsi, Ben’i üzerinde fevkalade pozitif
bir etkisi olduğundan bahsetmektedir. Başka bir ifadeyle o, şehevî aşkı bir
düşüş, manevî bir küçülüş ve yozlaşma olarak görmemektedir. Tam aksine
bir Ben’in kendinden başka bir Ben’i fark etmesi, ona açılması ve onun var-
lığının önemini kavraması için verilmiş bir fırsat olarak değerlendir-
mektedir. Aşk Ürerine başlığıyla teorik bir eser kaleme alan Rus filozof
Vladimir Solovyev tam da aşkın bu özelliğini vurgulamakta ve şöyle de-
mektedir: “Gerçekten egoizmi tâ derininden, kökünden kavrayan ve söküp
atabilen yegâne bir güç vardır; işte bu aşktır, şehevî, cinsî aşk; erotik. Genel
olarak söylendikte beşerî aşk; egoizmi feda etmek suretiyle kişiliğin, fer-
diyetin kurtarılması ve haklılığının ortaya çıkarılması demektir.”
Solovyev’in tespitine katılmamak elde değildir; çünkü aşk marifetiyle
âşık bizzat kendi varoluş alakalarından kopmakta, kendi merkezinden uzak-
laşarak sevdiğinin çekim sahasına girmekte ve onun yörüngesine yer-
leşmektedir. Bütün mevcudiyetiyle, düşüncesi, duygulan ve iradesiyle ken-
dini başkasında bulan âşık, bu durumda tüm beklentilerinin, arzularının ye-
rine geldiğini ve hayatının bir anlam kazandığını fark eder. Böylece âşık, as-
lında bir illüzyona tutunduğunu anlamaksızın kişiliğini bulduğunu zanneder.
Aşk, hangi formda olursa olsun egoizmi yenen, cinsiyet farklarını yok eden
büyük sihirli güçtür.
Mevlânâ, aşkı dinlerin ve mezheplerin dışında saf metafizik bir alana
konumlandırır; “Aşk dini, aşk mezhebi yetmiş bir şeriattan da dışarıdadır”
der. Mevlânâ binbir mecazla anlatmağa çalıştığı aşkın hallolunmaz meta-
Rəylər və mülahizələr
137
fizik bir mesele olduğunu, burada aklın çamura saplanmış bir merkep misali
çaresiz kaldığım ve padişahlığın asla bir işe yaramadığım önemle vurgular.
*
Aşk egoizmin aşılması demekse, o zaman evliliği ve aileyi nasıl izah
etmek lazım? Bütün egoist duygularım aşkta eriten birisi hangi saiklerle Ev-
lilik yapabilir ve bîr aile hayatı kurabilir? Acaba aile hayatı, egoist baskı-
larla çok yönlü ve karmaşık sosyal ilişkilerden bir kaçış değil midir? Şahsi
alakalarım aşkta yok eden kişi, evlilikle yeniden ferdiyete ye egoizme dön-
müş olmaz mı? Bütün bu sorulan cevaplayabilmek için evliliği ve dolayısıy-
la aileyi, aile hayatının doğuşunu detaylarıyla analiz etmek ve anlamak ge-
rekmektedir.
İşte Selahaddin Halilov, bu mevzulara kafa yormakta ve mevcut
düşünceleri, gelenekten kaynaklanan alışkanlıklarımızı zihin dünyamızın
kazanında adamakıllı çırptıktan sonra, yeniden ve her | şeyi yeni baştan dü-
şünmeye ve yeni terkipler hâlinde sunmaya çalışmaktadır. Aile hayatıyla
birlikte bir “ayniyet aşkı”nın şekillenmeye başlayacağını belirten Halilov,
bu durumda aşkın bir değişim geçireceğinden ve cinsel alandan çocuklara
yönelen bir ebeveyn sevgisine dönüşeceğini düşünür: Ebeveyn çocuğunda
kendisinin ikinci varlığını, hayatının kendi bedeni dışındaki varoluşunu gö-
rür. ...Bu durum, çocuğun büyüyerek tamamen farklı bir karakter ve farklı
bir kişilik sergilemesine kadar sürer. Bu başkalık, bu “yadlık” alâmeti be-
lirince sevgi, taşa »çarpmış gibi olur; lâkin kırılmaz. Çünkü anne-baba nice
yıllar kalbinde İplediği ayniyet ümidini yitirmemek için farkları kulak ardı
eder, derine gitmez ve gerçeği anlamaya çalışmaz.
Gelgelelim çocuklar büyüyüp geliştikçe, erotik duygular daha belirgin
bir mahiyet kazanmaya başlar. Bu kaçınılmazdır, zamanla |erotik duygular
kalbin dünyasına intikal eder ve orada estetik transformasyonlara sebebiyet
verirler. Tabiri caizse bu dönemde ilk aşk duygusu göklerden inerek erotik
duyguyla birleşiverir. İlahî ve dünyevi duyguların birbiriyle kucaklaştığı
noktada real aşk doğar. Halilov, “Real aşk için, evlilik için ergenliğin en ö-
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
138
nemli koşulu işte bu iki kutbun birleşmesi, yerin ve göğün çekimlerinin den-
gelenmesidir” diyor.
İlahî aşk insanı yıldızlara kanatlandırır, onun hayat alanı transandantal
bir âlemdir. Göklerin derinliklerinde bir hayal âlemi kuran mistik kişi yahut
sufi, reel dünyada yaşamakta ve beşerî İlişkilerde olabildiğince zorlanır. Bu
dünyada ona rahat yoktur, gerçek bir mümin şuuruyla dünyaya bağlanır. Da-
ha doğrusu dünyaya bağlanmaz ve olabildiğince sırtını döner dünyaya; fe-
leğe küskün yaşar. Onun için lâ rahate fiddünya düstûru geçerlidir. O, gözü
gabya dönük yaşamak mecburiyetindedir; aradığı vuslattır, saf Ego’nun,
transandantal külli bir Ego’da erimesidir. Unio mystica yani vuslat gerçek-
leştiğinde, her şey cazibesini kaybeder, söz biter, sükût başlar. O yüzden
Halilov, eserinde Doğu’daki efsâne aşkların evlilik için iyi ve ideal bir ze-
min oluşturmadıklarım vurgular; çünkü evlilik daha reel bir zeminde, ro-
mantik ilişkilerin beklentilerin tümden yok olmasa bile, gücünü kaybettiği
veya asgariye indiği bir birlikteliği gerektirir.
Doğu’da olsun Batı’da olsun efsane aşklar bir ifrattır; hislerin yüksek
bir gerilim yaşaması, şiir ve diğer sanatlar için iyi olsa da her zaman iyi ne-
ticeler vermeyebilir. “Semerkant’ı ve Buhara’yı bir güzelin siyah benine fe-
da etmek”, ne kadar güçlü bir duygudur; ancak reel ilişkilere yaslanmak
mecburiyetinde olan evlilik böylesine güçlü bir duygudan ve yüksek ge-
rilimden zarar görebilir. Batı, zaman içerisinde bu neviden aşırılıklardan
uzaklaşmaya ve evliliği daha reel şartlarda gerçekleştirmeğe önem vermiştir.
Doğu ise evlilik meselesinde kabul edilebilir rasyonellikten hâlen çok uzak
görünüyor. Batı’ya kıyasla Doğu’da ferdî hürriyetin çok daha az önem-
sendiği ve kabul gördüğünü tespit eden filozof Halilov, bu bağlamda fevka-
lâde önemli görüşler serdetmektedir: “Doğu’da duygu akla yer bırakmamak-
tadır. Bireysel aşkının kölesi olanların, başka kişiler bir tarafa, kendi sevgili-
sinin bile duygularına saygı göstermemesinin nedeni muhtemelen bu denge-
sizliktir. Sevgilisi için tüm dünyayı feda etmeye hazır olanlar onu hissetmek
ve onun duygularına saygı göstermek “zahmet“ine katlanamamaktadır. Bu
Rəylər və mülahizələr
139
nedenledir ki, barbarca bir gelenek olan kız kaçırma olaylarına bile olumlu
bakanlar bulunmaktadır. Bazen bu gelenek, büyük bir aşk için toplumsal
engelleri aşmak yahut onlarla yapılan mecburi bir mücadele olarak de-
ğerlendirilmektedir. Gelgeldim, kızın kendi rızası olmadığı hâlde onu ka-
çıran kişi, acaba hangi manevi ortamın ürünüdür? Batı'da kız kaçırma bir
suç olarak değerlendirilmektedir. Bizdeki hukuk normları açısından da bu
bir suçtur. Peki, ama kız kaçırmayı bir gelenek olarak yüceltenler de onu bir
suç olarak görüyorlar mı?”
Halilov’un bu tespitlerine katılmamak elde değildir; çünkü bunlar bi-
zim memleketimizin de gerçekleridir. Oysa Batı, bilhassa Aydınlanma Çağı
ile birlikte aşk ve evlilik konularında olabildiğince rasyonelleşmiş, ferdin
hürriyet alanı daha genişletilmiş ve hür şahsiyetlerin gelişmesi için sosyal
atmosfer baskılardan nispeten arındırılmıştır. Halilov’un tabiriyle, “Aşk en-
telektüel etkiye daha faikla maruz kalmış ve toplumsallaşmıştır. ”
Peki, Doğu için aynı şeyleri söylemek mümkün mü? Doğu’da ufuk
hâlâ pek sisli görünmekte ve toplum rasyonel ilişkilerle şekillenmemektedir.
Doğu’nun hâli pür melâlini şöyle izah ediyor Halilov: “Doğu’da da toplum-
sal bilinç, var olan ahlâk normları, gelenek ve görenekler aşk duygusuna et-
ki eden faktörlerdendir. Fakat burada aşkın bireysellik düzeyi ve mahremliği
yüksek olduğundan aşk daha ziyade iç dünyayla sınırlı kalmış ve toplumsal-
laşamamıştır. Öbür taraftan, toplumsal faktör çoğu zaman vuslata bir engel
olarak ortaya çıktığından burada aşk gerçekliğin engellerini aşmak ve daha
yüksek duygusal potansiyel kazanmak zorunda kalmaktadır. Lope de Vega
tam da bu duruma işaret ederek, güçlendiren başka bir şey yoktur’ demektedir.”
Doğu ve Batı iki farklı dünya, iki farklı medeniyet... Elbette, aşk ko-
nusunda da başka meselelerde de başka tecrübeleri yaşayacaklardır. Bu-
nunla birlikte bu iki dünyayı kesin çizgileriyle ayırmak da tabii görünmüyor.
Zamanın çarkı dönerken bu iki dünya pek tabii olarak kendi istikametlerinde
yol almakta, dönem dönem biri diğerine üstünlük sağlamakta, tekniği, sanatı
ve kültürüyle onu etkilemektedir.
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
140
Netice olarak şunu ifâde etmek isterim ki aşk konusunda söze nihayet
yoktun İster aşk, ister başka mevzu olsun, her iki medeniyeti ön kabullerle
değil, kritik nazarlarla okumak lazım gelin Zannımca Selahaddin Halilov’un
da yapmak istediği budun O itibarla sözü uzatmanın bir faydası yoktun En
iyisi Halilov’u da kritiğin ışığı altında okumaktır; zira Halilov her halükârda
okumaya değer bir zihin kudretine sahiptin.
S. Hailov’un bu eserinden bazı bölümler daha önce “Alımla” dergi-
sinde yayınlanmış ve okuyucuların dikkatini çekmiştin Şimdiyse okuyucu
müellifin aşk konusundaki görüşlerini bu müstakil eserinde okuma imkânı
bulacaktın Eserin Rusça olarak Moskova’da neşri («Любовь и интеллект»
M,, «Macкa», 2007) Rus mütehassıslar tarafından büyük alâka görmüştün
Türkçesinin de bizde ilgi göreceğine İnanıyorum,
Senail Özkan
Rəylər və mülahizələr
141
Ayhan BIÇAK
Felsefenin Kuruluşu
İstnabul, Dergah yayınları, 2015, 405 s.
Prof.Dr.
Ayhan
Bıçak’ın
“Felsefenin
Kuruluşu” adlı kitabı, hem Eski Yunan felsefesinin
nasıl ortaya çıktığı ve geliştiği hakkında önemli veriler içermesi bakımından
hem de genel olarak felsefenin kuruluş sürecini anlamak açısından oldukça
önemli ve alanında özgün bir eserdir. Bıçak’ın bu çalışmasında felsefenin
kurulduğu toplumlar ile felsefi düşünmenin olmadığı toplumlar arasındaki
ayrımlara dikkat çekilmiş ve felsefi düşünce üreten toplumların özellikleri
üzerinde durulmuştur. Bu çalışmanın bu bağlamdaki konusu Eski çağ Yu-
nan medeniyetidir. Eserde, eski Yunan’da felsefi temelli düşünmenin ortaya
çıkmasının koşullarının, nedenlerinin ve yollarının neler olduğunun çeşitli
sorularla birlikte ayrıntılı bir biçimde incelendiği görülmektedir. Dönemin
önemli filozoflarının bu süreçteki yerleri ve felsefenin toplumda kurulma-
sına yaptığı katkıları üzerinde durulmuş, bilgelikten felsefeye geçiş ve fel-
sefenin tam anlamıyla yapılmaya başladığı alanlar ve filozoflar ele
alınmıştır.
Bıçak bu eserinde neden felsefenin Mısır’da ya da diğer mede-
niyetlerde değil de eski Yunan’da ortaya çıktığı sorusu üzerinde dur-
maktadır. Eserde bu sorun, bilgelik temelli evren tasavvurlarından felsefi te-
melli evren tasavvuruna geçişin önemli bir nedeni olarak bilgelikle çözü-
lemeyen sorunlara yeni çözüm arayışlarının aranması biçiminde bir çer-çe-
veyle karşımıza çıkar. Bunun nedeni olarak Bıçak, felsefi temelli düşünme-
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
142
lerde mantıksal örgüyle ve yöntemli bir akıl yürütmeyle düşüncelerin üretil-
mesi olarak gösterir. Elbette tek neden bu değildir. Bıçak’ın eserinde bir de,
eski Yunan doğa filozoflarının, tarihçilerin, tragedya yazarlarının ve sofist-
lerin düşünce üretiminde yöntem geliştirmeye katkı sağladığı üzerinde du-
rulmuştur. Dolayısıyla, Bıçak’ın eserinde işaret ettiği üzere, felsefi dü-
şüncenin kuruluşunun bir de toplumsal arka planı vardır. Bu nedenle, eserde
Eski çağ Yunan toplumunun siyasi yapısının kuruluşunda merkezi ve güçlü
bir Atina devletinin ortaya çıkması süreci, yönetim biçimlerine ilişkin tartış-
malar ve vatandaşlık hakları sorunu gibi önemli sorunları üzerinde derinle-
mesine durulmuş, sermayenin artması ve özel mülkiyetin gelişmesi gibi ikti-
sadi yapının biçimlenmesiyle ilgili önemli bilgiler verilmiştir. Aynı şekilde
çeşitli sorularla tüm bu toplumsal etmenlerin eski Yunan toplumunun felsefi
düşünmesinin kuruluşuna etkilerine ilişkin çeşitli çeşitli modeller ortaya ko-
nulmuştur. Özellikle, eserde eski Yunan efsanelerinde insana, toplumunun,
nesnelere, doğaya, tanrılara ve evrene olan bakışın nasıl olduğu “adalet”,
“yaratılış”, “kader”, “ölüm” gibi kavramlar çerçevesinde incelenmiş ve Eski
Yunan’da bilgeliğin temelleri ortaya konulmuştur. Ölçülü olmak, kendini
bilmek, iyi, kötü gibi değerlerin inşası, bilgeliğin ve dinin kaynağı olarak
Tanrı fikrinin oluşumu efsane temelli bilgeliklerde ortaya çıktığı göste-
rilmiştir.
Bu çalışmada dikkat çeken noktalardan biri de, sözü edilen efsane te-
melli bilgeliklerin felsefe içerisinde sorgulanmasına, tutarlılıklarının de-
netlenip ve yeniden kurulmaya çalışılmasının felsefenin kuruluşu açısından
hayati öneme sahip olduğuna vurgu yapılmasıdır. Özellikle, eski Yunan dü-
şüncesinin gelişimi, tarihçiliğin yaygınlaşmasıyla nesnellik arayışı ve top-
lumun kalıcı bir karakter kazanmaya başlaması, tragedyalarla toplumun ah-
laki değerlerinin farkına varmasına ve adalet konusunda bilinçlenmesine
katkı sağladığına vurgu yapılmıştır. Aynı şekilde, eserde sofistlerin efsane
temelli öğretilere getirdikleri eleştirel bakışın da Eski Yunan düşüncesinin
kuruluşu açısından önemli olduğuna dikkat çekilmiş ve şüpheyi felsefenin
Rəylər və mülahizələr
143
yöntemi olarak yerleştirmeleri konusunda katkısına vurgu yapılmıştır. Özel-
likle sofistlerin getirdiği yaklaşımların daha sonra Platon ve Aristoteles’in
aşmaya çalıştığı üzerinde durulmuştur. Eser, okuyucunun sofistlerle birlikte
Platon ve Aristoteles’in genel görüşleri hakkında bilgilenmesi için oldukça
zengin değerlendirmeler içermekte. Eserin diğer özgün yanlarından biri de,
felsefenin kurulu açısından hayati önemi olan dönemin siyasi ve iktisadi yö-
nüne de dikkat çekmesidir. Bu yolla eserde filozofların neden bazı sorunlar-
la ilgilendiği de açık kılınmıştır.
Bıçak’ın bu çalışması, eski Yunan felsefesin başlangıç evresinde kar-
şılaştığımız arkhe, psukhe, logos, nous gibi temel kavramlar ve varlık, doğa
ve tıp gibi açıklama modelleriyle ilgili tartışma içermesi ve sistemler hak-
kında bilgi vermesi bakımından da oldukça önemlidir.
Son olarak bu eserde, felsefenin gelişmesinin nedenlerine işaret edil-
miş olmakla birlikte, efsane temelli tasarımların Eski Yunan’dan bütünüyle
silinemediğine de dikkat çekilmiştir. Eserde yazar, Yunan kültüründe fel-
sefenin kuruluşu sırasında yaşanan değişmelerin büyüklüğüne karşın, yeni
düşünceler üretebilmek için efsane temelli görüşlere, özellikle ahlak ala-
nında, geri gidildiği iddia edilmiştir.
Bu çalışmanın diğer önemli yönü de, felsefenin kuruluşu için gerekli
olan felsefi şüphe, soru sorma, araştırma, karşılaştırma, eleştiri, tanımlama,
kavramsallaştırma, sınıflandırma, ilke koyma, tutarlılık, sistem koyma ve
felsefi tutum gibi konular üzerinde duruluyor olmasıdır. Çünkü eser bu yö-
nüyle efsane temelli toplumlarda felsefeye geçiş yapabilmek için de bir
öneri niteliği de taşır.
Ahmet Suat Gözcü
144
İ Ç İ N D E K İ L E R
YAYIN KURULU’NDAN
Önsöz yerine:
Dünya ve Felsefe Nereye Doğru Gidiyor? ............................................... 5
FELSEFE TARİHİ VE ÇAĞDAŞLAR
Rabia SOYUCAK, Esin Nesrin CEBEÇİ – Kierkegaard’da
Varoluşçu Etik .......................... 7
Senail ÖZKAN, Könül BÜNYADZADE – Salahaddin Halilov Felsefi
Görüşləri ................................. 26
Süleyman Hayri BOLAY – Gönül Bünyatzade: çağdaş felsefenin kadın
temsilcisi ................................... 51
SOSIAL FELSEFE
Salahaddin KHALİLOV – Türkiye ve Azerbaycan Türkçesinde
“Kültür”, “Medeniyet” ve “Sivilizasyon” Anlayışları .......... 68
Ömer OSMANOĞLU – Andrei Tarkovsky’nin Şiirsel Aynası ............. 81
BİLİMSEL-FELSEFİ YAŞAM
Yaşam bir Köprüdür (bilimsel-felsefi seminer) ..................................... 105
Uluslararası Felsefe Araştırmaları Derneği’nin Kuruluşu ................. 107
"Felsefede Veraset ve Nesillerin Görüşmesi” (yuvarlak masa) .......... 107
Felsefi Araştırmalar Yarışması’nın İLANI ......................................... 107
Yeni nəşrlər
145
GÖRÜŞ VE DÜŞÜNCELER
Tanzimat’tan Günümüze Türk Düşünürleri (Ed. S.H.Bolay) ............. 116
S.Halilov - Aşkın Renkleri (S.Özkan) ................................................... 134
A.Bıçak – Felsefenin Kuruluşu (A.S.Gözcü) ........................................ 134
TABLE OF CONTENTS .........................................................
146
Fəlsəfə və sosial-siyasi elmlər – 2015, № 1
146
TABLE OF CONTENTS
FROM EDITORIAL BOARD
Instead of preface:
Where are going the World and the Philosophy? .................................... 5
HISTORY OF PHILOSOFY AND COMTEMPORARIES
Rabia SOYUJAK, Esin Nesrin JEBECHİ – Kierkegaard’s
Existentialist Ethics ................. 7
Senail OZKAN, Konul BUNYADZADE – The Philosophical Thought
of Salahaddin Halilov ............. 26
Suleyman Hayri BOLAY – Gönül Bünyatzade: a woman representative
of contemporary philosophy ...................... 51
SOSİAL PHILOSOPHY
Salahaddin KHALİLOV – The Meaning of “Culture” and
“Civilization” in Azerbaijani and Turkish Languages ................. 68
Ömer OSMANOĞLU – Poetical Mirror of Andrei Tarkovsky
............
81
SCIENTIFIC AND PHILOSOPHICAL LIFE
The Life is A Bridge (scientific-philosophical seminar) ...................... 105
The Establishment of the Internatıonal Association for
Philosophical Studies ..................... 107
"The Inheritance in Philosophy and Meeting of Generations”
(round table) .......... 107
Yeni nəşrlər
147
ANNOUNCEMENT of Philosophy Studies Competition ................... 107
OPINIONS AND REVIEWS
Turkish Thinkers from the Tanzimat until Today (Ed. S.H.Bolay) .... 116
S.Khalilov – The Colors of Love (S.Ozkan) .......................................... 134
A.Bıchak – The Establishment of Philosophy (A.S.Gozju) ................. 134
İÇINDEKILER ........................................................................
146
Document Outline - Redaksiya Şurasından
- Fəlsəfə tarixi və müasirlərimiz
- Kierkegaard’da Varoluşçu Etik
- Dr. Rabia Soyucak(
- Esin Nesrin Cebeci
-
- Salahaddin Halilov Felsefesi
- Senail Özkan
- Könül Bünyadzadə
- Çağdaş felsefenin genç bayan temsilcisi:
- Gönül Bünyatzade
- Süleyman Hayri Bolay
- Sosial fəlsəfə
- Azərbaycan və Türkiyə türkcəsinə
- “Kültür”, “Mədəniyyət” və “Sivilizasiya”
- Səlahəddin Xəlilov
- Andrei Tarkovsky’nin Şiirsel Ayna’sı
- Ömer Osmanoğlu(
- Elmi-fəlsəfi həyat
- Həyat bir körpüdür
- Beynəlxalq Fəlsəfə Araşdırmaları Dərnəyinin təsisi
- Fəlsəfədə varislik və nəsillərin görüşü
- Rəylər və mülahizələr
- TABLE OF CONTENTS
Dostları ilə paylaş: |