Âb (f i. su. (bkz: mâ')



Yüklə 17,16 Mb.
səhifə4/189
tarix06.05.2018
ölçüsü17,16 Mb.
#42783
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   189

ahvâl-i siyâsiyye-i düveliyye devletlere ait siyâsî haller.

ahvâl-i şahsiyye huk. hakiki şahısların hukuki varlıklarıyla ilgili olan hukuki haller, fr. etats civils. [doğum, evlenme, boşanma, evlat edinme, tabîî bir çocuğu tanıma, ölüm vak'aları gibi].

ahvâl-i şâirâne şairane haller ve tavırlar.

ahvâl-i tarihiyye târihî haller.

ahvâl-ü şerâit işler, haller.

ahvâl (a.i. hâl'in c.) dayılar, annenin erkek kardeşleri.

ahvas (a.s.) bir gözü küçük [adam].

ahvat (a.s.) en ihtiyatlı, ihtiyata çok uygun.

ahvâz (a.i. havuz'un c.) havuzlar.

ahvec (a.s.) (daha, pek, çok, en) muhtaç.

ahvef (a.s.) 1. en korkak. 2. çok korkunç.

ahvel (a.s.) bir şeyi iki gören, şaşı. (bkz: lûç).

ahver (a.i.) 1. Müşteri yıldızı, Jüpiter, Erendiz. 2. s. beyaz yüzlü, güzel gözlü [adam] 3. s. zekî, akıllı.

ahves (a.s.) cesur, kahraman, yiğit [adam], (bkz: ahmes).

ahyâ (a.i.hayy'in c.) diriler, canlılar.

ahyâ vü emvât diriler ve Ölüler.

ahyâf (a.i. hayfın c.) 1. çeşitli, birbirinden farklı şeyler. 2. süt kardeşler.

Ben-ül-ahyâf oğlan kardeş olsun, kız kardeş olsun, ana bir kardeşler.

Ben-ül-allât huk. baba bir erkek ve kız kardeşler.

Ben-ül-a'yân Ana-baba bir erkek veya kız kardeşler. 3. dereler, bayırlar.

ahyâl (a.i. hayl'in c.) 1. atlar, at sürüleri. 2. atlı kıtalar, (bkz: huyûl).

Ahyân (a-i- hîn'in c.) vakitler, zamanlar sıralar.

ahyânâ, ahyânen (a.zf.) ara sıra, vakit vakit.

ahyânî (a.zf.) ara sıra, vakit vakit, (bkz: ahyânâ, ahyânen).

ahyâr (a.s. hayyır'ın c.) iyi ve faziletli olanlar.

ahyât (a.i. hayt'ın c.) iplikler, ipler.

ahyâz (a.i. hayiz'in c.) kapalı yerlerin bölümleri, odalar; bölmeler.

ahyer (a.s.) fazla iyi olan.

ahyûn (f-*-) "yüanbaş" denilen bir ot.

ahz (a.i.) alma, kabul etme. (bkz: ahiz).

ahz-i asker askere alma.

ahz-i intikam intikam alma, öç alma.

ahz- istifâ tamamen bitirme, tüketme.

ahz-i mevki' yer alma.

ahz-i sâr öç alma.

ahz ü girift yakalama, ele geçirme; esir etme.

ahz ü i'tâ alışveriş.

ahz ü kabz kendine mal etme, istimlâk.

ahz ü sirkat ed. başkasının yaptığını az çok değiştirerek, veya hiç değiştirmeden benimsemek, (bkz: intihâl).

ahz ü siyâset yakalama ve öldürme.

ahzâ (a.s.) (daha, en, çok) alçak, menfur [adam].

ahzâb (a.i. hizb'in c.) 1. kütleler, kıt'alar. 2. Kur'ân-ı Kerîm'de otuz cüzden herbirinin dörtte bir kısımları. 3. Kur'ân-ı Kerîm'in otuz üçüncü sûresi. Medine'de nazil olmuştur, 73 âyettir.

ahzad (a.s.) eğrilip bükülen, esnek, elastikî.

ahzân (a.i. hazen ve hüzn'ün c.) kederler, sıkıntılar, (bkz: âlâm, ekdâr, gumûm, hümûm).

ahzâr (a.i. hazer'in c.) endîşeler, ihtiyatlar.

ahzar (a.s.) yeşil, (bkz: ahdar, sebz).

ahzeka (a.s.) ; bodur ve büyük karınlı adam.

ahzel (a.s.) beli kırılmış [adam].

ahzem (a.s.) 1. işini sıkı tutan, ihtiyatlı, tedbirli. 2. yüksek [yer]. 3. göğsü büyük insan veya hayvan.

ahzen (a-s-) 9° hüzünlü, kederli.

ahzer (a.s.) 1. ufak gözlü [adam]. 2. daima gözünü kırpan [adam].

âib (a.s.) geri dönen, (bkz: âyib).

Âid (a.s.) 1. ilgili, ilişikli, dolayı, (bkz: dâir, müteallik, râcî'). 2. geri dönen. 3. bir hastayı ziyaret eden.

âidât (a.i. âide'nin c.) gelirler, kâr, kazanç, fayda, (bkz: avâid, ulufe).

âidât-ı ticâriyye eko. kanunlar ve sözleşmelerle hükme bağlanmamış ve açıkça belirtilmemiş durumlarda mevcut ticarî teamüllere dayanılmak suretiyle ödenen aidat.

âide (a.i.c. avâid, aidat) 1. kâr, kazanç, fayda. 2. huk. birisine ait olan hisse.

âidiyyet (a.i.) ait olma, ilişkinlik.

âik, âyik (a.s. avk'dan. c. avâik) manî olan, alıkoyan, geciktiren, mania, engel. (müen. âyika).

âika (a.i.c. avâik) müşkül, zor; engel.

âil, âyil (a.s.) 1. ailesini besleyen. 2. kalabalık bir ailesi olan. 3. fakir. 4. muvâzenede olmayan [terazi]. 5. aşın [müen.

âile (a.i.c. âilât) 1. bir kimsenin karısı. 2. akraba. 3. ev halkı. 4. aynı gaye için çalışan kimselerin hepsi matbuat ailesi.

âile-perver (a.f.b.s.) ailesine, evine düşkün, evcimen.

ailevî (a.s.) aileye mensup, aile ile ilgili. [doğrusu "âilî" dir].

âilî (a.s.) aileye mensup, aile ile ilgili, (bkz. ailevî).

ainne (a.i. inân'ın c.) dizginler, (bkz: einne).

âiş (a.s.) 1. yaşayan. 2 rahat yaşayan. müen. â(y)işe). (bkz: âyiş).

âiz (a.s.) 1. karşılık olarak veren. 2. karşılık olarak verilmiş, [müen. â(y)ize].

aizze (a.s. azîz'in c.), (bkz. eizze).

âj (f-i.) dinlenme, istirahat; rahat [hal].

âjeh (f.i.) vücutta çıkan siğil, (bkz: âzeh).

âjende (f.i.) çamur, harç [binalarda].

âjeng (f.i.) yüzde yaşlılıktan veya öfkeden dolayı beliren buruşuk.

âjig (f.i.). (bkz. ârîğ).

âjîh (f.i.) 1. kir, pas. 2. çapak.

âjîne (f.i.) değirmen taşı gibi şeyleri yontup düzelten demir âlet, dişengi.

âjîr (f.i.) çukur, havuz, göl. 2. izdiham, kalabalık. 3. nâre, bağırma. 4. s. akıllı, açıkgöz. 5. s. çekingen. 6. s. amade, hazır.

âjirâk (f.i.) gürültü, patırdı; bağırış.

âjüg (f.i.) 1. ağaç budama, budantı. 2. hurma lifi. (bkz: âzüğ).

â'kab (a.i. akıb'ın c.) 1. ayağın ökçeleri. 2. oğullar veya torunlar.

akab (a.i.) 1. topuk, ökçe. (bkz: pâşinâ). 2. arka, an.

Akabinde arkası sıra; derhal.

akab-ı leşker bir asker kolu veya kıtasının gerisi.

akabât (a.i. akabe'nin c.) l. korkunç hâdiseler, tehlikeli anlar. 2. tepeler, yokuşlar.

akabe (a.i.c. akabât) l tepe, yokuş. 2. zorlu geçit, tehlikeli an. (bkz: badire).

akab-gîr (a.f.b.s.) tâkibeden, ardından gelen, kovalayan.

akab-gîrân (a.f.b.s.) kovalayanlar, ardına düşenler.

akabî (a.s.) önceye ait.

akab-rev (a.f.b.s.) 1. arkadan gelen. 2. peşe, arkaya düşmüş.

akade (a.i. âkid'in c.), (bkz. âkid).

akaid ("ka" uzun okunur, a.i. akîde'nin c.) inanılan şeyler.

akaid-i dîniyye dînî inanışlar, ve bu inanışlardan bahseden kitap.

akaik (a.i. akîka'nın c.) (bkz: akika).

akaim ("ka" uzun okunur, a.s. akîm'in c.) (bkz: akîm).

ak'ak (a.i.) saksağan.

akakir (a.i. akkar'ın c.) hek. ilâç yerine kullanılan kökler.

a'kal (a.s. âkıl'dan) (daha, en, pek, çok) akıllı.

âkal (f.i.) çerçöp. (bkz. âhâl).

Akalim ("ka" uzun okunur, a.i. ıklîm'in c.) . (bkz. ekalîm).

akall (a.s. kalîl'den) pek az, çok az. (bkz: ekall).

akall-i kalîl azın azı, en aşağı.

akalliyyet (a.i.) 1. azlık. 2. azınlık, bir ülkede hâkim unsurların dışında kalan ve ekseriyet teşkil etmeyen etnik varlıklar, (bkz: ekalliyyet).

akam (a.i.) erkek ve dişi kısırlığı.

akam ("ka" uzun okunur, a.s.) 1. kısır, çocuksuz. 2. tedavisi kabil olmayan [hastalık].

akamet ("ka" uzun okunur, a.i.) kısırlık, verimsizlik, neticesizlik, sonuçsuzluk.

akar ("ka" uzun okunur, a.i.c. akarat) para getiren mülk [ev, dükkân, tarla, bağ, bostan, v.b. gibi].

Akarât ("ka" uzun okunur, a.i. akar'ın c.) gelir sağlayan mallar ve yapılar.

akaret ("ka" uzun okunur, a.i.) kısır olma, kısırlık, (bkz: ukaret).

akarib ("ka" uzun okunur, a.i. akreb'-in c.) zehirli ve tehlikeli hayvancıklar.

akarib ("ka" uzun okunur, a.i. akrabâ'nın c.) (bkz: ekarib).

akas (a.i.) pis kokulu olma.

akasî ("ka" uzun okunur, a.i. aksâ'nın c.) çok uzaklar.

akasır ("ka" uzun okunur, a.i. akser'in c.) pek kısalar, (bkz: ekasır).

Akasîm ("ka" uzun okunur, a.i. uksûme'nin c.) (bkz: uksûme).

Akavîl ("ka" uzun okunur, a.i. akvâl'in c. kavl'in c.c.). (bkz. ekavîl).

akbeh (a.s. kabîh'den) en kabîh, çok veya en yakışıksız, pek çirkin.

akbel (a.s.) en çok beğenilen, gözde olan.

akbiye (a.i. kubâ'mn c.) üste giyilen elbiseler, kaftanlar.

akd (a.i.) 1. bağ, bağlama, düğümleme, bağlanma, düğümlenme, (bkz. akid, bend, rabt). 2. sözleşme, kararlaştırma. 3. kurma, düzme. 4 nikâh. 5. nesri [düzyazı] nazma [koşuk] çevirme.

akd-i encümen encümen kurma.

akd-i hibâle-i izdivac evlenme bağıyla bağlanma.

akd-i meclis, akd-i meşveret meclis kurma, konuşmak üzere toplanma.

akd-i muâvaza huk. hibe ve sadaka gibi te-berruattan olmayıp iki taraftan ivaz verilerek yapılan akit. [satış, trampa gibi].

akd ü hall (düğümleme ve çözülme) ed. Dîvân edebiyatında bir nesri nazma çevirmeye akd; bir nazmı nesre çevirmeye hail denir.

akdâh (a.i. kadeh'in c.) kadehler, bardaklar, kupalar.

İdâre-i akdâh içki içme, şerefe kadeh kaldırma.

akdâm (a.i. kadem'in c.) ayaklar.

akdâr (a.i. kader'in c.) değerler, kudretler.

akdem (a.s. kadîm'den) ilk, önce, önceki, daha önceki.

akdem-i efkâr fikirlerin en ehemmiyetlisi.

akdem-i umûr işlerin en önemlisi.

akdemîn, akdemûn (a.s. akdem'in c.) 1. evvelce olanlar. 2. eksikler. 3. geçmişler. 4. önce yaşamış olanlar.

akdemiyyet (a.i.) öncelik, zaman bakımından eskilik.

akder (a.s.) 1. çok veya en kudretli. 2. kısa boyunlu; kısa boylu.

akdes (a.s. kuddûs'dan) en kutlu, en kutsî, en kutsal.

akdî (a.s.) akitle ilgili, akitle tesbît edilmiş.

akdî fâiz huk. miktarı anlaşma ile tesbît edilmiş faiz.

akd-i istikrâz huk. borç alma sözleşmesi.

akd-i nikâh huk. evlenme sözleşmesi.

akd-i mes'ûliyyet huk. akdi ifâ etmeyen tarafın sorumluluğu.

akd-i pey huk. satış sözleşmesi.

akdî tazminât huk. akti ifâ etmeyen kimsenin ödemekle yükümlü olduğu şey.

akd-i zimmet huk. islâm olmayan kimsenin veya cemaatin islâm tâbiiyetini kabul etmesi.

akdiyye (a.i.) anat. mafsallarda olan düğüm ve yumru.

a'kef (a.s.) çok akılsız, sersem.

âkese (f.i.) 1. bir şeye ilişmiş, yapışmış, asılmış. 2. Ökse.

akfâ (a.i. kafâ'nın c.) başın arka tarafları, enseler.

akfâl (a.i. kufl'ün c.) kilitler.

akfâr (a.i. kafr'ın c.) çöller.

Akfâs (a.i. kafas'ın c.) 1. hamal küfeleri. 2. kafesler.

akfer (a.s.) çok veya en kısır.

akhâf (a.i. kıhfın c.) l kafa taslan. 2. ağaçtan yapılmış kaplar.

akher (a.s.) çok veya en kahredici, (bkz: kahhâr).

âkıbet (a.i.c. avâkib) nihayet, son. (bkz: encam).

âkıbet-ül-emr bir işin sonu.

âkıbet-bîn (a.f.b.s.) sonunu önceden gören.

âkıbet-bînî (a.f.b.i.) sonunu önceden görme, tedbirlilik.

âkıbet-endîş (a.f.b.s.) sonunu düşünen.

akıl (a.i.). (bkz. akl).

âkıl (a.s.c. ukalâ, akılan, âkılûn) akıllı kimse. [müen. âkıle].

âkıl-ül-ukalâ akıllıların akıllısı, çok akıllı.

âkılân (a.i. âkıl'ın c.). (bkz. âkil).

âkılâne (a.f.zf.) akıllıcasına.

âkılât (a.i. âkıle'nin c.) akıllı kadınlar.

âkıle (a.i.) 1. akıllı kadın. 2. kadın adı.

âkım (a.s.) 1. kısır. 2. verimsiz.

âkır (a.s.) 1. kısır [kadın]. 2. verimsiz [toprak]. 3. çocuksuz [kadın], (müen. âkıre).

akıs (a.s.) inatçı.

âkı ("ki" uzun okunur, a.s. âkk'dan) isyan eden, âsî, başkaldıran.

âkıs (a.s.) pis kokulu.

akîb (a.s. akeb'den) bir diğerinin arkasından gelen.

âkib (a.s. akeb'den) 1. bir diğerinin arkasından gelen. 2. resullerin arkasından gelen (= Hz. Muhammed).

Akib (a.zf.) önce. (bkz: akeb).

akid (a.i.) bağlama, bağlanma, (bkz: akd).

âkid (a.s. akd'den. c. âkidîn, akade).

akîde (a.i.c. akâid) 1. îman, dînî inanış, (bkz: i'tikad). 2. ağdalanmış iken ufak ufak kesilmiş olan renkli şeker.

âkideyn (a.s.) huk. her akitte akdi yapan iki taraf.

âkif (a.s.c. âkifûn, akûf) 1. bir şeyde sebat eden. 2. ibâdet eden. 3. h. i. erkek adı.

akîk (a.i.) çok kere kırmızı renkte olan bir cins değerli taş.

akîk-i Yemânî Yemen akîki.

akîk (a.s.) 1. bunaltıcı bir sıcak. 2. i. bunaltıcı sıcaklık.

akika (a.i.c. akâik) çocuğun doğumunun yedinci günü veya saçının ilk kırkılışında adak, nezir için kesilen koyun.

âkil (a.s. ekl'den. c. ekele) ekleden, yiyen, [müen. âkile],

âkil-ül-beşer insan eti yiyen [adam].

âkil-ül-cerrâd çekirge ile beslenen.

âkil-ül-esmâk zool. balıkçıl, fr. piscivore.

âkil-ül-haşâyiş zool. otçul, fr. herbi-vore.

âkil-ül-haşerât zool. böcekçil, fr. in-sectivore .

âkil-ül-hevâm haşaratla beslenen.

âkil-ül-hubûbât zool. tanecil, fr. grani-vore.

âkil-ül-lühûm zool. etçil, fr. carni-vore.

âkilet-ül-ekbâd (ciğerler yiyen kadın) Hz. Hamza'nın ciğerlerini yiyen, Ebû Süfyan'ın karısı Hind.

âkil-ül-küll her şeyi yiyen.

âkil-ül-lahm et yiyen, etçil..

âkil-ün-nebât otla beslenen, otçul.

âkil-ün-nemel zool. karınca yiyen.

âkil-üs-semek balıkla beslenen.

âkile (a.i.) hek. yenirce denilen yara.

Akim (a.s.) 1. kısır. 2. neticesiz. 3. yağmur getirmeyen rüzgâr, bilhassa batıdan veya kuzey batıdan esen rüzgâr.

âkinc (f.i.) 1. çengel. 2. bumbar dolması.

akir (a.s.) çocuksuz, verimsiz [erkek].

âkis (a.s. aks'den) akseden, çarpan, vuran.

akis (a.i.) . (bkz. aks).

âkise (a.i.) ışığı aksettirmeye yarayan alet, fr. reflecteur.

akk (a.i.) anaya babaya âsî olma. (bkz: ukuk).

akk (a.s.) serkeş, inatçı.

akkâm (a.i.) 1. deveci, katırcı. 2. mahmil ile hacca giden sürre alayı hizmetçisi. 3. çadır mehteri.

akl (a.i.c. ukul) akıl, us.

akl-ı bâliğ ergin kimsenin hâli.

akl-ı beşer insan aklı.

akl-ı evvel 1. yaratılıştan olan akıl, Allah. 2. kendisini en akıllı sanan.

akl-ı fa'âl işleyen, yapıcı akıl, fr. intellect actif.

akl-ı hayvânî içgüdü, insiyak, sevk-i tabiî.

akl-ı ilâhî tanrı zekâsı.

akl-ı insânî insan kavrayışı.

akl-ı küll tabiatta görülen umûmî âheng; meç. Cebrail.

akl-ı maad geleceği kavrayan akıl.

akl-ı maaş geçim fikri.

akl-ı nefsânî kendini koruma içgüdüsü.

akl-ı selîm sağduyu, (bkz: hiss-i selîm).

akl-ı şeytânî şeytanî zekâ.

aklâm (a.i. kalem'in c.) 1. yazı âletleri. 2. memurların çalıştıkları dâireler.

aklâm-ı devlet resmî dâireler.

aklâm-ı sitte [eskiden] altı türlü olarak kabul edilen yazı. [sülüs, nesih, muhakkak, rik'a, tevkî', reyhânî].

aklen (a.zf.) akıl ile, akıldan.

aklen ve naklen akıl ve nakil yoluyla.

aklî (a.s. c. akliyyât) akla mensup, akıl ile bilinen veya bulunan şeyler, akla dayanan, ussal, fr. rationnel.

aklî ma'lûliyyet akıldan hasta olma.

aklî muvâzene zihnî denge.

akliyyât (a.i.c.) akıl ile araştırılıp, bulunabilen hususlar.

akliyye (a.i.) 1. akıl ile ilgili olan. 2. akıl ile anlaşılan. 3. akılcılık, fr. rationalisme.

akliyyûn (a.i.c.) hâdiseleri akıl ile araştıranlar.

akm (a.i.) kısırlık, (bkz: akam).

akmâr (a.i. kamer'in c.) aylar, yıldızlar.

akmed (a.s.) ensesi uzun ve kalın.

akmer (a.s.) ay gibi beyaz [yüz], akşey.

akmî (a.s.) l eskimiş. 2. anlaşılmaz.

akmise (a.i. kamîs'in c.) gömlekler.

akmişe (a.i. kumaş'ın c.) kumaşlar, yünden veya pamuktan yapılmış bezler, dokumalar.

aknâ (a.s.) ince ince yumru burunlu

akna' (a.s.) en çok kanaat eden [adam].

aknân (a.i. kınn'ın c.) kullar, köleler.

akrâ' (a.i. kara'nın c.) arkalar (sırt [adam] mânâsına).

akra' (a.s.) 1. başının saçı dökülmüş olan, dazlak. 2. çıplak [dağ].

akrabâ (a.i.) aralannda soy yakınlığı olanlar, [aslı akribâ' dır], (bkz. akribâ).

akrah (a.i.) alnı beyaz at.

akrân (a.i.) karîn'in c.) eş ve benzer olanlar, yaşıtlar, yaşdaşlar.

akrâniyyet (a.i.) akran oluş, akranlık, boydaşlık.

akrâs (a.s. kurs'un c.) yuvarlaklar, dâireler, çemberler.

akre (a.s.) Kur'ân-ı Kerîm'i en güzel ve pek latîf okuyan.

akreb (a.i.c. akarîb) 1. zehirli ve tehlikeli hayvancık. 2. saatin kısa ibresi. 3. astr. semânın kuzey yarımküresinde görülebilen büyük bir burç, lât. scorpius; fr. scorpion. 4. mec. insanı akrep gibi sokan kimse.

akreb (a.s. karîb'den) (en, daha, pek) yakın.

akreb-i mekniyyât huk. meşrût-ün-lehi bildiren zamîr'in en yakın mercii mânâsını anlatır, [meselâ bir vakfiyede vâkıf tevliyetini evvelâ kendisine, sonra oğlu A ya, sonra çocuklarına şart etse, çocukları tâbirindeki zamîr vâkıfın kendisine değil de en yakın mercii bulunan A nın çocuklarına hamlolunur].

akrebâ (a.i.) dişi akrep.

akrebe (a.i.) 1. dişi akrep. 2. çevik, zekî bir câriye. 3. kazan veya tencereyi ateş üzerine asmağa mahsus "S" şeklindeki kanca. 4. ayakkabı bağı.

akrebek (a.f.i.) 1. küçük akrep. 2. saatin kısa ibresi.

Akrebî (a.s.) akrebe ait, akrep şeklinde.

akrebiyye (a.i.) zool. akrepler, fr. scorpionides.

Akren (a.s.) çatık kaşlı [adam].

akret (a.i.) kısırlık,

akribâ (a.i. karîb'in c.), (bkz: akraba).

akriha (a.i. karah'ın c.) 1. ağaçsız tarla. 2. temiz su.

akrubân (a.i.) erkek akrep.

aks (a.i.c. ukûs) çarpma, çarpıp geri dönme.

aks-i da'vâ zıt teorem.

aks-i müddeâ karşısav, çatışkı.

aks-i mülevven renkli akis.

aks-i sedâ yankı.

aks-ül-amel 1. tepki, reaksiyon. 2. ed. bir cümlenin veya mısraın altını üstüne getirmekle bir başka cümle veya mısra' meydana getirme.

aksâ (a.s.c. ekasî) son, en son, uzak. (bkz. kusvâ).

aksâ-yı emel mefkure, ülkü, fr. ideal.

aksâ-yı garb uzak batı.

aksâ-yı merâm arzuların son haddi.

aksâ-yı merâtib rütbelerin en ilerisi.

aksâ-yı şark uzak doğu, Çin, Japonya.

aksâ-yı yemîn en sağ.

aksâ-yı yesar en sol.

aksâ-l-merâtib rütbelerin en büyüğü.

aksâb (a.i. kusb'un c.) büyük bağırsaklar.

aksâd (a.s.) kırık şey.

aksâm (a.i. kısm'ın c.) parçalar, bölümler.

aksâm-ı kelâm gr. söz bölükleri.

aksâm-ı seb'a (yedi kısım) Arap gr. kelimelerin " sahîh, misâl, muzâaf, lefîf, nakıs, mehmûz, ecvef' bölümleri.

aksâm-ı selâse (üç kısım) Arap gr. "isim, fiil, harf" bölümleri.

aksar (a.s.). (bkz. akser).

aksat (a.s.) 1. kuru ayaklı hayvan. 2. pek doğru şey.

aksât (a.i. kıst'ın c.) hisseler, nasipler, paylar.

aksâ-yı bilâd bir memleketin hudut bölgeleri.

aksâ-yı murâd en son, yegâne arzu.

aksâ-yı şeb gecenin son demleri.

aksâ-yı terakkî terakkinin son basamağı.

aks-el-gâye en son gaye.

aks-endâz (a.f.b.s.) çarpıp duran.

akser (a.s. kasîr'den. c. akasır) en (daha, pek) kısa.

akser-i eyyâm günlerin en kısası.

akser-i turuk yolların en kısası, en kısa yol.

aksî (a.s.) 1. ters, zıt. 2. inatçı. 3. geçimsiz, huysuz; uğursuz.

aks-i mürekkep mant. tersevirme, fr. contraposition.

aks-i te'sir tepki, ters; fiz., kim. 'tepkime; fr. reaction.

akşer (a.s.) kırmızı yüzlü, kızıl çehreli [adam].

akt (a.i.) vaktin tesbîti.

akta' (a.s.) eli kesik [adam].

aktâ' (a.i.c.) 1. kesmeler; kırılmalar. 2. ilgiyi kesmeler. 3. beylik arazîler.

aktâb (a.i. kutb'un c.) sahipler, efendiler; azîzler, ulular, tarikat kurucuları, (bkz: kutub).

aktân (a.i. kutn'un c.) pamuklar.

aktâr (a.i. kutr'un c.) tararlar, yanlar.

âkû (f.i.) baykuş, puhu kuşu.

akûb (a.i.) toz. (bkz: gubâr).

akuk (a.s.) 1. anasına babasına itaat etmeyen. 2. gebe [hayvan].

akur (a.s.) yaralayan, ısıran, azgın, kuduz [hayvan].

Kelb-i akur kuduz köpek.

akur-âne (a.f.zf.) kudurmuşcasma, kuduzcasına.

akvâ (a.s. kavî'den) en kavı, çok kuvvetli.

akvâl (a.i. kavl'in c.) sözler, lâkırdılar.

akvâl-i hakîmâne filozofça sözler.

akvâm (a.i. kavm'in c.) milletler, uluslar.

akvâm-ı beşer insan kavimleri.

Akvâs (a.i. kavs'in c.) 1. kavisler, yaylar. 2. dönemeçler, büklümler, viraar.

akvât (a.i. kut'un c.) yemekler, yenilecek şeyler, azıklar.

akvât-ı yevmiyye günlük yiyecekler, geçim.

akvâz (a.i. kavz'in c.) kum tepeleri.

akve (a.i.) evin önündeki açık meydanlık, avlu.

akvem (a.s. kavim'den) en (daha, pek, çok) doğru.

akveriyyât, akverîn (a. i.) büyük belâlar.

akves (a.s.) 1. ihtiyarlıktan beli bükülmüş [adam]. 2. i. sıkıntılı vakit.

akviyâ' (a.i. ve s. kavî'nin c.) sağlam ve kuvvetli olanlar.

akyise (a.i. kıyâs'ın c.), (bkz. kıyâs).

akzâ (a.s. kazî, kadî'den) fıkıhda (daha, en, pek) bilgin.

akzel (a.s.) pek aksak, çok topal.

akziye (a.i. kazâ'nın c.) hükümler.

âl (a.i.) hîle, düzen, dek.

âl (a.i.) 1. aile. 2. evlât. 3. sülâle.

âl-i abâ Peygamberimizin kendisiyle birlikte kızı Fâtıme, damadı Ali, torunları Hasan ve Hüseyin'den mürekkep ailesi.

âl-i Abbâs Emevîlerden sonra 749 dan 1258 e kadar süren Abbasî hükümdar ailesi.

âl (a.s. ulüvv'den) yüce, yüksek, (bkz: âlî, bâlâ).

âl-i kadir kadri, kıymeti yüksek olan.

âl-ül-âl pek yüksek.

alâ (a.i.) rütbece yükseklik, büyüklük, şeref, şan.

âlâ, ale (a.zf.) üst, üzere.

a'lâ (a.s.) (daha, en, pek) yüksek.

âlâ (a.i. eyl'in c.) ihsanlar, bahşişler.

âlâ (f.s.) kirleten.

âlâ cery-il-âde (a.zf.) âdetin cereyanı üzere.

alâ-eyyi-hâl (a.zf.) her halde, her nasıl olsa. (bkz: bi-eyy-i hâl).

a'lâf (a.i. alefin c.) 1. hayvan yemleri. 2. otlar, samanlar.

âlâf (a.s. elfin c.) binler.

alâ hâlihi (a.zf.) olduğu gibi.

alâ-hide (a.zf.) ayrıca, tek başına,

alâif (a.i. ulûfe'nin c.), (bkz: ulufe).

alâik (a.i. alâka'mn c.) "ilgiler, "ilişkiler.

alâik-i dünyeviyye dünyâ ilişkilerin.

alâim (a.i. alâmet'in c.) nişanlar, belgeler. (bkz: alâmât).

alâim-i cevviyye astr. meteor.

alâim-i semâ, alâim-üs-semâ al yeşil kuşak, (bkz. âdyende, kavs-i kuzah).

alak (a.s.) 1. pıhtılaşmış kan. 2. sülük.

alak-ı dem kan pıhtısı.

alâk (a.i.) sakız.

alâka (a. i. c. alâik, alâkat) l.*ilgi, "ilişki, (bkz: münâsebet). 2. e d. bir kelimenin hakikî mânâsından mecazî mânâsına nakledilmesinin sebebidir. [Kore'de düşmana arslan gibi saldıran bir Türk askerine "arslan" denildiği gibi].

alâka-dârân (a.f.b.s. alâka-dâr'ın c.) alâkalılar, ilgililer.

alâkavî (a.s.) anat. sempatik.

alaki (a.s.) 1. pıhtı kabilinden olan, pıh-tımsı. 2. sülük nevinden [müen. alakiyye].

alâka-bahş (a.f.b.s.) ilgilendiren.

alâka-dâr (a.f.b.s.c. alâka-dârân) ilgili, ilişikli. (a.zf.)

alâ kadr-il-imkân olabildiği kadar.

alâ kadr-il-istitâa (a. zf.) elden geldiği kadar, güç yettiği kadar.

alâ kadr-it-tâka (a.zf.) güç yettiği kadar.

alâ kavlin (a.zf.) birinin sözüne, iddiasına göre.

alâ kil-et-takdîreyn (a.zf.) iki takdirden herbirine göre.

alâkiyye (a.i.) zool. sülükgiller, fr. hirudinees.

alâ külli hâl (a.zf.) şöyle böyle, olduğu kadar.

alâ külli şey'in kadîr (a.cü.) her şeye gücü yeten.

a'lâl (a.i. illet'in c.) 1. hastalıklar. 2. sebepler.

âlâm (a.i.elem'in c.) kederler, elemler, acılar, sızılar, (bkz. ahzân).

âlâm-ı fikr fikrin elemleri, kederleri.

âlâm-ı gurbet gurbet elemleri, vatandan uzak kalma acılan.

âlâm u askam üzüntüler ve hastalıklar.

a'lâm (a.i. alem'in c.) 1. bayraklar, sancaklar. 2. sınır işaretleri. 3. yüksek dağlar. 4. kabîle başkanlan. 5 . has isimler.

âlâ mâ-faraz-Allah (a. zf.) Allah'ın farzettiği üzere.

alâmât (a.i. alâmet'in c.) izler, nişanlar, (bkz: alâim).

alâ melei-n-nâs (a.zf.) gözö-nünde, herkesin önünde, açık.

alâ merâtibihim (a.zf.) rütbelerine ve derecelerine göre, sırasıyla, (bkz: ale--d-derecât).

alâmet (a.i.c. alâmât, alâim) l. işaret, iz, nişan, belge. 2. s. kocaman, iri.

alâmet-i fârika ayırıcı işaret, arma, damga.

alânî (a.zf.) açıkta, meydanda, herkesin gözü önünde.

alâniyet (a.i.) 1. şöhret, ün. 2. alenilik. 3. bir şeyin dış yüzü.

alâniyeten (a.zf.) açıkça, alenen, herkesin önünde, (bkz: alenen).

alâ-rivâyetin (a.zf.) rivayet edildiğine göre, söylenenlere bakılırsa.

âlâs (f.i.) odun kömürü.

âlât (a.i. âlet'in c.) vâsıtalar, aygıtlar.

âlât-ı basariyye gözle ilgili dürbün, gözlük gibi optik âletler.


Yüklə 17,16 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   189




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə