19
Dr. Altynbek JOLDOSHOV / Fergana Vadısı Ve Sınır Sorunları: Kırgızıstan, Özbekıstan
Özbek-Tacik Sınır Sorunları
Tacikistan ile Özbekistan’ın sınır sorunları incelendiğinde, benzer problemlerin iki ülke arasında da
bulunduğu görülmektedir. Özbekistan’ın dörtte biri kadar yüzölçümüne sahip olan Tacikistan’ın
Özbekistan’la ortak sınırı yaklaşık 1200 km’dir. Diğer yandan, 6,5 milyon civarındaki Tacikistan
nüfusunun % 25’i ise Özbek kökenlidir. 1924 yılında, Özbekistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
kurulduğunda, bugünkü Tacikistan’ı içinde barındırmaktaydı. Ancak 1929 yılında, Tacikistan,
Özbekistan’dan ayrılınca, bölgede büyük bir Özbek nüfus kalmıştır. Bundan dolayı Tacikistan’ın ana dili
Farsça olmasına rağmen, tarihsel bağlar nedeniyle bölgede bugün hemen hemen herkes Özbekçe
konuşmaktadır. Tarihten gelen sorunların yansıması bağlamında günümüzde Tacikistan ile Özbekistan
arasındaki temel sınır sorununu, nüfusunun yaklaşık yüzde 70’ini Özbeklerin oluşturduğu Tacikistan’daki
Leninabad şehrinin aidiyeti konusu oluşturmaktadır. Bu sınır sorununun içinde bir de “anklav”lar unsuru
bulunmaktadır. Tacik tarafının Özbekistan’da Sarvaksay isminde bir toprak parçası bulunmaktadır
(Starşuk, 2011:25).
Sonuç
Tarihsel olarak, genelde Orta Asya özelde Fergana vadisinde yaşayan halklar asırlardır iç içe ve
karışık yaşamamışlardır. Ne yazık ki, Sovyetler Birliği döneminde 1924-1927 yıllarında yapılan etnisiteye
dayalı ulus-devlet oluşturma politikası ve bu politikalar çerçevesinde belirlenen sınırlarlar özellikle
Fergana Vadisinde ciddi bir sorunlara dönüşmektedir. Söz konusu sınırlar gerek tarihsel gerekse coğrafik
gerçekliklere dayanmadıklarından, çoğu zaman yapay sınır niteliğinde kalmakta ancak asırlardır birlikte
yaşayan halkları birbirlerinden ayrıştırmaktadır. Ayrıca, Bağımsızlık sonrası dönemde Fergana vadisini
paylaşan Orta Asya cumhuriyetleri arasında sınır sorunlarından kaynaklanan sorunlar gün geçtikçe daha
da artmaktadır. Bu sorunlara bölgedeki su, toprak gibi doğal kaynakların paylaşımı ve ulaşım sorunları
eklenince işin içinden çıkılamaz hale gelmektedir. Son yıllarda sınır bölgelerinde doğal kaynakların
paylaşımından kaynaklanan ve yerel düzeyde çözülebilecek sorunlara ilgili ülkelerin silahlı küvvetlerinin
hemen harekete geçmesi olayı uluslararası boyuta taşımakta ve iki ülke arasında gerilimlerin artmasına
neden olmaktadır.
KAYNAKÇA
Alamanov, Salamat ve Aynura Umetalieva (2014). “Çek aralık çır-çataktar: Kırgız respublikasının başka
mamleketter menen çekteş mamlekettik çek arasındagı çır çataktarga serep” (Sınır çatışmaları: Kırgız
Cumhuriyeti ile komşu olan devletlerin sınır sorunlarının değerlendirilmesi), Der: Ayida Alımbekova ve
Todor Tagarev, Kırgız Respublikasının krizistik kırdaaldardı tesköödögü tacrıybası: keleçek üçün sabak
(Kırgız Cumhuriyetinde kriz dönemlerini yönetme tecrübeleri: Gelecek için ders), (Cenevre, Bişkek, Riga,
Sofya: Printhaus) Almanah, No 2, ss.151-189.
Demirci, Levent (2012), Özbekistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın Kesişimindeki Sorunlu Vadi : Fergana, Savunma
Bilimleri Dergisi, Cilt 11, Sayı 2, ss. 33-69.
Joldoshov, Altynbek (2013), “Kabilecilik, Bölgecilik ve Etnisite: Kırgız Kimliği Üzerine Çalışmalar”, Orta Asya ve
Kafkasya Araştırmaları Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 15, ss.101-133.
Starşuk, Yuliya, (2011), Osobennosti proyablenie pograniçnıh protivoreçiy mejdu tsentralnoaziyatskim stranami
SNG (BDT’ye üye Orta Asya ülkeleri arasındaki sınır çatışmaları görüntülerinin özellikleri), Pskovskiy
Regionologiçeskiy Jurnal, No 12, ss.16-26.
ULUSLARARASI İLİŞKİLERDE İNSAN HAKLARI SORUNU
Agil MAMMADOV
Özet: Her insan basit anlamda insan olduğu için belirli bir kişisel haklara sahiptir. İnsan hakları insanoğlunun
en temel hakkıdır. İnsan hakları hayatın tüm yönlerini kapsamaktadır. İnsan hakları bölünemez ve birbirine
bağımlıdır. İnsan hakları, kişiyi kendi özüyle yaşatacak kurallardır. İkinci dünya savaşından sonra insan
hakları siyasal söylem olarak daha da yayılmıştır. 1948 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından
kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirisi, bu amaca ulaşma yolunda ilk adım oldu. Özellikle az gelişmiş
ülkelerde insan hakları o ülkenin temel sorunu olarak kalmaktadır. Küreselleşme dönemi de bireyin
dönemdir. Çağdaş devlet insan haklarına saygılı davranan devlettir. Bu süreçte, insan haklarının korunması
ve geliştirilmesinde uzmanlaşmış Hükümet Dışı Kuruluşlar (HDK), devletlerin dış politikalarında insan
hakları konularına dikkat çekerek uluslararası arenada yürüttükleri faaliyetlerle, yeni bir alan oluşturdular.
Anahtar Kelimeler: İnsan Hakları, Devlet, Birleşmiş Milletler, Demokratikleşme
Human Rights Issues in International Relations
Abstract: Every person is entitled to certain right – simply by the fact that they are a human being. Human
rights are the most fundamental rights of human beings. Human rights cover all aspects of life. Human rights
are indivisible and interdependent. Human rights are rules to live by his own people. Human rights have
pervaded much of the political discourse since the Second World War. The Universal Declaration of Human
Rights, adopted by the United Nations General Assembly in 1948, was the first step towards achieving this
objective. Especially, underdeveloped country, human rights remains the main problem of the country. The
era of globalization is also the era of the individual. The modern state is the state acting respectful of human
rights. In this process, Non-governmental Organizations (NGOs), specialized on the protection and
promotion of human rights, opened a new space iv for the activities that they carry out in the international
arena drawing attention of states to the issues of human rights in the conduct of foreign policies of the
concerning countries.
Key words: Human Rights, State, United Nations, Democratization
Giriş
İnsan hakları kavramının düşünce alanında filizlenip ortaya çıktığı üz yüzyıldan bu yana, bu
hakların tanınması ve sınırlanması konusu tam bir açıklığa kavuşmamıştır. Ancak, genel olarak liberal
demokrarik rejimlerin insan hakları kavramına daha fazla özen gösterdiği, totaliter sistemlerde ise
sistemin mantığı gereği insan haklarının ihlal edildiğini söylemek mümkündür. İnsan haklarının
günümüze kadar geçirdiği aşamaları; a) 18. Yüzyıld Fransız ve Amerikan devrimleri ile başlayan klasik
bireysel hak ve özgürlüklere yönelik haklar; b) 19. Yüzyılın sonlarına doğru ortaya çıkan kitlesel
hareketler ve sosyal haklar; c) 20. Yüzyılın ikinci yarısıyla üçüncü düny ülkelerinde başlayan ulusçu
akımların gündeme getirdiği ulus ve halklarının kendi geleceklerini belirleme, sağlıklı bir çevrede
yaşama, sosyal gelişme ve kalkınma hakları şeklinde üçe ayırmak olanaklıdır. Bu hakların korunması ve
geliştirilmesine paralel olarak uluslararası düzeyde de bir takım güvenceler sağlanmaya çalışılmış ve bazı
kurumlar oluşturulmuştur.
İnsan Hakları Kavramı, Tarihi, Günümüz Demokrasisinde Yeri.
1990 yılı başlarından itibaren tüm dünyada yaşanan siyasi gelişmeler sonucunda insan haklarının
uluslararası politikada rolü, geçmişe oranla daha fazla bir önem kazanmıştır. Küreselleşme, dünyanın
birçok bölgesinde yaşanan demokratikleşme ve modernleşme hareketleri, yoğunlaşan etnik çatışmalar,
uluslararası örgütlerin günümüzdeki rolünü de önemli ölçüde arttırmıştır. Ayrıca, bu gelişmeler sonucu,
dünya politikasının ibresi de, insan haklarının daha da geliştirilmesi ve korunması alanına doğru kaymıştır
(Erdoğan, 2000; 15).
İnsan Hakları fikri oldukça eski olmakla birlikte “insan hakları” (human rigts) terimi görece daha
yeni denebilecek bir tarih olan 1940`lı yıllarda kullanılmaya başlanmıştır. İnsan Hakları teriminin
yaygınlaşmasında Thomas Paine`in 1791`de basılan İnsan`ın Hakları (Rights of Man) kitabının etkisi
büyüktür. Paine bu kitabı, Fransa`daki Devrim Üzerine Düşünceler (1790) yazısı ile devrim ve devrimin
insan haklarına olan etkisini kaleme almıştır (Uslu, 2015; 359).
UNEC, TUDİFAK, İqtisadiyyat və İşlətmə, aqil.arifoglu@gmail.com