Bankacılar Dergisi, Sayı 36, 2001 tc merkez Bankası ile Federal Rezerv Sisteminin (fed) Karşılaştırması



Yüklə 156,5 Kb.
tarix14.09.2018
ölçüsü156,5 Kb.
#68545
növüYazi

Bankacılar Dergisi, Sayı 36, 2001



TC Merkez Bankası ile Federal Rezerv Sisteminin (FED) Karşılaştırması

Haydar AKYAZI*



I. Giriş

İnsanlık tarihinin üç önemli buluşundan birisi olarak gösterilen merkez bankaları, kuruluşlarından günümüze kadar geçen sürede önemli değişikliklere uğramışlardır. Bu değişiklik sürecini klasik merkez bankacılığından çağdaş merkez bankacılığına geçiş şeklinde özetlemek mümkündür. Böylece, hükümetleri finanse eden ve birden çok makroekonomik hedefi olan merkez bankacılığı yapısı; tam bağımsız, şeffaf, hesap veren, başlıca amacı fiyat istikrarının sağlanması olan ve para politikası uygulamalarında serbest piyasa şartlarına uygun para politikası araçlarını kullanan merkez bankacılığı yapısına dönüşmüştür.


TC Merkez Bankası (TCMB) da bu çağdaş çizgiyi yakalamak için gayret göstermektedir. Ancak bu konuda bazı kısıtlayıcı hususlar vardır. Bunların bir kısmı, Merkez Bankası Kanunu’ndan, bir kısmı da Türkiye ekonomisinin karşı karşıya olduğu sorunlardan kaynaklanmaktadır. Bunlardan daha da önemlisi ise, devletin işleyiş mekanizmasının belirli bir sisteme oturtulamamasıdır. Burada anlatılmak istenen, Merkez Bankası’nın hükümet içinde bağımsız bir kurum olarak çalışmasını sağlayacak bir sistemin henüz sağlanamamasıdır. Oysa bu sistem ABD’de çoktan sağlanabilmiştir. ABD Merkez Bankası (FED), hükümet içerisinde bağımsız bir kurum olarak çalışabilmektedir. FED Başkanı sadece kendi ülkesinde değil, tüm dünyada en saygın kişiler arasında yer almaktadır. Bu saygınlığı FED’e de önemli ölçüde kredibilite sağlamaktadır.
Bu çalışmanın amacı, çağdaş bir merkez bankacılığı fonksiyonu sürdüren FED ile çağdaş bir merkez bankası olma gayreti içerisinde olan TCMB’yi incelemek, karşılaştırmak ve TCMB’nin çağdaş bir merkez bankası olma yolunda FED’in hangi yönlerinden yararlanabileceğini ortaya koymaktır. Bu amaçla, makalenin birinci ve ikinci kısımlarında genel hatları ile TCMB ve FED incelenmiş, son kısımda ise bir karşılaştırma yapılmıştır.

II. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın Tarihçesi


Ülkemizdeki merkez bankacılığı tarihçesini Cumhuriyet öncesi ve Cumhuriyet sonrası dönem olmak üzere iki alt dönemde incelemek mümkündür. Cumhuriyetten önceki dönemde, Osmanlı Bankası merkez bankacılığı görevini yerine getirmeye çalışıyordu. Ancak Osmanlı Bankası’nın, bilindiği şekli ile, merkez bankası görevini yerine getirdiği söylenemez. Bunun nedenini Banka’nın kuruluş gayesinde görmek mümkündür.

1853 yılında Ruslarla yapılan Kırım Savaşı ile birlikte İmparatorluğun finansman ihtiyacı daha da artmıştır. Bu gelişmeye paralel olarak, 1856 yılından itibaren esas amaçları Osmanlı Devleti’ne borç vermek olan birçok banka kurulmuştur. Böylece Osmanlı Devleti’nde 19. yy.’ın ikinci yarısından itibaren “borçlanma bankacılığı”niteliğinde bir bankacılık faaliyeti hızlanmış oldu (Bolay, 1991, s. 48).

Kurulan bankalar arasında en önemlisi, 1856 yılında Fransız sermayesi ile kurulan ve esas gayesi Osmanlı Devleti’nin dış borçlanmasına aracılık etmek olan Bank-ı Osmani (Osmanlı Bankası) idi. Banka, 1863 yılında İngiliz sermayesinin de katılması ile Bank-ı Osmani Şahane adını almıştır. Osmanlı Bankası, daha sonra Osmanlı Devleti adına banknot ihraç yetkisini de elde etmiştir. Banka 1/3 altın karşılığında banknot ihraç etmiş, Hazine bonolarını iskonto etmiş, iç ve dış borçlara ilişkin faiz ve ana para ödemelerini sadece kendisi yapmış ve bunun karşılığında binde beş oranında komisyon almıştır. Devlet, Banka’nın karından pay almamış, hükümete vereceği kredinin karşılığında güvence olarak bazı gelir kaynakları karşılık olarak gösterilmiştir1. Banka bir devlet bankası olarak her türlü resim ve harçtan muaf tutulmuştur (Akgüç, 1987, s.114).

Açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, Osmanlı Bankası, diğer ülkelerin merkez bankalarına göre önemli ayrıcalık ve farklılıklara sahipti. Bunları, kısaca, şöyle özetlemek mümkündür:
-Her şeyden önce Banka’nın sermayesi yabancılara aitti. İdare merkezi Londra, iş merkezi ise İstanbul idi.
-Bankanın ihraç ettiği banknotlar İstanbul ili ile sınırlı kalıyordu. Halk, Banka’nın ihraç etmiş olduğu banknotlara itibar etmemiştir. Bunun başlıca nedeni, 1840 yılında çıkarılan ancak başarı sağlanamayan ilk kaimelerin getirdiği olumsuz sonuçlardır. Halk, elde ettiği banknotları hemen bankaya getiriyor, karşılığında altın alıyordu. Banka da bundan büyük kazançlar elde ediyordu. Çünkü 1/3 karşılık esasına göre Banka, her altın lira karşılığında iki liralık faizsiz bir kaynak elde ediyordu (Kazgan, 1990, s.25).
-Banka, Osmanlı Devleti’nin kısa vadeli finansman ihtiyacını gereği gibi karşılayamamıştır. Devletle olan kredi ilişkilerinde ticari bir banka mantığı ile hareket etmiştir.
-Banka, bir devlet bankasından beklenen reeskont ve karşılıklar yoluyla kredi sağlama mekanizmasına hiçbir zaman sahip olmamıştır (Tekeli-İlkin, 1997, s.59).
Cumhuriyetin ilanı ile birlikte, kazanılan ulusal bağımsızlığın tek başına yeterli olmadığı ve bunun ekonomik bağımsızlıkla da pekiştirilmesi gerektiği düşüncesi hakim olmuştur. Nitekim Atatürk ve onun yakın çalışma arkadaşları “iktisadi zaferlerle taçlandırılmadıkça, siyasal ve askeri zaferlerin uzun süreli olamayacağı” şeklinde bir fikre sahiplerdi (Tezel, 1986, s.118). Ekonomik bağımsızlığın simgesi olarak ulusal bir merkez bankasının kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bir merkez bankası kurulması fikri olmasına rağmen, o zamanki ekonomik şartlar ve mali kurumlar ve piyasalar konusunda yeterli tecrübenin bulunmamasından dolayı, çalışmalar 1930 yılında 1715 Sayılı Kanun ile TCMB’nin kurulmasıyla sonuçlandırılabilmiştir.
1715 Sayılı Kanun’un 2. maddesinde Banka’nın temel amacı, “memleketin iktisadi kalkınmasına yardımcı olmak” olarak belirlenmiştir. Bu amacı gerçekleştirmek için Banka’ya;
-İskonto oranını belirleme ve para piyasasını düzenlemek,
-Hazine işlemlerini yapmak,

-Hükümet’le ortaklaşa Türk parasının değerinin korunmasına yönelik tüm önlemleri almak görevleri verilmiştir.


1715 Sayılı Kanun, 40 yıl yürürlükte kalmış ve 1970 yılında 1211 Sayılı Kanun’la önemli değişikliklere uğramıştır. 1211 Sayılı Kanun’la, Banka’nın para politikası araçlarının genişletilmesi, Banka Kredilerini Tanzim Komitesi’nin görev ve yetkilerinin TCMB’ye devredilmesi, orta vadeli kredilerin verilmesi uygulamasının getirilmesi ve idari yapıda Başkanlık (Guvernörlük) organının oluşturulması ve Banka sermayesinin artırılması gibi değişiklikler getirilmiştir2.
1211 Sayılı Kanun’da TCMB’ye önemli görevler verilmiştir. Banka’nın temel görevlerini, para ve kredi politikasını kalkınma planları ve yıllık programlar çerçevesinde yürütmek, paranın iç ve dış değerinin korunmasını sağlamak, para basma ve kredi işlemlerini düzenlemek şeklinde özetlemek mümkündür3.

III. Banka’nın Sermaye ve Örgüt Yapısı

Banka’nın sermayesi 25.000.000.000 TL olup, hisse senetlerinin itibari kıymetler de 100.000, 200.000, 500.000, 1.000.000, 5.000.000 ve 10.000.000 liradır. Hisseler nama yazılmış olup, dört sınıfa ayrılmıştır. (A) sınıfı pay senetleri Hazine’ye ait olup, sermayenin yüzde 51’nden aşağıya düşemez. (B) sınıfı pay senetleri Türkiye’de faaliyette bulunan ulusal bankalara aittir. Hisse senetlerinin en çok 15.000 adeti C sınıfı hisse senedi olarak bankalarla imtiyazlı şirketlere tahsis edilmiştir. (D) sınıfı pay senetleri ise Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere ait bulunmaktadır.



Şekil : 1 TCMB’nin Örgüt Yapısı



Genel Kurul

Başkan


Denetleme Kurulu

Banka Meclisi


Merkez İskonto

Komitesi





Teftiş Kurulu Başkanlığı



Yönetim

Komitesi


Genel Sekreterlik





Başkan Yard.

Başkan Yard.

Başkan Yard.

Başkan Yard



-Emisyon

-İnşaat ve

Malzeme

-İşçi Dövizleri

-Banknot Matbaası

Genel Müdürlükleri

-Şubeler

-Bilgi İşlem

-İstatistik

-Piyasalar

-Sosyal İşler

Genel Müdürlükleri

-Bankacılık

-Baş Hukuk Müş.

ve Hukuk İşleri

-İnsan Kaynakları

-Muhasebe Genel Müdürlükleri

-Kontrol Kur. Baş.




-Araştırma

-Dış İlişkiler

Genel Müdürlükleri

-Güvenlik ve Savunma Sekreterliği

-Yurtdışı Temsilcilikler

Kaynak: TCMB, 2000, s.7.

1930 tarihli 1715 Sayılı Kanun’da Banka’nın bağımsızlığını sağlamak üzere sermaye içindeki Hazine payı yüzde15 ile sınırlandırılmıştır. Bu şekilde bir düzenleme, o zamanki yöneticilerin özerkliğe verdiği önemi göstermesi açısından önemlidir. Özerkliğin bir diğer önemli göstergesi olarak, Banka unvanında yer alan Cumhuriyet kelimesidir. Cumhuriyet sözcüğünün kullanılmasındaki amaç, Merkez Bankası’nın otonom olduğu, yani diğer kamu kurumlarının statülerinden değişik bir statüde bulunduğunun vurgulanmasıdır (Işıl, 1992, s.4).
TCMB’nin; Hissedarlar Genel Kurulu, Banka Meclisi, Başkanlık (Guvernörlük), Denetleme Kurulu, Yönetim Komitesi, Merkez ve Şubeler İskonto Komiteleri ve Şubeler Teşkilatı şeklinde birimleri bulunmaktadır. Hissedarlar, Banka’nın Genel Kurulu’nu oluşturur. Her yıl Nisan ayında toplanırlar. Toplantıya Merkez Bankası Başkanı başkanlık eder. Banka Meclisi, Merkez Bankası’nın en yüksek karar organıdır. Meclis, Başkan ve Genel Kurul’ca seçilen altı üyeden oluşmaktadır. Başkan, Bakanlar Kurulu kararı ile beş yıllık bir süre için atanmaktadır. Bu sürenin sonunda yeniden atanabilir. Başkan, Banka’yı sevk ve idare eder. Başkan’a yardımcı olmak üzere, dört Başkan Yardımcısı atanır. Denetleme Kurulu, Banka’nın tüm işlem ve hesaplarını inceler. Yönetim Komitesi de, Banka Meclisi kararı gerektiren hususlar varsa bunları hazırlayıp, Meclis’e öneride bulunur. Komite, Başkan ve Yardımcılarından oluşur. Belirtilen organlar arasındaki ilişkiler, Şekil 1’de gösterilmiştir.

IV. TCMB’nin Sahip Olduğu Para-Kredi Politikası Araçları

TCMB, tabi olduğu Kanun gereğince, ekonomik gelişmeye yardım etmek amacıyla; para ve kredi politikasını, kalkınma planları ve yıllık programlar göz önünde bulundurularak ekonominin gereklerine göre ve fiyat istikrarını sağlayacak bir tarzda yürütmek, Hükümetle müştereken milli paranın iç ve dış değerini korumak amacıyla gerekli tedbirleri almak, milli paranın hacim ve tedavülünü düzenlemek, bankalara kredi verme işlerini belirlenen esas ve sınırlar içinde yürütmek, para arzını ve ekonominin likiditesini düzenlemek amacıyla açık piyasa işlemleri yapmak ve milli para ile altın ve yabancı paralar arasındaki karşılığı Hükümetçe belirlenecek esaslar dairesinde belirlemek gibi görevleri yerine getirmektedir.

Türkiye’de banknot ihracı imtiyazı tek elden Banka’ya aittir. Ayrıca, Banka’nın, para-kredi konularında karar alma ve Kanun’la kendisine verilen yetkiler çerçevesinde Hükümete öneride bulunma, kendi işlemlerinde uygulayacağı, reeskont, iskonto ve faiz oranlarını, Hükümetçe izlenen ekonomik politikaları da göz önünde bulundurarak tespit etme, meri mevzuatla kendisine verilen yetki ve görev alanına giren hususlara ilişkin yapmış olduğu türlü düzenlemelere bankaların uygun hareket edip etmediklerini denetleme gibi yetkileri de vardır.
TCMB, kendisine verilen görev ve yetkiler çerçevesinde, ekonomik amaç ve hedeflerin sağlanmasına yardımcı olacak şekilde kredilerin hacim, nitelik, mahiyet ve temin şartlarını düzenler ve kredi sistemi içinde genel likidite ihtiyacını karşılar. Genel likidite ihtiyacının karşılanmasının yanısıra, gerçek ticari işlere dayanan ve milli ekonomi için önem arz eden faaliyetlere de kredi tahsis edilebilmektedir.

TCMB, belirtilen esaslar dahilinde, ekonominin likiditesini kontrol etmek ve kalkınma planlarında öngörülen ekonomik hedeflerin gerçekleştirilmesine yönelik olarak, bir takım para ve kredi kontrol araçlarını kullanmaktadır. Bu araçları, kanuni karşılık oranı, disponibilite oranı, açık piyasa işlemleri, reeskont oranı, selektif kredi kontrolü, faiz oranı ve zorunlu döviz devir oranı şeklinde özetlemek mümkündür.



TCMB, para politikası araçlarından en çok açık piyasa işlemlerini kullanmakla birlikte, ekonomik gelişmelere paralel olarak diğer para politikası araçlarını da yoğun bir şekilde kullanmaktadır. Türkiye ekonomisinin henüz istenilen düzeyde sağlıklı bir yapıya kavuşamamasından dolayı, para politikası araçlarının birlikte kullanılması gerekmektedir. Diğer bir önemli nokta da, TCMB’nin, sahip olduğu para politikası araçlarını, özellikle 1990’lı yılların başına kadar, gerçek amacının dışında kullanmasıdır. Bu durum en açık bir şekilde reeskont oranlarının belirlenmesinde görülmüştür. TCMB’nin 27 Ekim 1989 tarihinde yayınladığı basın bildirisinde, Merkez Bankası’nın reeskont oranı aracıyla yürütmüş olduğu kredi politikasının, piyasanın ihtiyaç duyduğu likiditeyi ayarlamak ve bankalara gerekli hallerde likidite sağlamaktan çok, öncelikli sektörleri finanse etmek için kullanıldığı belirtilmektedir. Aynı bildiride, Merkez Bankası’nın bir ticari ve kalkınma bankası görevini üstlendiği belirtilmiştir (Keyder, 2000, s. 77). Ekim ve Aralık 1989 yılında yapılan bir takım yasal düzenlemelerle, Merkez Bankası’nın orta ve uzun vadeli kredi açılmasına son verilmiş, reeskont kredilerinin selektif kredi politikası aracı olmaktan çıkartılarak sadece para politikasının yürütülmesi amacıyla kullanılacak bir araç haline getirilmiştir (TCMB, 1989, s.37).
Para politikası araçlarından olan kanuni karşılık oranlarının uygulanmasında da benzer sorunlar yaşanmıştır. Bu araçla Merkez Bankası, bankaların yarattığı parayı (kaydi para) kontrol edebilmektedir. Merkez Bankası’nın, piyasadaki kredi hacmini etkilemek için uzun yıllar ve en sık kullandığı para politikası aracının kanuni karşılıklar olduğu söylenebilir. Ancak bu aracın etkili bir şekilde kullanılmasını etkileyen bir takım yanlış uygulamalar yapılmıştır. Örneğin, 26 Ocak 1970 tarihinde uygulanmaya başlayan Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nun 40-II-a maddesine göre, “Banka’ya yatırılacak munzam karşılıkların en cok yüzde 20’si Bankaca tespit, Yüksek Planlama Kurulu’nca uygun mütalaa ve Bakanlar Kurulu’nca tasvip edilecek esaslar dahilinde Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası zirai finansmanlarına tahsis edilebilir” hükmü konulmuştur (Keyder, 2000, s. 58). 92 Kanun Hükmünde Kararname ile 40-II-a bölümünde yapılan değişiklikle bu uygulamaya son verilmiş ve günümüzde de yürürlükte olan “Munzam karşılıklar, hiçbir maksat ve mevzuun finansmanı için kullanılamaz” hükmü ilave edilmiştir (Resmi Gazete, 1983, s.11). Ayrıca 1974 yılında yürürlüğe giren 1789 Sayılı Kanun’un 11. ve 1823 Sayılı Kanun’un 7. maddesi gereğince, kanuni karşılıkların Kamu İktisadi Teşebbüsleri’nin özel finansmanında kullanılabilmesi sağlanmıştır. Bu uygulama da 1975 yılında Anayasa Mahkemesi kararı ile durdurulmuştur (Keyder, 2000, s.58). Günümüzde bu tür uygulamalar sözkonusu olmadığından, kanuni karşılıklarını daha etkili bir şekilde kullanılması mümkün olmaktadır.
TCMB’nin son zamanlarda en çok kullandığı para politikası aracı, zorunlu döviz devir oranı olmuştur. Bu araçla Merkez Bankası, ekonomide kazanılan dövizlerin (PTT, özel finans kurumları ve bankalar tarafından) belirlediği belirli bir kur üzerinden kendisine satılmasını sağlamaktadır. Merkez Bankası, bu aracın yardımıyla döviz kurlarını etkileyebilmekte, döviz ihtiyacını karşılayabilmekte ve döviz piyasasını kontrol edebilmektedir. Ancak, aşırı döviz birikiminden dolayı, Haziran 1998’den itibaren başlamak üzere zorunlu döviz devirleri yüzde 0 olarak belirlenmiştir (Keyder, 2000, s.90).
Açık piyasa işlemleri, 1930 tarih ve 1715 Sayılı TCMB Kanun’nda yer almasına rağmen 1987 yılına kadar hemen hemen hiç kullanılamamıştır. Bunu, para ve sermaye piyasalarının yetersiz olması ve merkez bankası portföyün yetersiz olması gibi nedenlere bağlamak mümkündür. 1211 Sayılı Kanun’un 4. maddesinde değişiklik yapan 1986 tarihli 3291 Sayılı Kanun’la Banka’ya, para arzını ve ekonominin likiditesini düzenlemek amacıyla açık piyasa işlemleri yapma yetkisinin verilmesi, aynı Kanun’la, yapılacak açık piyasa işlemleri için sınırlamanın kaldırılması, artan iç borçlanma sonucu bankaların kamu kağıtlarına olan ilgilerinin giderek artması, 1211 Sayılı Kanunun 52. maddesinde yapılan değişiklikle repo ve

ters repo işlemlerine olanak sağlanması ve Merkez Bankası’nın portföyünün giderek artması4 gibi gelişmeler ve düzenlemeler açık piyasa işlemlerini para politikasının diğer araçlarına göre öne çıkarmıştır.


Para politikasının uygulamada başarılı olması, merkez bankalarının hedeflerini oluşturduktan sonra bu hedeflere ulaşmada yeterli yetki ve para politikası araçlarına sahip olmalarına bağlıdır. Bunun gerçekleştirilebilmesi için merkez bankalarının bağımsız olmaları gerekmektedir (Erçel, 1999, 24). TCMB fiili bağımsızlık konusunda yeterli düzeye gelememiştir. Bu nedenle para politikası araçlarını gerektiği etkinlik ve amaçta kullanamamaktadır. Ancak Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele programı çerçevesinde, hükümetle sağlıklı sayılabilecek bir diyalog içerisine girilmesiyle, para politikasının daha etkin kullanılması mümkün hale gelmiştir.
V. TCMB-Hazine İlişkileri
Hazine, paranın istikrarının sağlanması ve ekonomik faaliyetlerin düzenlenmesi görevlerinin en önemli bölümünü Merkez Bankası ile kendisi arasındaki geleneksel ilişkileri kurarken ve bunları uygularken yapmaktadır (Kayla, 1981, s. 99). Gerçekten de, Hazine’nin geleneksel fonksiyonlarından olan gelir ve giderlerin yer bakımından denkleştirilmesini Merkez Bankası aracılığı ile gerçekleştirmektedir. Yine gelir ve giderlerin zaman bakımından denkleştirilmesinde, Hazine’nin, hem piyasadan borçlanma hem de doğrudan kısa vadeli avans kullanması aşamalarında Merkez Bankası ile yakın işbirliğine girmektedir. Ancak bu ilişkilerin yıllardır Merkez Bankası açısından olumsuz sonuçlar verdiği görülmektedir.
Hazine’ye açılan kısa vadeli avansların geri gelmemesi, çıkarılan tahkim yasaları ile yeni avans limitlerinin sağlanması gibi uygulamalar, bugün yaşanılan yüksek enflasyonun parasal dinamiğini oluşturmaktadır. Bununla birlikte, 1.1.1995 tarihinde yürürlüğe giren Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu’nda yapılan değişiklik ile, daha önce her yıl cari yıl genel bütçe ödeneklerini toplamını aşan tutarın yüzde 12’sini geçmeyecek şekilde açılan Hazine’ye Kısa Vadeli Avans hesabına pay, kademeli olarak düşürülmüştür. 1998 yılından itibaren bu oran yüzde 3 olarak belirlenmiştir. Uygulamada ise, Hazine’ye Kısa Vadeli Avans hesabının bakiyesi olağanüstü haller dışında kullanılmamaktadır. Bu düzenleme Merkez Bankası’nın bağımsızlığı yolunda atılmış önemli bir adım olarak nitelendirilebilir.
Merkez Bankası’nın Hazine ile mali ve ekonomik müşavirlik, mali ajanlık, haznedarlık gibi ilişkileri de mevcuttur. Merkez Bankası, Hükümetin mali ve ekonomik konularda danışmanlığını yapar. Hazine adına Devlet’in dış borçlarını izler ve bunların geri ödemelerini yapar. Ayrıca bütün Hazine işlemlerini ve yurt içi ve dışı bütün para nakil ve havale işlemlerini ücretsiz olarak gerçekleştirir.

VI. Federal Rezerv Sistemi’nin Tarihçesi

ABD’de bir merkez bankasının kurulması fikri 18.yy.’a kadar uzanmakla birlikte, bu ancak 20.yy. başlarında gerçekleştirilebilmiştir. Bunun temel nedeni, merkez bankası kurulması fikrine karşı büyük bir kamuoyunun mevcut olmasıydı. Başta bazı ABD başkanları olmak üzere, çiftçiler de merkez bankası kurulması fikrine karşı çıkmışlardır. Nüfusun büyük bir kesimini temsil eden çiftçiler, kurulacak olan merkez bankasının tüccarları zengin edeceği görüşünü taşıdıklarından bu fikri desteklememişlerdir (Tarlan, 1986, s. 36).

Bu karşıt fikirler devam ederken, merkez bankasının kurulması sürecini başlatan bazı girişimler olmuştur. Maliye Bakanı Alexander Hamilton‘un gayretleriyle, 1791 yılında First Bank of United States kurulmuştur. Bu bankanın 1811 yılında bir eyalet bankasına dönüştürülmesinden sonra yine Hamilton’un gayretleriyle Second Bank of the United States kurulmuştur. Ancak dönemin Devlet Başkanı Andrew Jackson, merkez bankasının ülkede bir monopol güç oluşturacağını savunarak, bu bankanın imtiyazlarını veto etmiştir.
Bu iki başarısız girişimden sonra, ülkede banknot ihracının düzenlenmesi ve denetlenmesi konusunda ciddi problemler kendisini hissettirmeye başlamıştır. Ayrıca bankaların karşılaştıkları ani nakit ihtiyacını karşılayacak bir mekanizmanın olmaması da mali sistemde ciddi sorunların yaşanmasına neden olmuştur. Nitekim 1873, 1884, 1893 ve 1907 yıllarında art arda mali panikler yaşanmaya başlanmıştır (Mishkin, 1986, s. 321).
1907 yılında yaşanan mali panik, ABD’de bir merkez bankasının kurulmasının zorunlu hale geldiğini göstermesi açısından bir dönüm noktası oluşturmuştur. Nihayet oluşturulan “Ulusal Para Komisyonu” yaptığı araştırmalar sonucunda, bir merkez bankasının kurulması gerektiğini Kongre’ye bildirmiştir. Hazırlanan yasayı 1913 yılında Başkan Wood Wilson’un imzalaması ile “Federal Rezerv Sistemi-FED” kurulmuş oldu.

VII. FED’in Görevleri ve Sermaye Yapısı

FED, dört temel görevi yerine getirmektedir. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür (Bechter, 1994, s. 6):


- Para arzı ve kredi hacmini düzenlemek,

- Mali kurumların düzenlenmesi ve denetlenmesi,

- Hükümet için mali ajanlık yapmak,

-Mevduat kurumlar aracılığıyla, kamuya ödeme hizmetleri sunmak.


FED, belirtilen bu görevleri yerine getirirken, ekonominin temel amaçları olan yüksek istihdam, fiyat istikrarı, ekonomik büyüme ve dış ticaret dengesini göz önünde bulundurmaktadır. Şüphesiz ki, FED bu amaçları tek başına gerçekleştiremez. Ancak, uygulayacağı para ve kredi politikası ile bu amaçların gerçekleştirilmesinde önemli rol oynayabilmektedir.
FED, sermaye yapısı bakımından dünyada tek örnek olma özelliğini taşımaktadır. FED’in sermayesi, üye bankalara aittir. Üye bankalar, sermayelerinin yüzde 6’sı oranında Federal Rezerv Bank hissesi almak zorundadırlar. Bunun yüzde 3’ünün ödenmiş olması gerekmektedir. Kalan yüzde 3’lük kısmının ise ne zaman ödeneceği Guvernörler Kurulu’nun çağrısına bağlıdır. Anlaşılacağı üzere FED, üye bankaların sahip olduğu bir banka özelliğini taşımaktadır. Bu durum, ticari bankaların FED’in politikalarına etki edebileceği anlamına gelmemektedir.
VIII. FED’in Yapısı ve Organları
FED’in yapısı diğer ülke merkez bankalarının yapılarından oldukça farklı özellikler göstermektedir. En önemli farklılığı, ülkede tek bir merkez bankası teşkilatının olmamasıdır. Bunun başlıca nedeni, Amerikan kamuoyunun tek bir merkez bankası yapısına karşı olmasıdır. Ayrıca ülkenin çok büyük, ticari bankaların çok sayıda ve ülkenin Federal devlet yapısına sahip olması gibi nedenler de tek bir merkez bankası yapısını engellemiştir (Baumol-Blinder, 1986, s. 242).
FED’in kurulmasını sağlayan yasa gereğince, ülke 12 bölgeye ayrılmıştır. Her bir bölgede merkez bankacılığı görevini yürüten 12 ayrı Federal Rezerv Bankası vardır. Bu bankalar, San Francisco, Minneapolis, Kansas City, St. Louis, Atlanta, Cleveland, New York, Philadelphia, Richmond, Boston, Dallas ve Chicago merkez bankalarıdır. Bankalar arasında koordinasyonu sağlamak üzere “Guvernörler Kurulu” oluşturulmuştur.
FED’in organizasyon yapısında, Guvernörler Kurulu’ndan başka, Federal Açık Piyasa Komitesi (FMOC), Federal Merkez Bankaları, Danışma Komiteleri ve üye bankalar vardır. Şekil 2, FED’in yapısını ve organları arasındaki ilişkileri göstermektedir.

FED’in en önemli organı, Guvernörler Kurulu’dur. Kurul, sistemin “gözetleyicisi” ve “denetleyicisi” durumunda olup, Kongre’ye karşı sorumludur. Kurul üyeleri 14 yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre için seçilirler. Uzun görev süresi hem FED’in bağımsızlığının bir güvencesi durumundadır, hem de para politikasında istikrarı sağlayıcı olmaktadır. Kurul Başkan ve Başkan Yardımcısının görev süresi 4 yıl olup, görev süreleri dolduğunda yeniden seçilebilmektedirler.




Şekil : 2 FED’in Yapısı

Federal Rezerv Bankaları (FRB)
9 Müdür

A sınıfı :bankacı

B sınıfı: bankacılık dışı
C sınıfı: bankacılık dışı

Müdürler,

Başkan ve Yardımcısını atar

Memurlar



Guvernörler Kurulu
Birleşik Devletler Başkanı tarafından

atanan ve Senato tarafından onaylanan 7 üye




Federal Açık Piyasa Komitesi
(12 Üye)

Guvernörler Kurulu’nun 7 Üyesi,

New York Merkez Bankası Başkanı ve diğer 4 Merkez Bankası Başkanları

Üye

Bankalar

Büyük


Orta

Küçük
Her bir grup A ve B sınıfı müdürleri seçerler



Sermaye


katkısı




Atama



Federal Danışma

Komitesi
Her bir bankadan 1 üye

Tavsiye




Atamaları onaylar ve maaşları belirler

Maaşları onaylar


Kaynak: Broaddus, 1988, s.15.
Kurul’un en önemli görevi, para politikasının belirlenmesi ve yürütülmesidir. Ayrıca 12 FRB arasında koordinasyonu sağlamaktadır. Kurul, kanuni karşılık oranlarının belirlenmesi, her bir FRB’nin kendi bölgesi için belirlemiş olduğu iskonto oranının onaylanması (veya red edilmesi), güncel ekonomik gelişmelerle ilgili olarak ABD Başkanı’na görüş bildirmesi, yabancı ülkelerle olan ekonomik ilişkilerde ABD’yi temsil etmesi, FRB’lerin bütçelerinin onaylanması, menkul kıymet alımında kullanılacak asgari ödeme oranının belirlenmesi, mali sistemin sorunsuz çalışmasının sağlanması, bankacılık sisteminin denetlenmesi ve faaliyetleri ile ilgili olarak yılda iki kez Kongre’ye rapor sunması gibi görevleri vardır (Board of Guvernors of the Federal Reserve System, 1984, s.4-5, Mishkin, 1986, s.326).

Federal Açık Piyasa Komitesi (FMOC), FED’in açık piyasa işlemleri ile ilgili kararlar alır ve uygular. Ayrıca döviz ve efektif piyasasına girerek doların değerini belirleme görevi de bulunmaktadır. Komite’nin başkanlığını FED Başkanı, yardımcılığını da daimi üye olan New York FRB Başkanı yapmaktadır. 11 FRB başkanları da her yıl dönüşümlü olarak görev yapmaktadırlar. Kural olarak 7 Guvernörler Kurulu üyesi ile 5 FRB başkanlarının oy hakkı vardır. Ancak diğer FRB başkanları da yılda 8 kez yapılan toplantılara katılarak FOMC’nin kararları hakkında bilgi sahibi olurlar.



FED’in diğer bir organı olan FRB’lerin her birinde 9 müdür görev yapmaktadır. Üye bankalar, A sınıfı müdürleri profesyonel bankacılar arasından, B sınıfı müdürleri de sanayi, ticari ve tarım alanlarından gelen iş adamları arasından seçerler. Diğer 3 müdür de Guvernörler Kurulu tarafından kamu çıkarlarını temsil etmek üzere atanırlar. Bu gruptaki müdürlerden biri başkan, diğeri de başkan yardımcılığı görevini ifa ederler.
FRB’ler, ulusal ve uluslararası ekonomik gelişmeleri inceler ve FED’in uygulayacağı para politikası için kendi bölgeleri hakkında bilgi sağlarlar, mevduat bankaları için “en son ödünç veren kurum” olmaları nedeniyle yeteri kadar rezerv bulundururlar, mevduat kurumları ve Hazine’ye mali hizmetler sunarlar ve ihtiyaç fazlası karlarını Hazine’ye devrederler (FRB of Atlanta, http:/www.frbatlanta.org).
FED’in diğer organları, üye bankalar ve danışma komiteleridir. 1980 yılından önceki uygulamada sadece üye bankalar için kanuni karşılık uygulaması sözkonusu idi. Bu durum FED’e üye olmanın maliyetli olmasına neden olmaktaydı. Bunun neticesinde bankalar FED’e üye olma konusunda isteksiz davranmışlardır. Dolayısıyla da uygulanan para politikasının başarısı bundan etkilenmekteydi. Bu sakıncayı gidermek üzere, 1980 yılında yapılan bir düzenleme ile, tüm ticari bankalar kanuni karşılık uygulamasına tabi tutulmuştur. Üye bankalar FRB’in karından yüzde 6 kar payı alırlar. Danışma Komiteleri, FED’in ihtiyaç duyabileceği verileri toplar, genellikle bankacılar arasından seçilirler. Bu komitelerin gerçek bir gücü yoktur. Sadece danışmanlık görevi yaparlar.
IX. FED’in Sahip Olduğu Para Politikası Araçları
FED’in sahip olduğu para politikası araçları, açık piyasa işlemleri, iskonto oranı, kanuni karşılık oranı, ikna yolu, selektif kredi kontrolü ve asgari ödeme oranıdır (Ruffin-Gregory, 1988, s.173). Belirtilen para politikası araçlarından en önemlisi, en esnek olması dolayısıyla, kuşkusuz açık piyasa işlemleridir. FED, portföyünde bulunan hazine bono ve tahvillerini alıp satarak ekonominin likiditesini ayarlamaktadır. Açık piyasa işlemlerinin ne şekilde uygulanacağına FMOC karar verir, işlemler de New York FRB tarafından yürütülür.
Açık piyasa işlemleri, “dinamik” ve savunmaya yönelik” olmak üzere iki şekilde yapılmaktadır. Dinamik açık piyasa işlemlerinde, parasal tabanda ve bankaların rezervlerinde değişiklik yapılarak ekonominin likiditesi ayarlanmaktadır. Savunmaya yönelik açık piyasa işlemlerinde ise, parasal taban hedeflerinde kendi isteğinin dışında bir değişme ortaya çıkması durumunda, bu değişmeyi dengeleyici yönde bir işlemin yapılması sözkonusudur. Bu işlemlerin yapılmasında inisiyatif tamamen FED’dedir. FED, istediği zaman, istediği hacimde (portföyünün büyüklüğü kapsamında), açık piyasa işlemlerini yürütebilir.
Diğer para politikası aracı iskonto oranıdır. FRB’ler, en son ödünç veren kurum olarak, mali panik durumlarında ticari bankalara üç kategoride ödünç fonlar sağlarlar. Bunlar uyum kredisi, mevsimlik kredi ve genişletilmiş kredilerdir (Mishkin, 1986, s.364). Uyum kredileri, bankaların geçici nakit sıkıntısını karşılamak, mevsimlik krediler de mevsime bağlı olarak (yaz mevsiminde turizm hareketlerinin yaratacağı para ihtiyacı gibi) ortaya çıkan nakit sıkıntısı ve genişletilmiş krediler de bunların dışında daha ciddi boyutlardaki nakit sıkıntısının giderilmesi için verilmektedir.
İskonto oranının piyasa şartlarına doğrudan etkisi küçük düzeyde olsa da, FED’in gelecekte uygulayacağı para politikasının yönü hakkında bir sinyal verebilmesi açısından önemlidir. İskonto oranının bu özelliğini “ilan etkisi” (announcement effect) olarak da nitelendirmek mümkündür.
FED’in diğer bir para politikası aracı kanuni karşılık oranlarıdır. 1980 yılından önce sadece FED’e üye bankalar için kanuni karşılık oranı uygulanırken, 1980 yılında kabul edilen “Parasal Kontrol Yasası” gereğince ülkede faaliyette bulunan tüm bankalar için aynı karşılık oranları uygulanmaya başlanmıştır. Mevcut uygulamada kanuni karşılıklar, iskonto oranına göre daha az değiştirilmektedir. Bunun nedeni, kanuni karşılık uygulamasının mevduat kurumları ve ekonomi üzerine çarpıcı etkisinin olmasıdır (FRB of Chicago, http:/www.frbchi.org). Kanuni karşılık oranları da, para politikasının hangi yönde gideceğini gösterdiği ve kamunun para politikasına olan güveni etkilediği için “ilan etkisi” özelliği taşımaktadır. FED’in diğer para politikası araçları arasında yer alan ikna yolu, selektif kredi kontrolü ve asgari ödeme oranı günümüzde artık önemini kaybettiği söylenebilir. Bu açıklamalardan sonra, FED’in para politikası ve araçlarının yapısını Şekil 3’deki gibi özetlemek mümkündür.



Şekil: 3 FED’in Para Politikası Araçları ve İşleyiş Mekanizması



Guvernörler Kurulu
İkinci Derece Temel Politika Temel Politika
Para Politikası Araçları Komitesi Aracı

Kanuni Karşılık Oranı



Açık

Piyasa İşlemleri Komitesi


Açık


Piyasa İşlemleri


Kurul Başkanı

Ekonomistler

12 Bölgesel FRB

İskonto Oranı



Kaynak: Parkin, 1990, s.732.
Şekilden de görüleceği üzere, para politikasının merkezinde Guvernörler Kurulu bulunmaktadır. Kurul’a yardımcı olmak üzere ekonomistlerden oluşan bir ekip de bulunmaktadır. FRB’ler iskonto oranlarını belirlerler, ancak bunun Kurul tarafından onaylanması gerekmektedir. Kurul üyeleri ve FRB başkanlarından oluşan Federal Açık Piyasa Komitesi de uygulanacak açık piyasa işleminin şekline karar verir.

X. FED’in Hükümet ve Hazine İle İlişkileri

FED, dünyanın en bağımsız merkez bankaları arasında yer almaktadır. Bu bağımsızlık derecesi, FED’e hükümetten tamamen ayrı bir kurum olması imkanını vermemektedir. Aksine, FED ve hükümet ekonomik konularda çok sıkı işbirliği içerisinde bulunmaktadırlar. FED’in hükümetle olan ilişkinin niteliğini, “hükümet içerisinde bağımsız bir kurum” olarak nitelendirmek mümkündür.


FED’in hükümetle olan ilişkisini iki kısma ayırmak mümkündür. Birincisi, hükümetin “mali işler sorumlusu” olmasıdır. İkincisi de ülke içi ve dışı ekonomik konularda “danışmanlık” görevini yapmasıdır. Birinci kısımda Hazine, elde ettiği gelirleri FED’de tutar, ödemelerini de bu hesaplar üzerine çek yazarak yapmaktadır. Ayrıca Hazine’nin gelir ve giderleri arasında bir açık bulunması durumunda, halka bono ve tahvil satılarak bu açık kapatılmaktadır. FED, bu kağıtlardan satın alarak Hazine’ye dolaylı şekilde borç vermiş olur.
İkinci kısım olan danışmanlık ilişkisinde, FED hükümetin çok önemli bir bilgi kaynağıdır. Hükümet FED’in yardımıyla her eyaletteki ekonomik gelişmeyi takip edebilmektedir. FED Başkanı, ülke ekonomisinin içinde bulunduğu durum, mali gelişmeler ve diğer ekonomik gelişmeler konusundaki görüşlerini kamuoyuna açıklamaktadır. Ayrıca bunlarla ilgili raporları Amerikan Kongresi’ne sunmaktadır. Zaman zaman ABD Başkanı ile de görüşmeler yapmaktadır. FED Başkanı aynı zamanda ABD’nin uluslararası para ve mali konularda danışma kurulu olan Ulusal Danışma Konseyi’nin de üyesidir.

XI. TCMB ve FED’in Karşılaştırılması
ABD Merkez Bankası olan FED, tarihi gelişimi ve kendisine özgü yapısıyla diğer ülke merkez bankalarından olduğu gibi, TCMB’den de önemli farklılıklara sahiptir. TCMB ile FED’in karşılaştırılmasına, kuruluş tarihlerinden itibaren başlamak daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Çünkü hem TCMB hem de FED’in bugünkü yapıları, kuruluşlarına neden olan gerekçeler ve kuruldukları yıllardaki şartlardan önemli ölçüde etkilenmişlerdir.
FED ile TCMB arasındaki birinci farklılık, kuruluş amaçları açısından ortaya çıkmaktadır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde merkez bankacılığı görevini yerine getiren ancak bunda pek başarılı olamayan Osmanlı Bankası ile TCMB’nin kuruluşuna bakıldığında, belli bir amaca yönelik olarak kuruldukları görülmektedir. Osmanlı Bankası daha çok İmparatorluğun finansman ihtiyacını karşılamak için kurulmuşken, TCMB de milli paranın değerini korumak ve ulusal bağımsızlığımızın simgesi olması amacıyla kurulmuştur. Anlaşılacağı üzere her iki merkez bankasının kurulmasında ekonomik bir gerekçe sözkonusudur.
Oysa, ABD’de merkez bankasının kurulmasında ekonomik gerekçeden çok, yaşanılan bazı acı deneyimlerin etkisi olmuştur. Şöyle ki, bu ülkede merkez bankasının kurulması yönündeki çalışmalar 18. yy.da başlamasına rağmen, ancak 20. yy.da kurulabilmiştir. Bunda Amerikan kamuoyunun merkez bankası kurulmasına karşı olması etkili olmuştur. Çiftçiler, bankacılar ve hatta bazı ABD Başkanları dahi bu çalışmalara karşı çıkmışlardır. Bunun nedeni, kurulması düşünülen merkez bankasının monopol bir güç haline geleceği ve ekonomiye müdahale edeceğinin düşünülmesidir. Ancak yaşanılan acı deneyimler Amerikalıları zor da olsa ikna edebilmiştir.

TCMB ile FED arasındaki ikinci farklılık, sermayeleri bakımından ortaya çıkmaktadır. FED’in sermayesi, Federal Rezerv Sistemine üye olan ticari bankalara aittir. TCMB’nin sermayesi ise, Hazine, Türkiye’de faaliyette bulunan ulusal bankalar, yabancı banka ve imtiyazlı şirketler ile Türk uyruklu gerçek ve tüzel kişilere aittir. FED, sermaye yapısı bakımından sadece TCMB’den değil diğer merkez bankalarından da farklı bir yapı sergilemektedir. Burada bir noktanın altının çizilmesinde yarar vardır: FED ve TCMB’nin sermaye yapıları farklılık göstermekle birlikte, bu şekilde bir düzenlemeye gidilmesinin nedeni, her iki bankanın da bağımsızlığını sağlamaktır. Günümüzde gelinen noktaya bakıldığında bu amacın FED için sağlandığı ancak, TCMB için henüz sağlamamış olduğu görülmektedir. Bunu merkez bankasının bağımsızlığı üzerine yapılan bir çok çalışmada görmek mümkündür. Nitekim Cukierman-Webb-Neyapti (1992), Alesina-Summers (1993) , Posen (1995) ve Pollard (1992) gibi araştırmacıların yapmış olduklar çalışmalarda FED’in, en yüksek bağımsızlığa sahip merkez bankaları arasında yer aldığı ortaya konmuştur. Örneğin Cukierman-Webb-Neyapti’nin (1992), çalışmasında TCMB, yasal bağımsızlık açısından araştırmaya konu olan 72 ülke arasında ilk 10 merkez bankası arasına girmişken, gerçek bağımsızlığın temsilcisi olan merkez bankası başkanlarının değişim sıklığına göre bağımsızlık derecelendirilmesinde son 10 merkez bankası arasında yer alabilmiştir (Cukierman- Webb -Neyapti, 1992, ss. 362-364).


FED ile TCMB arasındaki üçüncü farklılık, merkez bankası teşkilat yapısı bakımından ortaya çıkmaktadır. Amerikan halkının tek bir merkez bankasına karşı olmasından dolayı, ülke genelinde 12 ayrı bölgede 12 tane Federal Rezerv Bankası kurulmuştur. Bu merkez bankaları, Federal Rezerv Sistemi’nin belirlemiş olduğu kurallar çerçevesinde görevlerini yapmaktadırlar. Türkiye’ de ise tek bir merkez bankası ve bunun şubeleri yer almaktadır.
FED ve TCMB’nin görevleri açısından bir karşılaştırma yapıldığında, temelde bir farklılığın olmadığı söylenebilir. Her iki merkez bankası da, para arzı ve kredi hacmini ekonominin likiditesine göre ayarlarlar. Bunun yanı sıra hükümetlerin mali ve iktisadi konularında danışmanlıklarını yaparlar.
Her iki merkez bankasının görevlerinde bir farklılık olmamakla birlikte, günümüzde ifa ettikleri görevlerin niteliği acısından önemli değişiklikler ortaya çıkmıştır. Bu değişiklikleri şu şekilde özetlemek mümkündür. FED, ABD mali sisteminde daha çok “düzenleyici” ve “denetleyici” rolü üstlenmektedir. Oysa TCMB, diğer görevlerinin yanı sıra, mali sistemde öncü olma görevlerini de ifa etmektedir. Bu kapsamda, mali sistemde liberasyonun sağlanması, ekonomi politikalarında aktif bir rol alması ve zaman zaman kalkınma bankacılığına benzer görevleri de ifa etmektedir. 1.9.2000 tarihi itibariyle, bankaların ve özel finans kuruluşlarının denetlenmesinden ve düzenlenmesinden Bankacılık Denetleme ve Düzenleme Kurumu sorumlu olmaya başlamıştır. Böylece TCMB’nin mali sistemi denetleme ve düzenleme fonksiyonu büyük ölçüde ortadan kalmıştır. FED de özellikle İkinci Dünya Savaşı sırasında kalkınma bankacılığı fonksiyonunu üstlenmiştir. Ancak zamanla bu fonksiyonlarını bırakarak klasik merkez bankacılığı çizgisinden uzaklaşmış ve çağdaş bir merkez bankası haline gelmiştir. TCMB henüz bu aşamaya gelememiştir. Ancak bu konuda önemli gelişmeler beklenmektedir. Nitekim TCMB’yi daha çağdaş bir merkez bankası yapısına kavuşturmayı amaçlayan ve tüm açılardan AB’ye giriş koşullarına uygun bir yeni yasanın hazırlanmakta olduğu bizzat Merkez Bankası Başkanı Erçel tarafından açıklanmıştır (Erçel, 2000, http://www.tcmb.gov.tr).
FED ile TCMB arasında bir diğer karşılaştırma merkez bankası başkanlarının ülkedeki saygınlıkları açısından yapılabilir. FED başkanları çok güçlü kişiliklere sahiptirler. Bu özellikleri ile elde ettikleri saygınlık sayesinde, ABD’de en önemli kişiler arasında yer almaktadırlar. Bu durum hem FED’e saygınlık kazandırmakta hem de FED’in bağımsızlığının en önemli güvencesini oluşturmaktadırlar. Türkiye’ye bakıldığında durum çok farklı görülmektedir. Türkiye’de zaman zaman Merkez Bankası başkanları ile hükümetler arasında sürtüşmeler yaşanmıştır. Çoğu zaman siyasal baskılar üstün çıkmıştır. Merkez bankası başkanları bankanın saygınlığını yıpratmamak için istifa etmek zorun kalmışlardır. Başkanların görev süreleri, politik baskıların arttığı dönemlerde oldukça kısa süreli olmuştur5. Örneğin Merkez Bankası eski başkanı Gültekin’in görev süresi sadece 4 ay kadar sürmüştür. Oysa FED’in şimdiki başkanı olan Greenspan, tam 13 yıldır görevini sürdürmektedir. FED’in 87 yıllık tarihinde sadece 13 Başkan görev yapmışken, TCMB’nin 70 yıllık tarihinde 18 Başkan görev yapmıştır. Görüleceği gibi, her iki Merkez Bankasının başkanlarının ortalama görev süresi arasında iki kat bir fark bulunmaktadır.
FED ile TCMB’nin hükümetlerle olan ilişkileri karşılaştırıldığında, önemli farklılıklar ortaya çıkmaktadır. FED, kendi sorumluluklarını yerine getirme açısından Hükümetle çok yakın bir ilişki içerisinde bulunmaktadır. Hükümetin bir kurumu olmakla birlikte, “hükümet içinde bağımsız” bir kurum olma özelliğine sahiptir. FED ve Hükümet uygulayacakları para ve maliye politikalarının uyum içerisinde olmasına dikkat etmektedirler. Eğer, çeşitli nedenlerle bu uyum sağlanamazsa, o zaman FED kendi para politikasını uygulayabilir. Bunun için yeterli güce ve araçlara sahiptir. Örneğin Hükümet enflasyonist bir politika izliyorsa, FED reeskont ve açık piyasa işlemleri ile bunu telafi edebilir. Kısaca para politikası, maliye politikasına göre pasifize olmaz. Yani FED tam bağımsızlığa sahiptir. Oysa Türkiye’de uzun yıllar bu durumun tersi yaşanmıştır. Herşeyden önce TCMB ile Hükümet arasındaki ilişkiler, son yıllar hariç, sağlıklı bir zemine oturtulamamıştır. Türkiye’deki para hacminin, ve dolayısıyla para politikasının, Hükümetin izlemiş olduğu maliye politikasının bir sonucu olarak ortaya çıktığı söylenebilir. Daha açık bir ifade ile, Türkiye’de para politikası maliye politikasının olumsuz sonuçlarını kapatmak için kullanılmıştır. Öyle ki, para politikasının maliye politikasının esiri haline getirildiği söylenebilir (Gökçe, 1992, s.52). Ancak son zamanlarda, Merkez Bankası ile Hükümet arasında enflasyonla mücadele programının başarısı açısından arzulanan bir diyalog kurulduğu gözden kaçmamaktadır.
XII. SONUÇ
Merkez bankaları, tarihi seyri içerisinde önemli değişikliklere uğramışlardır. Özellikle 1980’li yıllardan sonra merkez bankalarının fonksiyonlarında, amaçlarında ve uyguladıkları para politikalarında önemli değişiklikler olmuştur. Bu değişim, merkez bankalarının daha etkili, şeffaf, hesap veren ve tam bağımsız bir yapıya kavuşturulmaları yönüne doğru olmaktadır. Gelişmiş ülkeler bu yöndeki çalışmalarını hızlandırmışlardır.
TCMB de bu değişime ayak uydurmaya çalışmaktadır. Banka, kurulduğundan bu yana Türkiye’nin iktisadi kalkınmasında önemli görevler üstlenmiştir. Mali sistemin liberalleşmesi, kalkınma bankacılığı, bütçe açıklarının finansmanı ve bankalara fon sağlanması gibi görevler bunlar arasında sayılabilir. Ancak bu görevlerin önemli bir kısmı artık çağdaş merkez bankacılığı anlayışı ile pekişmemektedir. Çünkü yapılan bir çok araştırmada, merkez bankalarının hükümetleri finanse etmesinin ve fiyat istikrarının dışında hangi görev verilirse verilsin bunun sonucunun enflasyonist olacağı sonucu ortaya çıkmıştır. Gelişmiş ülkeler bu sonuçlara göre merkez bankalarının yapılarını yeniden şekillendirirken, Türkiye’de bu konuda çok ciddi sayılabilecek gelişme görülememektedir. Bunun başlıca nedeni yıllardır ihmal edilen ekonomik sorunların bir türlü çözülememesidir. Merkez bankası bu sorunlarla yıllarca uğraşmak zorunda bırakılmıştır. Para politikasına adeta maliye politikasının kötü sonuçlarını temizleme görevi verilmiştir. Kurumlar arası ilişkilerde bir sistem kurulamamıştır. Bu nedenle Merkez Bankası zaman zaman siyasi baskılarla karşı karşıya kalmıştır. Pazar ekonomisine geçişte gerekli reformların zamanında yapılmamasından dolayı yaşanılan sıkıntılar nedeniyle ekonomide güven ortamı bir türlü kurulamamıştır. Buna rağmen Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın çağdaş bir merkez bankası olma yolunda önemli adımlar attığını söylemek mümkündür.
ABD’de yukarıda sıralanan sorunlardan çok uzak bir tablo vardır. Merkez bankasının bağımsız olması konusu, daha başlangıç noktasında en çok önem verilen konu olmuştur. Bu durum sadece yasalarla sınırlı kalmamış, uygulamada da gerçekleştirilmiştir. Yani FED, hem yasal hem de fiili olarak bağımsızdır. Kurumlar arasındaki ilişkiler bir prensibe bağlanmıştır. Bu yapı içerisinde FED, Hükümet içinde bağımsız bir kurum olarak görev yapmaktadır. Başkanları son derece saygın ve güçlü kişiliklere sahip olmuşlardır. Bu nedenlerle FED, dünyanın en bağımsız, güçlü ve itibarlı merkez bankaları arasında yer almaktadır.
Burada belirtilmesi gereken nokta, merkez bankalarının tam bağımsız olması genellikle hükümetler tarafından pek istenilen bir durum değildir. Bu durumda merkez bankalarının başkanlarının güçlü kişiliği ve saygınlığı daha da önem kazanmaktadır. Bu sayede bankanın bağımsızlığı sağlanabilmektedir. FED, buna örnek verilebilir. TCMB de tam bağımsız bir yapıya geçmek istiyorsa bu konuda daha duyarlı olması gerekmektedir.
Türkiye’de kurumlar arasındaki ilişkilerin bir prensibe bağlamadan, ekonomik düzenin sağlıklı bir yapıya kavuşturmadan, mali sistemin güçlü ve etkin bir şekilde çalışmasını sağlanmadan ve hepsinden önemlisi yasada yer alan düzenlemelerin uygulamada da geçerli olmasını gerçekleştirmeden Merkez Bankası’nın çağdaş bir yapıya kavuşmasını beklemek gerçekçi olmayacaktır. Bütün bunlar TCMB’nin tek başına yapacağı işler değildir. Siyasal destek de gereklidir.

Dipnotlar

* Yrd. Doç. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi, İİBF, İktisat Bölümü Öğretim Üyesi.

1 22 Kasım 1879’da yapılan bir anlaşma ile, 1880’den itibaren 10 yıl süre ile “altı resim” (tütün, tuz, pul, müstikal, bazı yerlerin ipek öşürü ( vergi) ve balık avı resmi), Osmanlı Bankası’nın denetimi altında olan Rüsum-i Sitte İdaresi’nde toplanacaktı (Tekeli-İlkin, 1997, s.92).


2 TCMB Kanunu’nda 1984, 1986, 1994 ve 1999 yıllarında da bazı değişiklikler yapılmıştır.

3


3 Burada TCMB’nin görevleri arasında yer alan Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun (TMSF) idare ve temsil görevi ile ilgili yapılan değişikliğe değinmek gerekmektedir. Temmuz 1983’de 70 Sayılı KHK ile kurulan TMSF’nin temsil ve idare görevi, 26 Ağustos 2000 tarihinden itibaren Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’na devredilmiştir. Bu konu ile ilgili geniş bilgi için: 26 Ağustos 2000 tarih ve 24152 Sayılı Resmi Gazete.

4


4 Merkez Bankası’nın portföyü 1987 yılında 50 milyar, 1993 yılında 50 trilyon ve 1999 yılında da 916.7 trilyon TL ‘ye çıkmıştır (1987-99 Yıllık Raporları).
5 Bülent Gültekin’in yapmış olduğu istifa konuşmasında, 1994 yılında yaşanan krizin aşılması için Merkez Bankası’nın uygulamaya çalıştığı politikalara siyasi otoritenin nasıl müdahale ettiğini açıkça görmek mümkündür. (Gültekin, 1994).

5


Kaynaklar
AKGÜÇ, Ö. (1987), Türkiye’de Bankacılık, 2. Baskı, Gerçek Yayınevi, İstanbul.
BAUMOL, W. J. ve BLINDER, A.S. (1986), Economics Principles and Policy, Third Edition, Harcourt Brace Jovanovich Inc., USA.
BECHTER, D. M. (1994), The Federal Reserve Today, Eleventh Edition, FRB of Richmond, Virginia.
BOARD of GOVERNORS of the FEDERAL RESERV SYSTEM (1984), The Federal Reserve System Purposes and Functions, Seventh Edition, Washington.
BROADDUS, A. (1998), The Federal Reserve Today, Thirteenth Edition, FRB of Richmond, Virginia.
BOLAY, H. C. (1991), “Türk Bankacılık Tarihi”, Bankacılar Dergisi, Sayı: 5, s. 48-62.
CUKIERMAN, A.- WEBB, S. B. ve NEYAPTİ, B. (1992), “Measuring the Independence of Central Banks and Its Effect on Policy Outcomes”, The World Bank Economic Review, Cilt: 39, s. 353-398.
GÜLTEKİN, B. (1994), “Prof. Dr. Bülent Gültekin’in İstifa Konuşması”, İşletme ve Finans Dergisi, Sayı:94-95.
ERÇEL, G. (1999), “Türkiye’de Para Politikası Uygulamaları ve Etkileri”, TCMB, Konuşmalar (1996-1998), Ankara.
__________ (2000), “Türk Ekonomisindeki Son Gelişmeler ve Para Politikasına İlişkin Beklentiler”, DEIK Semineri, Londra, http://www.tcmb.gov. tr
FEDERAL RESERVE BANK of ATLANTA, “Federal Reserve System Structure and Functions, http://www.frbatlanta.org
FEDERAL RESERVE BANK of CHİCAGO, “The Fed: Our Central Bank”, http://www.frbchi.org
GÖKÇE, D. (1992), “Paranın Politikası, Görüş, s.46-52.
IŞIL, E. (1992), “TC Merkez Bankası Kime Bağlıdır ?” Dünya Gazetesi, s.4
KAYLA, Z. (1981), Merkez Bankacılığı İşlemleri, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları No:149, Ankara.
KAZGAN, H. (1990), “Osmanlı Bankası ve Osmanlı Para Politikaları, Para ve Sermaye Piyasaları, s.25-27.
KEYDER, N. (2000), Para Teori-Politika Uygulama, Geliştirilmiş 7. Baskı, Ankara.
MISHKIN, F. S. ( 1986), The Economics of Money, Banking, and Financial Markets, Mishkin Economics Inc., Boston.
PARKIN, M. (1990), Economics, Addison-Wesley Publishing Company Inc., Washington.
RESMİ GAZETE (1983), 6 Ekim 1983, Sayı: 18183, KHK/92.
RUFFIN, R. J. ve GREGORY P. R. (1988), Principles of Economics, Third Edition, Scott, Foresmand and Company, USA.
TARLAN, S. (1986), Tarihte Bankacılık, Maliye ve Gümrük Bakanlığı, Araştırma, Planlama ve Koordinasyon Kurulu, Yayın No: 1986/281, Ankara.
TCMB (2000), TCMB’nı Tanıtıcı Kitapçık, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu ve Yıllık Raporlar (1989-1999)
TEKELİ, İ. ve İLKİN, S. (1997), Para ve Kredi Sisteminin Oluşturulmasında Bir Aşama, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, TCMB, Ankara.
TEZEL, Y. S. (1986), Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi (1923-1950), 2. Baskı, Yurt Yayınları No: 4, Ankara.
http://www.federalreserve.gov/bios/119member.pdf, Membership of the Board of Governors of the Federal Reserve System, 1913-99.


Yüklə 156,5 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə