Beton basınç dayanımının artışı betonun birçok özelliğini



Yüklə 89,23 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix11.04.2018
ölçüsü89,23 Kb.
#37676


Özet

Beton basınç dayanımının artışı betonun birçok özelliğini 

olduğu gibi, dayanıklılığını da olumlu etkilemektedir. Ancak 

yükler açısından istenen dayanımı sağlayan kaliteli bir beto-

narme eleman bile tasarım aşamasında dikkate alınmamış 

etkiler nedeniyle kısa sürede bozularak 

kullanılmaz hale gelebilir ya da büyük 

bakım ve onarım masraflarına yol aça-

bilir. Betonun bozulmasına yol açan bu 

etmenler fiziksel, kimyasal, biyolojik ve 

mekanik kökenli olabilir. Bu faktörler be-

tonarme elemanlar üzerinde bazen bir-

leşik etki yaparak birbirlerini de olumsuz 

yönde etkiler. Betonarme yapıların ser-

vis ömürlerinin azalmasına yol açan iç 

ve dış kökenli bu etmenler bu çalışma 

kapsamında özet olarak sunulmuştur.

1. GİRİŞ

Yapı malzemelerinin ve yapıların işlev-

lerini servis ömürleri boyunca bozulma-

dan yerine getirmelerine durabilite, da-

yanıklılık veya kalıcılık adı verilir [1].

1970’li yılların ortalarına kadar betonar-

me yapıların çok dayanıklı, uzun ömürlü 

bir yapı türü olduğuna inanılmakta idi. Bu inanış betonun za-

manla dayanımının artmasına ve çeliğin beton pas payı taba-

kası tarafından korozyona karşı korunması ile açıklanabilir. 

Gerçekten beton teknolojisine uygun projelendirilmiş, üretil-

miş, geçirimsiz, yalıtımlı ve korunmuş yapılar için bu kavram 

doğrudur. 

Ancak son 20-30 yıla kadar, betonarme yapıların kalıcılığı 

konusunda yeterli bilgi birikimi olmadığından, yalnızca da-

yanım göz önüne alınarak üretilen, değişik sanat yapılarının 

bilgi eksikliği ve uygulama hataları nedeniyle önemli hasar-

lar gördüğü tespit edilmiştir. Örneğin, birçok Hollywood film 

sahnesinde gördüğümüz, 1932 yılında inşa edilen Los Ange-

les’taki Altıncı Cadde Viyadük köprüsü 

bugün Alkali silika Reaksiyonu nedeniy-

le oluşan çatlaklar sonucunda önemli 

ölçüde hasar görmüştür. Köprünün ya-

pıldığı yıllarda alkali-silika reaksiyonu 

henüz bilinmediğinden, aktif silis içeren 

agrega ve yüksek oranda alkali içeren 

çimento bir arada kullanılmıştır. Elli yıl 

içerisinde ortaya çıkabilecek önemli bir 

depremde yıkılma olasılığı %70 olarak 

görülen köprünün, yerine yeni bir köprü 

yapılması kararlaştırılmıştır [2]. Öngö-

rülmeyen durabilite sorunlarından dola-

yı servis dışı kalma tehlikesinde olan bu 

ve buna benzeyen birçok yapı gerek ül-

kemizde gerekse gelişmiş birçok ülkede 

mevcuttur. Bu yapıların yıkılarak yerine 

yenilerinin yapılması veya onarılması 

gerekmektedir. Gelişmiş ülkelerdeki, 

inşaat faaliyetlerinin %40’ını tamir ve 

bakım işlerinin oluşturduğu düşünüldü-

ğünde konunun önemi daha iyi anlaşıl-

maktadır [3].

Avrupa’da özellikle 2. Dünya savaşından sonra yapılan çok 

sayıda sanat yapısı, ABD’de çok sayıda köprü önemli durabili-

te sorunları yaşamış ve yaşamaktadır. Ülkemizde ise özellikle 

Marmara depreminden sonra göçen birçok binada donatı-

ların korozyon nedeniyle neredeyse sadece izlerinin kaldığı 

gözlenmiştir. 



Betonun Dürabilitesi 

*

                                 

(Dayanıklılık, Kalıcılık)

* Beton 2013 Hazır Beton Kongresi’nde sunulmuştur.

(1) 

Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, bulent.baradan@deu.edu.tr



(2)

 Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, serdar.aydin@deu.edu.tr



Bülent Baradan

1

 

Serdar Aydın

2

Durability of Concrete *

The increase of compressive strength posi-

tively affect the durability of concrete, like its 

all other properties. However, a reinforced 

concrete structure that is resistant to external 

loads may deteriorate and decrease its service-

ability and needs costly major repair and 

maintenance due to some factors that are not 

taken into account during its design stage. 

The factors that lead to deterioration of rein-

forced concrete structures may be physical, 

chemical, biological and mechanical origin. 

Also they may have a combined trigger effect 

over the structure. External and internal fac-

tors that decrease the service life of reinforced 

concrete structures are summarized within 

the scope of this presentation.

54

HAZIR

 BETON   

November - December



MAKALE 

ARTICLE


Günümüzde, bazı durabilite sorunlarının mekanizması tam 

olarak açığa kavuşmamakla birlikte, bu konuda gün geçtikçe 

ciddi ilerlemeler kaydedilmektedir. Örneğin beton üzerinde 

sülfatların zararlı etkisi 1877 yılından beri bilinmekte olup, 

ilk araştırmalar 19. yüzyılın sonunda Candlot ve Michaelis 

tarafından yapılmıştır [4]. Bunu karşın, sülfat etkisinin özel 

bir türü olan Tomasit etkisi ise ilk olarak 1962 yılında tespit 

edilmiş olup, 1965 yılında ABD’de diğer birkaç tomasit oluşu-

mu vakasıyla birlikte yayınlanmıştır. Aynı şekilde, ülkemizde 

özellikle Ege bölgesindeki viyadük ayaklarında ciddi hasarla-

ra neden olan alkali silika reaksiyonu ilk olarak ABD’de 1940 

yılında tespit edilmiştir [5].

Yapıların bozulmasına yol açan fiziksel, kimyasal, biyolojik 

ve mekanik kökenli etmenler Şekil 1’de görülmektedir. Meka-

nik yolla oluşan hasarlar arasında, darbe, aşınma, erozyon 

ve oyulma (kavitasyon) etkileri sayılabilir. Kimyasal etkenler 

dışarıdan beton içine sızan zararlı maddelerden kaynaklana-

bileceği gibi, beton bileşimini oluşturan malzemelerden de 

kaynaklanabilir. Bunlar arasında alkali-agrega reaksiyonları, 

sülfat etkisi, karbonatlaşma, korozyon, bazı asit ve tuz etkile-

ri sayılabilir. Bozulmanın fiziksel nedenleri; donma-çözülme, 

buz çözücü tuzlar, yüksek sıcaklıklar vb. etkilerdir [1].

Betonarme yapıların, çeşitli bozulma süreçleri nedeniyle kısa 

sürelerde işlevselliklerini yitirmeleri sadece ekonomik ve 

teknik bir problem olarak düşünülmemelidir. Bu durum kıt 

kaynakların verimsiz olarak kullanımı anlamına da gelmek-

tedir. Doğal kaynakların verimsiz kullanımı, çevresel-ekolojik 

problemlere yol açar. En az bakım ve onarım gerektiren uzun 

ömürlü yapılar, başlangıç giderleri nispeten az olan fakat sık 

sık bakım gerektiren yapılara kıyasla daha ekonomiktirler. 

Betonarme yapıların kalıcılığını etkileyen kimyasal ve fiziksel 

işlemlerin hemen hepsinde ana faktör, su ve beton bünye-

sindeki boşluklar ile çatlaklar içindeki taşınımdır. Gazların, 

suyun ve zararlı maddelerin beton içine taşınımı ve bunların 

beton ile etkileşimi, bozulma sürecinin gelişimi açısından çok 

önemlidir. Taşınımın boyutu, hızı ve etkisi büyük ölçüde beton 

bünyesindeki boşluk ve çatlakların çapı ve dağılımına ayrıca 

beton yüzeyindeki “mikroiklime” bağlıdır. Agrega beton için-

de çimento hamuru ile kaplanmış olduğundan ve normalde 

az boşluk içermesi nedeniyle, betonun geçirimliliği büyük 

ölçüde çimento hamurunun ve agrega-hamur arayüzeyinin 

geçirimliliğine bağlıdır. Çimento hamuru ve betondaki çatlak 

ve boşluklar; çoğunlukla beton teknolojisi kurallarına uyul-

maması sonucu, yetersiz sıkıştırma, yetersiz kür, kimyasal 

reaksiyona girmeyen fazla suyun terleme, buharlaşma olay-

ları veya hava sürükleyici katkı maddeleri eklenmesi gibi ne-

denlerle oluşur. Çimento hamurundaki ve betondaki boşluk-

lar mikro, kapiler ve makro olarak gruplandırılabilir. Kalıcılığı 

büyük ölçüde etkileyenler kılcal (kapiler) ve makro boyutta 

olanlardır. 

Günümüzde Üniversiteler ve değişik araştırma kurumlarınca 

bu konuda çok sayıda araştırma yapılmaktadır. Web of Scien-

ce  [6]  verilerine  göre,  1980  yılından  sonra  günümüze  kadar 

yapılan çalışmalar anahtar sözcük olarak “Beton” ve “Durabili-

te” kullanılarak değerlendirildiğinde beton konusunda yapılan 

araştırmaların %5’lik bir kısmının durabilite ile ilgili olduğu gö-

rülmüştür. Durabilite ile ilgili yapılan çalışmalar 1980’li yıllarda 

oldukça düşük düzeyde iken, eksponansiyel bir artış göstere-

rek günümüze ulaştığı görülmektedir. Birçok değişik kaynaklı 

kalıcılık sorunu laboratuvarlarda kapsamlı programlarla irde-

lenmektedir.  Buna  rağmen  bazı  konularda  çelişik  sonuçlara 

rastlanmaktadır. Bu farklılıkların değişik nedenleri vardır. Bun-

ları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:

1) Doğada uzun yıllarda (10-20 yıl) gerçekleşen olayları, labo-

ratuvar ortamında kısa sürede benzeştirme çabaları. Örne-

ğin, betonun asitlere dayanıklılığını incelerken, asit konsant-

rasyonu ve etki süresi iyi ayarlanmazsa, deney örneğine ya 

hiçbir şey olmaz ya da örnek tamamen dağılır.

2) Betona etki eden iç ve dış faktörler çok sayıdadır. (Malze-

me cinsleri, oranları, kür koşulları, iç ve dış saldırı türleri, vb.)

3) Deney sonuçlarının istatiksel açıdan anlamlı sayıda (örne-

ğin, en az 30) olması ve tekrarlanabilir olması gerekir. Oysa-

ki, birçok çalışmada üç örneğin ortalaması yeterli görülür ve 

deneyler tekrarlanmaz. 

4) Bazı deneylerin uluslararası kabul görmüş, revizyonları 

tamamlanmış standartları yoktur veya yeterli kapsamda de-

ğildir. 

5) Birçok laboratuvarın özellikle ortam koşulları sabit tutula-

mamaktadır. Bazı hassas deneylerde, insan hatalarına rast-

lanmaktadır. 

Ancak tüm bu sorunlara rağmen, günümüzde durabilite ko-

nusunda önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Artık yeni beton 

standardı TS EN206-1 [7] ve bu standardın uygulanmasına 

yönelik tamamlayıcı standard TS13515 [8]’de dayanımın yanı 

sıra çevresel etki sınıfları da devreye girmiştir. Esasen bir ya-

pının farklı elemanları farklı çevresel etkilere maruzdur. Ya-

pının iç kısımlarındaki betonarme elemanlar genellikle kuru 

ortam koşullarına maruz olup, dışarıdan fiziksel ve kimyasal 

bir etkiye açık değildir. Bununla birlikte, yapının dış kısmında-

ki betonarme elemanlar bu tür etkilere her zaman maruz ka-

labilir. Ancak, bir yapının ortam koşullarına açık betonarme 

elemanlarını farklı bir betonla üretmek pratik olarak mümkün 



55

November - December   HAZIR



  BETON   

ARTICLE

 

MAKALE 











Karbonatlaşmış beton içindeki donatının korozyonu elekt-

rokimyasal reaksiyonla gelişir. Korozyon elemanı elektron 

ve iyon akışını sağlayan beton boşluk suyunun oluşturduğu 

elektrolitik ortamla birbirine bağlı anot ve katot elemanların-

dan oluşur [43-44]. Anodik işlem demirin çözülmesi olayıdır 

(Fe  


    Fe

++

 + 2e



-

). Pozitif yüklü iyonlar çözeltiye karışırlar. 

Katodik işlemde ise çelik vasıtasıyla katoda geçen elektronlar 

su ve oksijenle birleşip hidroksil iyonlarını oluştururlar (2e

-

 + 


1/2 O

2

 + H



2

O  


  2(OH)

-

). Anottan çözeltiye geçen demir iyon-



ları hidroksil iyonlarıyla reaksiyona girerek demir hidroksiti 

oluştururlar  (Fe

++

 + 2(OH)  



  Fe(OH)

2

). Demir hidroksit ok-



sidasyonla demiroksite (pas) dönüşür. Korozyon hızı büyük 

ölçüde, beton içine O

2

 ve H


2

O difüzyonu hızına bağlıdır. Bu 

nedenle betonun boşluk yapısını etkileyen tüm faktörler ko-

rozyon hızını da etkilerler. Bunlar arasında betonun S/Ç oranı 

ilk sırada yer alır. Korozyon maksimum hızına %70-80 bağıl 

hava nemi değerlerinde ulaşır. Kuru betonda elektrolitik or-

tam mevcut olmadığından, suya doygun betona ise oksijen 

difüzyonu ihmal edilebilir mertebelerde olduğundan beton 

karbonatlaşmış olsa bile korozyon gerçekleşmez. En çok za-

rarı ise ıslanma-kuruma etkisine maruz yapılar görür. Yarı-ıs-

lak periyotta karbonatlaşma gelişirken, daha doygun ortam-

da korozyon hızla gelişir.



3.7.1 Klorür Korozyonu 

Klorür iyonları beton içine çeşitli yollardan girebilir. Bunlar 

arasında, yüksek miktarda klorür içeren agregaların, CaCl

2

 



içeren priz hızlandırıcı veya deniz suyunun beton üretimin-

de  kullanılması  sayılabilir.  Ancak  en  yaygın  kaynak  çevrede 

bulunan klorürlerin beton içine taşınımıdır. Özellikle betonla 

temas halindeki deniz suyu ya da tuzlu yeraltı suları, buz çö-

zücü tuzlar, tuz üreten veya işleyen sanayi tesisleri önemli 

birer klorid kaynağıdır.

Tekrarlı ıslanma-kuruma etkisine maruz deniz yapılarında de-

niz suyu ile beton içine sızan klorürler, suyun buharlaşması 

sonucu  beton  içinde  kalmakta,  tekrar  sayısı  arttıkça  klorür 

yoğunluğu da artmaktadır. Ayrıca, denizden yükselen çok 

ince deniz suyu damlacıkları dolayısıyla klorürler rüzgarlarla 

önemli mesafelerde taşınarak beton yüzeyine yerleşebilir [1].

Korozyon durumunda ise klorür iyonları katalizör görevi gö-

rür ve reaksiyonu çarpıcı biçimde hızlandırırlar. Bu durumda 

küçük yüzey anod oldukça büyük yüzey katod makro elemanı 

oluşur, donatının hep aynı bölgesi hasar görüp oyulur, kısa 

sürede donatıda büyük kesit kaybına neden olan korozyon iş-

lemi meydana gelir. Reaksiyon sonucu Cl iyonu kendini sürek-

li yenilediğinden, donatıda tahribat devamlı olur ve sonuçta 

donatı kopar. Bu olay düşük klor konsantrasyonlarında bile 

gerçekleşebilir. 

Düşük S/Ç oranına sahip yoğun, geçirimsiz ve yeterli kalın-

lıkta imal edilecek pas payı tabakası ile karbonatlaşma reak-

siyonuna ve klorür difüzyonuna büyük ölçüde engel olmak 

mümkündür. Buna karşılık boşluklu, geçirimli ve yeterli ka-

lınlıkta imal edilmemiş pas payı tabakasına sahip betonarme 

elemanların servis ömürlerinin çok kısa olması beklenir. Yü-

zeyi kaplanmamış, brüt beton uygulamalarından mümkün ol-

duğunca kaçınmak gerekir. Yüzeyin çimento-kireç esaslı sıva 

ile kaplanması, geçirimsiz izolasyon maddelerinin kullanılma-

sı, özel boyaların uygulanması yarar sağlamaktadır.

Deniz ortamında bulunan betonarme elemanlar değişik fizik-

sel ve kimyasal etkilere maruzdur. Klorür korozyonun yanı 

sıra, sülfat etkisi, donma-çözülme, tuz kristalizasyonu, aşın-

ma etkisi, magnezyum iyonlarının etkisi ve karbonik asit etki-

si mevcuttur. Genel olarak en çok hasar ıslanma-kuruma böl-

gesinde oluşur. Fiziksel etkiyi, dalgaların aşındırıcı etkilerinin 

yanı sıra, deniz suyu ile beton içine sızan tuzların, kuruma es-

nasında suyun buharlaşmasıyla betonda kalması, ıslanma-ku-

ruma tekrar sayısı arttıkça betondaki tuz yoğunluğunun art-

ması, tekrar ıslanma periyodunda kuru tuzların suyla temas 

edince hacimlerinin artarak betonda genleşme yaratmaları 

ve hasar oluşturulmaları olarak özetlemek mümkündür. Ay-

rıca tuzların kristalleşirken de büyük basınçlar oluşturduğu 

bilinmektedir. Kimyasal etki deniz suyundaki tuzlardan kay-

naklanır. Deniz suyundaki sülfat iyonları betonda sülfat etkisi 

yaratırlar. Ancak oluşan etrenjit ve alçıtaşının deniz suyunda 

çözülmesi nedeniyle betonda hasar oluşturan genleşme etki-

si ortaya çıkmaz. Yüksek C

3

A içerikli çimento kullanıldığında 



hasar genleşme ile değil katı bileşenlerin erozyona uğraya-

rak kütleden ayrılmasıyla kendini göstermektedir. Betonun 

magnezyum tuzlarıyla uzun süreli teması halinde C-S-H için-

deki kalsiyumun da Mg iyonlarıyla yer değiştirdiği görülür ki 

oluşan magnezyum silikat hidratın (M-S-H) bağlayıcılık özelli-

ği yoktur, kolayca parçalanabilir. Bu durum betonda rijitlik ve 

dayanım kaybına yol açar. Deniz suyunun beton karma suyu 

olarak kullanılması da sakıncalıdır. Deniz suyundaki klorürler 

betonarme elemanlarda korozyona yol açmaları sebebiyle ol-

dukça önemlidirler (Şekil 11).

Deniz suyu etkisine dayanıklılığı arttırmak için alınacak en 

önemli önlem betonun geçirimsizliğinin sağlanmasıdır. Çi-

mento dozajının arttırılması ve uygun çimento türünün kul-

lanılması önerilir. Cüruflu çimento ile üretilen betonlar klorür 

girişini engelleme ve dayanım bakımından deniz suyunda ıs-

lanma-kuruma etkilerine karşı normal Portland çimentosuyla 

üretilen betonlara kıyasla daha iyidir [45]. Puzolanik katkılı 

çimentoların veya puzolanların betonda kullanımı genellikle 

olumlu sonuçlar doğurmaktadır. Ancak bu tür betonların kür 

hassasiyetleri dikkate alınmalıdır. Pas payı tabakası kalınlığı-

na ve kalitesine önem verilmelidir. 

65

November - December   HAZIR



  BETON   

ARTICLE

 

MAKALE 



Deniz yapılarında ise, yosun türü bazı deniz canlılarının beton 

yüzeyinde büyümeleri, bazı olumlu veya olumsuz fiziksel ve kim-

yasal etkilere yol açabilir. Örneğin, beton elemanlar üzerinde 

büyüyen deniz canlıları oksijen tüketirler. Böylece beton içine di-

füze olacak oksijen miktarı azalır ve donatının korozyonu engel-

lenir. Ayrıca, açıkta kalan yüzeylerde oluşan bozulma, devamlı su 

altında kalan, yosun tutmuş beton elemanlarda görülmemekte-

dir. Ancak bazı deniz canlıları ve biyolojik oluşumlar ise asit içe-

ren salgıları nedeniyle betonda hasar oluşturabilirler. Bazı deniz 

canlıları ise beton içindeki kireci tüketerek betona zarar verirler.



5. SONUÇ

Yapının servis ömrü  boyunca işlevselliğini koruyabilmesi, ma-

ruz kalacağı yıpratıcı etkilerin türünün ve şiddetinin tasarım 

aşamasında belirlenmesi ve gerekli önlemlerin alınmasıyla 

mümkündür. Yapının birden fazla etkiye aynı anda ve tekrarlı 

olarak maruz kalmasının olası olduğu ve tüm bu etkilerin bir 

arada değerlendirilmesinin gerektiği gözden kaçırılmamalıdır. 

Alınacak önlemler yıpratıcı etkinin türüne ve şiddetine göre 

farklılık gösterebilir. Örneğin sülfat  etkisinde kalacak bir yapı 

için çimento seçiminin önemi büyüktür. Ancak, genel olarak, 

betonun veya betonarmenin dayanıklılığının sağlanmasında 

temel felsefe, kaliteli ve geçirimsiz beton kullanılmasıdır. Bu 

nedenle yıpratıcı etkinin kaynağı her ne olursa olsun, alınması 

gerekli genel önlemleri şu şekilde özetlenebilir:

Çevresel etkinin şiddeti dikkate alınarak uygun beton sınıfı 

seçilmeli, yapısal dizayn açısından ihtiyaç olmasa bile gere-

ğinde beton kalitesi arttırılmalıdır. Bir yapının bazı kısımları 

herhangi bir çevresel etkiye maruz kalmayabilmektedir. An-

cak, yapının dış kısımlarına bakan betonarme elemanlarında 

karbonatlaşma tehlikesi her zaman mevcuttur. Pratik olarak, 

aynı yapının değişik kısımlarında farklı beton sınıflarının kul-

lanılması mümkün olmadığından, beton sınıfının seçilmesin-

de çevresel etkinin olmadığı durum (X0) söz konusu değildir. 

Nemin ortamdan uzaklaştırılması çok ender bir durum oldu-

ğundan çevresel etki açısından C30/37 ve üstündeki beton 

sınıflarının kullanılması önerilmektedir.

Hemen hemen tüm dayanıklılık problemlerinde belirleyici 

faktör suyun, su içinde taşınan zararlı maddelerin ve gazla-

rın beton bünyesine sızmasıdır. Dolayısıyla kaliteli, geçirim-

siz beton üretmek ilk ve en önemli önlem olarak düşünülür. 

Geçirimsizliğin sağlanabilmesi için; düşük S/Ç oranlarıyla 

çalışılması, gerektiğinde betonun işlenebilirliğinin su mikta-

rının arttırılması ile değil, akışkanlaştırıcı vb. kimyasal katkı 

maddeleri kullanılarak arttırılması, puzolanlarla (uçucu kül, 

silika tozu, yüksek fırın cürufu vb.) beton içindeki kirecin 

tespit edilmesi, granülometrisi düzgün agrega kullanılması, 

betonun vibratör kullanılarak iyi sıkıştırılması, bakımının iyi 

yapılması ve çatlamasının önlenmesi, esasen beton teknoloji-

sinin gerektirdiği etkili önlemlerdir. 

Normal koşullarda çimento dozajının alt sınırının 300 kg/m

3



deniz yapılarında ise 350 kg/m



3

 alınması tavsiye edilir. Ancak 

TS EN 206-1 ve bu standardın uygulanmasına yönelik tamam-

layıcı standard TS 13515’de bu değerler bazı hafif çevresel ko-

şullar için 240 kg/m

3

 ve 300 kg/m



3

’e kadar düşmektedir. Mine-

ral katkı kullanılması durumunda ise, mineral katkının cinsine 

göre çimento dozajı bir miktar daha azaltılabilmektedir.

Yeterli kalınlıkta pas payı  tabakası kullanılmalıdır. Bina içleri 

gibi korunmuş kısımlarda pas payı tabakası kalınlığının 15-20 

mm civarında alınması mümkünken, korozyon  riskinin yük-

sek olduğu ortamlarda, örneğin deniz yapılarında, bu değe-

rin 50-60 mm ve üzerinde olması önerilir. Ayrıca pas payı ta-

bakası gerekli kalınlığının beton kalitesine ve geçirimsizliğine 

bağlı olduğu, standartlarda beton kalitesi ve pas payı kalınlığı 

için önerilen değerlerin genellikle yapının servis ömrünün 50 

yıl olacağı kabulüne dayandığı dikkate alınmalıdır. Anıtsal ya-

pılar, sanat yapıları için bu süre 100 yıldır. Ona göre ek önlem-

ler gerekir (pas payının, çimento dozajının arttırılması vb.). 

Klasik çimento-kireç esaslı sıvanın betonarme yapıların ka-

lıcılığının sağlanmasında -özellikle karbonatlaşma ve koroz-

yon durumunda- en basit fakat en etkili önlemlerden biri 

olduğu söylenebilir. Sıvasız (Brüt) beton uygulamalarından 

kaçınılmalı, yapılar iyi yalıtılmalıdır. 

Yapı elemanlarının detayları tasarlanırken suyun yapı ele-

manı üzerinden ve çevresinden bir an önce uzaklaşmasını 

sağlayacak tedbirler alınmalıdır. Suyun üzerinde birikebile-

ceği yatay yüzeylerden mümkün olduğunca kaçınılmalı, bu 

yüzeylere eğim verilerek veya başka çözümler üretilerek su-

yun uzaklaşması sağlanmalıdır. Derzler iyi düzenlenmeli, kür 

ihmal edilmemeli, soğuk derz oluşumuna izin verilmemelidir. 

Bazı durumlarda ise bu önlemlerin yanı sıra yapının karşı-

laşması muhtemel olan dayanıklılık problemine ve etkinin 

şiddetine bağlı olarak ihtiyaca uygun özel çimento kullanıl-

ması, kimyasal veya mineral katkı maddesi kullanılması gibi 

özel önlemler alınması gerekebilir. Çok şiddetli çevre etkisi 

durumunda ise betonun dıştan izole edilerek korunması bir 

zorunluluk haline gelebilir.



Kaynaklar

1. 


Baradan, B., Yazıcı, H., Ün, H., Beton ve Betonarme Yapılarda Kalıcılık 

(Durabilite), Türkiye Hazır Beton Birliği Yayınları, İstanbul, 2010.

2.  Silver, E., Cho, A., Movie Star Bridge’s Days Numbered. ENR.com 

Engineering News-Record, Issue: 03.12.2012.

3.   http://www.penetron.com, Erişim Tarihi (11.10.2012).

4. Brueckner, R. Accelerating the Thaumasite Form of Sulfate Attack and 

an Investigation of Its Effects on Skin Friction, Ph.D. Thesis, Birmingham 

University, 2007.



67

November - December   HAZIR



  BETON   

ARTICLE

 

MAKALE 


5. Ferraris, C.F., Alkali-Silica Reaction and High Performance Concrete, Bu-

ilding and Fire Research Laboratory, National Institute of Standards 

and Technology, Gaithersburg, MD 20899, 1995.

6.   http://apps.webofknowledge.com, Erişim Tarihi (10.10.2012).

7. TS EN206-1, Bölüm 1: Özellik, Performans, İmalat ve Uygunluk, TSE, An-

kara, 2002.

8. TS 13515, TS EN 206-1’in Uygulamasına Yönelik Tamamlayıcı Standard

TSE, Ankara, 2012.

9.  CEB (Comite Euro-International du Beton), Durable Concrete Struc-

tures, Lausanne: Thomas Telford Ltd, 1992.

10. ACI 201.2R-92, Guide to Durable Concrete, Manual of Concrete Prac-

tice, American Concrete Institute, Detroit, 1992.

11. ACI 318, Building Code, American Concrete Institute, Detroit, 2000.

12. Yeğinobalı, A., Betonun Dayanıklılığı I, Fiziksel Etkenler, T.Ç.M.B. Çi-

mento ve Araştırma Enstitüsü Seminer Notları, Ankara, 1999.

13.   http://kanvasbeton.com, Erişim Tarihi (11.10.2012).

14. Rostam, S., Durability of Concrete Structures Workshop Report, CEB & 

RILEM International Workshop, Department of Structural Enginee-

ring Technical, Copenhagen, 1983.

15. Mehta P.K., Monteiro J.M.P. Concrete: Microstructure, Properties, and 

Materials. Indian Concerete Institute, Indian Edition, 1997.

16. Neville, A.M. Properties of Concrete. Longman, England, 1997. 

17. Baradan, B., Aydın, S. “TS EN 206-1 Standardının Prefabrike Beto-

narme Elemanlar Açısından Önemi”, Beton Prefabrikasyon, No. 19 (77-

78), pp. 5-16, 2006.

18. Aydın, S., Türkel, S., Baradan, B., “Basınç Dayanımı ve Donma-

Çözülme Dayanıklılığı Açısından Beton İçin Optimum Hava İçeriğinin 

Belirlenmesi”, Hazır Beton Dergisi, No. 83(14), pp. 70-76, 2007.

19. Akman, M.S., “Betonarme Yapılarda Yangın Hasarı ve Yangın 

Sonunda Taşıyıcılığın Belirlenmesi”, Sika Teknik Bülten, Yıl 4, Sayı 3, 

İstanbul, 2001. 

20. Petzold, A., Röhrs, M., Concrete for High Temperatures, MacLaren 

and Sons, London, 1970.

21. Yazıcı, H., Türkel, S., Baradan, B., “High Temperature Resistance 

of Pumice Mortar”, II. International Symposium Cement and Concrete Tech-

nology in the 2000s, İstanbul, 2000.

22. Dias, W.P.S., Khoury, G.A., Sullivian, P.J.E., “Mechanical Proper-

ties of Hardened Cement Paste Exposed to Temperature up to 700 

ºC”, ACI Materials Journal, No. 87, pp. 160-166, 1990.

23. Piesta, J. “Heat Deformations of Cement Paste Phases and the 

Microstructure of Cement Paste”, Materials and Structures, No. 17, pp. 

415-420, 1984.

24. Lin, W.M., Lin, T.D., Powers-Couche, L.J., “Microstructures of 

Fire-Damaged Concrete”, American Concrete Institute Materials Journal

No. 93, pp. 199-205, 1996.

25. Khoury, G.A., “Compressive Strength of Concrete at High Tem-

peratures: a Reassessment”, Magazine of Concrete Research, No. 44 

(161), pp. 291-309, 1992.

26. Aydın, S., Yazıcı, H., Baradan, B. “High Temperature Resistance 

of Normal Strength and Autoclaved High Strength Mortars Incorpo-

rated Polypropylene and Steel Fibers”, Construction and Building Mate-



rials, No. 22(4), pp. 504-512, 2008.

27. TS 4065, Yapı Bileşenlerinin Yanmaya Dayanıklılık Sınıfları (Sınır Dakika 



Değerleri) - Betonarme ve Öngerilmeli Beton Kirişler. TSE, Ankara, 1984.

28. TS 3440, Zararlı Kimyasal Etkileri Olan Su, Zemin ve Gazların Etkisinde 



Kalacak Betonlar İçin Yapım Kuralları, TSE, Ankara, 1982.

29. Korista, D.S., Sarkisian, M.P., Abdelrazaq, A.K., “Design and 

Construction of China’s Tallest Building: The Jin Mao Tower, Shang-

hai”,  Structural Engineering World Congress (SEWC), San Francisco, CA, 

1998.

30. Hobbs, D.W., Alkali-Silica Reaction in Concrete. Thomas Telford Ltd, 



London, 1988.

31. Japan International Cooperation Agency. The Study on the Mainte-



nance and Rehabilitation of Highway Bridges in the Republic of Turkey, Final 

Report, 1996.

32. Shehata, M.H., Shashiprakash, S.G., Thomas, M.D.A., “Alkali Agg-

regate Reaction and Fly Ash”, Sixth NCB International Seminar on Cement 



and Building Materials, 1999.

33. Swamy, R.N., The Alkali-Silica Reaction in Concrete. Van Nostrand Re-

inhold, New York, 1992. 

34. Tosun, K., Yazıcı, H., Baradan, B., “Uçucu Kül ve Silika Tozunun 

Alkali Silika Reaksiyonuna Etkisinin İncelenmesi”, Türkiye İnşaat Mü-

hendisliği 16. Teknik Kongresi, Ankara, 2001.

35. Thomas, M., Hooton, R.D., Rogers, C., Fournier, B., “50 Years Old 

and Still Going Strong: Fly Ash Puts Paid to ASR”, Concrete Internati-

onal, January, 2012.

36. Alptuna, G., Dolomit Kökenli Agregaların Alkali-Karbonat Reaktivitesi-



nin Araştırılması, Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, 

2009. 


37. Akman, M.S., “Betonlarda Karbonatlaşma ve Yeniden Alkali-

zasyon Süreçleri”,  Türkiye İnşaat Mühendisliği 14. Teknik Kongresi, İzmir, 

1997.

38. Houst, Y.F. “Diffusion de Gaz, Carbonation et Retrait de la Pate de Ciment 



Durcie”, Ph.D. Thesis, Ecole Polytechnique Federale de Lausanne, 

No. 1108, 1993.

39. Kavalalı, M.S., Betonarmenin Kalıcılığı Konusunda Temel Bilgiler, İzmir: 

Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Yayınları,  No. 242, 

1994.

40. Otsuki, N., Hisada, M., “Betonarme Yapılarda Elektro Kimyasal 



Rehabilitasyon Metodları”, Sika Teknik Bülten, No. 4, Sayı 1, İstanbul, 

2001. 


41. Suryavanshi,  A.K., Swamy, R.N., “Stability of Friedel’s Salt in 

Carbonated Concrete Structural Elements”, Cement and Concrete Re-



search, No. 26, 729-741, 1996.

42. Yazıcı, H., Accelerated Carbonation Test of Concrete, Yüksek Lisans 

Tezi,  Dokuz Eylül Üniversitesi, İzmir, 1998. 

43. Akman, M.S. “Betona Gömülü Çeliğin Korozyonu, Riskin Saptan-

ması, Önlemeler”, Sika Teknik Bülten, Yıl 3, Sayı 4, İstanbul, 2002.

44. Rosenberg, A., Hansson, C., Andrade, C., “Mechanisms of Corro-

sion in Concrete”, Materials Science of Concrete I, Ed. By Skalny, P.J., The 

American Ceramic Society, 1989.

45. Yiğiter, H., Yazıcı, H., Aydın, S., “Effects of Cement Type, W/C 

Ratio and Cement Dosage on Sea Water Resistance of Concrete”, 

Building and Environment, No. 42, pp. 1770–1776, 2005.

68

HAZIR

 BETON   

November - December



MAKALE 

ARTICLE

Yüklə 89,23 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə