Beyrut’ta bir ermeni mahallesinde geziNTİ Ünal kalayci



Yüklə 39,3 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix26.01.2018
ölçüsü39,3 Kb.
#22513


BEYRUT’TA BİR ERMENİ MAHALLESİNDE 

GEZİNTİ

 

Ünal KALAYCI

Ermenistan  dışında  Fransa,  Rusya,  Amerika  ve 

Lübnan’da yaşayan Ermeni toplulukları var. Yıllardır 

nüfus  sayımı  yapılmadığı  için  Lübnan’daki  Ermeni 

nüfusunun  gerçek  sayısı  bilinmiyor  fakat  bizzat 

Beyrut’ta  yaşayan  Ermeniler,  150  bin  ile  200  bin 

arasında  olduğunu  söylüyorlar.  Bana  öyle  geliyor 

ki  Ermeniler,  Lübnan’da  nüfuslarının  üzerinde  bir 

etki  meydana  getirmişler.  Bu  intiba  sebebiyle  olsa 

gerek,  buraya  gelmeden  önce  de  nüfuslarının  daha 

fazla  olduğunu  düşünüyordum.  Bizzat  Ermenilerin 

ifadesine  bakılırsa,  nüfuslarında  azalma  olmuş. 

Zira  Lübnan’da  uzun  yıllar  devam  eden  iç  savaş 

döneminde diğer Lübnanlılar gibi Ermeniler de farklı 

ülkelere göç etmişler. 

Lübnan’da  ciddî  bir  Ermeni  varlığı 

mevcut.  Bunlar  yoğun  olarak  Beyrut’ta 

Antalyas,  Dahye,  Burc  Hamud  ve  Eşrefiye 

mahallelerinde  yaşıyorlar.  Bir  gün  Ermeni 

bir  tanıdıkla  Burca  Hamud’a  gitmeye  karar 

verdik. Beyrut’un merkezine Beyrut diyorlar. 

Sonradan oluşan Beyrut’a bitişik mahalleleri 

ise  adlarıyla  anıyorlar.  Merkez  Beyrut’tan 

bir  taksiye  bindik.  Eşrefiye  Mahallesi’nden 

çıkınca merkez Beyrut’tan da çıkmış olduk. 

Şimdi Burc Hamud Mahallesi başlamış oldu. 

Sahil yolunda müsait bir yerde taksiden inip 

yürümeye başladık. 

Burc  Hamud  Mahallesi,  enine  ve 

uzununa  iki  kilometrelik  bir  alana 

yayılmış.  Burada  yaşayanların  çoğunu  Ermeniler 

teşkil  ediyor.  Mahallenin  ana  caddesi  Araks  adını 

taşıyor.  Bu  isim  bize  biraz  tanıdık  geliyor!  Önce 

Türkiye  ile  Ermenistan  sınırını  çizen,  sonra  da  iki 

Azerbaycan’ı  ayıran  ünlü  Aras  Nehri’ne  Ermeniler 



Araks  diyorlar.  Bu  ana  caddeye  paralel  sağdaki 

caddeye  geçtik.  Ermeni  arkadaşım,  bu  caddenin 

de  Maraş  Caddesi  olduğunu  söyledi.  Buraya  gelen 

Ermeniler  geldikleri  şehirlerin  adını  caddelere 

vermişler.  Diğer  bir  caddeye  de  Sis  adını  vermişler

Bilindiği  gibi  Sis,  bizim  Adana’nın  Kozan  ilçesinin 

eski  adıdır.  Yine  bunun  gibi  Saimbeyli’nin  eski  adı 

olan Haçin de burada bir diğer caddenin adıdır. 

Maraş Caddesi’nde yürürken daha önce Antalyas’tan 

minibüsle  geçerken  binaların  duvarlarında  gördüğüm 

yazılar  gibi  Türkler  hakkında  yazılar  vardı. Arkadaşım 

benim o yazıları görmemi istememiş olmalı ki “Gel gel!” 

diye  seslenerek  adımladı.  Ben  durdum  ve  yazıların 

olduğu binaya biraz daha yaklaşarak bu yazıları okuyup 

fotoğraf çektim. Yazıların bir kısmının üzeri karalanmıştı. 

Demek  ki  birileri  yazıyor,  birileri  bunların  yazılmasını 

istemiyor, karalıyor. Ben duraklayınca çaresiz arkadaşım 

da  geldi.  Mahcup  bir  halde  “Çocukça  işler  işte!”  dedi. 

Onun  böyle  demesine  sevindim.  Sonra  ilginç  bir  bilgi 

verdi. Yazıların bulunduğu bina Burc Hamud’a yerleşen 

Ermenilerin  ilk  yaptığı  binaymış.  Sembolik  değeri 

varmış.  İçinde  kalan  var  mı  yok  mu  o  da  bilmediğini 

söyledi. Yazılar o binanın birinci katının duvarındaydı.

Yürümeye  devam  ettik.  Biraz  ileride  solda 

Tembelyan” 

tabelasını 

gördüm. 

Ermenilerin  büyük  çoğunluğu  sonuna 

Farsça 

kökenli 


oğlu 

anlamındaki 



+(y)an  ekini  alarak  Türkçe  soyadı 

kullanıyorlar.  İşyerlerinin  bir  kısmı  da 

soyadları  ile  açılmış.  Arkadaşım  ilginç 

Ermeni  soyadlarını  saymaya  başladı: 



Dişçekenyan,  Dingilyan,  Kantarcıyan… 

Ermeniler  Türkçe  soyadlarını  terk 

etmemişler,  bu  adlara  bir  anlamda 

sahip  çıkmışlar.  Hatta  bir  başkası 

anlattı. Taşnak Partisi kendi bünyesinde 

Türkçe  dersleri  veriyormuş.  Bunu 

anlatan  arkadaş,  yurt  dışında  Millî 

Eğitim 


Bakanlığı’nın 

öğretmenleri 

ve  Yunus  Emre  Kültür  Merkezi  gibi 

devlet kuruluşları Türkçe kursları verdiği gibi bir de 

Taşnak  Partisi  Türkçe  öğretiyor  diye  espri  yapmıştı. 

Taşnak Partisi bu konuda gelen eleştirilere “Mücadele 

ettiğin  kişilerin  dilini  bilmek  gerek!”  diye  cevap 

veriyormuşlar. Amaç nedir bilemem ama Ermenilerin 

Türkçe  bilmeleri  onların  cesaretle  Türkiye’ye  gelip 

gitmelerine  vesile  oluyor.  Bu  da  onların  Türkiye’ye 

olan ön yargılarını değiştiriyor diye düşünmekteyim.

Az  ileride  sağda  Arapça  “Efran  Maraş”  yazıyor. 

Efran, fırın kelimesinin çoğulu. Yani “Maraş Fırınları” 

tabelası. Burada bu tarz fırınlar çok yaygın. Beyrut’ta 



Lahmacun,  cibni  (peynirli  anlamında,  peynirli  pideye 

benziyor)  hudra  (sebzeli  pide  gibi),  zahter  (zahterli), 

vb. tarzda hazır yiyecekler yaygın. 

Biraz  ilerleyince  sağda  Maraş  sucuğu  satan 

dükkâna  vardık.  Burada  kendimi  sanki  Maraş  kapalı 

27

Bahar 2016



Bizim AHISKA


çarşısında  hissettim.  Farklı 

kaplarda  sucuklar  vardı. 

O  arada  dükkânın  sahibi 

bizimle  Türkçe  konuşmaya 

başladı. “Hoş geldiniz!” dedi. 

Sucuklardan bir kaptakilerin 

Maraş’tan  geldiğini,  diğer 

kaptakilerin Ermenistan’dan, 

bir  diğerinin  Karabağ’dan 

geldiğini  söyledi.  Sık  sık 

Türkiye’ye gittiğini hatta bazı 

baharatların 

toptancılığını 

yaptığını 

anlattı. 

Güler 


yüzle  muhabbetten  sonra 

yolumuza devam ettik. 

Arkadaşım 

elbise 


mağazalarını 

göstererek, 

“Burada  Türk  markalarını  çokça  görebilirsin.”  dedi. 

Hakikaten  öyleydi.  Çocuk  giyiminden  bay,  bayan 

giyimine kadar çoğu marka Türk markasıydı. Ermeni 

tüccarlar dil bilmenin avantajını da kullanarak Türkiye 

ile  iyi  ilişkiler  kurmuşlar.  Hatta  Burc  Hamud’da 

kıyafet  ücretlerinin  Beyrut’un  diğer  semtlerine  göre 

daha uygun olduğu söyleniyor. 

Yönümüzü Eşrefiye’ye dönüp denizi sağımıza alarak 

arka caddelere yürüdük. “Badger” tabelası bulunan yeni 

boyalı iki katlı bir evin zilini çaldık. İçeriye girdiğimizde 

buranın  küçük  bir  konaktan  bir  restoran  ve  sergi  evine 

dönüştürüldüğünü  gördüm.  Arpi  adlı  iç  mimar  bayan 

burayı  yıkık  dökük  bir  haldeyken  almış.  Şimdi  burası 

gayri  resmi  Ermeni  Kültür  Merkezi  gibi  çalışıyor. 

Duvarlardaki el işi halılar ilgimi çekti. Sonra her duvarda 

“nar”  resimleri  vardı.  Arkadaşım  narın  Ermenistan’ın 

sembollerinden  olduğunu  söyledi.  Ardından  ömrümde 

ilk defa yediğim iki yemek ve bizim mantının farklı bir 

şekli  geldi.  Mantının  ağzı  açık,  adeta  minik  bir  bardak 

gibi  yapılan  hamurun  içi  etle  doldurulmuş;  yanında 

salçası  ve  yoğurt  geldi. Adına  “mantı”  diyorlar.  Yemek 

adları aynı: Sarma, dolma, kebap… 

Bu  mekân  arkadaşımın  aile  dostlarından  birine 

aitmiş.  Buranın  sahibi  Arpi,  mimarlığının  yanında 

müthiş  yemekler  yapan  biri.  Bu  mekânda  masaya 

gelen  soda  beni  çok  farklı  düşüncelere  saldı. 

Arkadaşım  sodanın  Ermenistan’da  imal  edildiğini 

söyledi. Markanın adı “Jermuk” idi. 

Küçükken Gürcistan sınırındaki yaylamızda sıcak 

su çıkan bir yer vardı. Yaşlı kadınlar oraya giderlerdi. 

Buraya  “çermik/çermük”  derlerdi.  Zaman  zaman 

hayallerimde  o  yerde  “çermik”  adında  bir  kaplıca 

kurardım… Çermik adını mahalli bir kelime sanırdım. 

Sonradan araştırdım kelimenin kökeniyle ilgili farklı 

görüşler var: Arapça, Ermenice, Farsça diyenler var. 

Yemekten  sonra  sergi  salonu  olarak  kullandıkları 

karşı  kısma  geçtik.  Burada  100  yıl  önce  Maraş’ta 

örülmüş  masa  örtülerinden  tutun  da  kataloglara, 

fotoğraflara kadar neler yok ki! Bunların pek çoğu da 

el  işi  ürünler.  Mekândan  çıkarken  arkadaşım  ile Arpi 

arasındaki muhabbet dikkatimi çekti. Arpi ücret almak 

istemedi,  arkadaşım  “Rehin,  rehin!”  diyordu.  Rehin 

demek ben ne dersem o olur, ücret alacaksın demekmiş.

Eşrefiye’ye  doğru  yürümeye  karar  verdik.  Eşrefiye’ye 

ile  Burc  Hamud  arasında  bir  köprü  üzerinde  eski  tren 

raylarına  rastladık.  Merak  ettim,  dolanıp  tren  raylarının 

yanına  vardık.  Bunlar,  Osmanlı’nın  hatıralarıydı.  Ecdat 

yirminci yüzyılın başında müthiş bir proje yapmış. Hicaz 

demir yolu, 1908’de tamamlanmış ve 1918 yılına kadar, yani 

Birinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar 10 yıl hizmet vermiş. 

Bizim  bu  topraklardan  çekilmemizden  sonra  sahipsiz, 

garip kalmış… İstanbul, İzmit, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, 

Afyon,  Konya,  Karaman,  Ulukışla,  Adana,  Osmaniye, 

İslâhiye, Halep, Hama, Humus, Şam, Der’a, Amman, Maan, 

Müdevvere,  Tebük  ve  Medine  ana  güzergâhının  yanında 

Humus-Şam arasından Beyrut’a da bir tren yolu, Der’a’dan 

Hayfa’ya bir bağlantı tren yolu yapılmış. Toplam 2241 km 

uzunluğundaki bu hat şimdi atıl bir hâlde duruyor.

*

 

Osmanlı  Devleti  yıkıldığında  Lübnan’ı  bir  süre 



yöneten  Fransa  da  Beyrut’tan  Trablus’a  tren  yolunu 

uzatmış.  70-80  km’lik  kısa  bir  mesafe.    Beyrut-

Trablus  arası  bu  hat  Lübnan’daki  iç  savaşa  kadar 

kullanılıyormuş. Şimdi ise kaderine terk edilmiş... 

Bu  arada  bir  hususa  dikkat  çekmek  isterim. 

Birincisi  tren  yolunun  yazıyla  alâkası.  Atalarımız, 

Zenginliğin  de  fakirliğin  de  kokusu  kırk  yıl  çıkmaz.” 

demişler.  Osmanlı’nın  kokusu,  aradan  onca  yıl 

geçmesine rağmen çıkmamış. Biz ecdadımızın o huzur 

ve  kardeşlik  kokan  bu  demir  yolu  gibi  projeleriyle 

buralarda  olmalıyız.  Belki  de  ilk  proje  kaderine  terk 

edilen  bu  tren  yolu  ihya  edilmeli.  Sonra  da  bunun 

gibi büyük projelerle bölge halkını bize yaklaştıracak 

projeler  yapmalıyız.  Amerika,  Fransa,  İran  burada, 

biz neden olmayalım ki… 

Şahsen  konuştuğum  Ermeniler,  Türkiye’ye  ve 

Türkiye  ile  ilişkilere  pozitif  bakıyorlar.  Bizler  kişisel 

olarak  köprüler  kurmalı,  Anadolu’ya  adım  atan 

ecdadımız gibi fert fert yeniden gönüllere girmeliyiz. 

Ermeni siyasetçilerine değil de bizzat halka hitap eden 

işler  yapmalıyız.  Ön  yargıları  gidermeli  ve  geleceği 

yeniden tanzim etmeliyiz, diye düşünüyorum.

*  Not: Biz bu yazıyı kaleme aldıktan sonra Anadolu Ajansı çıkışlı 

bir haberde Hicaz demir yolunun, Türkiye’nin de desteğiyle re-

store edileceğine dair bir haber çıktı. Bu haberde, Ürdünlü yet-

kililerin  bu  hususta  Türk  yetkililerle  görüşmeler  yaptığından 

bahisle,  “Hicaz,  Orta  Doğu’daki  en  eski  demir  yolu  ve  hâlâ 

kullanılmaktadır.  Yalnız  son  olaylar  yüzünden  Suriye  hattı 

çalışmamaktadır.” denilmektedir. ÜK.

Bizim AHISKA



28

Bahar 2016



Yüklə 39,3 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə