Bibliyografya: 6 Bibliyografya: 7



Yüklə 1,09 Mb.
səhifə8/33
tarix30.10.2018
ölçüsü1,09 Mb.
#76033
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   33

BURNAZ HASAN AĞA82




BURSA

Marmara bölgesinde şehir vebu şehrin merkez olduğu il.

Uludağ'ın kuzeybatı eteğinde, aynı adlı ovanın güney kenarında meyilli bir mev­kide kurulmuştur. Bugün şehrin büyük bir bölümü batıdaki alçak kısımda yer almaktadır. Şehir hem uygun meyle sa­hip dağın yamaçlarına doğru tırmanan, hem de ovaya doğru inen bir yayılma gösterir.

Tarih. Bursa'nın Antikçağ'lardaki adı Prusa'dır. Bugünkü ismi de buradan ge­lir. Şehrin genellikle Bithinya kralların­dan Prusias tarafından kurulduğu kabul edilir. Antik dönemdeki Prusa adlı diğer şehirlerden ayırt edilmek için "Prusa ad Olympum" (Olimpos Prusast) adıyla anıl­mıştır. Şehrin kuruluş tarihi tam olarak bilinmemektedir. Bazı kaynaklarda mi­lâttan önce II. yüzyıl sonlarında Prusias'a iltica eden Kartacalı Annibai'ın teşebbü­sü ile kurulduğu kaydedilir. Ayrıca Bit­hinya kralları tarafından şimdiki hisarın yerinde bulunan daha eski bir yerleşimin üzerinde yeniden tesis edildiği de belir­tilir. Şehir Pontus Kralı Mithradates'in mağlûp edilmesinden sonra Romalıların eline geçti ve önce Nicomedia'ya bağlan­dı. İmparator Traianus zamanında buraya bir vali tayin edildi. Roma İmpara­torluğunun parçalanmasından sonra ise Doğu Roma hakimiyetindeki şehirlerden biri oldu. Bu dönemde zaman zaman müslüman Arap ordularının ve ardından da Türkler'in hücumlarına mâruz kaldı, Anadolu fâtihi Süleyman Şah 1080'de İz-nik'i alarak kendisine merkez yaptıktan hemen sonra Bursa'yı fethetti. İznik'in 1097'de yeniden Bizans hâkimiyetine girmesinin peşinden buranın da zaptedi-lip edilmediği hakkında herhangi bir bil­gi yoktur. Ancak 1107'de I. Kılıcarslan'ın ölümü ile şehzadeler arasında başlayan mücadeleler sırasında şehrin Türkler'in hâkimiyetinden çıktığı tahmin edilmek­tedir. Şehir 1113'te Türk kuvvetleri ta­rafından tekrar zaptedildiyse de az son­ra İmparator Aleksis Komnenos tarafın­dan geri alındı. Böylece Osmanlılar'ın bu bölgede faaliyet göstermelerine kadar Bizans'ın elinde kaldı. XIV. yüzyıl Bizans tarihçisi Pachymeres'in kaydına göre 1300'lerde Türkler'in Batı Anadolu'ya ya­yılışları sırasında Bizans'ın elinde kalan üç önemli kale-şehirden biri de Bursa idi.

Şehir ilk olarak 1308'de diğer tekfur­larla ittifak kurarak Osmanlı kuvvetle­rini Dinboz Geçidi'nde durdurmak iste­yen Bursa tekfurunun mağlûp edilme­sinden sonra Osman Bey tarafından ku­şatma altına alındı. Bu kuşatma sonuca ulaşmamakla birlikte şehir abluka siya­seti ile tazyik edilmeye başlandı. On yıl­dan fazla bir süre herhangi bir yardım alamayan Bursa halkını perişanlığa ve açlığa mahkûm eden bu abluka yüzün­den şehir Osmanlılar'a teslim edildi83. Bizanslı kumandanın İstan­bul'a gitmesine izin verildi, ancak şeh­rin Osmanlılar'a teslimini sağlayan başdanışmanı buradan ayrılmayarak Osman­lı hizmetine girdi. Ayrıca Bursa metro­politinin de şehirde kalıp görevini sür­dürmesine müsaade edildi. Bursa'nın Rum halkı kaleden aşağı kısımlara nak­ledilerek yerleştirildi. Kale ve civarında stratejik mecburiyetler dolayısıyla sade­ce Türkler'in yerleşmesi sağlandı. 1432'-de şehre gelen B. de La Broquiere kale­de 1000 kadar evin bulunduğunu yazar. 1640'ta buraya gelen Evliya Çelebi de kale içindeki iskânı belirtmektedir.

Fetihten sonra inşa faaliyetleriyle ye­ni bir çehre kazanmaya başlayan şehre her taraftan ahali nakli yapıldı ve geliş­mesi desteklendi. Orhan Gazi kale için­deki manastırı camiye çevirtti, bunun yanında Bey Sarayı adı verilen bir de sa­ray yaptırdı. Burası ovaya nazır bir yer­de olup bugün Tophane adıyla anılmak­tadır. Ayrıca 1337-1338 tarihli bir kita­be burada bir de cami inşa edilmiş ol­duğunu gösterir.

Bursa Orhan Gazi tarafından Osmanlı Beyliği'nin merkezi yapıldı. Orhan Gazi gümüş sikkesini (akçe) 1327'de burada darbettirdi. 1339-1340'ta kalenin do­ğu tarafında cami (Orhan Camii), imaret, medrese, hamam ve kervansaraydan (Beyhanı, Emirhanı) oluşan bir külliye vücu­da getirdi. Bu bina grupları şehrin mer­kezini teşkil etti. Burası bugün de şeh­rin canlı bir ticaret merkezi olma özelli­ğini korumaktadır. Alâeddin Bey, Çoban Bey, Hoca Nâib gibi adlar taşıyan yeni semtler bu dönemde kuruldu. Nitekim 1333'te şehri ziyaret eden İbn Battûta burayı canlı pazarları, büyük caddeleri bulunan güze! bir belde olarak tarif eder. Bundan sonraki dönemlerde gelişmesi daha da hızlanan şehrin başka kesimle­rinde padişahlar, hanedan mensupları ve diğer ileri gelenler sayesinde zengin vakıfların tahsis edildiği birçok ticari ve dinî merkezler teşekkül etmeye başladı. Bunlar Yıldırım, Emîr Sultan, Sultan Mehmed (Yeşil) gibi yeni bölgelerin ve mahallelerin oluşmasını sağladı. Şehir­de en büyük gelişme I. Bayezid zama­nında gerçekleşti. Bu dönemde 1399'da muhteşem Ulucami inşa edildi. O devrin seyyahlarından Schiltberger şehirde 200.000 ev (?) ile hangi dine mensup oiursa olsun bütün fakirlere açık sekiz imaretin bulunduğunu belirtir. Her ne kadar hâne sayısında mübalağa veya yanlışlık varsa da verdiği bilgiler bura­nın o dönem Batı Anadolu'sunun en mu­azzam şehirlerinden biri olduğunu gös­terir. Ancak Timur'un Anadolu'ya girip 1402'de Osmanlıiar'ı mağlûp etmesi Bur-sa'nın gelişmesine darbe vurdu. Timur'un askerleri Bursa'ya girerek her tarafı yağ­malayıp şehri ateşe verdiler. Yangın sı­rasında ilk Osmanlı padişahlarına ait res­mî vesikalar ve birçok telif eser yok oldu.

Timur'un istilâsı ve sonraki fetret devrinde Bursa'nın yerine Edirne devle­tin başşehri haline geldi. İç savaş dev­resinde birbirleriyle mücadele eden şeh­zadeler, Edirne gibi Bursa'yı da kendi kontrollerine almak için büyük çaba sar-fettiler. Bursa'da tahta çıkmış olan II. Murad döneminde şehir süratle büyüme­ye ve toparlanmaya başladı. Sultan Mu­rad. Fazlullah Paşa, Hacı İvaz Paşa. Ha­san Paşa, Umur Bey, Cebe Ali Bey, Şehâ-beddin Paşa gibi devlet erkânı tarafın­dan tahsis edilen vakıflar sayesinde da­ha sonra bunların adlarıyla anılacak olan yeni bölgeler ve mahallelerin teşekkülü sağlandı. 1432'de şehri gören B. de La Broquiere de Bursa'yı çok güzel bir yer, önemli bir ticaret merkezi ve Türkler'in en muazzam beldesi şeklinde vasıflan­dırır. Ayrıca burada Kara Mûsâ (?) ad­lı birinin muhafız olarak bulunduğunu, imaretlerin dördünde fakirlere her gün yemek dağıtıldığını, şehrin çarşılarında her cins ipekli kumaşın, değerli taşların ve incilerin ucuz fiyatla satın alınabildi­ğini, Ceneviz, Venedik ve diğer devletle­rin tüccarlarının ticarî faaliyetlerini sür­dürdüklerini yazar.

Fâtih Sultan Mehmed İstanbul'u mer­kez yapmadan önce Bursa İstanbul'un bir rakibi olarak gelişme göstermişti. Fakat daha sonra ahalinin çoğunun ye­ni payitaht İstanbul'a göçürülmesi bu rekabeti ortadan kaldırdı. Ancak Bursa yine de Fâtih Sultan Mehmed'in hüküm­darlığı dönemindeki büyük iktisadî geliş­melerden faydalandı. Ayrıca onun salta­natı zamanında doğuya doğru girişilen seferler için bir askerî merkez olma özel­liğini de kazandı. Fâtih'in ölümü ile baş­layan saltanat mücadelesinde Şehzade Cem'in taraftarlarının merkezi oldu; hat­ta Cem burada kendisini sultan ilân et­ti, para bastırdı ve on sekiz gün salta­nat sürdü. Onun amacı Bursa'yı merkez yaparak Anadolu'ya hâkim olmaktı. Cem hadisesinin kapanmasından sonra şe­hirde çok Önemli bir olay cereyan etme­di. Yalnız zaman zaman XVI. yüzyılın ikin­ci yarısından itibaren bazı hadiselere şa­hit oldu. 1577'de güvenliğin temini için semtler arasına gayet sağlam kapılar konuldu ve muhafızlar yerleştirildi. Ar­dından Rumeli'den Arnavutlar'ın şehre göçü de ciddi problemlerin doğmasına yol açtı. Şehir 1595'ten itibaren Celâli gruplarının hücumlarına uğradı, 1608'-de Celâlî Kalenderoğlu burayı yağmala­mak üzere geldi. Ayrıca IV. Mehmed za­manında isyan eden Abaza Mehmed Pa-şa'nın da tehdidine mâruz kaldı. Ancak bu geçici tehlike ve badirelere rağmen Bursa Osmanlılar'ın üç büyük merkezin­den biri olma özelliğini devam ettirdi. XVII. yüzyıla kadar Bursa Sarayı zaman zaman buraya gelen padişahlar tarafın­dan kullanıldı. Şehir XVIII ve XIX. Yüzyıl boyunca nisbeten sakin bir dönem ge­çirdi. Ancak 8 Temmuz 192Q'de Yunan işgaline uğradı, 10-11 Eylül 1922'de ge­ri alındı. Cumhuriyet döneminde aynı ad­la kurulan ilin merkezi oldu.

Sosyal ve İktisadî Yapı. Osmanlı Devle­ti1 nin en büyük şehirlerinden biri oian Bursa tahrîr defterlerine göre XVI. yüz­yıl başlarında 152 civarında mahalleye sahipti. Bu rakam asrın ikinci yarısında 168'e yükseldi, nüfusu ise giderek artış gösterdi. II. Mehmed devrine ait bir sicil kaydına göre Bursa'da 5000 avarız ha­nesi, yani yaklaşık 30.000 kadar nüfus barınıyordu. Bu rakam 1487'de 64S6 ha­neye84 yükseldi. XVI. yüzyılın başlarında hemen hemen aynı durumunu muhafaza eden şehir bu as­rın ikinci yarısında daha da kalabalıklaş-tı ve nüfusu 1573 tarihli tahrire göre 60.000'i geçti. Burada ayrıca gayri müs-lim cemaatler de bulunuyordu. Bunların nüfusu XVI. yüzyılın başlarında 400 hı-ristiyan, 600 yahudi olmak üzere 1000, ikinci yarısında 3000 hıristiyan 1500 ya-huüi olmak üzere 4500 kadardı. XVI. yüz­yılda şehrin en kalabalık mahallelerini Emîr Sultan, Sultaniye İmareti, Hacı Ba­ba85, Yıldırım Ba-yezid (Yıldırım). Cedid Yiğidoğlu (Yeni Yi­ğit). Reyhan Paşa, Hoca Enbiya, Umur Bey, Dâye Hatun. Şeyh Paşa. Murad Han, Hamza Bey. Bayezid Paşa. Timurtaş ve Kiremitçioğlu mahalleleri teşkil ediyor­du. Ayrıca 1530'larda şehirde sekiz ima­ret, yirmi iki medrese, on sekiz cami, 130 mescid, on zaviye ve on da büyük hanın bulunduğu tesbit edilmişti.

1548'de şehre gelen Fransız seyyahı Belon, buranın çok güzel ve müsait bir mevkide bulunduğunu, Lyon'dan daha geniş bir sahaya yayıldığını, İstanbul ka­dar servet ve nüfusa sahip olduğunu be­lirterek ipek sanayii sayesinde büyük şöhret kazandığını, her yıl 1000'den fazla deve ile Anadolu ve Suriye'den getir­tilen ipeklerin burada işlenip boyandığı­nı ve sonra da başka memleketlere gön­derildiğini yazar. Şehrin durumunu en canlı şekilde Evliya Çelebi tasvir eder. Ona göre iç kalede 2000 hâne. yedi ma­halle, yedi mescid, yirmi dükkân, bir ha­mam, bir çarşı bulunmakta, ayrıca bu­rada Sultan Orhan Camii ve Türbesi de yer almaktadır. Aşağı surlarının III, Meh­med zamanında Celâlî eşkıyasının hü­cumlarından korunmak için yapıldığını belirten Evliya Çelebi şehrin kat kat yük­seldiğini. 23.000 kadar ev ile 176 müs-lüman. dokuz Rum, yedi Ermeni mahal­lesi, bir Kıptî mahallesi, dokuz yahudi cemaati ve bir de Miskinler mahallesinin bulunduğunu, son derece canlı bir alışve­rişin yapıldığı pazar ve çarşılarında 9000 dükkan, ayrıca bir de kale gibi dört ka­pılı büyük bir bedesten ile 357'si sultan­lar, vezirler ve diğer ileri gelenler tarafın­dan yaptırılmış camilerin de dahil oldu­ğu 1040 kadar irili ufaklı caminin yer al­dığını yazar. 1675'te şehre gelen George VVheler ise bu sıralarda Bursa'da 40.000 Türk ile 12.000 yahudinin yaşadığını, ay­rıca az sayıda Ermeni ve Rum'un bulunduğunu kaydeder.

Şehir fizikî bakımdan ve nüfus yönün­den XVII. yüzyılda gösterdiği gelişmeyi sonraki asırlarda da sürdürdü. Ancak 1855'teki büyük zelzele şehrin harap ol­masına yol açtı. 1861'de burayı ziyaret eden Perrot, şehrin harap halde olup nü­fusun ancak 35.000'e ulaştığını, ayrıca yedi sekizi Avrupalılar'a ait buharla ça­lışan otuz beş kadar iplikhanenin bulun­duğunu belirtir. XIX. yüzyılın sonlarına ait kayıtlarda nüfus hakkında farklı ra­kamlar mevcuttur. V. Cuinet'e göre Bur-sa'nın nüfusu 76.303. diğer bazı seyyah­lara göre 90.000 civarında idi. 1892 yılı­na ait salnamede ise Bursa'nın nüfusu 5158 Rum, 2548 yahudi. 7541 Ermeni ve kalanı müslüman olmak üzere 76.000 olarak gösterilir. Ayrıca burada 165 ca­mi, elli yedi okul, yirmi yedi medrese, yedi imaret, yedi Kilise, üç sinagog, kırk dokuz kervansaray ve otuz altı fabrika­nın bulunduğu kaydedilir. 1927 sayımın­da nüfusun 61.690 olduğu tesbit edil­miştir.

Bursa Osmanlılar döneminde siyasf yönden olduğu kadar iktisadî faaliyet­ler bakımından da büyük öneme sahipti. Önceleri Osmanlı idaresi altında hıris-tiyan dünyasına yakın milletlerarası bir ticaret merkezi olarak gelişme göster­di. İran ipek kervanları giderek artan bir şekilde Bursa'ya geliyordu. 1400 yılı do­laylarında burada bulunan Schiltberger'e göre şehir ipek ticaret ve endüstrisinin milletlerarası bir merkezi durumunday­dı. Bursa'ya ulaşan ana ipek yolu Tebriz -Erzurum ve Tokat güzergâhını takip edi­yordu. Diğer önemli ticaret yollan da bu ana yola bağlanarak şehre ulaşıyordu. Eski Halep - Konya - Kütahya yolu bu sıra­larda yeniden önem kazanmıştı. 1432'-de B. de La Broquiere Şam'da bu yolu takip eden Mekke kervanına katılmış ve getirilen baharat Bursa'da Galatalı Ce­neviz tacirlerine satılmıştı. Bir taraftan Şam-Halep-Bursa yolu, diğer taraftan İskenderiye-Antalya deniz yolu XV. yüz­yılda giderek yoğun bir faaliyete sahne oldu. Baharat şeker, boya, sabun gibi ticaret mallan Suriye ve Mısır'dan bu yollar vasıtasıyla Bursa'ya taşınmaya başlandı. Hintli tüccarlar bu yolları ta­kip ederek Bursa'ya geliyorlardı. Meselâ 1478'de Mahmûd-i Gâvân'ın ticarî tem­silcileri Hint mallarını Bursa'ya getirmiş­lerdi. Ayrıca bu ticaret 1470 yılı civarın­da Bursa pazarlarında baharat ticare­ti yapmayı ümit eden Floransalılar için büyük öneme sahipti. Fakat Bursa'daki yüksek fiyat dolayısıyla baharat ticareti hiçbir zaman Mısır ile rekabet edile­bilecek derecede gelişme göstereme­di. 1487'de Bursa'ya getirilen biber ve boyadan alınan gümrük vergileri yıllık 100.000 akçeye ulaşmıştı. Bursa XVII. yüzyıla kadar Balkanlar. Doğu Avrupa ve İstanbul için Doğu mallarının önemli bir antreposu olma özelliğini korudu.

İpek ticareti ve endüstrisi Bursa'da refahın ana kaynağı idi. Tebriz'den ge­len kervanlar Cok kıymetli Gîlân, Esterâ-bâd ve Sâri ipeklerini Bursa'ya getirirdi. Bu faal ticaret Bursa kadı sicillerindeki kayıtlarda açıkça görülmektedir. Bursa'­da ticarî temsilcileri bulunan Ceneviz, Venedik ve Floransalılar birbirleriyle re­kabet halinde ipek almaya çalışıyorlar­dı. Bu ticarette kullanışlı ve geçerli bir uygulama, yünlü mamullerin ipekliler­le mübadelesi şeklinde gerçekleşiyordu. 1501'de Floransalı Medici ailesinin tica­rî temsilcisi Maringhi, ipeğin bir yükü­nün 70-80 duka kâr sağladığını belirtir. 1479'da İran'dan ithal edilen ipeğin de­ğeri 150.000 Venedik altınına ulaşmış­tı. Bu ipeğin çoğu mahallî ipek dokuma tezgâhlarında tüketiliyordu. 1502'de Bur­sa'da 1000'den fazla dokuma tezgâhı bulunuyordu. Bunların çoğu Özel teşeb­büs elinde idi ve müreffeh bir şehirli zümresini ortaya çıkarmıştı. Bu yüksek ve orta seviyedeki şehir ahalisi. XV. yüz­yılın ikinci yarısında Bursa nüfusunun aşağı yukarı % 70'ini teşkil etmekteydi. İpek işçilerinin çoğu köle idi ve bunlar belirli bir süre sonra azat ediliyor, hatta bizzat müteşebbis hale geliyorlardı. Bur­sa'ya ait ihtisab* kanunlarında, adı ge­çen farklı kesimlere mensup kişilerin statüleriyle ne çeşit ve hangi cins ipek­lilerin dokunduğu konusunu aydınlata­cak bilgiler bulunmaktadır. Bundan an­laşıldığına göre Bursa kemhası, müzeh­hep kadifesi çok aranan ipeklilerdi ve özellikle Avrupa'da, Mısır'da ve İran'da büyük alıcı kitlesi buluyordu. Fakat bun­ların başlıca alıcısı Osmanlı sarayı idi. Bursa'da imal edilen ince ipeklilere vale ve tafta adı veriliyor, bunlar geniş ölçü­de kullanım için ihraç ediliyordu.

Bursa'daki yoğun ticarî faaliyeti, XV. yüzyılda inşa edilmiş birçok kervansara­yın bulunması da göstermektedir. Bun­lar arasında I. Mehmed'in saltanatı za­manında yapılan İpek Hanı, II. Mehmed döneminde inşa edilen Mahmud Paşa Hanı ve Koza Hanı adıyla bilinen büyük hanlar, II. Bayezid zamanında yapılan Pi­rinç Hanı sayılabilir. Bursa ayrıca özellik­le Doğu Avrupa ve Rumeli'ye İhraç edi-

len Batı Anadolu pamukluları için de bir antrepo durumunda idi. Bursa'daki it­hal mallarının yıllık vergi yekünü 1487'-de 140.000 dukaya ulaşmıştı. Burada ayrıca gümüş ve bakır para basımı yapı­lan bir darphâne vardı ve bundan bir yıl­da 6000 duka gelir sağlanıyordu. Bursa'­da ticaret hayatının bir göstergesi olan ihtisab vergi gelirleri XVI. yüzyılda bir yıl için 215.000, gümrük gelirleri 166.666 akçeye .mukâtaa'ya verilmişti. İpeğin tartılması sırasında alınan mîzan (mîzâ-nü'l-harîr) vergi geliri ise 2.587.000 ak­çeye mukâtaaya verilmişken bu rakam XVI. yüzyıl başlarından itibaren düşüş göstermeye başladı'. 1599-1628 yılların­da Şah Abbas'm Osmanlı-İran ipek yo­lunu değiştirme teşebbüsü Bursa tica­retini bir süre için olumsuz yönde etki­ledi. Ancak bu durum Bursa ve civarın­da ipek üretimini teşvik etti. XVIII. yüz­yılda Avrupa işi iyi kalite ipeğin ülkeye girişi, İzmir'in ticaret şehri olarak reka­beti Bursa'nın eski Önemini sarstı. Fa­kat yine de İç tüketime yönelik ipekli ku­maş imali sürdü. XIX. yüzyılda mahallî pazarları Avrupa'nın ucuz pamuklu ve ipeklileri istilâ etti. Nitekim 1846'da Bur­sa'nın İngiliz konsolosu buranın ipekli­lerinin ve pamuklularının kullanım dışı kaldığını belirtir. Bursa ipek ve pamuk­lularının İngiliz, Alman ve İsveç taklitleri şehirde büyük revaç bulmaya başladı. Ancak 1837'de mahallî ipek endüstrisin­de buhar gücünün kullanılmasına baş­lanması sonucu şehir sadece Batı için ham ipek üreten bir yer olmaktan kur­tarıldı. Yirmi beş yıl içinde iplikhane sa­yısı otuz beşe ulaştı ve 1914'te ham ipek imali 1000 tona ulaştı. Bu gelişme İstik­lâl Harbi yıllarında gerilediyse de daha sonra yeniden bir toparlanma gösterdi.

Bursa sadece bir iktisadî merkez de­ğil aynı zamanda önemli bir kültür şeh­ri durumunda idi. Özellikle İstanbul'un fethinden önce şehirde oldukça yoğun bir kültürel faaliyet hâkimdi. Nitekim burada Osmanlı devlet adamlarının ya­nında Şemseddin Fenârî, Abdurrahman Bistâmî, Molla Hüsrev, Molla Yegân, Mol­la Zeyrek, Lâmiî. Üftâde, Niyâzî-i Mısrî, Süleyman Çelebi, Bursalı İsmail Hakkı, Hasan Çelebi, Ahmed-i Dâî, Ahmed Pa­şa, Tâceddin Ömer Şifâî, Cinânî gibi bir­çok âlim. mutasavvıf, tarikat şeyhi, şair, edip ile Neşrî, Cizyedârzâde Ahmed, İs­mail Beliğ, Ferâizcizâde Mehmed Saîd gibi tarihçiler de yetişmiştir. Ayrıca hak­kında daha Osmanlı döneminde müsta­kil monografilerin yazıldığı şehirlerden biri de Bursa'dır. Özellikle İsmail Beliğ'in Güldeste-i Riyâz-i îriân adlı eseri bun­ların arasında en önemlisidir.

Bursa'da fetihten sonra süratle gerek padişahlar gerek hanedan mensupları gerekse bunların yakınları ve diğer dev­let adamları tarafından çeşitli eserler meydana getirildi. Bugüne ulaşabilen başlıca büyük âbideler arasında, Orhan Camii ve Külliyesi, I. Murad'ın yaptırdığı Hüdâvendigâr Camii ve Külliyesi, Yıldı­rım Bayezid zamanında inşa edilen Ulu-cami ve Yıldırım Bayezid Külliyesi, Yeşil-cami ve Külliyesi, II, Murad'ın Muradiye Külliyesi, Alâeddin Camii. Şehâdet veya Kale Camii, Timurtaş Paşa Camii ve Emir Sultan Camii sayılabilir. Ayrıca irili ufaklı daha birçok mescid ve cami de bulun­maktadır. Bunlardan bugüne ulaşanla­rın en eskileri arasında Selçuk Hatun Ca­mii, Acem Reis Mescidi, Azeb Bey Mes­cidi, Tuzpazarı Camii, Koca Nâib Camii, Bedreddin veya Hafsa Hatun Camii'ni saymak mümkündür. Yine bugüne ge­lebilen dokuz kadar medrese mevcut­tur. Külliyelere ait olanların dışında bun­ların en önemlileri, Orhan Bey dönemin­de yapılan Lala Şahin Paşa Medresesi, I. Bayezid dönemine ait Eyne Bey ve Mol­la Fenârî medreseleri, Fâtih döneminde inşa edilen Ahmed Paşa Medresesi'dir. Osman Bey'den itibaren Fâtih'e kadar gelen ilk Osmanlı padişahlarının türbe­leri de buradadır. Ayrıca diğer hanedan mensupları ile önde gelen kimselere ait daha birçok türbenin yer aldığı şehirde çoğu çifte hamam şeklindeki hamam­lar da bulunmaktadır. Bunlar arasında, külliyedekiler dışında, I. Murad dönemi­ne ait Şengül Hamamı, I. Mehmed döne­minde yapılan Mahkeme Hamamı, II. Murad dönemine ait Umur Bey ve Atpazarı hamamları ile Fâtih devrinde yapılan Ka­dı ve Perşembe hamamları sayılabilir. Ay­rıca birçok han ve bedesten de zamanı­mıza ulaşabilmiştir.



Bursa, Osmanlı hâkimiyeti dönemin­de Anadolu eyaletine bağlı olan ve Hüdâ­vendigâr adını taşıyan sancağın merke­zi idi. XVI. yüzyılda Hüdâvendigâr sanca­ğının merkez kazası Bursa'dan başka otuz kadar kazası daha vardı. Bunlar ara­sında İnegöl, Yarhisar, Domaniç, Yenişe­hir, Söğüt, Taraklu, Geyve, Akyazı, Akhi­sar, Göynük, Beypazarı, Mihaiiç, Kite, Gö­nen, Gölpazarı, Bergama önemli idarî bi­rimleri teşkil ediyordu. Ayrıca Seferihi­sar, Ermenipazarı, Atranos, Kepsut, Mi­halıççık, Edincik, Kızıîcatuzla, Tarhala ve Fesleke kazaları da buraya bağlı idi. Bu idarî durum ufak tefek değişikliklerle XIX. yüzyıla kadar sürdü. 1832'de müs­takil mutasarrıflık olan Bursa, Karahi-sar, Kütahya, Bilecik, Erdek, Biga muta­sarrıflıkları ile birlikte yeni teşkil edilen Hüdâvendigâr eyaletine bağlandı ve bu eyaletin merkezi oldu. 1856-1857'de Hü­dâvendigâr eyaleti Bursa, Koca-ili, Kü­tahya, Karahisar, Erdek, Biga, Karesi, Ayvalık livalarından müteşekkildi. Bu sı­rada Bursa livasına bağlı yirmi dört na­hiye bulunuyordu. 1865'te Hüdâvendi­gâr eyaletine Bursa, Karesi, Koca-iÜ, Kü­tahya, Karahisar livaları bağlı olup vali Bursa'da oturuyordu. 1908'de ise eyâ­let, Bursa, Ertuğrul (Bilecik), Kütahya, Ka­rahisar ve Karesi sancaklarından mey­dana geliyordu. Bursa sancağı altı kaza, beş nahiye ve 664 köye sahip bulunuyor­du. Bursa Cumhuriyet döneminde müs­takil il haline getirildi.

Bibliyografya:



BA. TD, nr. 23; Hüdauendigâr Liuası Tahrir Defterleri86, İstanbul 1988, i; "XV. Asrın Sonunda Bazı Büyük Şehirlerde Eşya ve Yiyecek Fiyatla­rının Tesbit ve Teftişi Hususlarını Tanzim Eden Kanunlar II: Kânunnâme-i İhtisab-ı Bursa"87, W, 11/7-12 (1942-43), s. 15-40; Kânunnâme-i Sultânt ber-Mû-ceb-l Örf-i Osmânt88, Ankara 1956, s. 36; Hüdâuendigâr Vi­lâyeti Salnamesi(1287-1335); İbn Battûta, Se­yahatname, 1, 339-340; J. Schiltberger, The Bondage and Trauels89, London 1879, s. 40; B. de la Broquiere, Les Voyage d'outremer90, Paris 1892, s. 131-137; Âşıkpaşazâde, Târih (Giese], s. 22-23, 28-29; Neşrî, CihannümS. (Taeschner), i, 39; P. Belon. Les Obseroatiorts de plusieurs singula-ritâs et choses memorabies trouuees en Grece, Paris 1588, s. 450-451; Peçuylu İbrahim, Tâ­rih, ], 313; Kâtib Çelebi, Cİhannümâ, s. 657-658; Evliya Çelebi, Seyahatname, II, 7-55; G. Wheler — J. Spon, A Journey into Greece İn Company of Dr. Spon of Lyons, London 1682; I. P. de Tournefort. Relation d'un uoyage du Leuant, Lyons 1717, II, 469; Baldırzâde Meh­med Efendi. Raozaiü'l-evliya, Bursa Orhan Ca­mi Ktp., nr. 4; Beliğ, Güldeste; Eşrefzâde Şeyh Ahmed Ziyâeddin, Vefeyatü'l-urefâ, Bursa Or­han Cami Ktp., nr. 58; Mehmed Râşid, Zübde-tü'l-uekâyi' der-Belde-i Celîle-i Bursa, Millet Ktp., Ali Emîrî, Tarih, nr. 89; J. von Hammer, ümblick auf einer Reise uon Konstantinopet nach Brussa, Pest 1818; A. Grisebach, Reise durch Rumelien und nach Brussa im Jahre 1839, Göttingen 1841, II, 66; J. Lewis Farley. The Resources of Turkey, London 1862 91; G. Perrot, Souuenir d'un uoyage en Asia Mi-neure, Paris 1864; P. de Tchihatcheff, Asie Mi-neure, Paris 1866, I, 326; Çuinet, IV; A. Wachter. Der Varfall des Griechenlums in Kleinasien, Leipzig 1903, s. 55; Hasan Tâib, Hatıra yâhud Mir'ât-ı Bursa, Bursa 1323; Mehmed Şemsed-din. Yadigâr-ı Şemsî, Bursa 1332; Texier. Kü­çük Asya, I, 209-243; H. Wilde. Brussa, eine Entıuicklungsstatte türkischer Architektur in Kleinasien unter den ersten Osmanen, Berlin 1909; P. Masson, Histoire du Commerce Fran-çais dans le Levant, Paris 1911, II, 492; A, D. Mordtmaıın, Anatolien, Skizzen und Reiscbriefe aus Kleinasien 1850-1859, Hanover 1920, s. 29, 350; G. R. B. Richards, Florentine Merchants in theAge of Medicis, Cambridge 1932, s. 108; A. Memduh Turgut Koyunluoğlu, iznik ve Bur­sa Tarihi, Bursa 1937; Kâmil Kepeci, Bursa Ha­mamları, Bursa 1938; a.mlf.. Bursa Hanları, Bursa 1950; H. Turhan Dağlıoğlu, Onaltıncı Asırda Bursa, Bursa 1940; Neşet Köseoğlu. Ta­rihte Bursa Mahalleleri, Bursa 1946; Sedat Çe-tintaş, Türk Mimarî Anıtları: Osmanlı Deuri Bursa'da İlk Eserler, İstanbul 1946; Kâzım Bay-kal, Bursa Yangınları, Bursa 1948; a.mlf.. Bur­sa ue Anıtları, Bursa 1950; A. Gabrİel, üne ca-pltale turçııe: Brousse, Paris 1958; F. Dalsar, Bursa'da İpekçilik, İstanbul 1960; A. Tevhid. "Bursa'da Umur Bey Camii Kitabesi", TOEM, 111/14 (1328), s. 865-872; a.mlf.. "İlk Altı Pa­dişahımızın Bursa'da Kâin Türbeleri", a.e., 111/16-17 (1328), s. 977, 1047; a.mlf.. "Bursa'­da En Eski Kitabe", a.e., V/29 (1330), s. 318-320; M. Arif, "Bursa'da Veled-i Yanc Camii", a.e., 111/15 (1328), s. 967-968; M. Ziya, "Bur-sa'daki Türbelerimizden Gayri Mektûb Kita­beler", a,e, XI-XIIl/62-77 (1336-39), s. 129-133; H. İnalcık, "Bursa Şeriyye Sicillerinde Fatih. Sultan Mehmed'in Fermanları", TTK Belleten, XI/44 (1947), s. 693-703; a.mlf., "15. Asır Türkiye İktisadî ve İçtimaî Tarihi Kay­naklan", İFM, XV/l-4 (1955), s. 51-57; a.mlf., "Bursa and the Commerce of the Levant", JESHO, 111/2 (1960), s. 131-147; a.mlf., "Ca­pital Formation in the Ottoman Empire", The Journal ofEconomic History, XIX (İ969), s. 97-140; a.mlf., "Bursa I, XV. Asır Sanayi ve Ti­caret Tarihine Dair Vesikalar", TTK Belleten, XXIV/92 (1960), s. 45-96; a.mlf., "Bursa", El2 (İng.), I, 1333-1336; Murat Çizakça, "Bursa İpek Sanayinin Maliyet Yapısı Üzerinde Düşünce­ler ve Ham İpek Fiyatları (1550-1650)", GeLD, I (1978), s. 98-110; Leila Erder. "Bursa İpek Sa­nayiinde Teknolojik Gelişmeler (1835-1865)", a.e., I (1987), s. 111-122; Uludağ, Bursa Halke­vi Dergisi; B. Darkot v.dğr., "Bursa", İA, II, 806-819.

Bugünkü Bursa. Bursa ovasının güney kenarı ile Uludağ'ın kuzeybatı eteği ara­sında doğudan batıya bir şerit biçimin­de uzanan şehrin boyu 8 km. kadardır; kuzey - güney doğrultusundaki geniş­liği ise yer yer değişir. Yakın tarihlere kadar 3 kilometreyi geçmeyen şehrin eni, son yıllarda yeni yerleşme ve sınaî tesis alanlarının, özellikle 1987'de ova­nın ortalarında bulunan Panayır ve İsme-tiye köylerinin birer mahalleye dönüştü­rülerek büyük şehir belediyesi sınırları içine alınması üzerine çok artmış ve şeh­rin Uludağ'ın eteğindeki şerit biçimi gö­rünüşü bozularak daire durumuna yak­laşmıştır.

Bursa'nın çekirdeğini, Uludağ'ın ku­zey yamaçlarından inen Gökdere ile 61-lomboz deresinin derin vadileri arasın­da kalan semtler oluşturur. Bu iki vadi arasındaki merkezî kesimin doğusunu şehrin iş merkezi durumundaki eski çar­şı ile bazı resmî daireler, hanlar ve şeh­rin en önemli mimari eserlerinden biri olan Ulucami kaplar. İç kale, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleriyle Hisar Meyda-nı'nı içine alan eski semt de bu merkezî kesimin batı yarısını işgal eder. Şehrin doğusundaki, adını Yeşilcami ile Yeşiltür-be'den alan Yeşil semti de bu merkezî kesimden Gökdere'nin derin bir vadisi ile ayrılır. Daha doğuda bulunan ve Ye­şil semtinden Gökdere'nin küçük bir ko­luna ait vadi ile ayrılan Emîr Sultan sem­ti kuzeye doğru Yıldırım, güneye ve da­ha yükseklere doğru da Teferrüç semti ile devam eder. Batıda, çekirdek kısmın­dan Cilomboz deresinin vadisiyle ayrıl­mış bulunan Muradiye semti yer alır. Muradiye'nin batısında şehrin asıl küt­lesi sona erer gibi görünürse de yakın zamanlara kadar belli belirsiz mevcut olan, günümüzde ise tamamen silinmiş bulunan bir kesintiden sonra meşhur kaplıca semti Çekirge (Bizans döneminde şehirden tamamen ayrı durumdaki Pythia) başlar.

Şehir 1930'lu yıllardan sonra batıya ve kuzeybatıya doğru önceleri yavaş, 1950'lerden sonra ise hızlı bir şekilde büyü­me göstermiş ve manzarası değişikliğe uğramıştır. Bu gelişmede özellikle sana­yi faaliyetlerinin yoğunlaşması etkin rol oynamış ve çeşitli kurumların kendi men­supları için yaptırdıkları, Sümerbank Me­rinos Fabrikası'nın kuzeyinde yer alan işçi konutları gibi ev kümeleri şehrin ala­nını genişletmiştir. Çevreye doğru geliş­menin yanı sıra 1950'İerden sonra da apartmanlaşma süreci başlamış, son yıl­larda ortaya çıkan toplu konutlar ise şeh­rin çevresinde çeşitli doğrultularda uzan­tılar oluşturmuştur. Planlı sayılabilecek bu gelişmelerin dışında gecekondu böl­gelerinde plansız büyüme görülür. Şeh­rin doğusunda büyük bir sahayı kapla­yan gecekondu alanları batıda Mudan-ya-Bursa-Ankara karayolu kuzeyinde de­vam eder; ayrıca güneydeki eğimli alan­da da ince bir bant halinde yerleşmenin sınırını oluşturur. Bu kesimdeki Kuşte-pe gecekonduları 400 m. yüksekliği aşa­rak 475 metredeki yamaçlara yaklaş­mıştır.

Bursa'nın Cumhuriyet dönemindeki ilk planı, 1941 yılında Henry Prost adında­ki bir şehirci mimara hazırlatılmıştır. Bu planın önemli konularını özellikle yolla­rın genişletilmesi, eski konut alanlarının daha sağlıklı hale getirilmesi ve Çekir-ge'nin bir kaplıca ve turizm bölgesi ola­rak geliştirilmesi oluşturuyordu. Bundan sonra 1960 yılında Luigi Piccinato'ya ye­ni bir plan yaptırıldı. Piccinato şehrin An-kara-Bursa-Mudanya yolu üzerinde ge­liştirilmesini önermiştir. Bu plan ayrıca eski şehir dokusunu, tarihî özelliği olan binaları, âbideleri ve tabii yapıyı koruma ve geliştirmeyi öngörmüştü. 1 /4000 öl­çekli olan planın uygulama planlan ya­pılamamış. Belediye mevziî planlar üre­terek çözüm arama yolunu seçmiş, bu geçici çözümler sonucunda da şehir ge­lişigüzel genişlemiştir. Bu meseleler ve sürekli büyüme karşısında 1975'te bir nâzım plan hazırlanmış, fakat bütün bun­lara rağmen şehrin büyümesi yeterli öl­çüde denetlenememiştir. Sonuçta da yaptırılan planların uygulanamaması şeh­ri düzensiz bir bina yığını haline getir­miştir.

Bursa doğudan batıya doğru, topog­rafyaya uyarak geniş kıvrımlar çizen bir cadde ile geçilir. Şehri baştan başa ka-teden ve farklı kesimlerinde çeşitli adlar alan92 bu caddeye kuzeyden az çok para­lel olarak uzanan doğu-batı doğrultulu başka bir Önemli eksen daha vardır. Do­ğu kesiminde Mahmudiye caddesi adıyla bilinen bu cadde batıya doğru Mudanya caddesi adını alır, Doğu-batı doğrultu­lu bu iki önemli ana yol birbirine İnönü, Fevzi Çakmak, Stadyum ve Acemler cad-deleriyle ve bunların arasındaki ikinci derecede bazı yollarla bağlanır. Şehrin iş ve ticaret merkezi, Ankara'dan ve Ya­lova'dan gelen karayollarının birleşme noktasından başlayarak yol boyunca gü­neye doğru uzanır ve Güneyde Cumhu­riyet, Atatürk, İnönü, Cemal Nadir cad­delerinin sınırladığı dörtgen biçiminde­ki alan içinde yoğunlaşır; ayrıca batıya doğru Altıparmak caddesi boyunca ve doğuda Setbaşı mevkiine doğru uzantı­ları oluşmuştur.

Eskiden Bursa'daki başlıca endüstri faaliyeti olan ipekçilik ve ipek dokuma­cılığı günümüzde de devam etmekle be­raber geçmişteki eski önemini yitirmiş­tir. Buna karşılık 1938'de açılan Merinos Fabrikası ile önem kazanmaya başlayan tekstil sanayii sonraları daha da çeşitli­lik kazanarak (havluculuk vb.) ağırlıklı bir sanayi kolu haline gelmiştir. Yakın dö­nemde ise otomotiv sanayii devreye gir­miştir. Üç otomobil fabrikasının yanı sı­ra karoser fabrika ve atölyeleriyle yedek parça, aksesuar, damper, römork vb. imal eden otomotiv yan sanayii kuruluş­ları da büyük ölçüde gelişmiştir. Bunla­rın dışında gıda sanayii, konfeksiyoncu­luk ve bıçakçılık şehrin ekonomik yapı­sında önemli bir paya sahip bulunmak-

tadır. Bursa'daki sanayiin gelişmesi, Tür­kiye'de ilk organize sanayi bölgesinin bu şehirde kurulmasına sebep olmuştur (1966).

Osmanlı mimarisinin ilk dönemine "Bursa devri" adının verilmesine sebep olan yapıların çokluğu burayı tarihî ba­kımdan olduğu gibi turizm açısından da önemli bir merkez haline getirmiştir. Bursa'nın Türkiye turizminde söz sahibi olması bu konuda da çeşitliliğinin bulun-masındandır. Tarihî zenginliğin sağladı­ğı kültür turizmi yanında kaplıca turiz­miyle şehrin ayrılmaz bir parçası ve sim­gesi haline gelmiş olan Uludağ'daki kış sporları turizmi bu konudaki çeşitliliği artırır. Uludağ kış sporları merkezi ön­celeri şehre sadece karayolu ile bağlıy­ken 1963 yılında işletmeye açılan tele­ferik hattı bu irtibatı daha da canlandır­mıştır.

Bursa Cumhuriyet döneminde yapılan bütün nüfus sayımlarında Türkiye'nin İs­tanbul, Ankara, İzmir ve Adana'dan son­ra beşinci büyük şehri olma niteliğini ko­rumuştur. Şehrin 1927'de 61.690 olan nüfusu önceleri yavaş yükselerek 195O'de 103.812'yi bulmuş, sonraları artış hızla­narak bu rakam 197S'te 275.953'e, 1990

sayımının sonuçlarına göre de 834.576'-ya ulaşmıştır. Şehir bu hızlı nüfus artı­şının ve mekân üzerinde aşırı büyüme­sinin sonucu olarak 18 Haziran 1987 ta­rihinde kabul edilip 27 Haziran 1987 ta­rihli Resmî Gazete'de yayımlanan 3391 sayılı kanun ile "büyük şehir" statüsü­ne kavuşturulmuştur. Aynı kanunla bü­yük şehir belediyesi sınırları içerisinde Nilüfer, Osmangazi ve Yıldırım adıyla üç ilçe kurulmuş, ovadaki bazı köyler de bu ilçelere mahalle olarak bağlanmıştır. Di­yanet İşleri Başkanlığı'na ait 1991 yılı istatistiklerine göre il ve ilçe merkezle­rinde 474, kasaba ve köylerde 859 ol­mak üzere Bursa'da toplam 1333 cami bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sa­yısı ise 333'tür.

Bursa şehrinin merkez olduğu Bursa ili Balıkesir, Kütahya. Bilecik, Kocaeli, İs­tanbul illeri ve Marmara denizi kıyıları ile çevrilidir. Merkezdeki ilçelerinden93 başka Büyükor-han, Gemlik, Gürsu, Harmancık, İnegöl, İznik, Karacabey, Keleş, Kestel, Mudan­ya, Mustafakemalpaşa, Orhaneli, Orhan­gazi ve Yenişehir olmak üzere on dört ilçeye, yirmi dört bucağa ayrılmıştır ve sı­nırları içerisinde 759 köy bulunmaktadır. 11.043 km2 genişliğindeki Bursa ilinin 1990 sayımına göre nüfusu 1.603.137. nüfus yoğunluğu ise 145 idi.



Bibliyografya:

R. Stewig. Bati Anadolu Bölgesinin Kültürel Gelişmesini Gösteren Kartografik Bilgiler 94, İstanbul 1968, s. 86-87; a.mlf.. Bursa, Nordwestanatolien, Kief 1970, s. 44-52; Besim Darkot - Metin Tuncel. Marmara Bölge­si Coğrafyası, İstanbul 1981, s. 129-131; M. Ba-zin, "Le Reseau Urbain de la Turcpıie", Traoaux de i'InsüiuL de CĞographie de Reims, sy. 65-66, Reims 1986, s. 106; Suna Doğaner, "Dağ Turizmine Coğrafî Bir Yaklaşım: Uludağ'da Turizm", Coğrafya Araştırmaları, sy. 3, Anka­ra 1991, s. 137-157; Besim Darkot. "Bursa", M,II, 806-810.

Bursa'da ilk müze, Bursa Maarif Mü­dürü Azmi Bey ile Erkek Lisesi muhase­becisi Reşad Bey'in şahsî gayretleriyle, çevreden toplanan etnografık ve arkeo­lojik eserlerin Erkek Lisesi bahçe ve la-boratuvarında ziyarete açılmasıyla ku­rulmuştur |I9 Ağustos 1902]. Vali Müm­taz Reşid Paşa'nın yönetiminde ilk öğre­tim müfettişleri, öğretmen ve öğrenci­lerin çabalarıyla kısa zamanda gelişip zenginleşen müze, Müzeler Umum Mü­dürü Osman Hamdi Bey tarafından Mü-ze-i Hümâyun'un bir şubesi olarak 1904 yılının Eylül ayında resmen hizmete so­kulmuş, 1929 yılında da Bursa Müzesi adıyla müdürlük statüsüne kavuşturul­muştur. Ertesi yıl ise gelişmesi göz önü­ne alınarak Yeşilmedrese'ye taşınmış ve İstanbul Müzesi Müdürü Aziz Oğan tara­fından tanzim ve teşhiri sağlanıp 8 Nisan 1930 tarihinde ziyarete açılmıştır. 1955 yılında medrese binası onanma alınmış ve müze ancak 1 Ekim 1956 tarihinde yeni bir düzenle tekrar hizmete sokul­muştur. Uzun yıllar karma müze olarak faaliyet gösteren Bursa Müzesi, arkeolo­jik eserlerin Kültürpark'ta inşa edilen modern binaya taşınmasından sonra yeniden tanzim edilmiş ve 22 Kasım 1975 tarihinden itibaren Bursa Türk ve İslâm Eserleri Müzesi adıyla hizmete girmiş­tir.

On üç hücre ile üç eyvan ve bir ders­haneden oluşan medresenin giriş eyva­nına bitişik sağdaki ilk hücre, Bursa'nın geleneklerine uygun biçimde hazırlan­mış bir sünnet odasının görünüşünü gü­nümüze yansıtır. Bu hücre ile eyvan ara­sındaki mekânlar müze idaresi tarafın­dan büro ve depo olarak kullanılmakta­dır. Bu taraftaki tavanı çini kaplı eyvan­da Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait İz­nik'te imal edilmiş Milet, mavi beyaz, Haliç işi, Şam grubu ve Rodos işi seçkin seramik örnekleri sergilenmektedir. Ey­vana bitişik hücrede Osman Sözen ve Hayali Küçük Ali'nin Karagöz-Hacivat fi­gürleri ile mühür, saat, para ve tütün keseleri, çeşitli ağızlık, nargile, köstek ve saat örnekleri teşhir edilmektedir. Bi­tişiğindeki köşe hücresinde sedef ve fil­dişi kakma kutularla sehpalar, kapı tok­mağı, alem. anahtar ve kilit gibi made­nî eserlerle bazı tombak eşya yer almak­tadır.

Dershanede sergilenen gümüş kak­ma insan ve hayvan figürleriyle bezen­miş Selçuklu ve Memlüklü şamdanları, şerbet kaplan ve XV. yüzyıla ait bir avi­ze müzenin en seçkin eserleri arasın­dadır. Süs eşyaları içinde özellikle altın ve gümüşten yapılmış kemerler, kemer tokaları, bilezikler, tepelikler, küpe ve yü­zükler dikkat çekicidir. Altın, gümüş, fil­dişi ve sedef kakmalı tüfek, tabanca, ba­rutluk, kılıç, yatağan, kama, topuz ve şeş-perlerle İran yapısı kalkan, miğfer, kılıç ve kamalar bu salondaki silâh koleksiyo­nunu oluşturmaktadır. Bursa işi bohça­lar, yağlıklar, yazmalar, tahta yazma ka­lıpları, yemeniler, uçkur, kuşak ve peş­kirler ayrı bir bölüm halinde yine ders­hanede teşhir edilmektedir.

Sol köşedeki odada fincanlar, gümüş ve telkari fincan zarflan, lüleler, kahve değirmenleri ve tavaları ile havanlar, di­bekler, şerbet ve salep güğümlerinden oluşan koleksiyon bulunmaktadır. Ya­nındaki hücrede Türk mutfak kaplan, sini, kaşık, ibrik, tabak ve kâselerle Ti­mur döneminden kalma stilistik ejder­ha kulplu ve döner yivli bir kap sergilen­mektedir. Bu cephedeki eyvan içinde XVIII. yüzyıl Kütahya seramikleri, gülab­dan, şekerlik, bardak, tabak, ibrikler, Beykoz işi şamdanlar ve çeşitli çeşmibül-bül parçaları yer almaktadır. Yeşiltürbe'nin kapı perdeleriyle Bursa'da dokunmuş kadife kumaşlara ait örnekler de bura­da sergilenmektedir. Bundan sonraki ilk hücrede dergâh eşyası şamdanlar, tes­pihler, müzik aletleri, şifa tasları ile çe­şitli tarikatlara ait kavuklar bulunmak­tadır. Bitişik hücrede yazma kitaplarla levhalar yanında Memlûk Sultanı Ber-kuk tarafından XIV. yüzyılda Yıldırım Ba-yezid'e hediye edilen nadide bir tezhip-li Kur'ân-ı Kerîm sergilenmektedir. Os­manlı dönemi ciltçiliğinin seçkin örnek­leriyle birlikte teşhir edilen rahleler, gü­müş kaplar, yazı takımları, makaslar, fe­nerler ve şamdanlar dikkat çekicidir.

Giriş eyvanına göre sol köşedeki hüc­rede havlu dokuma tezgâhı, ipek ve sim işli havlu takımları, sedef ve gümüş işli takunyalar, hamam tasları ve kildanlar, bu hücre ile giriş arasındaki diğer iki hücrede ise çeşitli İslâm devletlerine ait altın, gümüş ve bakır sikkeler kronolo­jik sırayla teşhir edilmektedir. Bunlar içinde özellikle II. Bayezid'e ait nâdir bir sikke ile Hârûnürreşîd'e ait bir sikke en önemlilerindendir.

Revak içindeki vitrinlerde Çanakkale seramikleri sergilenmektedir. III. Selim portreli, kalem işçiliğiyle bezenmiş bir sandık ve II. Mahmud tuğralı, kabartma süslemeli bir beşik müzeye son yıllarda kazandırılan önemli eserlerdendir.



Bibliyografya:

Mehmet Önder, The Museums of Turkey, Ankara 1983, s. 52; Bedri Yalman, Bursa, İs­tanbul 1977, s. 26-27; a.mlf., a.e., İstanbul 1984, s. 52-54.




Yüklə 1,09 Mb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   4   5   6   7   8   9   10   11   ...   33




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə