Bireysel Gizlilik ve Kişisel Verilere Erişim Hakkı



Yüklə 105 Kb.
tarix01.09.2018
ölçüsü105 Kb.
#66123

Bireysel Gizlilik ve Kişisel Verilere Erişim Hakkı
Bilgi teknolojilerinde son dönemde yaşanan gelişmeler sonucunda, dünya üzerinde internet yoluyla dolaşımda olan ve bilgi bankalarında yer alan bilgilerin büyük bir kısmını kişisel veriler oluşturur hale gelmiştir. Bireyler gündelik hayatlarının her anında bir şekilde özel hayatlarına dair önemli ya da önemsiz kimi bilgileri bu bilgi sistemleri ile paylaşmaktadırlar. Bu sistemler kamu sektörüne ait olabileceği gibi, kimi zaman da bankacılık ve sigortacılık alanlarında olduğu gibi özel sektöre de ait olabilmektedir. Bilgi teknolojilerindeki bu gelişmeler bir yandan bireylerin yaşam kalitesini arttırmaya, gündelik yaşamlarını kolaylaştırmaya hizmet ederken, bir yandan da farkında olmadan büyük bir veri tabanının yaratılmasına ve teknolojinin imkanları sayesinde bu yaratılan veri tabanına dünyanın her köşesinden birkaç saniye içerisinde erişilmesine imkan vermektedir.

Dünyamızı küçülten bu gelişmeler ve sonucunda karşılaşılan sorunlar da yine bilgi teknolojileri kullanılarak çözülmeye çalışılmaktadır. Bugün dünya üzerinde pek çok ülke bu teknolojileri, kamu hizmetlerinin kolaylaştırılması amacıyla bireyler hakkında temel düzeyde nüfus bilgilerinin toplanması, saklanması ve gerektiğinde işlenmesi için kullanmaktadır. Buna son bir örnek olarak İngiltere’de 2006 yılında yürürlüğe giren kimlik kartları projesi verilebilir. Blair hükümeti tarafından 25.05.2005 tarihinde Parlamento’ya sunulan Kimlik Kartı Yasa Tasarısı ulusal bir kimlik kartı düzeni oluşturulmasını öngörmektedir. İlk etapta ad, soyad, doğum yeri ve tarihi, ikametgah adresi gibi bilgilerin yanı sıra yüz ifadesi ve göz bebeği şekli gibi kişiyi tanımlayıcı bilgilere de yer verecek olan kartların, daha sonra 2008’den itibaren kişilerin parmak izlerini de içermesi planlanmaktadır. Proje ile suçun, yasadışı göç ve çalışmanın önlenmesi, organize suç ve terörizmle mücadele ve kamu hizmetlerinin sunumunun etkililiğinin ve verimliliğinin arttırılması amaçlanmaktadır.1

Buna benzer bir proje, oldukça uzun bir süredir ülkemizde de hayata geçirilmeye çalışılmaktadır. Yaklaşık otuz yıllık bir geçmişe sahip olan ve bugün itibariyle büyük ölçüde tamamlanan kısa adı MERNİS olan proje, nüfus kayıtlarının tek bir merkezde toplanmasını ve bu sayede kamuda bürokrasiyi ve kırtasiyeciliği azaltmayı amaçlamaktadır. Kayıtlarda toplanan bilgilerin kamu kurumlarına açılması ile ise vergi, noter, tapu işlemleri gibi pek çok hizmet çok daha kısa bir sürede görülüp, suçluların ve asker kaçaklarının yakalanması çok daha kolay hale gelecektir. Bu proje ile aynı zamanda eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik alanlarına ilişkin bilgilerin de tek bir merkezde toplanması amaçlanmaktadır.2

Devletler büyük çapta ve tek bir merkezde kişisel veri toplanmasına, kaydedilmesine ve işlenmesine imkan veren buna benzer projelerle esas olarak kamusal hizmetlerin yürütülmesini kolaylaştırmayı amaçlamaktadırlar. Ancak kişisel veri toplanmasına imkan veren buna benzer sistemler akla birtakım soruları da beraberinde getirmektedir: Bu verilerin ne kadarı, hangi nedenlerle üçüncü kişilere açık olacaktır? Bu veriler hangi kamu organları tarafından ne gibi amaçlarla kullanılacaktır? Haklarında kişisel veri kaydı bulunanların veri toplanması, saklanması ve işlenmesi sürecinde ne gibi hakları söz konusu olabilir? Bu son soru, özellikle hakkında veri toplanan bireyin bu durumdan haberi yoksa ve tutulan kayıtlardaki bilgilerde bir yanlışlık yapılmışsa daha da önem kazanmaktadır.

Bu konuda ülkemizden bir örnek vermek gerekirse, bireyler hakkında adli sicil kayıtları dışında da, emniyet ve istihbarat birimleri tarafından farklı şekillerde bilgi toplandığı bilinen bir gerçektir. Kamu tarafından “fişleme” olarak bilinen bu usulle toplanan veriler, yeri geldiğinde kamu kurumları tarafından yaptırılan güvenlik soruşturmaları sırasında açığa çıkmakta ve kişilerin aleyhine birtakım sonuçların doğabilmesine neden olmaktadır. Güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması sonucunda sakıncalı bulunan kişiler, bu durumlarını haklarında olumsuz bir karar verilene dek öğrenemedikleri için sonuç olarak bu kayıtların doğruluğu bir yana varlığından bile haberdar olamamaktadırlar.

Sonuçta olumlu yanları bir yana bilgi teknolojilerinin yaygınlığı ve gücü bazı kaygıların giderek daha da artarak ortaya çıkmasına neden olmaktadır:



  • Kişinin sürekli gözetimine imkan vermesi

  • Bireyin bilgi akışının dışında tutulması

  • Kişinin bilgisi dahilinde olmaksızın sınırsız kişisel verinin toplanması ve saklanması

  • Kişisel verilerin farklı amaçlarla kötüye kullanılması ihtimali

  • Demokratik ya da düzenleyici kontrol mekanizmalarının varlığı olmaksızın kamu sektörünün ve özel sektörün bu konuda giderek daha fazla güç kazanması (EARLY, 1993: 803 vd.)

Kişisel verilerin korunması konusu her şeyden önce kişilik haklarının alanına girmektedir. Kişilik haklarını, kişinin toplum içindeki saygınlığını ve kişiliğini serbestçe geliştirmesini temin eden öğelerin tümü üzerindeki hakları olarak tanımlayabilmek mümkündür (ÖZEK, 1999: 244). Bir çerçeve kavram olarak kişilik hakları içerisinde ilk sırada yer alan alanlardan biri de özel hayattır.

Özel hayatın gizliliği ve korunması hakkı ise; bireyin kişiliğini geliştirmek ve manevi değerlerine güvence sağlamak için başkaları tarafından bilinmesini istemediği hususların oluşturduğu ve korunması hukuken gerekli görülen hayat alanı üzerindeki temel bir kişilik hakkı olarak tanımlanabilir (ŞEN, 1996: 251).

Yukarıda sözü edilen teknolojik gelişmeler sonucunda günümüzde özel hayatın gizliliği en çok korunmaya muhtaç alanlardan biri haline gelmiştir. Özel hayatın gizliliğinin diğer gerçek ve tüzel kişiler tarafından bozulması üç şekilde gerçekleşebilir;


  • Kişinin hayatının, başkalarınca bilinmesini istemediği bölgesine fiziksel güç kullanarak veya başka yollardan sızılması söz konusu olabilir.

  • Bu şekilde veya başka meşru görülmeyen yollardan kişinin hayatının, başkalarına açık olmayan bir bölgesi hakkında bilgi, belge ve veriler edinilmesi söz konusu olabilir.

  • Edinilmiş olan bu bilgi, belge ve verilerin kamuya açıklanması veya başka bir amaçla kullanılması söz konusu olabilir (ARASLI, 1979: 13).

Konumuz açısından bu üç halden özellikle son ikisi büyük önem taşımaktadır. Kişinin bireysel gizlilik alanında yer alan bir bilginin kendi rızası dışında meşru olmayan yollardan edinilmesi ve edinilen bu bilgilerin kamuya açıklanması veya meşru yollardan edinilmiş bilgilerin edinilme amaçları dışında kullanımı söz konusu olduğunda, artık ortada bir ihlal var demektir. İşte bu durumların hepsinde özel hayatın gizliliği hakkından ayrı olarak, artık kişisel verilerin korunması hakkı gündeme gelmektedir.

Kişisel veriler konusu son dönemde dünyada o derece önem kazanmıştır ki, özel hayatın gizliliği çok daha genel bir hak olarak algılanmaya ve kişisel verilerin korunması bu haktan farklı bir hak olarak, ayrı hükümlerle korunmaya başlanmıştır. Her ne kadar bu konuda Avrupa ve Amerika’da benimsenen yaklaşımlar farklı olsa da, sonuçta ulaşılmak istenen amaç aynıdır:3 Özel ve kamusal makamlar tarafından elde edilen kişisel verilerin güvence altına alınması.

Gerek anayasal yollardan, gerekse yasal birtakım düzenlemeler yoluyla, bu nitelikteki veriler çeşitli Avrupa ülkelerinde güvence altına alınmaya başlanmıştır4. Hatta öyle ki bu hak, özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesi hakkı dışında ayrı bir hak olarak Avrupa Anayasası’nda da korunmuştur. Anayasa’nın Temel Haklar Şartı’nın “Özgürlükler” başlığını taşıyan üçüncü bölümünün 68. maddesi “Kişisel Verilerin Korunması” başlığını taşımaktadır. Buna göre,


- Herkes kendisini ilgilendiren kişisel verilerin korunması hakkına sahiptir.

- Bu tür veriler belirli amaçlar için, ilgili kişinin rızası dahilinde ya da yasal olarak tanınan meşru bir amaç temelinde adil bir şekilde tutulmalıdır. Herkes kendisine ilişkin tutulan kayıtlara erişim ve bu kayıtları düzeltme hakkına sahiptir.

- Bu hükümlere uygunluk bağımsız bir organının denetimi yoluyla sağlanacaktır.5
Kişisel verilerin korunması konusunun önemi aslında çok daha önce fark edilmiştir. Bu konuda ilk çalışmalar OECD ve Avrupa Konseyi bünyesinde 1970’li yıllarda başlatılmıştır. OECD bünyesinde, üye ülkelerde mevcut idari işleyişe ilişkin mevzuatın özel hayatın gizliliğine ilişkin düzenlemelerle uyumlu kılınması için bir sempozyum düzenlenmiş ve 01.10.1980 tarihinde de bu konuda yol gösterici olacak sekiz ilke kabul edilmiştir:



    • Veri kalitesinin sağlanması,

    • verilerin toplama amacının belirlenmesi,

    • verilerin toplama sınırının belirlenmesi,

    • verilerin kullanım sınırının belirlenmesi,

    • güvenlik önlemleri düzenlenmesi,

    • idarenin açıklığının sağlanması

    • idarenin hesap verebilirliliğinin sağlanması ve

    • bireysel katılım.

Ancak bu ilkeleri hazırlayan Uzman Grubun Başkanı, bu sekiz ilkenin temelinde yatan “altın kural”ın ise aslında “özel istisnaları saklı kalmak üzere genel olarak kişinin kendisiyle ilgili tutulan kayıtlara erişim hakkının tanınması” olduğunu belirtmiştir.

Avrupa Konseyi bünyesinde ise kişisel verilerin korunması konusu ilk kez 31.Ocak.1968’deki Danışma Meclisi toplantısında gündeme gelmiştir. Son dönemdeki teknolojik gelişmelerin bireylerin özel yaşamlarına etkisi karşısında 509 nolu karar kabul edilmiştir. Bu kararla bu konu üzerinde çalışmaya davet edilen Bakanlar Komitesi ve İnsan Hakları Uzmanlar Komitesi ise “Özel Hayatın Korunması Uzmanlar Komitesi”nin kurulmasına karar vermiştir. Bu komite de 26.09.1973 tarihinde kabul edilen Rec (73) 22 sayılı “Özel Sektördeki Elektronik Veri Bankalarına Karşı Bireylerin Korunması Tavsiye Kararı”nı hazırlamıştır. Sadece özel sektöre ilişkin düzenlemeler içeren bu kararı ise bir yıl sonra 20.09.1974 tarihinde kabul edilen ve kamu sektörünü kapsayan Rec (74) 29 sayılı karar izlemiştir (EVANS, 1981: 573).

Kişisel verilerin korunması konusu Avrupa Konseyi bünyesinde önemini korumaya daha sonra da devam etmiş, kamu sektörü ve özel sektöre ilişkin bu ilk iki kararı, bilginin tutulduğu her bir sektör için farklı ilkeler öngören ayrı tavsiye kararları takip etmiştir.6 Ayrıca 28.01.1981 tarihinde Avrupa Konseyi bünyesinde “Kişisel Verilerin Otomatik İşlemden Geçirilmesi Sürecinde Bireylerin Korunması Hakkında Sözleşme (108 nolu Sözleşme)” adı altında bir de sözleşme kabul edilmiştir.

Hem kamu sektörünü hem de özel sektörü kapsayan ve esas olarak otomatik işleme tabi tutulan verilere ilişkin7 bu sözleşmeye göre; kimliği belli ya da belirlenebilir bireylere ait otomatik işleme tabi veriler hukuka uygun ve adil bir şekilde elde edilecek, meşru ve önceden belirlenmiş amaçlarla saklanıp, bu amaçlara aykırı olarak kullanılmayacak, doğru ve gerektiği durumlarda güncellenerek tutulacak ve veri sahibinin kimliğinin belirlenmesine izin verecek şekilde verinin saklanması amacından daha uzun bir süre muhafaza edilmeyecektir.

Sözleşme kişisel verilerin yetkili olmayan organlar tarafından yayılması, erişime açılması, değiştirilmesi, zarara uğratılması ve kaybına karşı uygun güvenlik önlemlerinin alınması gerektiğini belirtirken, ayrı bir maddede de otomatik işleme tabi tutulamayacak özel veri türlerini belirtmiştir. Sözleşme’nin 6. maddesindeki düzenlemeye göre, kişinin sağlığını ve cinsel hayatını olduğu kadar ırkını, siyasi veya dini ya da diğer inançlarını ortaya koyan veriler iç hukukta uygun koruma mekanizmaları düzenlenmedikçe otomatik işleme tabi tutulamayacaktır. Bu hükme cezai mahkumiyet kararları da dahildir.

Sözleşme’de ayrıca veri sahibine de ek birtakım güvence yolları öngörülmüştür. Buna göre; veri sahibi otomatik işleme tabi tutulan veri dosyasının varlığını, hangi amaçla tutulduğunu ve tutan organının kimliğini ve görev yerini saptayabilme imkanına sahip olacaktır. Veri sahibi makul aralıklarla ve gecikme olmaksızın otomatik bir veri dosyasında kendisine ilişkin kişisel veri tutulup tutulmadığından ve tutuluyorsa da bu tutulan verilerden anlaşılır bir biçimde haberdar edilecektir. Veri sahibi sözleşmedeki ilkeler doğrultusunda hazırlanan iç hukuk hükümlerine aykırı olarak işlemden geçirilen verileri elde etme, eğer gerekiyorsa silme veya düzeltme hakkına sahiptir. Ayrıca doğrulama, gerekli durumlarda düzeltme veya sildirme talebinin karşılanmadığı durumlar için de hukuki yollara başvurma imkanı tanınacaktır.

Kişisel verilere ilişkin bu hükümler ancak kanunla düzelenmiş ve demokratik bir toplumda gerekli önlemler niteliğini taşıyan, devletin ve kamunun güvenliği, devletin ekonomik çıkarları ya da suçun önlenmesi veya veri sahibinin veya diğer kişilerin haklarını koruma amacıyla istisnalara tabi olabilecektir.

Türkiye bu sözleşmeyi ilk imzalayan ülkelerden biri olmasına rağmen, henüz kişisel verilerin korunması konusunu düzenleyen bir yasal düzenleme yapabilmiş değildir. Sözleşme’nin gecikmeksizin imzalanmış olması önemli olsa da, kişisel verilerin korunmasına ilişkin genel ilkeleri saptamakla yetinen bu sözleşmenin bir kanunla yaşama geçirilmesi gerekmektedir.

Sözleşme hükümlerinden de görüldüğü üzere kişisel verilerin korunması konusunun önemli bir boyutunu, kişilerin haklarında tutulan verilerden haberdar olma hakkı oluşturmaktadır. Bu konunun düzenlenme amacı da esas olarak bireylerin son dönemde bilgi teknolojilerinde yaşanan gelişmeler doğrultusunda uğradıkları ya da uğrayabilecekleri zararları en aza indirmektedir. Bu nedenle bireylerin haklarında tutulan bilgilerin doğruluğunu kontrol etmek ve yanlışsa düzeltilmesini ya da silinmesini talep etmek en doğal haklarıdır.

Konumuz açısından bir diğer önemli husus ise, toplanan ve saklanan bilgilerin kamuya veya üçüncü kişilerin erişimine açılması meselesidir. Her kadar veri sahibinin rızası ve hukuken önceden düzenlenmiş meşru amaçlar doğrultusunda toplanmış olsa da, kişiye ait bir veri söz konusu bu amaçlar dışında kullanılırsa veya iletime açılırsa o kişinin özel hayatının gizliliğine haksız bir müdahale oluşturacaktır. İşte bu nedenle bu konu Avrupa Konseyi’nin ayrı bir tavsiye kararına8 konu olmuştur.

108 nolu sözleşme ile benzer hükümler içeren karara göre kişisel veriler; eğer belirli bir kanunda öngörülmemiş ise, halkın kamu sektörünün sahip olduğu bilgilere erişim hakkı yasal olarak tanınmamış ise, iletim kişisel verilerin korunmasına ilişkin iç hukuk hükümleriyle uyumlu değilse, veri sahibinin onayı yoksa üçüncü kişilere iletilmeyecektir. İç hukukta yeterli ve uygun koruma mekanizmaları öngörülmedikçe, kişisel veriler toplanma amaçlarıyla uyuşmayan nedenlerle üçüncü kişilere iletilemeyecektir. Ayrıca kişisel verilerin korunmasına ilişkin hükümler kamu organları tarafından kendisine kişisel veri iletilen üçüncü kişilerin işlemlerine de uygulanacaktır.

Tavsiye kararında ayrıca iki ayrı başlık altında hassas veriler ve genel olarak erişilebilir veriler düzenlenmiştir. “Hassas veriler” Avrupa Konseyi tarafından hazırlanan Kişisel Verilerin Otomatik İşlemden Geçirilmesi Sürecinde Bireylerin Korunması Hakkında Sözleşme’nin (108 nolu Sözleşme) 6. maddesinde düzenlendiği şekliyle bir dosyada saklanamayacak veya genel olarak üçüncü kişilerin erişimine açık bir dosyada bulunamayacak verileri kapsamaktadır. Genel olarak erişilebilir veriler ise, üçüncü kişilere açılması iç hukuka ve uygulamaya göre kamu yararı nedeniyle ağır basan verilerdir. Ancak buna rağmen veri sahipleri hukuka uygun olarak haklarında veri toplanmasına ve otomatik işleme tabi tutulmasına imkan veren yasal temellerden haberdar edileceklerdir. Kamu organlarının üçüncü kişilere açık dosyalarda toplanıp saklanan verileri, veri sahibinin özel hayatının ve güvenliğinin korunması için iletime açmama hakkı saklıdır.

Üçüncü kişilerin erişimine açık dosyalarda kişisel verilerin saklanmasının veri sahibi açısından zorunlu olduğu durumlarda; kişisel verilerin üçüncü kişiler tarafından işleme tabi tutulması ya veri sahibinin açık rızasına bağlıdır ya da hukuken öngörülen düzenlemelere uygun olmak zorundadır. Veri sahibinin rızasının gerekli olduğu hallerde, veri sahibi her zaman rızasını geri çekme hakkına sahiptir.

Üçüncü kişilerin erişimine açık bir dosyada kişisel veri toplanmasının zorunlu olmadığı durumlarda veri sahibinin; kişisel verilerinin bu şekilde toplanmamasını isteme, toplansa ve iletilse bile üçüncü kişiler tarafından işleme tabi tutulmamasını isteme, varolan kişisel verilerinin üçüncü kişiler tarafından işleme tabi tutulmasına karşı çıkma ve her zaman verilerinin iptalini isteme hakları saklıdır.

Görüldüğü üzere, tavsiye kararı kişisel verilerin üçüncü kişilere iletilebilmesi için öncelikle bu yönde bir yasal düzenlemenin gerekliliğine atıf yapmaktadır. Kişisel verilerin toplanıp saklanmasının yasal olarak zorunlu olmadığı durumlar için de veri sahibinin onayını aramaktadır. Genel olarak erişime açık, kişilerin bilgi edinme hakkı dahilinde elde etmek isteyebileceği veriler içinse karar, bu yönde ağır basan bir kamusal yararın varlığını aramaktadır. Yine de son tahlilde kamu organlarının verilerin açılmasını gerektiren kamusal yarar ile veri sahibinin özel yararını tartıp, özel yararın baskın gelmesi durumunda verileri iletime açmama hakkı saklı tutulmuştur.

Aslında ülkemizde de, Meclis’e uzun süredir sevk edilmeyi bekleyen bir kişisel verilerin korunmasına ilişkin yasa tasarısı mevcuttur. Gerçek ve tüzel kişiler tarafından her türlü yoldan işlenen kişisel nitelikteki verileri koruma altına almayı hedefleyen kanun, bu konudaki başta Avrupa Konseyi bünyesinde kabul edilen ve ülkemizin de ilk imzacılarından biri olduğu 108 nolu Kişisel Verilerin Otomatik İşlemden Geçirilmesi Sürecinde Bireylerin Korunması Sözleşmesi hükümleri olmak üzere, Avrupa Birliği’nin bu konudaki politika ve mevzuatı da dikkate alınarak hazırlanmıştır.9

Konumuz açısından tasarıda dikkat çeken ve değinilmesi gereken en önemli nokta, özel hayatın gizliliğinin korunması açısından büyük önem taşıyan veri sahibinin rızasının, kişisel verilerin toplanması konusunda sanki en başından beri bir veri kabul edildiğidir. Tasarı sürekli olarak “işlemek” ifadesini kullanmakta, az önce sözünü ettiğimiz verilerin toplaması, saklanması, kullanılması ve yayılması konularında net ifadeler kullanmaktan ve ayrımlara gitmekten sanki kaçınmaktadır.

Kişisel verilerin sadece kamu makamları tarafından değil, özel kişi ve kuruluşlarca da toplanabileceği göz önünde tutulacak olursa, kişisel verilerin toplanması konusunda bireyin “rızası”nın ne kadar önemli olduğu bir kez daha anlaşılır. Kişiye temel hak ve özgürlüklerini korumak için getirilmesi planlanan böyle bir sistemin, bireyin rızası dışında toplanmış veriler açısından koruyucu hiç bir hüküm öngörmemiş olması, öngörülen güncelleme, düzeltme ve silme hakları açısından da pek bir anlam ifade etmeyecektir.

Tasarıda bir başka dikkat çeken nokta, kişisel verileri koruma amacıyla getirilen neredeyse tüm hükümler için özel istisna durumlarının yanı sıra genel nitelikte bir istisna, hatta daha ziyade korumayı kısıtlama hükmünün de düzenlenmiş oluşudur. Öyle ki bu haliyle tasarı kişisel verilerin nasıl korunacağı amacından ziyade, nasıl daha çok ve kolay işlemeye açık hale getirilebileceği amacına yönelmiş görünmektedir. Özellikle 22. maddede; milli güvenliğin korunması ve milli savunmanın gerçekleştirilmesi, kamu düzeninin korunması, suçun önlenmesi için gerekli olması, suç veya meslek ahlak kurallarını ihlal eden eylemlerin soruşturulması veya kovuşturulması, bütçe, vergi ve mali konulara ilişkin olarak devletin önemli ekonomik veya mali çıkarlarının gerektirmesi şeklinde devam eden istisnalar, tasarı ile öngörülen sistemle kişisel verileri koruma açısından kilit önemdeki güvence hükümlerini tamamen devre dışı bırakan genel bir düzenleme içermektedir.



Burada önemli olan nokta, ister kamusal makamlar tarafından sağlansın, isterse de özel kişi ve kurumlarca elde edilse, özel hayatın gizliliği kapsamındaki bir bilginin toplanması ve saklanmasının ancak söz konusu kişinin rızasına bağlı olması gerektiğidir. Aksi bir durum her şekilde özel hayatın gizliliğinin ihlali anlamına gelecektir. Konumuz açısından bilgi edinme başvurusuna konu olabilecek bu türden bilgiler kişinin rızası sonucu elde edilmiş bile olsa, gizli kalacağı güvencesiyle kişi tarafından sağlanmıştır. Bu nedenle toplanma ve saklanmada olduğu gibi, bu türden verilerin kamuya açıklanması, yayılması ve verilmesi ile amacı dışında başka herhangi bir amaçla kullanılması da aynı şekilde özel hayatın gizliliği hakkının ihlali anlamına gelecektir.

Kaynakça



  • ARASLI, Oya (1979), Özel Yaşamın Gizliliği ve T.C Anayasasında Düzenlenişi, (Ankara: Yayınlanmamış Doçentlik Tezi )

  • EARLY, Lawrence (1993), “ Science, Technology and Human Rights: The Role of Data Protection”, Human Rights in Twenty First Century: A Global Challenge, Edited by: Kathleen E. Mahoney and Paul Mahoney, ( Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers), (801-815).



  • FELDMAN, David (2000), “Information and Privacy”, Freedom of Expression and Freedom of Information, (Edited by: BEATSON, Jack; CRIPPS, Yvonne), (USA: Oxford University Press), (299-324).

  • ÖZEK, Çetin (1999), Basın Özgürlüğünden Bilgilenme Hakkına, (İstanbul: Alfa Yayınları)

  • ŞEN, Ersan (1996), Devlet ve Kitle İletişim Araçları Karşısında Özel Hayatın Gizliliği ve Korunması, (İstanbul: Kazancı Hukuk Yayınları)

  • ÜZELTÜRK, Sultan (2004), 1982 Anayasası ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine Göre Özel Hayatın Gizliliği Hakkı, (İstanbul: Beta Yayınları)

  • http://www.article19.org/

  • www.coe.int




1 Daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://www.homeoffice.gov.uk/comrace/identitycards/bill.html.

2 Projeye ilişkin daha ayrıntılı bilgi için bkz: http://www.nvi.gov.tr/11,Ana_Sayfa_Mernis_Projesi.html.

3 Amerika Birleşik Devletleri’nde uygulanan sistem, kişisel verilerin korunması gereken her bir sektör için farklı farklı düzeneleme yapmayı öngörürken, Avrupa’da ise ortak bir pazar oluşturma amacıyla da, tek ve standart bir hukuki düzenleme getirilmeye çalışılmaktadır. Bu konuyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz: KLOSEK, Jacqueline (2000), Data Privacy in The Information Age, Greenwood Publishing.

4 Bu ülkelerin başında hakka anayasal düzeyde koruma sağlayan Hollanda, Portekiz ve İspanya gelmektedir. Ayrıca Avusturya, Macaristan ve İsveç de hakkı temel insan haklarından biri olarak kabul eden ülkelere örnek gösterilebilir. Bkz: EARLY, Lawrence (1993), “Science, Techology and Human Rights: The Role of Data Protection”, Human Rights in the Twenty First Century, A Global Challenge, Edited by: Kathleen E. Mahoney and Paul Mahoney, ( Netherlands: Martinus Nijhoff Publishers).

5 Avrupa Anayasası’nın tam metni için bkz: Official Journal of the European Union, C 310, Volume 47, 16.12.2004, 11 vd., (http://europa.eu.int/eur-lex/lex/JOHtml.do?uri=OJ:C:2004:310:SOM:EN:HTML).

6 Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi sigorta, internet, istihdam, sosyal güvenlik, pazarlama, telekomünikasyon, istatistik, bilimsel araştırmalar ve tıp alanlarında tutulan kişisel veriler için ayrı ayrı tavsiye kararları almıştır. Kararlar için bkz: http://www.coe.int/T/CM/adoptedTexts_en.asp#P52_1231

7 Sözleşme’nin amaç kısmını düzenleyen 3. maddesine göre, üye devletler imza, onay veya kabul sırasında ya da daha ileriki bir tarihte bir bildirimle sözleşme hükümlerinin otomatik işleme tabi tutulmayan verilere de uygulanacağını saptayabilirler.

8 “Kamu Organları Tarafından Tutulan Kişisel Verilerin Üçüncü Kişilere İletimi” üzerine Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin 09.09.1991 tarih ve R (91) 10 sayılı kararı.

9 Bkz Kanunun genel gerekçesi: http://www.kgm.adalet.gov.tr/kisiselverilerinkorunmasikanunu.htm (15.05.2006).

Yüklə 105 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə