BiRİNCİ BÖLÜm para paranin tanimi ve fonksiyonlari



Yüklə 115,86 Kb.
səhifə5/6
tarix20.09.2018
ölçüsü115,86 Kb.
#69355
növüYazı
1   2   3   4   5   6

1.1 PARANIN HİKAYESİ
İlk çağlardan itibaren insanlar çeşitli malları para yerine kullanmışlardır. İş bölümünün gelişmesiyle birlikte malların mallarla mübadele edilmesi giderek zorlaşmıştır.Takas edilecek malların değerinin birbirine denk olmaması , malı arzedecek kimsenin her zaman bulunmaması , malların bölünebilme özelliklerinin olmaması çeşitli zorluklar ortaya çıkarmıştır.Örneğin bir at ile yirmi ölçek buğday değiştirmek isteyen bir kimsenin bir pazarda aynı malın karşılığında on ölçek buğday veya beş ölçek süt önerisi ile karşılaşması farklı değerlerin oluşmasına neden olmuştur.Zamanla bölgelerin özelliklerine göre bir mal üzerinde anlaşılarak tek bir mübadele değeri oluşturulmaya çalışılmıştır.Değer ölçüsü, fonksiyonu gören bu mala hesap parası denilmiştir. Hesap parasının temsil ettiği malın ödeme aracı olarak kabul edilmesi paralı ekonominin doğmasındaki en önemli etken olmuştur.Öte yandan bazı malların taşınma ,bölünme ve biriktirme zorluklarının bulunması madenlerin kullanılmasına yol açmıştır. Özellikle altın bakırgümüş gibi metallerin küçük parçalara bölünebilmelerinin yanısıra değer ölçüsü ve biriktirme fonksiyonlarını görmeleri yaygın bir mübadele aracı olarak kullanılmalarını sağlamıştır.
En eski para M.Ö. 2900 yıllarında kullanıldığı altın ve gümüş sikkeler olduğu zannedilmektedir.Anadolu'da ise altın ve gümüşün doğal alaşımı olan elektromdan basılan paralar mübadele aracı olarak dolaşıma girmiştir.Zamanla altın sikkeler dış ticarette ve büyük ödemelerde bakır bronz gibi madenler de ufaklık para olarak küçük ödemelerde kullanılmaya başlanmıştır.İç piyasada en çok kullanılan ödeme aracı ise gümüş olmuştur.18.yy'a kadar para sisteminin temelini teşkil eden gümüş sikkelerin ağırlığı ve ayarı devletçe tespit edilmekteydi. Para değerinin ölçüsü olarak gümüşün kullanıldığı bu dönemlerde altın sikkeler sadece külçe değerleri üzerinden işlem görmüştür.Gümüş ve altın arasındaki değer oranı serbest dalgalanmaya bırakılmıştır.Devlet sadece kendisine ait veya imtiyaz verdiği darphanelerde basılan gümüş sikkelerin kabulünü zorunlu kılmakla birlikte özel kişilerede tuğra resmi karşılığında ellerindeki külçelerden sikke kestirmek hakkı tanınmıştır. Altın üretiminin zamanla artması gümüşün değerinin istikrarsızlaşması altın sikkelerin de değerinin düşmesine neden olmuş bir çok ülke gümüş ve metal sistemlerinden vazgeçerek çift metal sistemine veya altın tek metal sistemine geçmiştir. Altın tek metal sisteminde para ölçüsü altın da Darphanelerde özel kişiler sadece altın sikke kesitini bilmiş gümüş sikkeler ise devlet tarafından ve devletin tayin ettiği değere göre tedavüle çıkarılmasında Altın sikkeler Birinci Dünya Savaşı’na kadar tedavülden kalmıştır. Çift metal sistemini (bimetalizm) kabul eden ülkelerde ise hem gümüş hem de altın devlet resmi parası olarak kabul edilmiştir.Özel kişiler de iki madenden de sikke kestirmek hakkına sahipti ödeme güçleri iç piyasada aynı idi.Zamanla altın ve gümüş üretimi arasında dengesizlik ortaya çıktı. İki maden arasındaki parite de bozulmuştur.Özellikle gümüş üretimindeki artış gümüşün değerini para değerinin altına düşürmüştür.Bu durumda gümüşü ucuza alıp darphanede sikke kestirerek ödemlerde kullanmak yaygın hale gelmiş , gümüş sikkeler giderek ortadan kaybolmuştur. 19.yy.’nın ikinci yarısından itibaren çift metal sistemini ayakta tutabilmek için bazı önlemler alınmaya başlanmıştır.Örneğin gümüş sikkelerin değeri düşürülmüş ve serbestçe bastırılması durdurulmuştur. Ayrıca küçük birimli gümüş sikkelere kabul haddi tayin edilmiş , kısaca gümüşün para ölçüsü olarak gördüğü fonksiyonlar sınırlandırılmıştır.Sonuç olarak da ortaya topal mikyas adı verilen sistem ortaya çıkmıştır. Madeni para sistemleri yaygın bir şekilde uygulanırken 17.yy’dan itibaren temsili paraların da tedavül etmeye başladığı göze çarpmaktadır.Aslında madeni sikkelerin yerini tutmak üzere çıkarılan temsili paralara eski çağlarda dahi rastlanmaktadır.Bununla beraber ,çağdaş banknot sistemlerine öncü sayılabilecek ilk para İngiltere’de 17.yy.’da değerli madenleri muhafaza eden sarrafların tevdiat sahiplerine verdikleri makbuzlardır.Goldsmith’snotes adı verilen bu makbuz hamilleri ,üzerinde yazılı değerde altın veya gümüş külçe almak hakkına sahiptirler.Zamanla bu makbuzlar para gibi tedavül etmeye başlamıştır.Daha sonra sarraflar kendilerine tevdi edilen değerli madenlerin özellikle altının hepsinin aynı anda çekilmediğini farketmişlerdir.Bunun üzerin kendilerine ait olmayan bu aştın stokunun bir kısmını kasa karşılığı olarak tutmuşlar ,geri kalanını ihtiyaç sahiplerine faiz karşılığı borç olarak vermişlerdir.Daha ileri bir safhada ikrazda bulundukları kimselere altın sikke yerine artık banknot adı verilen temsili paraları vermeye başlamışlardır.Sarraflar bir ara açtıkları kredileri ödeme imkanlarının üstüne çıkarmışlar ve mevduat sahiplerini zarara sokmaya başlamışlardır.Bunun üzerine 17.yy’nın sonlarında faaliyetleri durdurulmuş fakat bu sefer de aynı nitelikleri taşıyan bankalar kurulmuştur.Altın sikke sistemine güvenin azalması ve uluslar arası ticarette aracı kurumlara ihtiyaç duyulması banka sistemine uygun hale getirmiştir.Fakat bankalarda banknot ihracı yetkilerini kötüye kullanmışlardır.Nihayet 19.yy.’nın başlarından itibaren banknot hacminin kontrolüne gidilmiştir. Altın standardı veya çift maden sisteminde banknotların madeni karşılığında emisyon kurumu kefil olmuştur.Banknotlar emisyon kurumuna ibraz edildiğinde karşılıkları olan değerli madenin ödenmesine konvertibilite denir.Uygulamada üç türlü konvertibilite esası altın sikke sistemidir. Bu sistemde madeni paralar ve banknotlar hukuken eşit ödeme kabiliyetine sahip olmuşlardır. Altın külçe sisteminde ise altın sikkeler tedavülden kaldırılmış ve yurt içi ödemeler temsili paralarla yapılmıştır. Konvertibilite esası yalnız yüksek meblağlar için uygulanmıştır. Altın külçe sistemi Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir ara bazı Avrupa ülkelerinde tatbik edilmiştir. Tedavül hacmini karşılayabilecek kadar geniş altın stokuna sahip olamayan ülkelerde ulusal para ile altın arasındaki bağ altın standardına bağlı dövizler yardımı ile kurulmuştur. Altın kambiyo sistemi adı verilen bu sistemde emisyon kurunun çıkardığı banknotların altın sikke ve altın külçe konvertibilitesi tanınmamıştır. Ancak yurt dışına ödeme yapmak isteyenler altın standardına bağlı yabancı paraları serbestçe elde edebilmişlerdir. Adı geçen sistemi 19. yy sonlarında Rusya uygulamış ve rubleyi altına bağlarken Alman markını esas olarak almıştır. Banknot ihracının kontrolünde başlıca iki görüş ileri sürülmüştür. Otomatik altın standardı teoreminin kurucusu olan İngiliz İktisatçısı D.Ricardo işlemesi için tedavül prensibini savunmuştur. Bu prensibe göre banknot miktarı sıkı bir şekilde altın sikke miktarına bağlanıyordu. Diğer bir deyişle çıkartılan her banknotun tam altın karşılığı bulunması gerekmekteydi. Para arzına elastiklik kazandırmak amacını güden diğer prensip banka prensibi adını taşır. Emisyon sorununu para talebi açısından ekle alan banka prensibine göre tedavüldeki sınırı altın sikke miktarının artık çok genişlemiş olan ticaret hacmine intibak etmesi güçtür; şu halde para arzına elastiklik kazandırmak için bankalara ihracı konusunda serbestlik tanımalıydı. Her iki prensipten de asgari altın ankes sisteminde banknotun belirli oranında minimum altın sikke karlığı bulundurmak zorunluydu. 19. yy boyunca özellikle savaş dönemlerinde halkın elindeki banknotları altın sikkeye çevirme eğilimi artmıştır. Merkez bankaları altına çevirme taleplerini karşılayamaz hale gelmiş ve banknotların altına çevrilebilme kabiliyetini geçici bir süre kaldırarak kağıt para rejimine geçilmiştir. Kağıt para rejiminde devlet ve ya merkez bankası tarafından çıkarılan paraların altına çevrilebilme imkanları yoktur. Bununla beraber kağıt para sistemi devamlı olamamış ve ekonomik durum düzeldikçe yeniden altın sikke sistemine dönülmüştür. Aynı tecrübeler Birinci Dünya Savaşı sırasında geçirilmiş ve nihayet 1929 Büyük Dünya Buhranından sonra devamlı olarak kağıt para rejimine geçilmiştir. Kağıt paranın altına çevrilebilme kabiliyeti yoktur. Bununla beraber bu gün kağıt para yerine banknot denmektedir. Kağıt paranın altına çevrilme özelliğinin bulunmaması para arzına geniş bir elastiklik kazandırmıştır. Bu elastikliği saesinde adı geçen sistem para arzını bir ekonomi politikası aleti olarak kullanılmasını sağlamıştır. Kağıt para rejiminin uygulanmasıyla altının ödeme aracı fonksiyonu tamamen ortadan kalkmış değildir. Özellikle uluslar arası ödemelerde bu fonksiyon önemini muhafaza etmektedir.

1.2 TÜRKLERDE PARA BASIMI
Osmanlılarda Darphane Emini, kubbe vezirlerinden ve defterdarlardan tayin edilmekteydi. Para basmayla ilgili yayınlanan bir tamimde:
“… sikke denilen şey, her devlet tabelasının alışverişte birbiri aldatmamak ve gerek ağırlığında ve gerek değerinde bir fesat olmamak için padişah adına damgalanmış altın ve gümüş parçaları demektir. Memlekette geçen sikkenin ağırlığı ve değeri bilinmek için sahip-i mülk olan padişahın sikkesi olması lazım gelir. “ denmektedir. Osmanlıda para birimi AKÇE idi. Akçe gümüş paranın adıdır. İlk zamanlarda bunların ayar ve ağırlığı hiç değişmezdi. Fatih Sultan Mehmet han zamanında 6 kırat olan ağırlığı 5 kırata indirildi. Bundan sonra bazı sultanların devirlerinde değişik ağırlıklar uygulandı. 1898 senesinde bileşimi yalnız gümüş ve bakır karışımından meydana gelen 148,000 lira tutarında 10-5 paralıklar bastırıldı. Halk bunlara METELİK diyordu. Sultan 6, Mehmet Han devrinde 40 ve 10 paralıklar; 1840 senesinde KAİME adı verilen 500 kuruşluk kıymetinde kağıt paralar bastırıldı. 1851’de 10 ve 20 kuruşluk kaimeler piyasaya çıkartıldı.
Alınan bir kararla, 1863 eylül ayında kaime basılmasına ve tedavülüne son verildi bu tarihten sonra tahsil ve tediye işlemleri yalnız madeni paralarla yapılmaya başlandı. 1876 senesinde tekrar kaime bastırılması ve tedavüle sokulması kararlaştırılmışsa da 1879’da tekrar tedavülden kaldırılmasına karar verildi. Sultan 5, Mehmet Reşad Han zamanında 1 Nisan 1916 tarihli Tevhid-i Meskukad hakkında Kanuni Muvakkat ile altın Osmanlı devletinde kıymet ölçüsü olarak kabul edildi. Sultan İkinci Abdülhamit Han devrinde yürürlüğe konan Kavaim-i Naktiye nizamnamesi ile para işi belirli bir kanuna bağlandı.
Cumhuriyet devrinde 1924 tarihli 411 sayılı kanun ile 100 paralıklar çıkartıldı. Bu günde kağıt paraların üzerindeki itibari değerler bir kıymetli maden karşılığında tesbit edilemezler. Kullanılmakta olan kağıt paralar altın paraya çevrilebilir olmaktan çıkmıştır. Birim paranın değeri itibari bir özellik almıştır. Banknotların karşılığı bir nevi Türk lirasının mal satın alabileceği değer “satın alma gücü” olmuştur. Kağıt para çıkartılması bir kanunla 1999 yılı sonuna kadar T.C. Merkez Bankasına bir imtiyaz olarak verilmiştir. İmtiyaz süresi bitimine 5 yıl kalıncaya kadar uzatılabilir. Paranın istikrarı konusunda da merkez bankası vazifelidir. 1983’ten sonra çıkartılan kanun hükmündeki kararnamelerle Türk parasını koruma hakkındaki kanun hükümlerinde uluslar arası liberal sistemin uygulanması yönünde, bazı düzenlemeler yapılmıştır. IMF ile teknik düzeyde bazı görüşmeler yapılmış 22,03,1990 tarihinden itibaren Türkiye’nin 14. madde (IMF anlaşması) statüsünden 8. madde statüsüne geçtiği ve bu maddenin yükümlülüklerini kabul etmekte olduğu IMF’e resmen bildirilmiştir. Böylece Türkiye’nin kambiyo rejimi büyük bir serbestliğe kavuşturulmuştur.

1.3 PARANIN ÇEŞİTLERİ
İlkel toplum biçimlerinden modern topluma geçişi süresi içinde para olarak kullanılan araçların niteliği değişmiştir. Tarihi gelişim süresince çeşitli uygarlıkların uygulamaya koyduğu para türleri aşağıdaki şekilde aşamalı olarak 7 grupta ele alınabilir.

1.3.1 MAL PARA: malın malla değiş tokuş edildiği ilkel toplumlarda değişim ölçüsü olarak tuz tütün deri kurutulmuş balık ve hayvan başı gibi değeri olan mallar kullanılmıştır.
1.3.2 MADEN PARA: “Altın ve gümüş sikkelerin para olarak kullanılmasıdır. Bu iki değerli metalin diğer mallara göre kıt olması, çabuk bozulmaması ve değer kaybetmeden küçük parçalara bölünebilmesi “mal paradan“ maden paraya geçişi kolaylaştırmıştır. Altın ve gümüş para, bu aşamada mal değerine eşit bir nitelik göstermektedir. Osmanlı imparatorluğunun ilk döneminde 1314 yılından “akçe” adı verilen, 1,5 dirhem ağırlığında gümüş para basıldı. İlk altın para ise, Fatih Sultan Mehmet zamanında tedavüle çıkarıldı.
1.3.3ALTIN ve GÜMÜŞE BAĞLI KAĞIT PARA: halkın, maden para olarak kullanılan altın ve gümüşü yanında taşıma yerine güvenilir sarraf ve bankalara yatırılıp, maden para karşılığında aldıkları belgeyi (sertifikayı) kullanması ile ortaya çıkmıştır. Batı Avrupa ülkelerinde görülen uygulamada, altın ve gümüşü %100 temsil eden bu kağıt paralar, farklı kuruluşlarca düzenlenmiş olmalarına karşın büyük çoğunluk tarafından kabul edilmiş ve kullanılmıştır.
1.3.4BANKNOT: altın ve gümüşe bağlı kağıt paralarla olduğu gibi %100 karşılığı bulunmayan resmi yada özel kuruluşlarca piyasaya çıkarılan kağıt paralardır. Özellikle altına bağlı para uygulanması sonunda, altın miktarının ekonominin para ihtiyacına cevap verecek düzeyde artmaması ve altın karşılığında bankaların dağıttığı belgelerin halk tarafından benimsenmiş olması devlet ve bankaların altın karşılığı olmadan kağıt para (banknot) çıkartmalarına yol açmıştır. Böylece karşılığı altın olana belgeler yerine piyasada “banknotlar” yani banka senetleri dolaşmaya başlamıştır. İngiltere’de doğup serbestçe gelişen bu uygulamada, sonraları devletin müdahalesine yol açmıştır.

1.3.5KAĞIT PARA: günümüzde modern ekonomilerde egemen olan para çeşididir. Her ülkede yetkili kılınan banka (merkez bankası) tarafından basılan ve karşılığı olmayan bu kağıt paraların,ülke içerisinde kabulü zorunludur. Esas para niteliğinde olan bu kağıt paraların sınırsız ödeme gücü vardır. Ülke dışındaki değeri ise parayı çıkaran ülkelerin dış ekonomik ilişkilerindeki başarısına bağlı olarak değişmektedir.
Her ülke siyasal bağımsızlığını simgeleyen ulusal para birimini seçme ve basma yetkisine sahiptir. Tedavüle çıkarılacak kağıt para miktarını o ekonominin ihtiyacına göre ve yasalar çerçevesinde yetkili “kurul” ya da “kuruluş” belirlemektedir. Örneğin Türkiye’de kağıt para basma yetkisi 1211 sayılı “T.C. Merkez Bankası Kanunu” ile Merkez Bankasına verilmiştir.
1.3.6 UFAKLIK veya BOZUK PARA:kağıt para gibi yasal olmakla birlikte tam olarak kağıt paranın yerini tutmayan yardımcı paradır. Gümüş,bakır, nikel gibi madenlerden yapılan bu ufaklık paraların maden değeri, üzerinde yazılı değerlerin altındadır. Doğrudan Maliye Bakanlığına bağlı bir kuruluş tarafından basılır. Küçük ve kesirli alışverişlerde kullanılan bu “ufaklık paralar yasa tarafından belirlenmiş sınırlar içinde ödemelerde kullanılır. Alacaklılar, ödemeler sırasında saptanmış sınır üstünde ufaklık para kabulüne zorlanamaz. Örneğin: Türkiye’de ufaklık paraların üst sınırı, üzerlerinde yazılı değerlerin 50 katıdır.
1.3.7 BANKA PARASI YADA KAYDİ PARA: bankalarda vadesiz mevduat şeklinde hesapları olanların, kağıt para ile ufaklık para kullanmadan ödemeler bulunmalarıdır. “banka parasının” maddi varlığı yoktur. Bu yüzden elden ele dolaşmaz hesaptan hesaba nakil yoluyla ulaşmış olur. Ödemeler ilgili hesaplara kayıt düşülerek gerçekleştirildiğinden, bu paraya “kaydı para” adı da verilir. Banka parasının tedavülü, yani ödemeler çek aracılığı ile olur. Özellikle gelişmiş ülkelerde halkın büyük çoğunlukkağıt para taşımak yerine alışverişlerde çek kullanmayı tercih ederler. Bu konuda yasal bir zorunluluk olmadığı için çek yerine kağıt para istemek mümkündür.

1.4 PARANIN GELİŞİMİ
Para trampanın yol açtığı güçlükleri ortadan kaldırmak için çıkartılmıştır. Çünkü para mübadeleyi kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır. Bu nedenlerdir ki para,herkesin kabul ettiği bir mübadele aracıdır. Para, faydalı olduğu için ekonomik bir maldır. Ancak tüketim veya yatırım malı olmayıp özel bir duruma sahiptir. Nihai bir tüketim malı gibi tüketilerek bir ihtiyacı gidermeye yaramaz ancak tüm tüketim mallarının satın alınmasına yarar. Paranın faydası sahip olduğu fonksiyonlarından doğmaktadır.
Para bir mübadele aracıdır. Malların alınmasında ve satılmasında para bir araçtır ve mübadelede kolaylık sağlar. Mübadele aracı olması herkes tarafından bilindiği ve kabul edildiği için trampada karşılaşılan zorluklar ortadan kalkar. Böylece ihtiyaçlar hızla karşılanmış olur. Para ortak bir değer ölçüsüdür. Çeşitli mal ve hizmetlerin değerini ,para yardımı ile ölçer ve anlarız. Bütün mal ve hizmetlerin ,bir birinin değeri para ile ölçülmekte ve buna fiyat denilmektedir. Para,fiyatı ortaya çıkarttığı için ticareti kolaylaştırmakta ve hızlandırmaktadır. Paranın değerinin sürekli şekilde düştüğü yüksek enflasyon yaşayan ekonomilerde para bu işlerini tam olarak yerine getirememektedir. Para bir tasarruf aracıdır. Gelirin kullanılmayan kısmı olan tasarruf için para önemli bir vasıtadır. Çünkü gelir elde edildiği dönemde harcanmayabilir. İşte ,tasarruf denilen bu olayın gerçekleşmesi para sayesinde olur. Tasarruflarımız para şeklinde korunur. Eğer tasarruflar menkul yada gayrimenkul mallar satın alınarak muhafaza edilirse bu tür malları gerektiğinde hemen paraya çevirmek mümkün olmayabilir. Para her an kullanıma hazır(likit) olduğu için tasarruf aracı olarak genel kabul görmektedir. Para bir dönem aracıdır: Paranın fonksiyonlarını yerine getirmesi ekonomik gelişmelere paralel olarak daha da somutlaşmıştır. Önceleri tek aşamalı karşılıklı trampaya. daha sonraları çok aşamalı trampaya başvurulmuştur. Yani, eşdeğerli iki mal bulunana kadar arada başka trampalar gerçekleştirilmiştir. Mübadele vasıtası olarak para devreye girdikten sonra bu kez para çeşitleri söz konusu olmuştur.

  1. BANKANIN TARİHSEL GELİŞİMİ

Bankacılığın gelişimi; Eski Yunan'da değerli eşyalar tapınaklarda korunurdu. Kutsal yerlerde hırsızlık yapanların tanrıların öfkesini üzerlerime çekeceğine inanıldığı için, tapınakların güvenli olduğu düşünülürdü. Bu hizmet karşılığında tapınağa bir para ödenirdi. İÖ 4. yüzyıldan başlayarak Yunanistan'da para toplayan ve ödünç veren bir tür banka ortaya çıkmıştır. İÖ 2. yüzyılda Romalılar, Yunanlılardan aldıkları bankacılık sisteminden, bazı bakımlardan bugünküne benzeyen bir sistem geliştirdiler. 5. yüzyılda Roma'nın yıkılmasından, 11. yüzyıla kadar bankacılık alanında fazla bir gelişme olmadı.
1171'de bir savaşa para sağlamak amacıyla Venedik Bankası kuruldu. Halk hükümete banka aracılığıyla yüzde 4 faizle borç vermeye çağrıldı. O zamanlar bu işler, pazar yerlerime koyuları sıralarda yürütüldüğü için "banka" sözcüğü sıra anlamına gelen İtalyanca "banco" sözcüğünden türemiştir.
Aşağı yukarı aynı yıllarda İngiltere'de tüccarlar altın paralarını kuyumcuların kasalarında saklıyorlardı. Teslim ettikleri altın para karşılığı, tüccarlara verilen makbuzlar para gibi elden ele dolaşıyordu. Kuyumcular daha sonra kendilerine bırakılan altının tümünün aynı anda geri istenmeyeceğini, bunun bir bölümünü başkalarına ödünç vermekte bir sakınca olmadığını fark ettiler. Böylece kendilerine emanet edilen altının bir bölümünü, faiz karşılığı ödünç vermeye başlayan kuyumcular, kendilerine bırakılan altın için de bir miktar faiz öderlerse daha çok altın toplayacaklarını anladılar. Bu uygulamalar çağdaş bankacılık sisteminin Başlangıcını oluşturdu ve 17. yüzyıla yaklaşırken çağdaş bankacılığın temelleri atıldı.
Bir savaşa para sağlamak amacıyla 1694'te kuruları İngiltere Bankası 1884'te, İskoçya dışında para basma yetkisine sahip tek banka durumuna geldi. 1946'da devletleştirildikten sonra yalnızca merkez bankası işlevlerine yönelen İngiltere Merkez Bankası tüm dünyadaki bankalara örnek olmuştur.
Gerçek anlamda ilk ABD bankası 1781'de Philadelphiada kuruldu ve Birleşik Devletler Bankası'na 1791'de 20 yıl süreyle ülkenin tek ulusal bankası olma hakkı verildi. Ama eyalet bankalarının ve Başkan Thomas Jeffersonun karşı çıkması üzerine bu ayrıcalık 1811'de yenilenmedi. 1863'ten sonra eyalet bankalarının ülke çapında örgütlenmesini sağlayacak yasa çıkarıldı. 1933'te özellikle ABD bankacılık sistemi birçok bankanın kapanmasına yol açan bir iktisadi bunalım yaşadı; güvenilirlikleri kanıtlanmadıkça kapanan
bankaların yeniden açılmalarına izin verilmedi. Bu durum üzerine bankalar Federal Rezerv Sistemi'ne (Ulusal Bankacılık Sistemi) girmeye zorlamak ve böylece bankacılık alanında denetimi artırmak amacıyla Bankacılık Yasası çıkarıldı. Federal Rezerv Sistemi 25 şubeli 12 yerel Rezerv Bankası'ndan oluşur. Bu bankalar yalnızca üye bankaların işleriyle ilgilenir; kişiler ve şirketlerle doğrudan ilişki kurmaz. Kişiler ve şirketler sisteme üye bankalara para yatırır. Üye bankalar bu paranın belli bir yüzdesini Federal Rezerv bankalarına yatırır.



    1. Türkiye'de Bankacılığın Gelişimi

Osmanlı İmparatorluğu'nda ise 15. yüzyıldan başlayarak sarraflar Avrupa'dakilere benzer işlevler görmeye başladı. Önceleri farklı değerlerdeki Osmanlı paralarının ve yabancı paraların birbiriyle değiştirilmesiyle uğraşan sarraflar, daha sonra zenginlerin paralarının işletilmesi ve devlete borç verilmesini üstlendiler. Böylece 19. yüzyıla gelindiğinde "Galata Sarrafları" "Galata Bankerlerine dönüşmüştü.


Osmanlıların 1854'te ilk kez dış borç almaya başlamasından, borçlarını ödeyemez duruma düştüğü 1870'lere kadar (bak. DÜYUNI UMUMİYE) en ünlüleri İngilizFransız sermayesine dayanan Osmanlı Bankası olmak üzere 10 yabancı banka kuruldu. Bu dönemde yabancı bankaların başlıca kâr kaynaklarıdevlet borçları ve demiryolu yapımıydı. Büyük ayrıcalıklar tanınan yabancı bankaların içinde 1856'da kuruları Osmanlı Bankası'nın özel bir yeri vardı; çünkü yalnızca bu bankaya Cumhuriyet döneminde de süren para basma yetkisi verilmişti.
1888'de çiftçilere kredi vermek amacıyla Ziraat Bankası kuruldu. Balkan ve I. Dünya savaşları sırasında Türkler de bankalar kurmaya başladı. 1927'de devlet desteği ve katılımıyla, tanınmış milletvekili ve tüccarlar Türkiye İş Bankası'nı kurdular. II. Dünya Savaşı'na kadar gerek özel sermayeli Türk, gerek devlet bankacılığı alanında önemli gelişmeler oldu. 1930'da Merkez Bankası'nın kurulmasından sonra Türkiye'de para basma yetkisi bu bankaya verildi. II. Dünya Savaşı'ndan sonra ise büyük özel bankaların kurulması hız kazandı. Günümüzde, özellikle de 1980'den sonra Türkiye yeniden yabancı bankalar için çekici bir ülke durumuna gelmiştir.
Türk bankacılık sisteminin belirgin özelliği şube bankacılığının yaygın olmasıdır. 1923'te 316'sı Ziraat Bankası'na ait olmak üzere 36 bankanın 420 kadar şubesi bulunurken, bu sayı 1986 sonunda 56 banka için 6.364'e yükselmiştir. Çok şubesi ulusal bankalar için söz konusudur. 96 şubesi olan Osmanlı Bankası dışındaki 16 yabancı bankanın yalnızca 25 şubesi vardır. Türkiye'deki toplammevduatın yaklaşık yüzde 98,5'i ulusal bankalardadır.

Yabancı bankalar daha çok dış işlemlerde aracılık etmektedir.


Mevduatın yaklaşık yüzde 98,5'i ulusal bankalardadır. Yabancı bankalar daha çok dış işlemlerde aracılık etmektedir.
1990 sonunda Türkiye'de 23'ü yabancı sermayeli olmak üzere toplam 67 banka etkinlikte bulunuyordu. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası dışındaki yerli bankalardan 8'i kamu iktisadi teşebbüsü ve özel yasayla kurulmuş ticari banka, 10'u kalkınma ve yatırım bankası, 25'i de ticari bankaydı. 1991 sonunda bankalarda toplam 100,2 trilyon Türk Lirası tutarındaki mevduatın yanı sıra, 9 milyar ABD Dolan tutarında döviz tevdiat hesabı da bulunuyordu. Banka mevduatlarının yüzde 67,5'ini vadeli tasarruf mevduatı oluşturuyordu. Toplam mevduat içinde yabancı bankaların payı yüzde 3'ün altındaydı.
Türk bankacılık sisteminin şube bankacılığı özelliği son yıllarda da devam etti. Var olan 67 bankanın toplam şube sayısı 1990 sonunda 6.584'e yükseldi. Bu nitelik özellikle yerli bankalar için çok belirgindi. Çünkü, 23 yabancı sermayeli bankanın toplam şube sayısı yalnızca 113'tü.
1980'lerde Türkiye'de bankacılık alanında gözlenen bir gelişme yabancı bankaların sayısındaki artış eğilimi oldu. Ayrıca, büyük ölçüde Ortadoğu sermayesine dayanan ve faizsiz bankacılık temelinde kuruları Faisal Finans Kurumu ile Al Baraka Türk Özel Finansman Kurumu'nun çalışmalarına da izin verildi.

Paranın genel bir değişim aracı olarak kullanılmaya başlanmasından önce, tüccar senetleri ve mal karşılığı kredi şeklinde ilkel banka işlemleri yapılmaya başlanmıştır. Bankalar, günümüzdeki yapılarına ticaret ve sanayinin geliştiği son çağlarda ulaşmışlardır.

İlk ticari itibar belgelerinin Mezopotamya'da kullanıldığı bilinmektedir. Özellikle İ.Ö. 5. ve 6. yüzyıllarda arazi ipoteği ve kefalet karşılığı kredi işlemleri yapılmıştır. Ayrıca, halkın tapınaklara ve ilahlara armağan ettikleri ayni maddeler, kredi sisteminin kaynağını oluşturmuştur. Bu kaynağın din görevlilerince gelir sağlamak amacıyla ödünç verilmesi ve tapınakların en güvenilir para saklama yerleri olması ile bankacılık sistemi de oluşmaya başlamıştır.

Paranın değişim aracı olarak kullanılmaya başlaması ile para alıp borç veren, bir ülke ya da şehir parasına çeviren bankerler ortaya çıkmıştır. Bunlar, müşterilerinden mevduat da kabul eder ve bunları yüksek faizlerle başkalarına kredi olarak verirlerdi. Böylece, ilk örnekleri Mezopotamya, Eski Yunan ve Eski Roma'da görülen banka, İtalyancada "masa, tezgâh" anlamına gelen "banco" kelimesinden kaynaklanmaktadır. İtalya'da önlerine bir masa koyarak para ticareti yapan bu kişilere 12. yüzyılda banchiero (banker) adı verilmiştir.

Dünya politika ve ticaretinin en önemli merkezlerinden biri olan Roma'da önceleri para değiştirmesi şeklinde başlayan bankerlik, daha sonra mevduat kabulü, kredi işlemleri ve poliçe alım satımıyla gelişmiştir. Ortaçağ'da şehirlerin doğması ile birlikte ekonomik ilişkiler gelişmeye, Haçlı Seferleri nedeniyle orduların gereksinimlerini karşılamak için büyük para nakilleri yapılmaya başlanmıştır. Bu sırada Avrupa'nın Doğu ülkeleri ile ticareti de gelişmekteydi. Bu nedenlerle, ticaretin kolaylıkla yürütülebilmesi için para işlemlerinde aracılık edecek kurumlara ihtiyaç duyulmuştur. Bütün bu olaylar, banka sisteminin gelişimini hızlandırırken ticaret hukukunun da doğmasına neden olmuştur.

Bunun yanında İslam ve Hıristiyan dinlerinin faizi yasak etmesi, bankacılığın gelişiminde önemli bir engel olarak ortaya çıkmıştır. Bu iki dinin koyduğu faiz yasaklamasıyla Museviler banka sistemine egemen olmuşlardır. Günümüz bankacılığı, 1157'de Venedik Bankası'nın kurulması ile başlamıştır. 1408'de Cenova Bankası kurulmuştur.

Yeniçağla birlikte Avrupa'da düşünce ve ekonomi alanında başlayan önemli değişiklikler nedeniyle faizin meşruluğunun kabul edilmesi bankacılığın gelişimini engelleyen en önemli sebeplerden birini ortadan kaldırmıştır. Sömürgeleşmenin yaygınlaşması ile birlikte ticaretin çeşitlenmeye başlaması bankaları da uzmanlaşmaya ve birleşmeye yöneltmiştir.

19. yüzyılda ticaret sermayesinin gelişimi ve sanayi devrimi, banka sistemini büyük bir hızla geliştirmiş, bankaları parasal ilişkilerin odaklaştığı en önemli mali kurumların biri haline getirmiştir.

Her ülkede aynı biçimde olmamakla birlikte, genellikle halktan mevduat toplayarak kaynak oluşturan bankalar, ticaret alanında uzmanlaşırken kendi öz sermayeleri ile çalışan bankalar da yatırım ve iş bankacılığında uzmanlaşmıştır.

Ticari kapitalizmden sanayi kapitalizmine geçiş sürecinin başlamasıyla bankacılık alanında da birleşmeler başlamıştır. 19. yüzyılda sermayenin uluslaştırılmaya başlaması, uluslararası ekonomik ilişkileri hızlandırırken bankacılığa da uluslararası bir nitelik kazandırmıştır.



Yüklə 115,86 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə