606 / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Said KURŞUNOĞLU
EKEV AKADEMİ DERGİSİ
Giriş
Felsefenin İki Tarzı
Antik Grek’te felsefenin insan ve evren hakkındaki genel geçer bilgiye delalet eden
“bilgelik sevgisi” tanımlamasıyla ifade edilmesinden Wittgenstein’in dili felsefenin
konusu olarak kabul etmesine değin,
1
felsefe etkinliği bilginin nesnel doğasının belir-
lenmesi üzerine yönelmiştir. Platon ve Aristoteles’in ideler ve dış dünya ile madde ve
form dualitelerinden, Hegel’in tinsel metafiziğine, ya da Wittgenstein’in erken dönem
Tractatus’undaki özcülüğüne değin bilgi veya anlam, batı düşüncesinde nesnel bir oluş
olarak kabul edilmiştir (Lacey, 1996, s. 225).
2
Gadamer ile Emilio Betti’nin anlamın
nesnelliği ve öznelliğine yönelik ünlü tartışmaları da nihayet Gadamer’i “tarihsel şuur
fonksiyonunu” öznel değil de ontolojik bir süreç olarak değerlendirmeye yöneltmiştir
3
(Palmer, 2002, s. 94). Böylece batı düşüncesi gittikçe oluşu somutlaştırarak, nesnelliğin
metafiziğine ya da insanlaştırılmasına (Linge: 2008, s. xIix) neden olmaktadır.
Özellikle Hegel’in idealist diyalektiğinde tinin kendi öznel bilincine ulaşması ve böy-
lece psikoloji biliminin konusu olan bireysel bilincin, ikinci adımda doğa bilimlerinin
konusu olan evrensel tinle karşılaşması anlatılmaktadır (Hegel, 2012, s. 131,171). Buna
göre karşılaşmadan doğan sentez, Roma, Hıristiyanlık ve modern Avrupa süreci olarak
ya da kültür, din, sanat ve medeniyet olarak ortaya çıkmaktadır (2012, s.283). Bilimlerin
konusu olan ve tinin düzen ve nedensellik ilişkilerine sahip ilkel konumundan, mutlak
ruhun bedenleşmesinin son aşaması olan ve felsefe biliminin konusu olan mutlak bilince
ait, bütüncül ve tutarlı bilgiye varılır (2012, s. 15, 20, 474-475).
1) Batı düşüncesinde felsefenin hep bir özün etrafında dolaşması ve felsefenin ulaştığı merhaleyi gös-
termesi bakımından Wittgenstein’ı kayda değer bulmaktayız. Zira önceleri ona göre felsefe, düşün-
cenin (dil ile) açıklığa kavuşturulması eyleminden ya da dil yoluyla ifade edilenin eleştirilmesi ey-
leminden ibarettir. Bu bakımdan filozofun rutin işlemi geleneksel filozofların yanlışlarını mantığın
sağladığı aletlerle ortaya çıkarmaktan ibarettir. Felsefe artık antik Grek’in teorisi değil, eylemdir.
L.Wittgenstein, Tractatus-Logico-Philosophicus, Cosimo, New York, 2007, s. 11. Burada dille kas-
tedilen aynı zamanda mantıktır. “Felsefe düşüncenin mantıkla açıklığa kavuşturulmasıdır.” a.g.e; s.
52.
2) Wittgenstein bu nesnel özün sonraki döneminde varlığından şüphelenerek bir dil oyunundan ve ai-
lesel ilişkiler bütününden ortaya çıkan anlam öğesinden bahsedecektir. Böylece artık ona göre özsel
bir anlam yoktur. Anlam sadece dildeki yoğun ilişkiler ağından ve dil oyunundan kaynaklanmaktadır.
Kelly Dean Jolley, Wittgenstein Key Concepts, Acumen, 2010, Durham, s. 52. Wittgenstein burada
nesnel bir özün olmadığını savunurken aynı zamanda gerçekliği de nesnelleştirmektedir diyebiliriz.
Dolayısıyla her iki durumda da nesnellik soyut veya somut, aşkın ya da indirgenmiş biçimlerde orta-
dır.
3) “Benim araştırmamın amacı…her türlü anlam tarzının ortak özelliklerini araştırmak ve anlamanın
asla ortadaki bir nesne ile ilgili özel bir süreç olmayıp; faal tarihe (wirkungsgesichte), yani anlaşı-
lan şeyin varlığına ait olduğunu göstermektir.” Hans G. Gadamer, Truth And Method, Bloomsbury,
New York, 2004, (Introduction for second edition). s. xxvii, Gadamer hermenotik ontolojisini özenle
Heidegger üzerine kurgulamaktadır. “Öyle inanıyorum ki Heidegger’in insan var oluşuna dair geçici
analizi, anlamanın bir insan öznesinin tavırları arasında bir şey olmayıp; bizzat dasein’in varlık yolu
olduğunu göstermiştir.” a.g.e, s. xxvii.