Bu çalışmada doğu düşüncesinin öznel olan doğası tanımlanarak; hermetik düşünce



Yüklə 348,09 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə5/10
tarix17.11.2018
ölçüsü348,09 Kb.
#80327
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10

613

DOĞU DÜŞÜNCESİNDE HERMETİK RUHSAL SİMYA TECRÜBESİ 

VE HACI BEKTAŞ-I VELÎ’NİN MAKÂLÂTI

kaybedecektir. İmtihanı kazanan ruh ise ölümsüzlük ruhuna doğru yükselecektir” (Kılıç, 

2010, s. 68).

Nitekim eski Çin ve Mısır anlatılarında özellikle üzerinde durulan bu durum, simyayı 

bir üstattan öğrenilen ruhsal bir gelişme bilimi konumunda tanımlamaktadır (Sean, 2001, 

s. 10-11).

17

 Bu doğrultuda simyanın hermetik anlamı da düşük kıymetteki metallerin altın 



madenine dönüştürülmesi analojisi ile kişisel dönüşümün, saflaşmanın ve mükemmelleş-

menin simgelendiği bir anlama kavuşmaktadır (Ronca, 1998, s. 96). Buna göre hermetik 

simya insan için bilginin asıllarını ortaya çıkarmakta, kutsallığın özellik ve ahlakını öğ-

retmekte ve insan olmak ile madde olmanın ilimlerini öğreterek, insanın kendisini koru-

masını da sağlamaktadır (Copenhaver, 2000, s. xxxii). 

İslam düşüncesinde ise simya kozmos ve ruhun iç derinliklerine nüfuz eden sembolik 

bir bilim olarak tanımlanmaktadır (Nasr, 2006, s. 145). “Sekizinci yüzyılda İslamî sim-

yanın babası sayılan Cabir ibn Hayyan bu doğrultuda hermetik ilhamlara dayalı pek çok 

felsefî çalışmalar gerçekleştirmiştir. Bu tavır uzun bir süre devam ederek, sonraki simya-

cılardan Abu el Kasım Irakî, Izz el Din el Jeldakî, Maslama el Majrty’e değin uzanmıştır” 

(2006, s. 147).

18

 Yine Müslüman simyacı İbn-i Umayl’e göre, “bu ilimi başlangıçta ya-



zanlar insanlığı yöneten filozoflardı. Onlar çok yüce rütbelerde oldukları için bu ilmi bir 

takım semboller aracılığı ile halka anlattılar. Böylece halkın ilgisini çekmek istediler. An-

cak sonraları bu semboller doğrudan gerçeklik olarak algılandılar” (Starr, 2009, s. 73).

Hermetik geleneğin İslam dünyasında kendisini en çok bulduğu alan İşrâki felsefe 

alanıdır. Buna göre İşrâki’ler Hermes’i İdris Peygamber olarak kabul edip felsefeyi ondan 

başlatır hatta ona felsefenin babası unvanını vermektedirler. (Kılıç, 1998, s. 232). Böyle-

ce felsefî gelenek nesnel bir bilginin tecrübe edilmesi olarak değil de Allah’tan gelen ve 

aracı prototip bir insanla temsil edilen öznel bilginin aktarımının deneyimlenmesi gele-

17) Maddeyi dönüştürmeye yönelik simya ile insanı dönüştürmeye yönelik simyanın ayrımında, simya 

terimlerinin ruhsal bir sembolizm anlamında kullanılması ortaya çıkmaktadır. Taoizm kaynaklı Çin 

simyasında 6. Yüzyılda ve Hinduizm kaynaklı Hind simyasında da görülen bu ayrımda simya yolu 

ile yaşam enerjisinin bedenden akmasının engellenmesi ve bu yolla uzun bir ömrün sağlanması veya 

sağlam ve esnek, uzun süre gençliğini koruyan bir vücudun varlığı hedeflenmektedir. Martin Sean, 

Alchemy and Alchemists, Pocket Essentials, Harpenden, 2001, s. 56-57.

18) Bununla birlikte simyanın hermetik anlamını inkâr ederek onu kimyasal maddelerin birbirlerine dö-

nüştürülmesine indirgeyenler de olmuştur. Simya biliminin gerek metalleri dönüştürmek anlamında-

ki nesnel yapısı gerekse de ruhsal gelişimi ifade eden sipirtüel yapısı aslında sürekli bir birliktelik 

vardır. Bu bağlamda o kimi zaman ruhsal bilimden kimyaya geçişte kimi zaman da kimyadan ruhsal 

simyaya geçişte özellikle sembolleri ve kavramları açısından kullanılmıştır. Örneğin Zekeriya El 

Razi (865-925) onu kendi hermetik ve nübüvveti inkâra dayalı felsefesi doğrultusunda kullanırken; 

onun anlamını yalnızca kimya bilimi ile de ilintilendirmiştir. Seyyid Hüseyin Nasr, Islamic Philosop-



hy From Its origin To the Present, State Univ Press; New York, 2006, s. 145. Nitekim İbn-i Haldun 

(1332-1406) da Mukaddime adlı eserinde simyacıların altın tecrübe etme çabalarını eleştirerek, mad-

denin öz tabiatının değişmeyeceğini söylemektedir. Ancak O’na göre zihinsel açılım ve ruhsal görüş 

olan “mükâşefe” ye ulaşan Sûfilerin tecrübelerinin gerçekliği ise mümkün olabilir. İbn-i Haldun, 



Mukaddime: Osmanlıca Tercümesi, 3. Cilt, (çev. Pirizade Mehmet Sahip, Yavuz Yıldırım), Klasik, 

İstanbul, 2008, s. 176-189, 185.




614 / Yrd. Doç. Dr. Mustafa Said KURŞUNOĞLU

EKEV AKADEMİ DERGİSİ

neği şeklinde tanımlanmış olmaktadır. Ancak bu hermetik bilginin diğer insanlarca elde 

edilebilmesi için ruhsal bir dönüşüm gerekmektedir. Simya bilimi hakikatlerin anlaşıl-

masında ruhun olgunlaşmasını sağlayan bir dönüştürücü olarak kabul edildiği için mistik 

düşünce içinde yer almaktadır (Eliade, 2002, s.99-100).

Bu bağlamda Zinnun-u Mısrî’(796-859) den İbn-i Arabiye (1165-1239) değin pek çok 

Sûfînin çalışmalarında hermetik temalar açıkça ortaya çıkmaktadır (Kılıç, 1998, s.233). 

Bu iki sûfîden ilki olan ve ünlü Simyacı Cabir İbn Hayyan’ın da talebesi olan Zünnun, 

sûfi doktrine marifet yaklaşımını ve ruhsal simyayı ilk olarak yerleştiren kişi olarak kabul 

edilmektedir (Holt vd; 2000, s. 607). İbn-i Arabî ise simya bilimine ait felsefe taşının 

karşılığı olan Kırmızı kükürt (kibrit-i Ahmer) kavramını tasavvuf felsefesinin içeriğine 

güçlü bir şekilde yerleştirmektedir.

19

 Nasr’a göre “bu hermetik gelenek Yeni Platon’cu 



felsefenin İslam tarihinde entelektüel çekirdekte fazlası ile yer alması sayesinde yayıldı. 

Erken dönem Şii ve Sûfi muhitlerinde sayısal sembolizmin ortaya çıkmasının ve onuncu 

yüzyılda İhvan-ı Safa risalelerinde Pisagoryan matematik sembolizminin seçme felsefî 

özeti, doğal bilimler ve kozmoloji ile beraber bir bütünlük oluşturması da bu durumu gös-

termektedir” (Nasr, 2006, s. 147-148). Buna göre yeni Plâtonculuğun antik Mısır kökenli 

yapısı hermetizmi İslam düşüncesine transfer etmektedir.

Sufizmin entelektüel gelişimini etkileyen Mısır kökenli akımların Hind ve Çin dü-

şünceleri ile sentezlenişi İran Horasanı’nın zengin kültürel yapısında ortaya çıkarken; 

söz konusu hermetik etki ulaştığı sentez ile doğu düşüncesinin evrensel görünümü haline 

gelmiştir. Hermetik gelenek Sasanî İran’ına M.S 3. yüzyılda Şapur (241-272) adlı kralın 

zamanında Roma/Helen üzerinden geçmiştir (Bladel, 2009, s. 41). 8. yüzyıla değin de-

vam eden Orta İranca literatürde ve İran bilim tarihinde hermetik dil oldukça belirgindir 

(2009: 62-63). Bu etki doğrultusunda özellikle doğu Akdeniz havzasında M.S. 5. yüzyıla 

değin ana düşünce akımı hermetik felsefe olmuştur. Hermetik felsefe, bölgesi itibariyle 

yeni Plâtonculuk, Stoacılık, gnostisizim ve eski Mısır kültürünün bir karışımı haline gel-

miştir (Flowers, 1995, s. 8). Horasan bölgesi Orta Asya’da Abbasi, Samanî, Gazneliler, 

Selçuklu devletleri gibi pek çok medeniyet ve kültürün kurulduğu büyük bir alandır. Bu 

bölge Türk, Arap, Fars, Hind ve Çin tesirleri ile sürekli yoğrulmuştur. Bu alandaki büyük 

kültürel gelişme 3. ile 12. yüz yıl arasında yeni İran dilinin ve edebiyatının oluşmasını 

sağladığı gibi, bilim adamlarının, çoğu Sünni, Mutezili, İsmaili Şii ve Sûfî âlim ve önder-

lerin yetiştiği bir eğitim ve öğretim yeri de olmuştur (The Encyc. of Islam 1993, s. 976). 

Böylesi bir kültür havzasının doğu düşüncesini genel olarak temsil ettiği açıktır. 

Yeseviliğin bir devamı olarak kabul edilen bu nedenle de Horasan Erenliği adlı alevi-

sufi yaklaşımın temsilcisi olarak kabul edilen Bektaşilik, bu bölgenin kültürel, entelektüel 

birikiminin ürünü olarak ortaya çıkmaktadır (Dressler, 2010, s. 312). Özellikle Türkmen-

ler arasında yaygın olarak din uluları için kullanılan baba ve ata değimleri Horasan tasav-

19) Geniş Bilgi için Bkz; Mehmet Korkut Çeçen, Eski Kimyada Kibriti-i Ahmer Teriminin Klasik Türk 

Şiirine Yansımaları, Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and 



History of Turkish or Turkich, Volume. 7/3, Ankara, 2012, 759-780.


Yüklə 348,09 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   10




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə