Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
53
imân durumunda kişi, imânıyla, ken-
dini nesnel açıdan kesin olmayan bir
şeye bağlar. İmânla böyle bir risk alır.
Böylece ‘hakikatin’ yukarıda aktarı-
lan tanımı
göz önünde bulunduruldu-
ğunda, öznelliğin hakikat olması dü-
şüncesi de tam olarak açıklık kazan-
maktadır. Hakikat bir kişideki imânla
ortaya çıkmaktadır.
Bu paradoks ve kesinsizliğe bağla-
nış (ve dolayısıyla erişilen hakikat)
düşünceyle kavranamaz. Bu nedenle
Kierkegaard “
” demek-
tedir (Kierkegaard, 1944, s. 31).
Çünkü kanıt(lama) nesnel açıdan
kesin olan bir şeyi göstermeyi dener.
Oysa “
” (Kierkegaard, 1944, s. 30)
(Kier-
kegaard, 1944, s. 30). Burada söz
konusu olan şey, tam anlamıyla bir
sınır deneyimidir. Söylenemez, dile
getirilemez olan şey, kişinin bilinme-
yen (
unbekannte) karşısında yaşadık-
larıdır.
(
) adlı ki-
tabında Kierkegaard, bunu şu şekilde
dile getiriyor: “
” (Kierkeggard,
, Kap. III). Wittgenste-
in’ın dediği gibi, insanda sürekli bu
sınıra doğru gitme eğilimi vardır.
Daha önce dediğimiz gibi, Wittgens-
tein hem beni hem de dünyayı böy-
lesi bir sınırda konumlandırır. Dil
yoluyla söylenebilen, dilin kendisini,
dünyayı dile getiremez. Ama sürekli
de biz bu sınırlara doğru sürükleniriz.
Dile getirilemeyecek olanı, hakkında
konuşulamayacak olanı göstermeye
çalışırız.
Susmak gerekliliğine yapılan vur-
gu, bir şekilde susarak konuşmanın
yolunu açmaya çalışır durur. Bir
yandan Wittgenstein felsefeye bunu
yasaklamak eğilimindedir. Ona göre
“
” ( , 6.53). Diğer yandan da
felsefenin bu sınırın hep ötesine ge-
çeceğini, felsefenin her zaman böyle-
si bir etkinlik olduğunu bilir. Felsefe
bir takım önermeler toplamı değil, bir
etkinliktir ( , 4.112). Felsefe etkinli-
ğinin amacı, “
” ( , 4.112).
Bu sınırlandırma etkinliğinde felsefe
doğabiliminin yaptığı gibi önermeler
yoluyla dünya hakkında bir şey söy-
lemez. Felsefe sınırı çizerek söylene-
bilir olanın ötesine geçer ve söylene-
mez olana işaret eder. Bu anlamda
kendisininkiler dâhil tüm felsefenin
tümcelerini saçma olarak görüyor.
Ama onun için önemli olan da tam bu
sınır durumu. Çünkü bir bütün olarak
dünyaya anlamını veren şey, tam da
bu dünyanın dışındadır. Bu nedenle
hem I. Dünya Savaşı’nın ertesinde
Russell’a yazdığı bir mektupta (bkz.
, 1965, s.161)
hem de daha
sonra
’de “Felsefe-
nin ana meselesi”nin dile getirile-
memekle birlikte yine de var olan,
gösterilebilir olan şey olduğunu söy-
lüyor.
’de 1931 ta-
rihli olarak gösterilen el yazmasında
şunu söylüyor: “
” (Wittgenstein,
2009, s. 142). Wittgenstein
ta felsefe yoluyla, dile getirilebi-
lir olanı sınırlayarak, dile getirilebilir
olana anlam veren bu zemini hazırla-
mıştır.
:
Bu kısaltmadan
sonra gelen rakamlar,
Wittgenstein’ın
kendi koymuş olduğu
numaralandırmalara gönderme
yapmaktadır.
, Harper and
Row,
New York, 1965
”, (çev. T. Birkan),
, sayı: 19,
1990
,
(çev. M. Erşen), Doğubatı Yay. Ankara
2011
, (Çev. Y.
Örnek), Ankara, T. F. K Yayınları, 1994
, Niemeyer
Verlag, Tübingen, 1993
(Trans. by W.
Lowrie), Doubleday Anchor Books, New
York, 1954
(Trans. by D. F. Swenson),
Princeton University Press, Princeton,
1944
, Deutscher
Taschenbuch Verlag, München, 1998
“
”,
(Der. Ö. Naci Soykan)
içinde, MTV Yay. İstanbul, 2006
, Schriften 5,
Suhrkamp,
Frankfurt am Main, 1970
, (çev. D.
Şahiner), Metis, İstanbul, 2009
,
Schriften 1, Suhrkamp, Frankfurt am
Main, 1969
Schriften 1,
Suhrkamp, Frankfurt am Main, 1969
, (çev. O.
Aruoba), B/F/S Yay. İstanbul, 1985
Schriften
3, Suhrkamp, Frankfurt am Main, 1967
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
54
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
K
apitalist dünya krizle boğuş-
maya devam ederken, kapi-
talizmin Marksist eleştirisine
dönük ilgi de her geçen gün artıyor.
Hatta bir kısım burjuva iktisatçılar ka-
pitalist krizden çıkış doğrultusunda bir
ipucu buluruz diye Kapital ciltlerini
araştırıyorlar; orada krizlerin temel ne-
deninin özel mülkiyet, rekabet ve üre-
tim anarşisi olduğu tespitini görüyor-
lar ve ardından da rekabeti ve üretim
anarşisini sınırlandırmak için “piyasayı
düzenlemenin”, “devlet müdahalesi-
nin”, “devlet mülkiyetinin” öneminden
bahsetmeye başlıyorlar. Ama nafile!
Yeniden keşfedip mucize ilaç olarak
sundukları devlet kapitalizmi, bu sömü-
rü sistemini krizden ilelebet kurtarmaya
yetmez, olsa olsa onun krizini geçici
bir süre erteleyip orta vadede daha da
şiddetlendirmeye ve buna paralel olarak
da emperyalist savaş güdüsünü daha da
körüklemeye yol açar. Diğer taraftan
emekçi sınıfların evlatları, kapitalist sis-
İnsan
İhtiyaçları Sınırsız
,
Kaynaklar
Kıt
mı
?
Oktay Baran
Kaynak:
Marksist Tutum Dergisi, no:54, Eylül 2009
Shutterstock.com