Bulten sinir sayisi pdf



Yüklə 182,95 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə25/93
tarix05.03.2018
ölçüsü182,95 Kb.
#30613
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   93
    Bu səhifədəki naviqasiya:
  • Sınır

Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
61
ritenin  mekânı  olarak  kabul  edilmiş 
ve öncelikli olarak ele alınmıştır. Bu 
yüzden olmalıdır ki 17.yüzyıla kadar 
siyasi  ve  dini  otorite  gökler  hakkın-
da  konuşma  yetkisini  kendisinde 
görmüştür.  Ortaçağ  geleneğindeki 
Dünya  merkezli  ve  sınırlı  bir  Evren 
modeli,  beynimizin  de  çalışma  ve 
sınırlarını dar bir alana sıkıştırmıştır. 
İster monarşik, ister dinsel bir kurum 
olsun merkezi otorite Evrenin merke-
zini  temsil  ederken,  özgürlükleri  kı-
sıtlanan kitleler, bu merkez etrafında 
itaate  zorlanmıştır.  Devrimsel  dönü-
şümler  Kopernik,  Kepler,  Newton, 
Galileo  gibi  bu  sınırları  tanımayan 
düşünsel  önderler  sayesinde  gerçek-
leşmiştir.
Bir  bezelye  büyüklüğünden  akılları 
ve sonsuzluğu zorlayan bir büyüklü-
ğe ulaşan bir hacmin boyut ve sınır-
larını  anlamaya  çalışan  insan  zihni, 
binlerce  yıl  süren  çabaları  ile  aynı 
zamanda  kendi  sınırlarını  sınamakta 
ve deneyimlemiş olmaktadır. Mevcut 
bilgilere  göre,  Evrenin  ne  bir  mer-
kezi,  ne  de  belirgin  bir  sınırı  vardır. 
Merkezî  bir  Tanrı  otoritesi  olan  ve 
sınırları  belirli  bir  Evrende,  edilgen 
ama  belirliliğin  ve  sınırlılığın  verdi-
ği düşünsel rahatlıktan başı, sonu ve 
merkezi olmayan bir Evrene atılmak 
çok zor olmuş ve kolay kabullenilme-
miştir.
Bugün bile merkezsiz ve sınırsız bir 
evren  kavramı  çok  zorlayıcıdır. Ast-
ronomi ve kozmolojide en çok soru-
lan sorulardan biri, 
sorusu-
dur. Evrenin bir şeyin içerisine geniş-
lemediğini, kendi sınırlarını kendisi-
nin tayin ettiğini veya kendisinin var 
ettiğini  anlamak  beynin  sınırlarını 
zorlamaktadır. 
Bu belirsizlik ve başlı başına proble-
matik bir konu olan sonsuzluk kavra-
mı içinde ilerleyen ve bocalayan bey-
nin  kıvrımları  sanki  kendinin  sınır 
kavramı  ile  açılarak  veya  kapanarak 
evrilmektedir.
Sınır  kavramını 
belirsizlikler  ve  açıklıklar  üzerin-
den ele almanın zorluğu bu kavramı 
formlar  üzerinden  açıklama  eğilimi-
ni  doğurur.  Topografik  olarak,  iç  ve 
dış  veya  dâhil  ve  hariç  olarak  birbi-
rinden  yalıtılmış  alan  ve  hacimlerde 
sınır kavramı bu ikisi arasında oluşur. 
Böyle  bir  yalıtımdan  bahsediyorsak 
“arada  olanın”  sınır  değil  “ayraç” 
olduğu  söylenebilir.  İç  ve  dış  veya 
dâhil ve hariç gibi bir ayraç geomet-
risinde  sınır  kavramı  kolaylaşır  ama 
yapaylaşır da. Zira burada bir sınır ve 
sonlama  değil  bir  bölme  işlemi  söz 
konusudur.   
 Kesin bir sınırdan söz edebil-
mek için, içten ayrı bir dış veya dâ-
hilden ayrı bir hariç olması ve mutlak 
bir kesintinin olması gerekir. Sınırları 
böylesine  kesin  ve  mutlak  bir  iç  ile 
sınırları kesin ve mutlak bir dış olma-
sı hâli, doğa ve Evrende gözlenebilen 
bir  durum  değil.  Her  şey  birbiri  ile 
ilişikte. İlişikte olma hali yalıtımın da 
olmadığını  gösterir.  Laboratuvar  or-
tamında belli bir ölçüde yapay olarak 
yalıtımlı ortamlar ve bu ortamlar ara-
sındaki  sınır  belirgin  bir  şekilde  ta-
nımlanabilse bile, bu tanım sınırların 
ancak yapay olarak oluşturulabilece-
ğinin  göstergesidir.  Üçgen,  dörtgen, 
prizma  gibi  geometrik  boyutlar  da, 
sınırları  yapay  olarak  oluşturulmuş 
ve belli kurallar dâhilinde çalışılabilir 
ve anlaşılabilir hale getirilmiş düşün-
sel alan ve hacimlerdir. 
En  yalıtılmış  kavramlar  yokluk  ve 
hiçlik olmalıdır.  Zira her  iki durum-
da  da  dil  ile  ifade  edilebilecek  veya 
aktarılabilecek  bir  konu  yoktur.  Var 
olma  sınırının  bittiği  veya  başladığı 
yer “var” ise burası yokluk olmalıdır 
gibi  gözükmektedir.  Ancak  yokluk 
,”olması”  mümkün  değildir.  “Olabi-
lecek”  bir  yok  yoktur.  Bu  kavramı 
anlamına en çok yaklaşan ifadeyi ve-
ren kelime, tek başına cümlesiz kul-
lanılan bir  “yok” kelimesidir. Bunun 
ötesinde dilin düşmesi sözün susması 
gerekir. “Yok” kavramı kuralların ça-
lışmadığı bir alan olarak fizik bilimi 
açısından da sorunsal bir kavramdır. 
Olmayan bir “yok “un, bir sınır, baş-
langıç  veya  bitiş  noktası  olarak  ele 
alınmasının sorunları ortadadır. 
Elde olanı terk ve soyutlama yolu ile 
veya değilleyerek bilinenden mesafe 
almak ve hiçliğe yaklaşmak olanaklı-
dır. Bilineni terk cesareti ve bilinme-
yene  merak  ve  ilgi,  bilinenin  sınırlı 
ve  tam  olmadığının  farkında  olun-
ması  halinde  mümkündür  ve  sınır 
yıkıcıdır. İlk defa görülenlerin seyrini 
yaşatır.
  Geometrik  bir  küre  olarak,  Dün-
ya’nın sınırlarını basit bir formül ile 
bulabiliriz. Ancak ilintili olduğu Ev-
renle karmaşık bir ilişki yumağı için-
de  Dünya’nın  sınırlarını  bir  formül 
ile belirlemek mümkün değildir.
Atmosfer, Dünya’nın dışında konum-
lanmış  gibi  gözükse  de  yerkürenin 
bir uzantısıdır. Dünya’nın merkezin-
den  gelen  volkanik  püskürmelerden, 
minerallerin  kimyasal  reaksiyonları 
ve  salınımlarına,  okyanuslardaki  ısı 
farklarının etkilerinden, meteorolojik 
devinimlere  kadar,  Yerkürede  olup 
biten  her  şey  atmosferin  içeriğinde 
oluşur veya yer alır. Bütün bu doğal 
etkilerin  ve  karışımların  yanında, 
Dünya  üzerindeki  tüm  bitki  örtü-
sü,  insanlar,  hayvanlar  ve  canlıların 
oksijen  ve  karbondioksit  salınımı, 
atmosferin temel bileşiklerini oluştu-
rur.  İnsan  faaliyetlerinin  dahi  önem-
li  bir  katkısı  olduğu  atmosfer,  tarih 
boyunca  sabit  bir  yapı  olarak  değil, 
yerküre ile etkileşimli olarak birlikte 
oluşmuştur.
Bu yüzden Dünya’dan ayrı düşünüle-
mez. Nefesimiz bizden ne kadar ayrı 
ise,  atmosfer  de  Dünya’dan  o  kadar 
ayrıdır.
Bunun  yanında  gözle  görülemeyen 
ancak  binlerce  km’lik  bir  alanda 
kozmik  ışınları  süzen  ve  Dünya’da-
Anadolu Aydınlanma Vakfı 
Düşünüyorum Bülteni


Yüklə 182,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   21   22   23   24   25   26   27   28   ...   93




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə