Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
71
Aynı zamanda, başka bir bakış açı-
sıyla sınır kavramının kimlik, aidiyet
gibi diğer kavramları da beraberinde
taşıdığı, kültürel ve bilimsel kodlama-
larla belirlediğimiz evreni tanımladığı
görüşü de hâkimdir. Bu
mekânsal algının sorgulanmasında
tasarımcının sıklıkla karşılaştığı, iç
mekândan kent ölçeğine kadar bütün
tasarım süreçlerini ilgilendiren te-
mel sorunsaldır. ( Birik, Yeler ) Sınır
mimari eylem ve mekânın da birçok
farklı yanlarını birleştirme imkânını
getirmekte ve mekânın insanla olan
bağlantısını her yönden vurgulamak
için çalışmaktadır.
Bu çerçevede sınırlar mimari eylemin
her aşamasında kapatmak, açmak,
ayırmak, korumak, ilişkileri tanım-
lamak, kimliğini belirlemek, iletişim
kurmak, işaretlemek, aktiviteleri ayır-
mak ve hareketi yönlendirmek gibi
özellikleri ile var olurlar. Sınırlara
odaklanan bir çalışma, mekânın farklı
yönleriyle anlaşılmasını ve mimarlığın
ilişkiler anlamında yorumlanmasını
sağlar. Bu kavram mekânda peyzaj, şe-
hir, mahalle, ev, mobilya gibi birbiriyle
ilişkili farklı ölçekler ve bağlantıların
anlaşılabilmesine olanak verir. (Uçar)
İnsan için en temel güvenlik derecesi
de en basit anlamda doğal dünyadan
insanın fiziksel ayrımını oluşturarak
sağlanır. “Merkez” önemlidir. Yapı
bir merkezden başlar ve merkezler
hareketin yeridir. “Sınır” ise kendi
varlığı ayrımları getiren öncelikli bir
yapıdır. Kenar veya sınır böylece daha
çok oluşturduğu iki olguyu ayıran
ve birleştiren bir paradoksal oluşum
ve kurgudur (Dripps,1997). Sınır ve
merkez kavramları bir arada, insanın
yerleşmesindeki
ana
başlangıcı
belirlerler. Merkez bir kenar veya
sınır olmadan var olamaz, onlarla
tanımlanır. Merkeze verilmiş olan
güç kenarın yani sınırın da belirgin
olmasıyla kolaylıkla algılanabilir.
«Sınır» böylece bir topolojik ilişki
tanımlayan, içi ve dışı yani «içeride
olmanın farkını” yaratır (Uçar)
Marcuse’a göre, hayatın kapsadığı
mekânlar sınırlanmıştır. Sınırlar olarak
davranan elemanlar, yani sınır öğeleri
dediğimiz duvarlar, bahçe çitleri,
tabelalar aynı zamanda sınırın iki
yakasındaki ayırma, korku, eşitsizlik,
yabancılaşma ve uzaklaşma gibi
sosyal tedirginlikleri tetiklemektedir.
(Marcuse, 1997) (Garip)
Günümüzde, modernleşmenin bera-
berinde getirdiği bu sosyal tedirginlik-
lerle, sınır kelimesinin temsil ettikleri
karmaşıklaşmış, modern
insanının kendini güvende hissedebil-
mesi adına, “öteki”yle kurulan ilişki-
ler yeniden tanımlanmış ve güvenlik
kavramı ön plana çıkarak, sınır kav-
ramı modern döneme özgü yeni ifade
şekilleri ile karşımıza çıkmaktadır.
Modern kent mekânı için, yeni
kentsel düzenleme anlayışında sınır,
ana etmenlerden birini oluşturmakta,
farklılıklar arasındaki ilişkiler, kimi
zaman görünür, kimi zaman ise
görünmeyen, soyut çizgiler olan
sınırlarla düzenlenmektedir. Her ne
kadar farklılıkların olduğu yerde
sınırların olması doğal görünse de,
günümüz
lerinde bu sınırla-
rın keskinleşmesi, sosyal tedirginlik-
lerin artışını da beraberinde getirmek-
tedir. Marcuse da, bu konuyla ilgili,
modern kentte karşımıza çıkan, insan-
ları ve aktiviteleri ayırmayı amaçlayan
bu sınırların, artık tarafsızlıklarından
söz edilemeyeceğini söyler. (Marcuse,
1997) Buradan yola çıkarak, modern
kentlerde sınırların tetiklemekte oldu-
ğu endişe ve tedirginlik duygularının
temelinde, sınırlarla vurgulanan, ön
plana çıkarılan farklılıkların kurduğu
ilişkilerin eşitsizliklere dönüşmesinin
yer almakta olduğunu söyleneblir.
Sınırlar bu anlamda farklılıkları be-
lirginleştirerek keskinleştirmekte, iç
ve dış arasındaki ilişkiyi koparmakta
sonucunda da farklılıkların çatıştığı
kritik bölgeler olma özelliği göster-
mekte, sosyal tedirginliklerin getirdiği
toplumsal ayrımlaşmalarsa giderek
daha da belirginleşmektedir. (Garip)
Simmel, iç ve dış arasındaki ilişkiden
bahsederken, toplulukların ilişkileri-
nin tümünde sınır kavramının önem
kazanmakta olduğunu vurgular. İki
farklı oluşumun çıkarlarının aynı
noktada belirmesi halinde, birlikte
var olabilmelerinin tek yolunun, var
oldukları alanları ayıran bir sınırla
mümkün olabileceğini ve bu sınırın,
farklılıklar arası çatışmaları engelle-
yenden çok, bu çatışmaları başlatan
unsur olma ihtimalinden bahseder.
(Simmel, 1997) Tüm bu tartışmala-
rın sonucunda, günümüz
lerinde, varlık alanlarını birbirinden
ayıran “sınır”ın, gerçekte kalınlıkları
olmayan soyut birer çizgi ve kentin
sosyal dönüşümleriyle birebir ilişkili
arakesitler olduğunu, farklılıklar arası
çatışmaların ortaya çıktığı durumlarda
ise çeşitli şekillerde ifade edilen sınır
öğeleri
olarak
fizikselleştiklerini
söylemek mümkündür. (Dedeoğlu)
• Birik, Melih; Yeler Gülcan Minsolmaz; Erşen,
Aysun Erşen; Gündoğdu, Meltem; ‘
• Garip, Ervin;
İstanbul
Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi
• Dedeoğlu, Eda, Çağdaş Metropolde Görünme-
yen Sınırlar Ve Kamusal Alanın Yitimi; İstanbul
Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi, file:///C:/
Users/sers/Downloads/8504%20(1).pdf
• Dirik, İkbal Elif; Arakesıtler Üzerinden Sınır Ve
Arayüz Kavramlarının Kentsel Ve Mimari Öge-
lerlerle İrdelenmesi; İstanbul Teknik Üniveritesi,
Yüksek Lisans Tezi,
• Dripps, R. D., (1997). The first house, myth,
paradigm and the task of architecture, The MIT
Press, London, 48.
• Marcuse, P., (1999). Walls of Fear, in Ellin, N.
(editör) Architecture of Fear, Princeton Architec-
tural Press,
New York, 110-114.
• Simmel, G., 1997. The Metropolis and Mental
Life, in Rethinking Architecture, Ed. Leach, N.,
Routledge,
London and New York
• Uçar, Özlem Mumcu; Sınır Kavramına Mekân-
sal Bir Yaklaşım: Bahçelievler Örneği; İstanbul
Teknik Üniveritesi, Yüksek Lisans Tezi, http://ku-
tuphane.dogus.edu.tr/mvt/pdf.php?pdf=0005485
Shutterstock.com
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni