76
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
A = A’ haline dönüştürür. Her belirle-
me bir olumsuzlama olduğundan, A
olarak beliren varlık, daha belirdiği
anda kendi olmayan bir şeye «geçer».
Varlığı bir başlangıç momenti olarak
belirsiz kılan onun bu karakteridir.
Varlık diskur zemini olarak alındı-
ğında hareket esastır. Diskur zemi-
ni Öz olarak konulduğunda, bir şey
kendini kendi olmayanda içerilmiş
olarak farklılaştırır. Bu, şeyin artık
kendini ikili karşıtlık içinde, kendi
olmayan üzerinden belirli kılma ara-
yışıdır. Buradaki işleyiş artık bir geçiş
değil, Hegel’in deyişiyle « kendi ol-
mayanda görünme veya parıldama-
dır ». Bu karşılıklı bağımlılık içindeki
şeylerin ürettiği karşıtlık, bunların
birbirlerinde içerilmesi niteliğinden
hareketle bir üst momentte birliğe
getirilir: Kavram... Kavram, dizgenin
ve özdeşliğin sınırıdır ve kimliğidir.
Süreç, «başka şeye geçiş» (varlık)
ve «başkasında parıldama» (öz) mo-
mentinden «gelişim» (Kavram) mo-
mentine düşüncenin yürüdüğü aşa-
maları gösteren -zamansal ardışıklı-
ğın dışında- bir niteliktir. Gelişim, bir
erek doğrultusunda varolanın kendini
açındırması demek olduğundan ve bu
nitelik düşüncenin tüm sürecinde bir
uç durum olarak içerildiğinden daha
başlangıçta –belirli bir başlangıç ol-
madığı halde- hazır bulunur. Süreç,
zaman ve mekan eksenlerinin extra-
polarizasyonu olarak, bunlara dik bir
eksen olarak konumlanır.
Gelişim, uç durum (Kavram) diskur
zemininde bir işleyiş ilkesi olduğun-
dan, kimliğin işlevsel ifadesi olan
irade ve kasıt nosyonlarına bizi götü-
rür. O halde uç durum; sınır, irade ve
kasıt nosyonlarını da içerecek şekilde
kimliktir. Kendini belirli veya belirsiz
olarak tikellik, tümellik ve tekillik
momentleri üzerinden açındıran da,
diskur zeminleri değişirken bir nite-
likten bir niteliğe geçen de «O»dur.
Paradoks, absürd ve çelişik olduğu
halde doğru olan önermelerin nite-
liğidir.
ile
birlikte Russell, kendine göndergeli
önermeleri «Tipler Kuramı» adı ve-
rilen ve sonsuz hiyerarşiler içeren bir
yaklaşımla devre dışı bırakıp mate-
matiği paradokslardan arındırdığını
ilan ettikten 21 yıl sonra, matematikçi
Gödel, bütünlük iddiası taşıyan her-
hangi bir dizgenin bu temel çelişkiden
azade olamayacağını, bütünsel olmak
istiyorsa kendisi hakkında konuşması
gerektiğini «eksiklik teoremi» adını
verdiği matematiksel bir teoremle is-
pat eder (1931). Gödel’in tutarlı her
dizgenin eksik olmak zorunda oldu-
ğunu ispat biçimi, dizgelerin kendi
yapıları içinde temsil edemeyecek-
leri en az bir matematiksel doğruluk
olduğunu ispat etmesiyle karakteri-
zedir. Herhangi bir dizgenin bütün-
selliğine dair bir önermenin dizgenin
kuralları içinde ifade edilmesi de bir
dizidir (önermedir). Biz bundan ön-
ceki pasajlardan dizilerin teorem ha-
line gelebilmesinin koşulunun onların
─tersine yordamla- dizge içindeki
aksiyomlardan en az birine dayandı-
rılmasından geçtiğini biliyoruz. Oysa
dizgenin birliği başlangıçta dizgenin
içinde örtük olduğu veya bütünsellik
olarak dizgenin içine yayılmış bulun-
duğundan, dizgenin kendisine dair
ve yine dizgenin diliyle (
) ya-
zılabilecek herhangi bir dizi (bütüne
dair bir önerme), o dizgenin içindeki
herhangi bir aksiyoma ─yine dizge-
nin yordamına sadık kalarak- kavuş-
turulamayacağından, formel dizgeler
en az bir dizgesel gerçekliği (burada
bir matematiksel gerçekliği-teorem)
serimleyip ispat edemez demektir.
İşin ilginç yanı bu ispat edilemezlik
savı tüm dizgeler için ispatlanabilir
bir gerçekliktir ve dizgenin hangi dil-
de (herhangi bir kod sistemi -
)
yazıldığı olgusundan bağımsız olarak
tüm dizgelere şamildir; yani bir dil,
tutarlı bir bütün, bir beden olan ─ister
matematiksel ister felsefî ister sosyo-
lojik vd.- bir dizge veya herhangi bir
hakikat rejimi, ispat bakımından ek-
sikli olmaya yazgılıdır. Eğer dizgenin
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
77
tastamam olması isteniyorsa tutarsız-
lık kaçınılmaz olur. Burada tutarsızlık
paradoksallık anlamı da içerir. Yani
bütünsel olanın paradoksal olması
kaçınılmazdır. Hem eksiksiz hem de
tutarlı (paradoks içermeyen) bir bütün
kurmak muhâldir. Paradoks; herhangi
bir dizgenin veya kümenin, kendini,
«kendi olmayan» olarak kendinde
içermesinden doğar.
“Belit ya da Axiom tanıtlanmamış
gerçekliktir. Bir önerme olarak ‘doğ-
ru’dur. Ama bir gerçeklik olarak
vardır, nesneldir, öznel önerme biçi-
minden bağımsızdır. Gerçekliğinin
su götürmez, kuşkusuz, pekin olduğu
kabul edilir, ama yalnızca kabul edi-
lir. Belitin tanıtsız olmasını onun key-
filiği olarak görme tutumu gerçekliği
olanaksız sayan görgücü bakış açıla-
rına aittir.”
5
Kendine göndergeli önermeler, to-
tolojik olmaları nedeniyle, birer
(
) aksiyomdur. Ancak varlıkları
diğer (
) aksiyomlar gibi kabul
edilmiş, hatta ön-görülmüş değildir.
Çelişki içindeki şeylerin birliği Kav-
ram olduğundan, Kavram da çelişki
halindeki şeylerin görgül yanlarını
kaldırarak kendinde içerdiğinden sı-
nır durumu ifade eder ve buradan
hareketle ─uslamlama yeterince ra-
dikalleştirilirse- «sınır paradoksaldır»
denilebilir. O halde dizgenin kimliği
ve uç durumu olan paradoks, ilerleyi-
şin dizgesel bir nitelik kazanıp sını-
ra kadar varabilmesi süresince, yani
kendisini ortaya çıkaracak zamansal
akış boyunca, tüm aksiyomları, key-
filik içinde değil, bütün dizgeyle do-
layım içinde üretir ve bunu bir zorun-
luluk olarak dayatır. Birliği ifade eden
Kimlik, bütünlük ilkesi olarak bütün
dizgeye sirayet ettiğinden, dizgenin
tüm aşamalarındaki inşaya «görün-
mez bir el» olarak eşlik eder.
Son: Olma ya da Olmama
‘Yurt’ kelimesi ‘yürümek’ kelimesiy-
le etimolojik ortaklık taşır. Yine aynı
kökten gelen ‘yort’ kelimesi ise ikti-
dar, hüküm, nüfuz, yürütme gibi an-
lamlara yakınsar.
(Yunus
Emre)
Yurt; yortun, iktidarın, kudretin mer’i
olduğu satıhtır. Yürüdükçe varlaşan,
sahip olunan arazidir. Bu yürüyüşün
doğal sınırları tüm dünyadır. Bu böy-
ledir çünkü
sınıra ulaşmak ve onu aşmak
mümkün değildir. Sınır, yol yürüdük-
çe sizden uzaklaşan uç durumu anla-
tır bir niteliktir. Bu durumda sınır-içi
veya yurt ne denli bir topoğrafyayı
işaret ediyorsa; sınır-ötesi de o den-
li uzamsızlığı, bir arkaplanı, açık bir
kümeyi, belirlenimsizliği, kırı, kötü
sonsuzu ve yokluğu imler.
Russell, belirlenim alanına dahil olan
figuratif yapıların sınırlarını, birlik
ve bütünlüklerini ihmal ederek para-
dokslardan kaçınmak istemiştir. Çün-
kü sınır belirlilik demektir ve sonsuza
açılan bir dizge için bu belirlilik kaçı-
nılmaz olarak paradoks üretmektedir.
Gödel, ne yapılırsa yapılsın dizgelerin
(özdeşliklerin) kimlik sahibi olduğu
gerçeğinin yadsınamayacağını gös-
termiştir. Gödel’in teorisi bütün diz-
gelerin belirli ve sonlu bir yan taşıdık-
larını ve bu niteliklerinden ötürü para-
doks üretmeden sonsuz büyüklükteki
kümeleri veya nicelikleri (örneğin do-
ğal sayılar kümesi) modellemelerinin
mümkün olmadığını matematiksel bir
kesinlikle ortaya koymuştur.
Kimliğimiz; sahip olduğumuz yeti-
lerin, düşünceden düşünceye geçe-
rek (ki bu ipeksi bir zemin üzerinde
‘yürümek’tir) aydınlattığımız iç dün-
yamızın, yortumuzun, hükümranlığı-
mızın sınırıdır. Kimlik, tüm yetilerin
olumsuzlanarak kaldırılmış birliği
olduğundan çelişik birliktir. Burada
çelişik birlik ifadesini kullanmaktan
murat, bir “
” olma nite-
liğine atıfta bulunmaktır.
Sınırı dışarıdan çevreleyen zorunlu-
luklardır. Bu zorunluluklara çarpana
dek tüm sınırlar genişletilebilir. Zo-
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |