98
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
Shutterstock.com
ya, dünyadaki yerimizle ilgili görüşü-
müzden, kendimizi değerli ve haklı ya
da değersiz ve umutsuz bulmamızdan
kaynaklandığını ifade eder. Bu durum
da iyimser ya da kötümser olmamızda
da belirleyicidir. (Aksoy)
Açıklama tarzının 3 önemli yönü var-
dır: Süreklilik, Genelleme ve Kişisel-
leştirme.
Süreklilik / Geçicilik: Çabuk pes eden
kişiler başlarına gelen kötü olayların
sürekli devam edeceğine ve hayatları-
nı etkileyeceğine inanırlar. Bu kötüm-
ser açıklama tarzıdır. Çaresizliğe dire-
nen kişiler ise kötü olayların sebeple-
rinin geçici olduğunu düşünür ki bu da
daha iyimser bir açıklama tarzıdır.
Genelleştirme: Yenilgilerin sebeplerini
genelleştirerek hayatının her alanına
yayanlar kötümser açıklama tarzı-
na sahiptir. İyimserler kötü olayların
, geçici nedenleri olduğuna ve
sadece belli bir konuyla sınırlı oldu-
ğuna inanır. Umut da aslında açıklama
tarzının bu iki boyutuyla ilgilidir. Kötü
olaylar için geçici ve
nedenler
yüklemek umudun doğmasını sağlar.
Öte yandan kalıcı sebepler gelecekte
çaresizliğe ve umutsuzluğa neden olur.
Kişiselleştirme: Kötü olaylar karşı-
sında insanın kendini (içselleştirme)
veya ötekileri ya da koşulları suçla-
masıyla ilgilidir. Birey, davranışının
nedenini çaba, yetenek, kişilik özelliği
gibi kendine ilişkin değişkenlere ya
da şans, işin güçlük derecesi, ortamın
özellikleri gibi kendisinin dışındaki
değişkenlere yükler. (Kök, 1992)
Kötümser açıklama tarzı ile kişi ken-
disi ve dünya hakkında olumsuz
duygular besler, kötü olayları değiş-
meyen, genel ve içsel nedenlere bağ-
lar. Ancak insanın yenilgi, kayıp ve
çaresizlik konularında farklı bir bakış
açısı, farklı bir açıklama tarzı gelişti-
rerek zor zamanlarla çok daha kolay
baş etmek ve depresyondan kurtulmak
mümkün olabilir.
Açıklama tarzı çocuklukta gelişir. Ge-
nel olarak bakıldığında ergenlik çağı-
na kadar çocukların çok iyimser, umut
dolu ve çaresizliğe karşı korunmuş
oldukları gözlenir. Ancak ergenlikle
beraber bu iyimserliğin ciddi bir bölü-
münü kaybederler. Seligman, evrimin
bir şekilde gelecek nesilleri güvence
altına almak için çocukların sağ salim
ergenliğe ulaşmasını hedeflediğini ve
bu nedenle intihar eğilimi gösterecek
kadar depresyona girmediklerini ya-
zar. Zira yedi yaşından önce intihar
eden bir çocuk yoktur. Doğa çocukla-
ra bol bol umut bahşetmiştir.
İnsanın açıklama tarzı hayatının erken
dönemlerinde oluşur ve bunu etkile-
yen faktörlerle ilgili 3 temel varsayım
vardır:
• Annenin açıklama tarzı
• Büyüklerin (öğretmen ve ebeveynle-
rin) eleştiri tarzı
• Hayatta yaşanan çocukluk krizleri.
Annenin, çocuğuyla olan ilişkisinde,
hem kendi başına gelen hem de etra-
fında gördüğü olayları nasıl açıkladığı
çok önemlidir. Annesinin kötü olayla-
rı kalıcı, süreklilik gösteren ve kişisel
sebeplere bağladığı dinleyen bir çocuk
dünyanın bu şekilde işlediğini varsa-
yar. Çocuk, hayatındaki en etkili in-
sandan kötü olayların bitmeyeceğini,
her şeye zarar verebileceğini öğrenir.
Çocukların antenleri sürekli açıktır
ve annenin çocuklarının “Neden?”
sorularına verdikleri cevaplar onların
hayat karşısındaki açıklama tarzlarını
şekillendirir ve çaresizliğe sevk ede-
bilir. İyimser annenlerin çoğunlukla
çocukları da iyimser olur. Açıklama
tarzının modellenmesi açısından ba-
banın etkisinin çok daha az olduğu
gözlemlenmiştir (Seligman, 2006).
Bunun yanında ebeveynlerin çocuk-
larına “Yine yapamadın” derken bir
daha düşünmeli, ona boyunu aşan
başaramayacağı baştan belli olan gö-
revler vermemelidir. Çocuklar başa-
rabileceği küçük adımlarla hareket
ederse özgüvenleri zedelenmeden, so-
nundaki büyük işleri de başarabilecek
hale daha kolay geleceklerdir. Ancak
çocuğa direkt olarak boyundan büyük
hedefler gösterilmesi veya beklenme-
si, başaramamaları sonucunda öğre-
nilmiş çaresizlik geliştirecektir. Anne
ve babaların çocuklarına bu alanda iyi
bir model olmaları da gerekmektedir.
Küçük başarılar da takdir edilmeli, ya-
pılan hatalar kabullendirilip, doğrusu
öğretilmelidir. Aşırı koruyucu yetiştir-
mekte çocuklara “sen yapamıyorsun”
mesajını verir. Anne ve babanın sürek-
li tartıştığı ve birbirlerini acımasızca
eleştirdikleri ortamda yetişen çocuklar
için öğrenilmiş çaresizlik kaçınılmaz-
dır.
Seligman, öğrenilmiş çaresizlikte ço-
cukluk yaşantılarının önemli olduğu-
na inanır. Çocuk bir davranışta bulun-
duğu zaman çevrede hemen bir deği-
şim meydana getirebiliyorsa çocukta
hâkim olma (
) duygusu gelişir.
Davranış ile sonuç arasındaki ilişki
zamandaş değilse, çocuk davranışta
bulunmanın bir önem taşımadığına
inanır ve çaresizlik duygusu gelişir.
Erken yaşta kontrol edici yaşantıların
varlığı, hâkim olma duygusunun yer-
leşmesine yol açar ve çaresizliğe karşı
bir tür bağışıklık oluşur (Akt. Aydın,
1985).
Açıklama tarzını etkileyen diğer et-
kenler ise çocuğun, öğretmen, aile
büyükleri gibi hayatındaki önemli
büyüklerin olumsuz olaylar karşısın-
da onları nasıl eleştirdiği ve ailenin
yaşadığı zor durumlar karşısındaki
tavırlardır.
Seligman günlük yaşamda insanların
çaresizlikten kurtulmayı öğrenmele-
rinin önemine inanmış ve bu nedenle
de ‘
’ adlı kita-
bından genişçe bahsettiği
kavramı üzerinde durmuş-
tur. Varsayım kısaca şöyledir: Eğer
çaresizlik öğreniliyorsa, çaresizlikten
kurtulmak için gerekli olan beceriler
de, örneğin iyimserlik, öğrenilebi-
lir olmalıdır. Bu bakış açısı olduk-
ça önemlidir. Çünkü depresyon gibi
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |