Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
103
engelleri aşmanın yollarını hazır ola-
rak bize vermezler. Bu belirsizlik hep
karşımıza çıkar ve bizi tedirgin eder.
Öte yandan “tedirginlik” yaratan do-
ğal, tarihi ve bireysel engellerin ken-
disi insan için yaratıcı-dönüştürücü
bir yaşam yolculuğunun dayanakları
da olabilir.
İnsan çözmek zorunda kalacağı so-
runlarla yüz yüze gelmekten kurtu-
lamayan bir varlıktır da. Çünkü o iç-
güdülerini aşmış bilinçli, özgür irâde
sahibi olan “yok varlıktır”. Varlığının
“hayvanlığından” bilincinin tanrısal-
lığına yükselmekle sorumludur. Bu
sorumluluğu yerine getirmekle içten
uyarılır, başka bir ifadeyle kendi
“as-
doğru çekilir.
Bu bir süreçtir ve insan bu süreçte
içerden ve dışardan yaşamın meydan
okumalarıyla karşılaşır; karşısına çı-
kan sorunlara tutumları ve eylemle-
riyle bir yanıt olur, yanıt olmak du-
rumunda kalır. “
-
-
-
Düşünen özne olarak insan Varlık
içinde yerini, cevap olma gücünü ve
yaratım kudretini kendinde taşıyor.
Tanrı, “Seni kendi sûretimde yarat-
tım”, diyor. Bu, insanın tanrısal bir
varlık olduğuna işaret eder; dönüştü-
rücü, ilmiyle, kudretiyle, irâdesiyle,
görmesi ve duymasıyla, anlamasıyla
yaratıcı “halife” olarak.
-
özgü olduğunu
kabul etmez. İnsanın özel tanımı ila-
hi
dışı insana
(İ. Arabî.
Ussal bir varlık olarak bilincimiz ve
verili yetilerimizle potansiyel olarak
sonsuz bir yanımız var. Öte yandan
idrakimiz, yeteneklerimiz ve beden-
sel gücümüzle de sınırlıyız. O sınır-
sız güçlerimiz ve yetilerimizle sınırlı
arzularımızın, inançlarımızın, korku-
larımızın, hırslarımızın, beklentileri-
mizin ötesine de geçebilir.
Kendimizin ötesine geçmeye itilme-
miz, başka bir ifadeyle aşkınlığa çe-
kilmemiz sonu olmayan bir dönüşü-
me yazgılı olduğumuza işarettir. Bu
işarete gözümüzü kapatmak, dikkat
kesilmemiz kendimizi var etmemize;
özgür ve özgün birey olarak kendimi-
zi bilmemize de, kendinden habersiz
biyolojik dürtülerin itkisi ve zanların
yanılsamaları ile sürüklenen bir var-
lık olarak kalmamıza da yol açar.
“Kendini Bilmek” insanın öncelik-
le sınırını bilmesidir. Bizi biz yapan
tüm belirliliklerimiz ve bağlılıkları-
mız sınırlarımızdır: alışkanlıklarımız,
inançlarımız, sahiplenmelerimiz, ar-
zularımız ve özlemlerimiz bize biçim
veren, belirli kılan olgulardır; bizi
olduğumuz yer de tutan bağlardır da.
Bu bağları çözülmez kılmak insana
gerçek olmayan bir güvenlik duygu-
su verir.
Bize biçim ve belirlenim verdiğini
düşündüğümüz her şey geçicidir. Ya-
şamın akışı, bize meydan okuması
bizi bu meydan okumaya yanıt ver-
mek durumunda bırakır. Verilecek
her yanıt sınırlarımızı aşmaya, bağ-
lılıklarımızı terk etmeye yönelik bir
adımdır.
Tasavvufî bir söylem olan “Terk-i
dünya”, “terk-i ukbâ” hem bir çağrı,
hem de insanın kendi özgünlüğünü
inşa etmesi için bir rehber, bir yöntem
önerisidir. Bağlılıklarımız, sahiplen-
melerimiz hep olacaktır, ama bunla-
ra yapışıp kalmak insanı köleleştirir.
Bu bağlayıcı güçler aynı zamanda bir
deneyim vesilesi, kendi olmamızın
hizmetkârı da olabilirler; ama şu basit
gerçek göz önünde olmalı, ister bağ-
lanıp kalalım, ister ruhsal olgunlaş-
manın gücü olarak değerlendirelim
onlar hep gelip geçeceklerdir, kalan
hep “
olacağız.
-
-
-
-
çeker-
sin
-
-
-
-
Yaşantının, bilincin ve gönlün süzge-
cinden geçirip hakikatleri deneyim-
leyerek dile getiren güzel insanlara
minnet duymamak vefasızlık olur.
Hakikatin sonsuzluğu, mürşitlerin
dilinden hayat veren damlalar olarak
üzerimize yağıyor. Kendimizi bi-
lip-bulup-olmamız, yaşam sevincini
tatmamız için onlar kurumayan kay-
naklardır.
İ. Arabî’nin dile getirdiği şu kelam
arayışta olan
her insan için bir rehber
olmalı.
-
Bu gerçeği konumuzla bağlantılandı-
rarak şöyle de ifade edebiliriz.
-
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
105
S
ınır kavramı, doğrudan “sınırlı” olma durumunu,
daha doğrusu “sınırlılık”ı ya da “sınırlı” olmayı
akla getirir. Öte yandan bu kavram, yine doğal ola-
rak kavramın
olan, “sınırsız”lığın varlığını da ortaya
koyar. Bu bakımdan “sınır ile sınırsızlığı”, bir arada değer-
lendirme gerekliliği ortaya çıkar. “Sınır ve sınırsızlık, mâ-
nevî gelenekte, kadim bilgelikte ne şekilde ele alınmıştır?”
sorusuna cevap aramak, bir yöntem ya da tutum olarak ele
alınabilir.
adlı
eserde Hermes, şunları dile getirir:
kaba bir
.
1
1
,
’
, yay: Timothy Freeke
–
Peter Gangy, çev:
Semra Tuna, Ege Meta Yayınları, İzmir,
2000, s. 23-64
Evrenin yaratılışı ve kozmik yumurta bahsi ile ilgili ola-
rak Pythagorasçılar’ın görüşlerine göre “ilk iki prensip”,
“
” olarak adlandırılan “Proteus” ve “Chaos”-
tur. Pythagosraçılar Proteus’u (ya da Protean’i), “
içinden çıktığı şey” anlamında kul-
lanmaktadır.
Pythagoras, sayıları, “
içinde kapsanan
töz” olarak ele almak-
tadır. Eril prensip, dölü salar/sırlar. Bu sayede dişil pren-
sip gebe kalır ve ardından bu “
”, “
” (
; ilk zürriyet, yani
ilk doğan) olarak “Özgün Bir
” (
One) doğar. İşte bu ilk ve yeni doğumun ardından doğan,
artık, “
” [Sınır; sınırlı bedendeki kutsal varlık] ola-
rak görev alır ve bu sayede, “
âlemini
”. İşte bu sürecin devamı sayesinde
“
”, yani “
Gerçek Koz
” meydana gelir.
İşte, bunun dış tarafında “
” [Sınırsız; Kozmik sı-
nırın ötesi] bulunmaktadır ki bunda “Kronos” (Zaman),
“Kenon” (Vakum) ve “Pneuma” (Spirit/Ruh/Hava/Nefes)
bulunmaktadır. “Kenon”, “
i
“, anlaşılması güç ve dile gelmeyen boşluk (va-
kum)’dur. Maddî dünyaya girmiş olan “düzensiz ve geçici
elementler”, “
” tarafından oluşturulur/bilinçlendi-
rilir ki bu oluşum, “
” [merkezi ocak
olan Hestia’nın gücü] ile olur. Bu da düzenli zaman için-
de periyodik gün-gece ve mevsimlerin ortaya çıkmasına
neden olur. Pythagosrasçılar da Helen geleneğine benzer
şekilde “düzenli zamanın oluşumunu”, “ebedî şimdi/bengi
zaman (
, ân-ı
)” şeklinde tanımlar ve “
”yi bu kavramla eş tutarlar. “Göksel küre”yi de “
dünyanın en uzağında” ve “
”
şekilde tanımlarlar.
Philolaus’a göre “
”, “Tanımlamaz Bir”dir. Yine
Philolaus’a göre “Diad”, Kronos’un ilk oğludur ki bir gö-
rüşe göre, Diad’ın ta kendisi yine bizzat, Kronos olarak
ele alınmaktadır. “
”nın ise, “
dönüşmüş ebedî
” olduğu söylenmektedir.
Aristoteles tarafından aktarılan bazı Orfik Epik Anlatım-
lara (Arketipal Rapsodilere) göre, “
nüfuz
”.
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni