Bulten sinir sayisi pdf



Yüklə 182,95 Kb.
Pdf görüntüsü
səhifə50/93
tarix05.03.2018
ölçüsü182,95 Kb.
#30613
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   93

108
Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
.”
 6
Bir çağrışım olarak zihnin sınırları ve Hermes’in bahset-
tiği 
seyahat bağlamında, Yunus’un bir doğuşundaki 
şu beyitler akla gelir:

Çok acayipler gördüm, yoktur cihan içinde

 7
İsmail Emre ise bir doğuşunda şu dörtlüğü dile getirir:


 8
Pir Sultan Abdal bir doğuşunda şöyle nutk etmiştir:


 9
Sınır konusunda, “sınırlı olmak bakımından” ilk akla ge-
len, insan bedenidir ki buna “Beşer” denmiştir. Bir 
 
olarak kutsal kitaplarda ve tasavvufta, “
kuyu” olarak anlatılmış, 
de, Antik Pagan Bilge-
liğinde ve Antik Yunan Mitlerinde “
” 
ya da “
” olarak tarif edilmiştir. 
Platon; “
” gerektiğini ileri sü-
rer. Orfik bir deyiş olan şu söz, İskenderiyeli filozof Philo 
tarafından da kullanılmıştır: 
Beden, ruhun 
ıdır” (
)
Philo, bu konuda şu sözü de ifade etmiştir:
“İnsan öldüğünde, 
”.
 
Philo, bedenin kötü olup, ruhun, beden içine hapsedildi-
ği söyler. Bu görüşünün temelinde de 
 ve Pla-
ton’un felsefesi yatmaktadır.
 10
 Philo ile aynı irfan/anlayış, 
6 Aristo, 
, çev: Ahmet Arslan, Sosyal Yayınları, İstan-
bul, 2010, s. 53-123

, haz. Mustafa Tatçı, ekitap.kulturturizm.
gov.tr/Eklenti/10663,metinpdf.pdf?0, 03 Ocak 2014’te indiril-
di, s. 247
8 İsmail Emre sohbetleri
9 Pir Sultan Abdal - 
, haz: Cahit Öztelli, Özgür 
Yayınları, İstanbul, 2004, s.41
10 Turgut Özgüney
, s. 37, 38, 63, 
126
Yunus’un dilliyle şöyle doğmuştur:
“Âşık öldü diye salâ
Ölen  hayvan  durur,  âşıklar  ölmez”  [Ölen  hayvandır/be-
dendir, âşıklar ölmez]
Bir diğer doğuşunda Yunus şöyle söyler:

çün [çünkü] gitti geri gelmez
Ölürse tenler ölür

 11
Anadolu irfan geleneğinde beden, “
” ya da “Zindan” 
olarak da anılmıştır. Platon ve Philo’nun görüşleriyle para-
lel olarak Mevlânâ
 şöyle söyler:

 köşesi dar gelir. Kuş için kafes, bir zin-

 12
O halde insan bedeni “ne ile” sınırlandırılmıştır? Bu soru-
nun kendisi üzerinden bir başka soru daha sorulabilir. “Ni-
çin  insan  değil  de  insan  bedeninin  sınırlandırılmasından 
bahsedilmektedir?”.  Çünkü  “insan  olarak  insan”,  beden 
değildir. Fakat bir bedendedir, yani bir bedene sahiptir. Bu 
11 
, haz. Mustafa Tatçı, ekitap.
kulturturizm.gov.tr/Eklenti/10663,metinpdf.pdf?0, 03 Ocak 
2014’te indirildi, s. 89, 126
12 Mevlânâ, 
, çev: Süleyman Nahifi, yay: Amil 
Çelebioğlu, Timaş Yayını, İstanbul, 2007, s. 86
Aristoteles
Anadolu Aydınlanma Vakfı 
Düşünüyorum Bülteni


Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
109
nedenle “
”tan bahsedilmekte-
dir. O halde ilk soruyu, yeniden ele almak icap eder. “İnsan 
bedeni,  ne  ile  sınırlandırılmıştır?”.  Aristo’dan  aktardığı-
mız  ve  tüm  kadim  bilgelikte  yer  alan  4  temel  öğe  olgu-
su,  aynen Anadolu  irfan  geleneğinde  de  yer  almaktadır. 
Buna “Anasır-ı Erbaa” (Arapça: Dört unsur) ve “Çarmıh” 
(Farsça:  Dört  çivi)  denir  ki  mânevî  gelenekte  ünsiyettin 
temel 
  olarak  Îsâ  ve  kutsal  kitapların  peygambe-
rane anlatımlarında “Îsâ
çarmıha gerilmesi” 
(Haç  sembolü)  olarak  anlatılmıştır.  Bahsedilen  “çarmıh” 
da insan bedenini ve aynı zamanda aslında tüm doğa nes-
nelerini oluşturan “4 temel öğe” olarak; “toprak, su, hava 
ve ateş”tir. İşte bu nedenle beden, doğa kanunlarına/yasa-
larına (Nomos Physeos) tâbîdir. Philo, şöyle söyler:
“İnsan, bir maddi beden ve Tanrı’dan gelen ruhtan oluşur. 
İnsanın ruhu, eğer maddi veya bedensel arzulara yenik dü-
şerse, ruh, her zaman geldiği yere dönmeyi arzular. Bun-
dan dolayı insan, bedensel arzularından kurtulmaya gayret 
göstermeli ve aklını kullanarak 
 dünya

 13
Doğa  yasalarının  “Yasa”  olması;  hiçbir  zaman  ve  hiçbir 
koşulda varlığından şüphe duyulamayacak olması, değiş-
tirilemeyeceği ve dolayısıyla 
 olduğunu gösterir. 
Aksi takdirde bir “yasa”dan bahsetmek mümkün olmaz-
dı. Kısacası beden; bir doğa nesnesi olmaklığıyla, “doğa 
yasaları ile sınırlandırılmıştır”. Bir beden olmayan yahut 
bir bedenden doğmayan, doğal olarak “doğa yasalarından” 
da ârîdir. Doğa yasalarına tâbî olmayıp, kendisi de doğal 
olarak beden olmayanın ölümü, söz konusu edilmez/edile-
mez. Çünkü ölüm, bir “yok oluş” değilse de bir bozuluştur. 
Beden; oluşa tâbî olduğundan, bozuluşa da tâbîdir. O hal-
de madde olmayanın/beden olmayanın oluşundan ve bo-
zuluşundan bahsedilemez. Oluş gibi algılanabilecek olan 
“varlığa geliş/varlık bulma”, aslında mevcut bir potansiye-
lin ortaya çıkışıdır. Ancak bu ortaya çıkış, “Fail neden”in 
varlığına muhtaçtır.  İşte bu nedenle Philo şöyle söyler:
“İnsan, 
-
”.
 14
 
Mevlânâ, 
 şöyle söyler:

ı bilmek, âlemdeki müşküllerdendir. 
-
.” 
Devamında Mevlânâ söze şöyle devam eder:

nden haber
”.
 15
İsmail Emre bir sohbetinde şunları dile getirmiştir:
13 Turgut Özgüney
, s. 37
14 Turgut Özgüney
, s. 140
15 Mevlânâ, 
, çev: Süleyman Nahifi, yay: Amil 
Çelebioğlu, Timaş Yayını, İstanbul, 2007, s. 143
“Îsâ
için, 
dir. Ölmez
”. Bir doğu-
şunda ise şöyle nutk etmiştir:


 16
Hayvanı, hayvan ile kıyas ederler. İnsanı, insan ile kıyas 
etmezler.  “İnsanı  bilirler,  bir  insan  ile”  sözü  kıyas  de-
ğil, varlığa geliş/varlık bulma sürecinin betimlenmesi ve 
bu  idrakin  tarifidir.  Çünkü  kıyas  için  iki  farklı  tür  ya  da 
cins gerek. Beşer; kendini “
” zannedendir, yani 
canlılık/hayvaniyet  bilincinde  yaşayan  demek…  Beşerin 
edimleri,  bu  nedenle  bir  huy  olarak  hayvanların  karak-
terleri  üzerinden,  benzetmeler  yoluyla  anlatıla  gelmiştir. 
Oysaki  hayvanlarda  “karakter”  dendiğinde  doğa/natura/
fıtrat/içgüdü/yaradılıştan gelen yetiler demiş oluyoruz. Ve 
hayvanlar, kendi doğalarına bağlı yaşam sürdüklerinden, 
tanrısaldırlar.  Buradan,  ilk  etapta  algılanılması  gereken, 
“hata, yanlış yahut günah” kavramları ile hayvanların eş-
leştirilemeyeceği ilkesidir. Çünkü bunların ortaya çıkışı ve 
yorumlanabilmesi/yargılanabilmesi yahut eleştirilebilmesi 
için “
”  gibi  kavram  ve  unsur-
ların varlığına ihtiyaç duyulur. Hayvanların “tanrısallığı” 
ile  ayrıca,  “kendi  özsel
”  kastedilir.  Oysaki  beşer, 
kendi  aslî  doğası  olan  “insanlık”a  aykırı  davranış  ve  tu-
tum üzeredir. Yani kendi öz varlığına ihanet içindedir. Bu 
nedenle beşere, Hain/Kain de denmiştir. Kutsal metinlerde 
Habil’i öldürmekliği ile “ilk katil” olan odur. Kıskançlık 
(Haset),  kibir,  şehvet,  yalancılık,  kin,  gadab  (öfke), 
 
(ikiyüzlülük)  ile  kendi  “Kab  evini/Tanrısal  evini”  (Hab/
Kab-el) yıkmıştır. Kab ev, “berkitilmiş ev”, yani “gönül” 
demek. Kâbâ/Kâbe olan da odur. İşte bu nedenle beşerin, 
kendi evini berkitmesi için (yeniden) bir gönüle girmesi-
nin gerekliliğinden bahsedilir. Kâbe’sinden yoksun olanın, 
“elini tutacak” bir KÂBE’yi bulması gerekliliğinden dem 
vurulur. O; sevdi mi, beğendi mi, kendi evinin içine alır. 
Dıştaki KÂBE ile bir olmuş oluruz ve artık iç-dış ayrımı 
kalmaz. Giremeyenler, tavaf eder. Giremez. Dıştan kapısı 
yok ki açılsın... Kapı; Kab Ev’in kilididir. Tertemiz/Saflaş-
mış kalp ile açılır. Gönül sahibi beğendi mi içeri alır. Bu 
nedenle “
” denmiştir. 

” denmiştir.
 17
16 İsmail Emre sohbetleri
17 İsmail Emre sohbetleri
Anadolu Aydınlanma Vakfı 
Düşünüyorum Bülteni


Yüklə 182,95 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   46   47   48   49   50   51   52   53   ...   93




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə