Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
127
.” Çünkü Batı mede-
niyetinin yaslandığı hukuk sistemi
ve toplumsal adalet anlayışı tam da
ikiyüzlülüğün en çok görüldüğü, ama
görmezden gelindiği alandır. Bunu
yüzümüze çarpmak, bu nedenle çok
önemlidir. Tabii gözden kaçırılma-
ması gereken bir yan; temada çoğul-
cu demokrasinin özgürlük sağlarken,
adaleti ortadan kaldırdığıdır.
“
”in çatışma eksenleri son de-
rece yoğun ve güçlüdür. Bunlardan
en önemlilerini şöyle sıralayabiliriz:
Hayatın fahişesi olmak ya da düze-
nin efendisi olmak; Adaletin bir fiyatı
olması ya da gerçek adalet; Orantısız
güç ve intikam ya da adaletin sağ-
lanması; Canavar olmak ya da insan
kalmak; Toplumsal körlük ya da gör-
mezden gelme ya da altta yatanı anla-
mak; Mücadele etmek ya da durumu
kabullenmek; Kendini kandırmak ya
da başkalarını kandırmak; Ahlâkî de-
ğerler ya da
değerler.
“
”nın teması da, modern Av-
rupa’nın sanıldığı gibi bir uygarlık
destanı yazmadığını, güzel makya-
jının altında şiddetli bir toplumsal
kriz barındırdığını iddia eder. İlerle-
me, toplumsal değişim ve bürokratik
modernizasyonun sonuçları, tekno-
lojinin yarattığı hayat standardında
rahatlamaya neden olmakla birlikte,
arkasında bıraktığı değişime ayak uy-
duramadan yok olan işler, toplumsal
sarsıntılar, ekonomik kriz ve güven-
ce yoksunluğu ile tutuculuğun, aşırı
milliyetçiliğin, yani faşizmin yük-
selmesine de neden olur. Burada sis-
tem kurbanlarının elinde sadece iki
seçenek vardır: Ya kalacaklar ya da
gideceklerdir. Bu kararların her ikisi
de birbirinden zor ve risklidir. Oyun-
da, kasabada kalmayı tercih edenler
kimliklerini, aidiyetle veya milliyet-
çilikle tanımlarlarken, gitmeyi ter-
cih edenler ise gezgin, hayalperest,
cesur, sürgün, öteki yaradılışta olan
kişileştirmelerle temsil edilmişlerdir.
Öte yandan en azından gidenler için
ufak da olsa hala bir umut varken, tu-
tucu bir kararla kalanlar yeni dünya
düzeninin safraları altında ezilmeye
mahkûm olurlar.
Kısacası oyunda dramatik olan, Av-
rupa’da yaşanan değişimin yıkıcı,
sarsıcı sonuçları üzerine kurulmuş-
tur. İki mültecinin kasabaya gelişiy-
le başlayan asal çatışma ise, biz ve
öteki, zenginlik ve yoksulluk, insan
gücü ve teknolojik ilerleme, kalmak
ya da gitmek, özgür aşk ya da evlilik,
dostluk ya da düşmanlık gibi eksen-
lerde ilerlemektedir. Değişim ve iler-
lemenin her zaman olumlu bir güç
gibi sunulduğu modern dünyanın ana
çelişkisi bu değişimin bedellerinin
nasıl ödendiği sorusuna odaklanır.
“
”, İkinci Dünya Savaşı’nın
şekillendirdiği yeni Avrupa içinde
yazılmıştır. Ancak zaman “günü-
müz”dür. Avrupa’nın geçtiği zaman
olan 1990’ların başlarında ise Ber-
lin duvarı yıkılmış, SSCB dağılmış,
Doğu ve Batı Almanya birleşmiş,
Avrupa’nın orta yerinde Yugoslavya
kanlı bir iç savaşla parçalara ayrılmış,
öte yandan Avrupa Birliği projesinin
yaygınlaşmasıyla ülkeler arasındaki
sınırlar kalkmıştır.
“
”, Avrupa
medeniyetinin kal-
binde, İsviçre’de yıllardır değişme-
den kalan kurgusal bir kasaba olan
Gullen’de, “
” ise 1990’ların
başlarında eski Doğu Almanya, Po-
lonya sınırına yakın bir kasabada
geçer. Coğrafî olarak o da Avrupa
medeniyetinin merkezinde bir yeri
imler. Ancak her iki oyunda da bir
zamanların merkezi artık kimsenin
umurunda olmayan, adı bilinmeyen
çürümekte olan “
”ye dö-
nüşmüştür.
Her iki oyunun da temel mekânların-
dan birisi istasyondur. Ve bir istas-
yon her şeyin başlangıcı olabildiği
gibi, sonu da olabilir. Tehlikeyi ya
da umudu bize getiren
bölgesi
olduğu kadar, kaçışı veya yok oluşu
da temsil edebilir. “
” geçmişin
değerleriyle övünmeyi seven, ama
eski parlak günlerini çoktan geride
bırakmış bir kasabanın, 5 yıldır
ban
dışında hiç bir trenin durmadığı
istasyonunda başlayıp, aynı istasyon-
da biter. Yaşlı Hanım’ın imdat fre-
nini çekip treni durdurarak kasabaya
adım attığı ve kurbanının cesediyle
kasabadan ayrıldığı yer burasıdır.
Yaşlı Hanım’ın geliş ve gidişi arasın-
da geçen zaman dönüşmüş, suçlu ve
kapitalist düzenin kölesi haline gel-
miş bir toplum yaratmıştır.
“Avrupa” da eski şâşaalı, refah gün-
lerini sınırların ortadan kalkmasıyla
yakın zamanda geride bırakmış, iki
ülkenin birleşmesiyle yeni bir sos-
yo-ekonomik düzene uyum sağla-
maya çalışan, fakirleşmekte olan bir
kasabada başlar. Öyle ki artık trenler
bu durakta durmamaya başlamış-
lardır. Oyun boyunca hiç durmadan
büyük bir hız ve gürültüyle geçip
giden ekspres trenler değişimi, mo-
dernizasyonu ve dünyanın dışına
itilmişliği üzerinde toplayan
bir semboldür. Bu, kasaba için sonun
başlangıcıdır. Hasbelkader istasyona
gelen iki mülteci ise bu değişimin ve
sona yuvarlanmanın günah keçileri-
ne dönüşeceklerdir. İçlerinden yaşlı
olanın buraya yerleşmeyi seçerek
kalması, kızının ise sevgilisi ile trene
binip gitmesinden
hemen sonra istas-
yonun yanması ve eski düzeni temsil
eden yaşlı iki adamın ölmesi ise en
azından kötü bir olayla bile olsa bu
unutulmakta olan kasabanın adının
bir kere de olsa dünyada duyulmasını
sağlar. Olanlar tüm Batı dünyasının
dehşet içinde yüzleştiği bir gerçek-
liktir.
Sonuç olarak “
” Avrupa ide-
alinin çöküşü üzerine kurgulanmış-
tır. İsviçre’nin 2. Dünya Savaşı’nda
tarafsız bir ülke olarak kalarak (Av-
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni