Sınır Özel Sayısı, Yaz 2016
133
gun yaşar ve bu tür şuursuz davranış-
larını “haysiyet” veya “izzet-i nefis”
kılıfı ile örter. Oysaki sorgulayan ve
eleştiren insan açıktır ve ayıktır.
Katı kurallar içinde yaşayan ve çevre-
sinde sınırlar çizen insanın güçlü bir
ego sahibi olduğunu söyleyebiliriz.
Zira ego bir yandan benliğimizi koru-
maya çalışırken diğer yandan bize ge-
reksiz sınırlar çizer. Egonun koyduğu
sınırlar aşırı derecede kısıtlayıcı
olduğunda insan ya aşırı baskıcı ya da
aşırı korunmacı olur. Her iki davra-
nış tarzı da özgürlükleri kısıtlar. Aşırı
baskıcı insan çevresindeki insanların
özgürlüğünü kısıtlarken, aşırı korun-
macı insan kendi özgürlüğünü kısıt-
lar. Önemli olan nerede ve ne kadar
kendimizi kontrol edip sınırlamamız
gerektiğinin bilincine varabilmektir.
Genelde aşırı özgürlük
ile el ele gider. Eğer insanın, herhangi
bir konuda, seçenekleri fazla ise te-
reddüde düşmesi ve seçimini geciktir-
mesi doğaldır. Tereddüdün nedeni de
bilgisizliğin sonucu oluşan bir karar-
sızlıktır. Oysaki az seçimi olan ve ne
istediğini bilen insan için ne tereddüt
söz konusudur ne de kararsızlık. Se-
çim fazlalığı keyfiliği ve aşırı umudu
körükler. Umudun fazlalığı ise ego de-
nen bencilliği güçlendirir. Oysaki şu-
urlu bir
sahibi isek, seçim
yapacak bir durum kalmaz. Yapılan
seçim zorunlu bir seçim olacağından
egonun şişmesi gerçekleşmez. Farkın-
dalığı yüksek insan, kendi seçimiyle
olaya veya duruma cesaretle katılır ve
gerekeni anında yapar. Gerekeni anın-
da yapma cesareti olan insan özgürdür.
Zira “Özgürlük bilincine varılmış bir
zorunluluktur.” Bu tür bir zorunluluk
sorumluluktan kaynaklanır. Sorum-
lu insan eylemlerinde özgürdür ama
aynı derecede ahlâklı davranmaya
ve kendini kontrol etmeye de önem
verir. Gerçek ahlâk, dış kurallardan
kaynaklanmayan, içten gelen ve
sorumluluk içeren ahlâktır.
Bilim tarafsız kalmak iddiasında ol-
duğundan bilim insanı gözlemi ter-
cih eder ve her gözlemde bir miktar
katılım olduğunu da unutur. Modern
Kuantum kuramı gözleyen ile göz-
lenenin birbirlerini etkilediklerini
savunur. Eğer bilim insanı olaylara
katılımla yaklaşmayı başarırsa ve
ikili ayırımcı mantığın yetersizliğini
kavrarsa
bir insana dönüşür. Arif
olan, olaylara bütünsel ve kapsayıcı
bir bakışla katılabilen kişidir. Dola-
yısıyla bilim insanı varsayımlarıyla
sınırlı, arif kişi ise sınırsızdır. “Arif
olan anlar” sözü de bu sınırsızlığa
işaret eder.
Âlimin uğraşı alanına ilim, arifin uğ-
raşı alanına ise
denir. Ara-
daki fark birinde (ilimde) ayrımcı
düşüncenin ve gözleyen gözlenen
ayrımının bulunuşu, diğerinde ise
bütüncül bakışın ve sezginin bulunu-
şudur. Marifet sahibi kişi düşünerek
marifetini ortaya koymaz. Marifet,
sezginin yardımıyla, bir anda ve dü-
şünmeden ortaya çıkar. Bunun nasıl
çıktığını arif olan kişi de anlayamaz,
çünkü akıl ve mantıkla bu durumu
açıklayamaz. Sanat alanında marife-
tin belirmesine “İlham geldi” diyo-
ruz. Şair ilham bekler, ressam ilham
bekler, besteci ilham bekler. Fakat bu
ilham denen yeti beklemekle ortaya
çıkmaz, aniden bir şimşek parlaması
gibi belirir. Bu tür bir şimşek parla-
masına
diyoruz. Japon
mistikleri aniden gelen farkındalığa
“
”, Hint mistikleri ise “
” diyorlar.
“Aşkın bilgeliğin
mükemmelliği” demektir. Aşkın ola-
bilmek için ise her türlü sınırdan ve
kısıtlayıcı düşünceden kurtulmuş ol-
mak gerekir. Buna bir bakıma
de diyebiliriz. Tam özgürlüğe
kavuşmuş insan için “gerçek” sadece
beş duyumuza hitap eden olaylar ve
olgular değildir. Beş duyunun ötesin-
de de bir gerçekliğin olduğunu kavra-
yabilmek için öncelikle mantığımızı
değiştirmemiz veya düşüncemizin sı-
nırlarını genişletmemiz gerekir. Gü-
nümüzde geçerli olan Aristo’nun ikili
“ya veya” mantığı gerçeği tam ola-
rak kavramamıza yetmiyor. Yeni bir
mantığa gerek olduğu görüşündeyim.
Bu da Aristo mantığını aşan “
” mantığıdır. Hem hem
değildir, zira saçaklı mantık
olasılık hesabını kabul eder ve “tüm
olasılıkların toplamı bire eşittir” der.
Yani, kapalı bir sistem öngörür ve sı-
nırlıdır. Ancak sonlu ve sınırlı prob-
lemleri çözmekte başarılıdır.
Hem hem mantığında birlik ve bü-
tünlük vardır ve dolayısıyla bu man-
tık sınır kabul etmez. Karşıt kavram-
lar birbirleri ile birleşmiş ve ayrılmaz
bir bütün oluşturmuş durumdadırlar.
Başka bir ifade ile hem hem mantı-
ğında ayrımsız sınırsızlık vardır. İşte
birkaç örnek:
• Her nesne hem parçacık hem dalgadır.
• Her insan hem güzel hem çirkindir.
• Her önerme hem doğru hem yanlıştır.
• Teknoloji hem faydalı hem zararlıdır.
• Var olanlar hem bağımlı hem bağım-
sızdırlar.
• Zaman hem sürekli hem süreksizdir.
• Doğa hem belirli hem de belirsizdir.
• Bütün parçalarının hem toplamıdır
hem de toplamı değildir.
• Etkiler hem yerel hem de tümeldir.
Bu mantıkta ne mutlaklık ne de gö-
relilik vardır. Her durum ve olay
bütüncül ve ayrımsız bir bakışla yo-
rumlanıp değerlendirilir. Doğada her
an her şey değişmekte ve dönüşmek-
tedir. Bu döngünün farkına varabilen
insanlar akışa uyum sağlayarak sı-
nırlarını genişletirler. Sınırlarını ge-
nişletebilmiş olanlar ise mantıklarını
değiştirmiş olanlardır.
• Mantığımızı değiştirirsek dünyaya
bakışımız ve yaşantımız değişir.
• Mantığımızı değiştirerek kendimizi
tedavi edebiliriz.
• Mantığımızı değiştirirsek mutlu olu-
ruz ve depresyon yaşamayız.
• Mantığımızı değiştirirsek çevremiz
ve ilişkilerimiz değişir.
• Mantığımızı değiştirirsek sınırları-
mız değişir.
Anadolu Aydınlanma Vakfı
Düşünüyorum Bülteni
Dostları ilə paylaş: |