‘But one thing is clear: To understand the whole, one must study the whole’



Yüklə 104,37 Kb.
Pdf görüntüsü
tarix07.11.2017
ölçüsü104,37 Kb.
#8808


Klinik Gelişim




‘But one thing is clear: To understand the whole, one must 

study the whole’ (Kacser H, 1986)

Nörogenetik  çalışmaların  hedefi  nörolojik  hastalıklara 

neden olan gen ve risk faktörlerinin tanımlanması, mo-

leküler mekanizmaların aydınlatılması, ve bunun sonu-

cunda erken tanı ve etkin tedavi yöntemlerinin geliştiril-

mesine olanak sağlanmasıdır. Son yıllarda kullanılmaya 

başlanılan tüm-genom çaplı araştırmalar geniş hasta ve 

kontrol gruplarının kısa sürede ve yüksek çözünürlükte 

analiz edilmesini mümkün kılarak nörogenetik çalışma-

lara ivme kazandırmış, kalıtsal hastalıklara genetik bakışı 

farklılaştırmış ve yeni kavramlar yüklemiştir. Bu yazının 

amacı, moleküler genetik alanında gelişen teknolojilerin 

sağladığı bilgiler ışığında farklılaşan nörogenetik kavram-

lara klinisyenleri yakınlaştırmak ve bu bilgi birikiminin 

uygulamaya yönelmesine katkıda bulunmaktır. 

Kompleks Kalıtım: Genler, Çevre ve 

Yaşlanma Arasında Karmaşık Bir �lişki 

İnsan Genom Projesi ve onu takip eden teknolojiler 2000’li 

yıllarda genetikteki tüm paradigmaları değiştirdi ve has-

talık tanımında yeni bir dönem açtı. Bugün biliyoruz ki, 

sadece  tek  gene  bağlı  Mendel  tipi  hastalıklar  değil,  top-

lumun çok daha büyük bir kısmını etkileyen tüm yaygın 

hastalıklar  (kardiyovasküler  hastalıklar,  diyabet,  kanser, 

obezite, astım, nörolojik ve mental bozukluklar vb. gibi) 

DNA yapımıza bağlıdır. Bu hastalıklara tek bir genin masif 

katkısı yerine, birçok genin küçük oranlarda katkısı vardır. 

Bir de buna çevresel faktörler ve ilerleyen yaş eklenince bu 

tür hastalıkların kalıtımına kompleks kalıtım, türüne de 

kompleks  ya  da  poligenik  hastalık  adı  verilir.  Bireylerin 

genetik yapısı, dış görünüş gibi gözle görülür özellikleri-

nin yanında, hastalıklara yatkınlığını, hastalık sürecini ve 

tedaviye/ilaçlara  yanıtını  belirler.  Genetiğin  hastalıklara 

katkısını anlamak, hastalık mekanizmalarını çözme, dola-

yısıyla tedavi yolundaki en önemli aşamadır.

1-5


Hastalık ya da herhangi bir fenotip  

genelde iki türde kalıtılır

Mendel  türü  (simpleks/monogenik)  kalıtım:  Tek  gen/tek 

fenotip gözlenir, hastalığa neden olan mutasyonların pe-

netransı yüksektir. Duchenne kas distrofisi, fenilketonü-

ri, kistik fibrozis, talasemi, orak hücreli anemi, hemofili, 

Huntington gibi hastalıklar bu tür kalıtıma örnektir.

Kompleks  (poligenik)  kalıtım:  Birçok  genin  etkileşimi  söz 

konusudur, mutasyonlardan ziyade polimorfik farklılıklar 

görülür ve bunların penetransları düşüktür. Ayrıca çevre-

sel faktörler ve yaşlanma da kompleks kalıtımda etkilidir. 

Bu gruba, aklımıza gelen neredeyse tüm hastalıklar girer: 

kardiyovasküler hastalıklar, nörolojik hastalıklar, kanser, 

diyabet  II,  obezite,  romatoid-artrit,  osteoporoz,  mental 

bozukluklar ve enfeksiyon hastalıkları gibi.

Her ne kadar kompleks hastalık denildiği zaman komp-

leks  kalıtım  düşünülse  de,  kompleks  hastalıklarda  da 

Mendel  türü  kalıtım  görülebilir,  yani  bu  hastalıkların 

ailevi türleri de vardır. Kompleks hastalıkların ailevi türü 

nadir ve genelde erken başlangıçlıdır. İkinci türü, yani 

görünüşte  genetik  olmayan  ise,  yaygın  ve  geç  başlan-

gıçlıdır. İşte bu türün çok yakın zamana kadar genetik 

komponenti olduğu bilinmezdi.

Mendel  türü  ailevi  kalıtım,  kompleks  hastalıkların  çok 

az  bir  kısmını  oluşturur  (%5-10),  ama  görülen  mutas-

yonlar  ve  etkin  olan  mekanizmalar  kompleks  türlerin 



Kompleks Hastalık Genetiği: 

Güncel Kavramlar ve 

Nörolojik Hastalıkların 

Tanısında Kullanılan 

Genomik Yöntemler

Esra BATTALOĞLU, A. Nazlı BAŞAK

Boğaziçi Üniversitesi, Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü, İstanbul



Klinik Gelişim




genetiğini anlamaya ışık tutmaları açısından önemlidir. 

Örneğin  Alzheimer  hastalığında  APP,  PS1,  PS2  genle-

ri,  Parkinson’da  parkin,  alfa-sinüklein,  PINK1  genleri, 

ALS’de SOD1, Alsin, TDP-43, FUS genleri, meme kan-

serinde BRCA1, BRCA2 genleri gibi. Bütün bu genlerin 

tanımlanması  yukarıdaki  hastalıkların  kompleks  türle-

rinin  deşifre  edilmesine  bir  oranda  yardımcı  olmasına 

rağmen,  kompleks  hastalıkların  genetiğinin  çözülmesi 

beklenenden çok daha karmaşık oldu. Bu zorluğun ne-

denleri  arasında  hastalıkta  etkin  olan  faktörlerin  zayıf 

genetik  etkileri,  düşük  penetransları,  yüksek  fenotipik 

çeşitlilikleri, geç-başlangıçlı diğer hastalıklarla aynı anda 

görülen  komorbidite,  detaylı  aile  ağaçlarının  yokluğu 

ve  hastalığa-özgü  biyomarkörlerin  eksikliği  sayılabilir. 

Bunlara ek olarak, modellenmesi zor olan gen-gen iliş-

kileri ve ölçülmesi güç olan çevresel katkılardan dolayı 

da kompleks hastalıklara neden olan yatkınlık genlerinin 

tanımlanması öngörüldüğünden daha zordur (Şekil 1).

Kompleks hastalıkların temelinde 

bireyler arasındaki çeşitlilik yatar

İnsanı insan yapan DNA özellikleri arasındaki benzerlik, 

bireyler  arasında  %99,9’tur;  dolayısıyla  bireyleri  farklı 

yapan  DNA’nın  sadece  %0,1’lik  küçük  bir  kısmıdır  (3 

milyar DNA yapı taşının 3 milyonu). Kompleks hastalı-

ğın temelinde bireyler arasındaki bu çeşitlilik yatar.

Yaygın  (kompleks)  hastalıklar,  genom  üzerinde  yaygın 

olarak  görülen  DNA  değişiklikleri  (polimorfizm)  ile 

karakterizedir.  Bu  tür  kalıtım  en  uygun  şekilde  Yaygın 

Hastalık-Yaygın  DNA  Değişiklikleri  hipotezi  (Common 

Disease-Common  Variant  Hypothesis)  ile  açıklanır.  DNA 

polimorfizmleri  tek  başlarına  hastalık  oluşturmak  için 

yeterli değildir, ancak hastalık riskini arttırarak, kümü-

latif  etki  ile  hastalık  oluştururlar.  Bununla  birlikte  her 

farklılığın hastalığa etki oranı değişkendir (Şekil 2).

Genom’daki çeşitlilik: DNA farklılıkları 

Polimorfizmlerin  hem  koruyucu  etkileri,  hem  de  çev-

resel faktörler ve yaş ile tetiklenebilen olumsuz etkileri 

vardır; bunlar kritik ortamda ortaya çıkabilir. Ayrıca bu 

polimorfizmlerin  fenotip  oluşumunda  kümülatif  ya  da 

epistatik (bağımsız) etkileri vardır.

Bireyler arasındaki genom çeşitliliğinin iki ana türü var-

dır; bunlar Tek Nükleotid Polimorfizmleri (Single Nucle-

otide Polymorphisms: SNP) ve Kopya Sayısı Farklılıkları 

(Copy Number Variations: CNV) olarak adlandırılır.

Tek nükleotid polimorfizmleri (SNP)

SNP’ler  genom  dizisindeki  tek  nükleotid  (A,  T,  C,  G) 

değişimleridir. Örneğin, özgün bir pozisyonda bulunan 

adenin bazının timine dönüşmesi gibi. 

SNP’ler  benzer  koşullarda  neden  bazı  bireylerin  daha 

sağlıklı iken, diğerlerinin hastalığa yatkın olmasına, aynı 

hastalığın  farklı  bireyler  arasında  neden  farklı  şekilde 

seyrettiğine,  ayrıca  bazı  bireylerin  tedaviye  olumlu  ya-

nıt  verirken,  diğerlerinin  vermemesine  büyük  oranda 

açıklık  getirir.  Dış  görünüşümüz  birbirimizden  nasıl 

farklıysa, yukarıdaki olaylara yanıtımız da o derece fark-

lıdır. Bu fark da DNA’larımız arasındaki %0,1’lik yapısal 

değişiklikten kaynaklanır, bu %0,1’lik farkın büyük kıs-

mını SNP’ler oluşturur. Bu farklılıklar bireyler üzerinde 



Şekil 1: Mendel türü mutasyonlar, hastalık yatkınlığına neden olan genetik risk faktörleri ve genetik olmayan risk 

faktörleri aynı spektrumun farklı bölgelerini oluştururlar ve birbirleri ile etkileşim içindedirler.



Şekil 2: Mendel türü kalıtımda tek gende olan 

bozukluk hastalık nedenidir; diğer genler ve çevresel 

faktörler ancak hastalık başlangıç yaşına ve seyrine 

olumlu ya da olumsuz etki ederler. Kompleks hastalık 

oluşumunda birçok genin ve çevresel faktörlerin etkisi 

vardır.


7


Klinik Gelişim

0


çeşitli  etkiler  yaratır.  Örneğin,  fenotipi  etkileyen  bazı 

farklılıklar zararsızken, diğer bazıları ise diyabet, kanser, 

kalp hastalığı, Alzheimer, otizm, şizofreni gibi hastalık-

lara  neden  olabilir.  SNP’ler  genlerin  içinde  veya  gene 

yakın  bir  bölgede  bulunabilirler.  Genomun  çok  küçük 

bir  bölümü  gen  kodladığı  için,  SNP’lerin  büyük  kısmı 

gen kodlamayan bölgelerdedir. İnsan genomunda 15-30 

milyon SNP olduğu varsayılmaktadır ve günümüzde 13 

milyona  yakını  tanımlanmıştır.  SNP’leri  mutasyondan 

ayıran farklılıklar: i. bir değişimin SNP olarak tanımla-

nabilmesi için, geniş bir toplumun en az %1’inin DNA 

dizisinde görülmelidir; ii. SNP’lerin penetransları düşük 

olmalarına  rağmen  yaygındırlar  ve  tek  başlarına  hasta-

lığa  yol  açmazlar,  iii.  mutasyonlar  nadir  görülmelerine 

rağmen  penetransları  yüksektir,  tek  başlarına  hastalık 

nedenidirler. 

Kopya sayısı farklılıkları (CNV)

Son yıllarda tanımlanan CNV’ler insan genetik çeşitliliği-

ne yeni bir boyut getirmiştir. Bir hücrede, biri anneden 

biri babadan olmak üzere iki eş DNA kopyası olmasına 

rağmen, DNA’nın bazı bölgelerinin kopya sayısında fark-

lılıklar  olduğu  anlaşılmıştır.  Bunlar  delesyon  ve  düpli-

kasyonlardır. Yakın zamana kadar varlıkları bilinmeyen 

CNV’ler, 1 kilobazdan 10’larca megabaza uzayabilen DNA 

bölgeleridir ve tüm genoma dağılmış halde bulunurlar; 

bireyden bireye çok farklılık gösterirler (http://projects.

tcag.ca/variation/).  Tek  nükleotid  değişiminden  oluşan 

SNP’lerden farklı olarak, CNV’ler, boyutları dolayısıyla, 

genom yapısında SNP’lerden daha fazla nükleotidi kap-

sarlar,  dolayısıyla  hastalık  oluşumunda  en  az  SNP’ler 

kadar etkilidirler. CNV türü mutasyon günümüzde, hem 

Mendel tipi, hem kompleks hastalıklarda artarak görül-

mektedir.  Bu  kantitatif  yapısal  varyantlar  genelde  bir 

çok geni ve bu genlerin anlatımını düzenleyen bölgeleri 

etkilerken, genomun bazı bölgelerinde belirgin fenotipe 

yol açmayabilir ve bazen de gen dozajını ve anlatımını 

olumsuz  etkileyebilirler.  Bu  etkileşim  sonucunda,  tek 

başlarına ya da başka genetik ve çevresel faktörlerle bir-

likte  hastalık  nedeni  olurlar.  Bugün  3000’i  aşkın  CNV 

tanımlanmıştır.  CNV’lerin  insan  genomunun  heterojen 

yapısına katkıları çok büyüktür; bir bireyde ortalama 50 

kb  boyutunda  100  CNV  bulunduğu  tahmin  edilmek-

tedir;  DNA’nın  yapısını  çözümleyen  James  Watson’ın 

genomunda 23 yeni CNV belirlenmiştir.

Genom çapı ilişkilendirme çalışmaları (GWAS)

Linkage Analizi, yani aile düzeyinde uygulanan bağlantı 

analizi, ancak etkisi güçlü olan mutasyonların neden ol-

duğu tek-gene bağlı hastalıkları tanımlar, dolayısıyla et-

kileri zayıf olan ve birçok genin neden olduğu kompleks 

hastalıklar için yetersiz kalır. İnsan genetiğinde 21.yy’ın 

devrimi  olarak  nitelendirilen  GWAS,  yüksek  sayıda 

(>1000) hasta/kontrol örneği kullanarak, 1 milyon SNP 

ve CNV’yi eşzamanlı olarak test eder, ve bu ölçekle etkisi 

küçük olan genleri de tanımlayabilir. GWAS yöntemiyle 

son iki yılda 250’yi aşkın genetik lokusun poligenik has-

talıklarla ilişkisi tanımlanmıştır.

8-11

İnsan  Genom  Projesi,  HapMap  Projesi,  CNV,  Bireysel 



Genom  Analizi,  1000  Genom  Projesi,  Genotip-Doku 

Ekspresyonu  Projesi  gibi  çalışmalar  sonucunda  gen 

arama artık gen-merkezli değil, genom-çapında yürütül-

mektedir. Bu kapsamda genoma dağılmış 1 milyon SNP 

ve CNV, paralel olarak genotiplenebilmekte ve hastalık 

ile ilişkilendirilebilmektedir.

Genomun doğru bölgelerine mi bakıyoruz: ncRNA?

Moleküler  biyolojinin  santral  dogma’sına  göre,  protein 

sentezi DNA’dan RNA’ya bilgi aktarımı ve RNA’nın pro-

teine  translasyonu  sonucu  oluşur.  Bir  insanda  24.000 

gen bulunmaktadır, bu genler genomun sadece %2’sini 

oluşturur.  Geri  kalan  DNA  bölgelerinin  işlevi  tam  ola-

rak  bilinmemekle  birlikte,  bunların  yarısının  RNA’ya 

kopyalandığı,  fakat  protein  senteziyle  sonuçlanmadığı 

bilinmektedir.  Protein  kodlayan  DNA’nın  anlatımını 

düzenlediği  bilinen  bu  tür  RNA’lara  kodlamayan  RNA 

(ncRNA)  denir.  Bir  canlının  karmaşıklığı  gen  sayısı  ile 

değil, ncRNA miktarı ile doğru orantılıdır. Protein kodla-

yan genler gibi ncRNA’lar da bireyler arasında farklılıklar 

gösterir;  bu  farklılıkların  Glioma,  Prader-Willi  Sendro-

mu, Frajil X ve nörodejeneratif hastalıklara yol açtığı son 

zamanlarda gösterilmiştir.

Tek  gene  bağlı  Mendel  türü  hastalıklara  neden  olan 

mutasyonlar, yukarıda da belirtildiği gibi, tüm genomun 

sadece  %2’si  tarafından  kodlanır.  Tek  gene  bağlı  olan 

etkiler  nadirdir,  ama  ağır  bir  fenotipe  neden  olurlar. 

Yaygın kompleks hastalıklara temel teşkil eden kalıtım, 

ncRNA  türü  ‘gen’lerin  dizilerindeki  çeşitlilikten  kay-

naklanabilir,  dolayısıyla  da  kompleks  hastalıklar  için, 

Mendel  türü  hastalıklarda  taranan  gen  bölgeleri  içinde 

mutasyonlardan daha zayıf etkili polimorfizmler aramak 

belki de doğru değildir. GWA çalışmalarının hipotezden 

bağımsız ve önyargısız olması, kodlayıcı bölgelere ya da 

ncRNA’ya sınırlı kalmaması ve tüm genomu hedef alması 

bu çalışmanın önemli bir avantajıdır. Uzun zamandır gen 

aramada  tek  başına  kullanılan SNP’lerden  sonra  insan-

da etkin bir çeşitlilik kaynağı olan yapısal farklılıkların 

(CNV’lerin) keşfi de, GWA’nın bu önyargısız yaklaşımı 

ile olmuştur. 

Mikroarray teknolojisi

Mikroarray  teknolojisi,  yaklaşık  bir  cm  karelik  yüzeye 

(mikroskop lamı olabilir) sabitlenen kısa DNA probları 

ile bireylerden alınan ve enzimle parçalanarak çoğaltıl-

mış ve işaretlenmiş genomik DNA örneklerinin hibridi-

zasyonu  temeline  dayanmaktadır.  Komplementer  DNA 

dizilerinin  birbirlerini  tanıyarak  yapışmaları  sonucu 

oluşan  ışıma  özel  sistemler  ve  yazılımlar  ile  görüntü-

lenmektedir. Bu teknoloji ile SNP analizi, CNV analizi, 

gen anlatım profili belirlenmesi, ve DNA dizilemesi gibi 

genomik  yöntemler  gerçekleştirilebilmektedir.  Örneğin 

son  geliştirilen  mikroarray  platformlarında  1.800.000 

SNP/CNV’nin  ilişkilendirme  ve  bağlantı  analizlerinde 

kullanılması  mümkündür.  Bu  analiz  belirli  bir  kalıtsal 

hastalıktan  sorumlu  gen  ve  risk  bölgelerinin  tanımlan-

masını kolaylaştırmaktadır (Şekil 3).



Klinik Gelişim




Kopya sayısı farklılıkları’nın 

neden olduğu hastalıklar

Kopya sayısı farklılıkları (CNV), yukarıda da anlatıldığı 

gibi, uzunluğu bir kilobaz ile birkaç megabaz arası deği-

şebilen düplikasyon ve delesyonlara denir. Söz konusu 

düplikasyon ve delesyonlar birçok geni içerebilmekte ve 

kritik  genlerin  anlatım  düzeylerini  etkileyerek  kalıtsal 

hastalıklara neden olabilmektedir. 

Kopya sayısı farklılığının Herediter Motor ve Duysal Nö-

ropati (HMSN/CMT) nedeni olduğu 1991 yılından beri 

bilinmektedir (12). Demiyelizan tipte CMT hastalarının 

yaklaşık  %70’inde  17.  kromozomun  p11.2  bölgesinde 

PMP22  genini  içeren  1.5  Mb’lık  bölgenin  çiftlenmesi 

(düplikasyonu)  hastalıktan  sorumludur.  CNV’lerin  ge-

netik varyasyona nasıl neden olduğu henüz tam olarak 

bilinmese de, alfa-sinüklein gen kopya sayısının artışının 

Parkinson  hastalığına  neden  olabileceği  rapor  edilmiş-

tir.


13,14

 Erken başlangıçlı Alzheimer hastalarında ise APP 

gen  bölgesini  içeren  düplikasyon  belirlenmiştir.

15

  Bu 



bilgilere rağmen kopya sayısı faklılıklarının kalıtsal has-

talıklara neden olabileceği gerçeği yıllarca gözardı edil-

miştir. Bunun başlıca nedeni kopya sayısı farklılıklarının 

belirlenmesinde  kullanılan  yöntemlerden  kaynaklanan 

sorunlardır. İlk olarak tümör hücrelerindeki düplikasyon 

ve delesyonların yakalanması amacıyla kullanılan Karşı-

laştırmalı Genom Hibridizasyonu (Comparitive genome 

hybridization-CGH)  yöntemi  mikroarray  teknolojisinin 

gelişimi sonucu son yıllarda nörolojik hastalıklara neden 

olabilecek  CNV’lerin  belirlenmesinde  de  kullanılmaya 

başlanmıştır.  Array  CGH  olarak  bilinen  bu  teknik  ile 

gerçekleştirilen çalışmalar henüz rapor edilmektedir. 

Bu çalışmalarda ortaya çıkan bulgulardan biri CNV’lerin 

farklı  klinik  özellikler  ile  beraber  seyredebiliyor  olma-

sıdır. Örneğin Jacquemont et al., 2006 yılında yayımla-

dıkları çalışmalarında otizm hastalarında dismorfik yüz 

özellikleri  ile  beraber  seyreden  1.4  -10  Mb  arası  deği-

şen  altı  yeni  kromozomal  düzenleme  belirlemişlerdir. 

Hastada dismorfik özellikler ve nörolojik semptomların 

varlığında array-CGH’in genetik testlerde kullanılmasını 

önermektedirler (16). Bir başka çalışmada ise 427 otizm 

hastası ve 500 kontrol incelenmiştir. CNV’ler ailevi olgu-

lardan  ziyade  izole  hastalarda  belirlenmiş  ve  hastaların 

% 6.3’ünün yeni CNV taşıdığı gösterilmiştir.

17

 Christian 



ve arkadaşlarının 2008 yılında gerçekleştirdiği çalışmada 

ise 397 ASD hastasında yedi yeni ve 44 kalıtsal CNV be-

lirlenmiştir.

18

 



Geniş  bir  ALS  grubunda  (406  sporadik  ALS  hastası  ve 

404  kontrol)  gerçekleştirilen  array  CGH  çalışmasında 

ise 155 geni kapsayan delesyonlar bildirildi. Bu genler, 

oksidatif  fosforilasyon,  aktin  iskeletinin  düzenlenmesi, 

sitokin-reseptör  etkileşiminde  rol  almaktadır.  Bu  bul-

gular  ışığında  sporadik  ALS  patolojisinde  birden  fazla 

gen delesyonun etkili olabileceği savlanmıştır.

19

 Tüm bu 



çalışmalardan önemli olabilecek bir çıkarım sinirgelişim 

yolaklarında etkin genlerin ender mutasyonlarının has-

talığın  etiyolojisine  katkıda  bulunabileceğidir.  İşte  bu 

nedenle de SNP’lerin yanısıra CNV’ler de artık genom-

temelli  ilişkilendirme  çalışmalarına  dahil  edilmekte  ve 

yaygın hastalık-yaygın farklılık hipotezinin geliştirilme-

sine olanak tanımaktadır. 

RNA anlatım profillerinin incelenmesi de yeni hipotez-

ler  geliştirilmesine  ve  test  edilmesine  yol  açmaktadır. 

Rett  Sendromundan  sorumlu  MECP2  geninin  global 

transkripsiyon regülatörü olması nedeniyle birçok genin 

anlatımını etkileyebileceği ve Rett semptomlarına neden 

olabileceği  savlanmaktadır.  Ancak  RNA  anlatım  profil-

lerinin  karşılaştırılması  MECP2  mutasyonlarının  Rett 

hastalarında sadece birkaç genin anlatımını farklılaştırdı-

ğını göstermiştir.

20

 Hastalık mekanizmasının beklendiği 



gibi  olmadığına  ve  alternatif  hipotezler  geliştirilmesi 

gerektiğine işaret etmektedir. Huntington Hastalığı (HD) 

hayvan modellerinde ve normal bireylerde gen anlatım 

profilleri karşılaştırılarak ilaç ve periferik biyomarkörle-

rin geliştirilmesi amaçlanmaktadır.

21,22


 SCA1 hayvan mo-

deli ile yapılan çalışmalarda ise nörodejenerasyon öncesi 

gen anlatım farklılıkları incelenerek hastalığın moleküler 

biyolojisinin  aydınlatılması  beklenilmektedir.

23

  Frajil  X 



Sendromu için de hastalıktan sorumlu FMRP kompleksi 

ile etkileşen RNA ve gen ürünlerinin tanımlanması ama-

cıyla  mikroarrayler  kullanılmaktadır.

24

  Bu  çalışmaların 



hastalığa neden olan mekanizmaları aydınlatması, biyo-

markör, ilaç ve tedavi yöntemleri geliştirilmesine katkıda 

bulunması beklenmektedir. 

MikroRNA genleri

Son  15  yılda  genomik  biliminde  çığır  açan  diğer  bir 

gelişme  ise  başlıca  görevi  translasyonu  susturmak  olan 

mikroRNA  genlerinin  (miR)  tanımlanmasıdır.  İnsan 

genomunda bilinen genlerin %1’ini kapsayan miR gen-

leri genomda transkripsiyonu düzenleyen transkripsiyon 

faktörlerini kodlayan genler kadar yer tutarlar. Bu genle-

rin ürünleri (miRNA) hedef mRNA’larda transkripsiyon 

sonrası  susturma  (post-transcriptional  silencing)  meka-

nizması ile translasyonun ince ayarına olanak sağlarlar. 

Anlatımları farklı beyin bölgelerinde ve farklı gelişim ev-

relerinde çeşitlilik gösterir. Nörona özel gen anlatımının 

düzenlenmesi,  mRNA  kırpılması,  nöronal  hücre  hattı 

özelleşmesi,  nörogenez  ve  sinaptogenez  gibi  süreçlerde 

rolleri bulunmaktadır.

MiR genlerinin nükleotid dizilerinin yakın akraba türlerde 

üst düzeyde korunduğu bilindiği için miR gen mutasyon-

larının henüz nörolojik hastalıklarla ilişkilendirilmemiş 

olması şaşırtıcı değildir. Ancak nörolojik hastalıklardan 

sorumlu olduğu bilinen genlerde miRNA bağlanma nok-

Şekil 3: Mikroarray chipleri posta pulu büyüklüğünde 

bir platform üzerine kısa ve tek zincirli DNA dizilerinin 

(SNP içeren problar) uygulanmasıyla elde edilir.



Klinik Gelişim




talarında polimorfizmler rapor edilmektedir. Sözkonusu 

polimorfizmlerin  miRNA’ların  mRNA’lara  bağlanmasını 

engellediği ve mRNA’ların aşırı anlatımına neden olduğu 

savı kabul görmektedir. Bu polimorfizmlerden ilki Tou-

rette Sendromu için risk faktörü olarak bilinen SLITRK1 

mRNA’sında  belirlenmiş  ve  miR-189’un  bu  mRNA’lara 

bağlanmasını etkilediği gösterilmiştir.

25

 



Son yıllarda miRNA hedef gen dizisindeki mutasyonla-

rın  fenotipi  etkileyebileceği  yönünde  raporlar  ardarda 

gelmektedir;  Herediter  Spastik  Paraparezi  hastalarında 

REEP1  geninde  miRNA’ların  bağlandığı  3’  bölgesinde 

SNP’ler  belirlenmesi,

26

  Parkinson  hastalığı  ile  ilişkilen-



dirilen FGF20 geninde bulunan bir SNP’in orta beyine 

özgün miR-433’ün aktivitesini düşürdüğünün ve FGF20 

ve  alpha-sinüklein  fazla  anlatımına  neden  olduğunun 

gösterilmesi

27

 bu bulgulardan başlıcalarıdır. Bu hastalık-



ların genetik tanısında genlerin protein kodlayan dizileri 

dışında  miRNA  bağlanma  bölgelerinin  de  araştırılması 

gerekliliği ortaya çıkmaktadır. 

miRNA  düzeylerindeki  değişimler  de  nörodejeneratif 

hastalıklarla  ilişkilendirilmektedir.  Sporadik  Alzheimer 

hastalarında miR-29 anlatımının azalması veya ortadan 

kalkmasının  BACE1/

β-sekretaz  anlatımının  artmasına 

neden  olduğu  ve  miR-298  ve  miR-328’in  doğrudan 

BACE1  mRNA’sı  3’UTR  bölgesi  ile  etkileştiği  gösteril-

miştir.

28

 miR-20a ailesinin Alzheimer hastalığı (AD) risk 



faktörlerinden APP anlatımını düzenlediği ve miR-106b 

anlatımının sporadik AD hastalarının beyin dokusunda 

azaldığı belirlenmiştir.

29

MikroRNA’lar ile aynı susturma mekanizmasını kullanan 



ve hücre dışından verilen çift sarmal RNA molekülleri ise 

özellikle baskın mutasyonların sıklıkla görüldüğü nörolo-

jik hastalıkların tedavisi için yeni bir modeldir. RNA müda-

helesi (RNA interference-RNAi) olarak bilinen mekanizma 

ve  bu  mekanizmanın  nörolojik  hastalıkların  tedavisinde 

kullanılması amacıyla gerçekleştirilen çalışmalar bu yazı-

da ele alınamayacak kadar geniş kapsamlıdır. Kuşkusuz, 

miRNA’lar ve diğer kısa ve kodlamayan RNA’ların hücre 

içi hastalık mekanizmalarına katkısının aydınlatılması ve 

kompleks nörodejeneratif hastalıklardaki rollerinin belir-

lenmesi bu hastalıklar için yeni nesil RNA-temelli erken 

tedavinin geliştirilmesine olanak sağlamaktadır. 

Özgün risk profili, hastalık 

prognozu, bireysel tedavi 

Genom  teknolojileri  insan  genetiğindeki  bilgi  birikimi-

mizi her geçen gün ikiye katlamaktadır; ama bu bilgiler 

hem  çok  yoğun,  hem  de  işlenmemiş  durumdadır.  Bu 

bilgiler  nasıl  değerlendirilecek?  Klinik  uygulamada  işe 

yarayacak mı? Sonuçların tanı ve tedaviye katkısı olacak 

mı? Evet ise, ne zaman? Burada klinisyenlere düşen gö-

rev nedir? 

Şekil 4: Temel bilim ve genom teknolojileri ile desteklenen 21. yy tıbbı artık sanat değil, bilimdir!

Yatkınlık genlerinin tanımlanması

Yeni biyolojik bilgiler

Bireysel etiyolojik süreçlerin daha

etkin ölçülmesi

Klinik ilerleme

Bireysel tıp

Tedavi hedefleri

Biyomarkörler

Önlem


Tanı

Prognoz


Terapik optimizasyon

Şekil 5: Temel bilim ve genom teknolojileri ile desteklenen 21. yy tıbbı artık sanat değil, bilimdir!

‘Hastalık değil hasta vardır!’ 

“If it were not for the great variability 

among individuals, medicine might as 

well be a science and not an art”

 Sir William Osler

(1849-1919)



Klinik Gelişim




Genlerin  örtüşen  işlevlerini,  birbirleri  ile  ilişkilerini  ve 

biyokimyasal yolakları yorumlamak daha güçlü biyoinfor-

matik yöntemleri ve ancak sistem biyolojisi yaklaşımları 

ile  mümkün  olacaktır.  Bunların  entegrasyonu,  yeni  hi-

potezler ve açıklanacak yeni moleküler mekanizmalar ile 

bugünkü karmaşık tablonun netleşmesini sağlayacaktır. 

Biyolojideki buluşların kliniğe anında 

aktarılma diye bir garantisi yoktur! 

Kolesterol molekülünün kimyasal yapısının açıklanması 

ile statinlerin bulunması arasında bir yüzyıl ve üç Nobel 

ödülü vardır. Translational research dediğimiz bu tür bir 

çalışma, hem temel bilim, hem değişik klinik düzeylerde 

mülti-disipliner araştırma, laboratuvarlar ve klinisyenler 

arasında mükemmel bir koordinasyon ve çok büyük ve 

pahalı bir teknoloji gerektirir, yani hem güç, hem uzun 

solukludur: Genler ve dahil oldukları biyolojik yolaklar 

ile ilgili bilgimiz ne kadar tam olursa, genom biyolojisi 

ile  hasta/tedavi  arasındaki  mesafe  o  kadar  kısalacaktır. 

Ancak bu aşamalar sonrasında bireysel riskler hesapla-

nabilecek, erken tanı ve tedavi mümkün olacaktır (Şekil 

4).

10,30


 En basit şeklinde bile bu bilgi, çok karmaşık ve 

kapsamlıdır. Klinisyenlerin, temel ve kompleks genetik 

ilkeleri,  teknolojiyi  ve  risk  hesaplamalarını  anlamaları, 

bu karmaşık bilgiyi hastalarına anlamlı bir şekilde aktar-

maları açısından gereklidir (Şekil 5). 

Teşekkür


Bu makalenin derlenmesine yardımcı olan Kadir Özkan, 

Pınar  Deniz,  Gönenç  Çobanoğlu,  Suna  Lahut,  Arman 

Aksoy, Sena Ağım, Özgün Uyan ve Gülçin Vardar’a te-

şekkür ederiz. 

Kaynaklar

Manolio TA, Collins FS. Genes, Environment, Health, and Disea-

se: Facing up to Complexity. Hum Hered. 2007; 63(2) :63-66.

Manolio TA, Collins FS. The HapMap and Genome-Wide Asso-

ciation Studies in Diagnosis and Therapy. Annu Rev Med. 2009l; 

60: 443-456.

Goldstein DB. Common Genetic Variation and Human Traits. N 

Eng J Med. 2009; 360(17): 1696-1698.

Manolio TA. Cohort studies and the genetics of complex disease. 

Nature Genetics. 2009; 41(1): 5-6.

Manolio TA, Collins FS, Cox NJ, Goldstein DB, et al. Finding the 

missing heritability of complex diseases. Nature Reviews. 2009; 

461: 747-753.

Bertram L, Tanzi RE. The genetic epidemiology of neurodegene-

rative disease. JCI 2005; 115: 1449-1457.

Manolio TA, Brooks LD, Collins FS. A HapMap Harvest of Insights 

into the Genetics of Common Disease. JCI. 2008;118(5):1590-1605.

Lander  ES,  Schork  NJ.  Genetic  Dissection  of  Complex  Traits. 

Science. 1994; 265(5181): 2037-2048.

Altshuler  D,  Daly  MJ,  Lander  ES.  Genetic  mapping  in  human 

disease. Science. 2008; 322: 881-888.

McCarthy  MI,  Abecasis  GR,  Cardon  LR,  et  al.  Genome-wide 

association studies for complex traits: consensus, uncertainty and 

challanges. Nature Review Genetics. 2008; 9: 356-369.

1.

2.

3.



4.

5.

6.



7.

8.

9.



10.

Hardy  J,  Singleton  A.  Genomewide  Association  Studies  and 

Human Disease. N Eng J Med. 2009; 360(17): 1759-1768.

Lupski JR, de Oca-Luna RM, Slaugenhaupt S, et al. DNA duplica-

tion associated with Charcot-Marie-Tooth disease type 1A. Cell. 

1991; 66:219–232.

Singleton  AB,  et  al.  Alpha-synuclein  locus  triplication  causes 

Parkinson’s disease. Science. 2003; 302841.

Farrer M, et al. Comparison of kindreds with Parkinsonism and 

alpha-synuclein genomic multiplications. Ann. Neurol. 2004; 55

174–179.

Rovelet-Lecrux A, et al. APP locus duplication in a Finnish family 

with dementia and intracerebral haemorrhage. J. Neurol. Neuro-

surg. Psychiatry. 2007; 78: 1158–1159.

Jacquemont ML, Sanlaville D, Redon R, et al. Array-based compa-

rative genomic hybridisation identifies high frequency of cryptic 

chromosomal rearrangements in patients with syndromic autism 

spectrum disorders. J Med Genet. 2006; 43(11): 843-849.

Marshall  CR,  Noor  A,  Vincent  JB,  et  al.  Structural  variation  of 

chromosomes  in  autism  spectrum  disorder.  Am  J  Hum  Genet. 

2008; 82(2): 477-88.

Christian SL, Brune CW, Sudi J, et al. Novel submicroscopic ch-

romosomal abnormalities detected in autism spectrum disorder. 

Jr. Biol Psychiatry. 2008; 63(12): 1111-1117. 

Blauw HM, Veldink JH, van Es MA, et al. Copy-number variation 

in sporadic amyotrophic lateral sclerosis: a genome-wide screen. 

Lancet Neurol. 2008; 7(4): 319-326.

Tudor  M,  Akbarian  S,  Chen  RZ,  Jaenisch  R.  Transcriptional 

profiling  of  a  mouse  model  for  Rett  syndrome  reveals  subtle 

transcriptional changes in the brain. Proc Natl Acad Sci U S A. 

2002; 99(24): 15536-15541.

Sipione  S,  Rigamonti  D,  Valenza  M,  et  al.  Early  transcriptional 

profiles in huntingtin-inducible striatal cells by microarray analy-

ses. Hum Mol Genet. 2002; 11(17): 1953-1965.

Morton  AJ,  Hunt  MJ,  Hodges  AK,  et  al.  A  combination  drug 

therapy improves cognition and reverses gene expression changes 

in a mouse model of Huntington’s disease. Eur J Neurosci. 2005; 

21(4): 855-870.

Serra HG, Byam CE, Lande JD, et al. Gene profiling links SCA1 

pathophysiology to glutamate signaling in Purkinje cells of trans-

genic mice. Hum Mol Genet. 2004; 13(20): 2535-2543.

Brown  V,  Jin  P,  Ceman  S,  et  al.  Microarray  identification  of 

FMRP-associated brain mRNAs and altered mRNA translational 

profiles in fragile X syndrome. Cell. 2001; 107(4): 477-487.

Abelson  JF,  Kwan  KY,  O’Roak  BJ,  et  al.  Sequence  variants  in 

SLITRK1 are associated with Tourette’s syndrome. Science. 2005; 

310(5746) :317-320.

Beetz C, Schüle R, Deconinck T, et al. REEP1 mutation spectrum 

and genotype/phenotype correlation in hereditary spastic parap-

legia type 31. Brain. 2008; 131(Pt 4): 1078-1086. 

Wang  G,  van  der  Walt  JM,  Mayhew  G,  et  al.  Variation  in  the 

miRNA-433  binding  site  of  FGF20  confers  risk  for  Parkinson 

disease by overexpression of alpha-synuclein. Am J Hum Genet. 

2008; 82(2): 283-289. 

Boissonneault  V,  Plante  I,  Rivest  S,  Provost  P.  MicroRNA-298 

and  microRNA-328  regulate  expression  of  mouse  beta-amyloid 

precursor  protein-converting  enzyme  1.  J  Biol  Chem.  2009; 

284(4): 1971-1981.

Hébert  SS,  Horré  K,  Nicolaï  L,  et  al.  MicroRNA  regulation  of 

Alzheimer’s  Amyloid  precursor  protein  expression.  Neurobiol 

Dis. 2009; 33(3):422-428. 

Hirschhorn  JN.  Genomewide  association  studies  -  Illuminating 

biologic pathways. N Engl J Med. 2009; 360(17):1699-1700.

11.


12.

13.


14.

15.


16.

17.


18.

19.


20.

21.


22.

23.


24.

25.


26.

27.


28.

29.


30.

Yüklə 104,37 Kb.

Dostları ilə paylaş:




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə