Büyük Dinleri Tanımak



Yüklə 379,11 Kb.
səhifə31/52
tarix01.08.2018
ölçüsü379,11 Kb.
#59924
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   52

15. Papalar


Ancak durum bu şekilde devam etmedi. Jean-Jacques Rousseau’nun dediği gibi putperestlerin korktuğu şey gerçekleşti. Mütevazı ve mazlum görünen Hıristiyanların konuşma tarzı değişti. Kısa sürede ahiret adıyla bilinen bu saltanat zahiri bir önderin emri altında en şiddetli otokritik yönetim haline dönüşüverdi.[1]

Kilise yavaş yavaş güçlendi ve siyasete karışmaya başladı. Zamanla bu durumu daha da artırdı. Miladi 800 yılında Hıristiyanların önderi Papa, Fransa padişahının başına “Şarlaman” tacı koydu ve bu işiyle “Mukaddes Rum İmparatorluğu’nu” kurmuş oldu. O dönemden itibaren Hıristiyan ruhanilerinin siyasi konulardaki kaba ve açık müdahaleleri resmen başladı. Haçlı seferleri ve teftiş mahkemeleri bu döneme aittir. Onların bu müdahaleleri resmi olarak 1806 yılına kadar devam etti.

Dini önderler de Hz. İsa’nın söylediğinin aksine kendilerine “Peder” (baba) unvanı verdiler. Piskopos ve keşiş gibi lakaplar da yaygındı. Roma piskoposu, Yunancada baba anlamına gelen ve Fransızcada “Pope” şeklinde okunan papaz olarak adlandırıldı.

Şimdiye kadar Katolik Hıristiyanlığın önderliğini 265 papa üstlenmiştir. Papalara karşı çıkan bir kısım papalar da vardı ki, onlara da “Anti Papa” denilmiştir.[2] Bazılarının da papa veya anti papa olup olmadığı ihtilaf konusudur. Sonuç itibariyle papaların kesin sayısı bilinmemektedir.

Papalar bazen boyunlarına astıkları haç dışında din ve dünya önderi olduklarının nişanesi olarak iki kılıç kuşanırlardı. Oysaki tarihte iki kılıç kuşanan hiçbir padişah yoktur. Papalar içinde de diğer önderler gibi mümin, orta halli ve bozguncu olanlar vardı. Miladi 896 yılında VI. Papa Stephen, birkaç ay önce ölen eski Papa Formosus’un cenazesini kabirden çıkarmalarını emretti. Sonra o cenazeyi mahkemeye getirip, sandalyeye oturttuktan sonra yargıladılar. Yargılamanın ardından onun burnunu ve kulaklarını kestiler. Sonra onun parçalarını Roma’daki Teber nehrine attılar. Bir süre sonra bir rahip onun parçalarını toplayarak toprağa gömdü. Papa VI. Alexander’in de (papalık dönemi: 1492-1503) cinayetleri ve bozgunculukları tarihte meşhurdur. Bunların hiçbiri Katolikler tarafından anti papa olarak algılanmasına neden olmamıştır.[3]

Papalık makamının bir süresi yoktur ve ömür boyu devam eder. Papa öldükten sonra kardinal olarak adlandırılan seçkin piskoposlar sonraki papayı seçmek için Vatikan’da toplanır ve görüş alış-verişinde bulunurlar. Papanın seçimi için gereken oy sağlandığında oy kâğıtlarını samanla birlikte yakarlar. Beyaz dumanı özel bir bacadan dışarı vererek habercilerin ve diğer insanların yeni papanın seçildiğini anlamalarını sağlarlar. Kısa bir süre sonra da kardinallerden biri balkona çıkar ve var olan geleneğe göre Latince olarak şu cümleyi söyler: “Habemus Papam.” yani “Bizim Papamız var.” Daha sonra yeni seçilen papayı tanıtır. Ardından yeni papa gelir ve halka el sallar. Ancak seçim için gereken oy elde edilmezse seçim kâğıtlarını otla birlikte yakarlar ve gri dumanı dışarı vererek habercilerin ve halkın yeni papanın seçilmediğini ve görüşmelerin devam ettiğini anlamalarını sağlarlar.

Yaklaşık bin yıldır papalar seçilmelerinden sonra isimlerini değiştirmektedirler. Bu süre içinde 23 papa adını “Jean” olarak ve 6 papa da “Paul” olarak değiştirmiştir.[4] Yirmi üçüncü Papa Jean 1963 yılında öldü ve VI. Papa Paul onun yerini aldı. Bu papanın 1977 yılında ölmesinin ardından sonraki papa bir ilk olarak “Jean” ve “Paul” kelimelerini birleştirerek “Jean Paul” adını aldı. Bundaki amacı, önceki iki papanın programlarını devam ettirmek istemesiydi. Ancak bu papa yirmi sekiz gün sonra öldü. Polonyalı kardinal Karol Vojtyla (d. 1920) onun ardından aynı yıl içerisinde papa olarak seçildi. O, önceki üç papaya saygı amacıyla adını II. Jean Paul koydu. II. Jean Paul, Katolik kilisesinin en başarılı papalarındandı. Yirmi yedi yıllık papalık döneminde çeşitli ülkelere yapmış olduğu ziyaretler yüzün üzerindeydi. 1522 yılından itibaren bu mevki İtalyalıların elindeydi ama o, İtalyalı olmayan ilk papaydı.

II. Jean Paul’un 2005 yılında ölmesinin ardından Alman kardinal Josef Ratsinger (d. 1927) iki yüz altmış beşinci papa olarak Katolik kilisesinin önderliğini üstlendi. Adını XVI. Benedictus koydu ve 2013 yılının başında sağlık durumu gerekçesiyle görevinden istifa etti. Onun yerine Katolik dünyasından bir ilk gerçekleşti ve yerine Arjantinli I. Franciscus geçti.

15-1. Papa ve İmparator

Miladi 527 yılından 565 yılına kadar Doğu Roma İmparatoru olan Justinianos, din ve devlet ilişkisini şöyle anlatmaktadır:

“Kilise ve İmparatorluk Allah’ın geniş rahmetiyle insanlığa sunmuş olduğu en büyük nimetlerdir. Kilise din işleriyle ilgilenir ve İmparatorluk da beşeri işlerle ilgilenip, insanları yönlendirir. İkisinin kaynağı aynı şeydir ve insan hayatını ilerletmektedir. Bu yüzden imparatorlar için hiçbir şey refahları için sürekli dua eden keşişlere saygı göstermekten daha önemli olmamalıdır. Kilise bütün her yerde kusursuz davransa ve imparatorluk da Allah’a tevekkül ederek adaletli olsa herkesin faydasına olacak ve bütün hayırlar insanlığın üzerine yağacaktır. Bu yüzden bizler Allah ve kiliseye saygıyı korumanın doğru bir şekilde öğretilmesine pek büyük önemi vermekteyiz. Eğer bu işe önem verilirse Allah’ın bahşedeceği büyük menfaatler olacaktır. İçinde bulunduğumuz nimetler devam edecektir. Sahip olmadığımız şeyleri elde ederiz… Kanaatimizce bütün bunlar ancak kilisenin kutsal emirlerine itaatle elde edilir. Bu kanunları takvalı, övülmüş ve saygın resuller ve aynı şekilde Allah’ın kelimesinin hizmetçileri bize ulaştırmıştır. Mukaddes papalar onları açıklamış ve bizim için korumuşlardır.”[5]

Papalık mevkii miladi 867-1049 yılları arasında yani yaklaşık 200 yıl boyunca aşırı bir zaafa uğradı. Hatta o dönemin bazı papalarını Avrupa’nın eşraflarından olan Marozia bir kız seçiyordu. Bu papalar uygunsuz yöntemlerle kötü kimseler arasından seçiliyordu. Onların bazılarının Marozia ile gayri meşru ilişkileri dahi vardı. O dönemde papalık makamını ele geçirmek için cinayet, rüşvet ve diğer yöntemler kullanılmaktaydı. Öyle ki, IX. Benedictus on iki yaşında papa oldu ve ahlaksız yaşantısına bu makamdayken devam etti. O dönemin birçok ruhanisi de ahlaksız işlere bulaşmışlardı.

Papalık mevkii düzene girdikten sonra papaların padişahlara olan siyasi gücü yavaş yavaş arttı ve papalar padişahları mağlup ettiler. Papa III. Innocentius’un (papalık dönemi: 1198-1216) İngiltere Kralının mektubuna vermiş olduğu cevabın bir kısmı olan aşağıdaki metin, bu üstünlüğü açıkça göstermektedir:

“Piskopos Innocentius, Allah’ın kullarının kulundan, çok sevdiği oğlu İngiltere’nin seçkin padişahı, kanuni varisleri ve onun ebediyete kadar hür oğluna.

Ebediyen doğruluk mülkiyeti rütbesinin kâhini, padişahların padişahı ve efendilerin efendisi olan İsa Mesih, melekût ve kehanetini kilisede kurdu. Biri kâhinlerin memleketi ve diğeri krallara layık kehanettir. Nitekim Tevrat’ta (Çıkış; 19:6) ve Petrus birinci risalesinde (2:5-10) bunu beyan etmiştir. O, bir kişiyi herkesten üstün kıldı ve onu göklerde, yeryüzünde ve yeraltında olan herkesin İsa önünde diz çökmesi için yeryüzüne halifesi olarak tayin etti. Dolayısıyla herkes onun halifesine itaat etmeli ve bir ahır ile bir çoban olması hususunda çalışmalıdır. Yeryüzündeki bütün padişahlar Allah rızası için bu halifeye saygı gösterir. Ne zaman bu saygıdan kaçınırlarsa hükümetleri zan altına girer.

Aziz ve sevgili oğlum siz bu meseleye akıllıca yaklaştınız ve padişahların kalpleri elinde olan ve dilediği gibi evirip çeviren Allah’ın rahmanlığından ilham alarak kendinizi ve memleketinizi manevi olarak sorumluluğu altında olduğunuzu gördüğünüz bir kimseye teslim ettiniz. Bu şekilde padişahlık ve kâhinlik tıpkı beden ve ruh gibi birbirinin yararına Mesih’in halifesi olan tek bir kişide toplanabilir. İsa ilginç bir şey gerçekleştirmiştir… Böylece eskilerden beri var olan eyaletler mukaddes Rum kilisesini manevi işlerde uygun bir öğretmen olarak görmüştür ve bugün de kiliseyi dünyevi işlerinde kendilerine uygun bir yönetici olarak görmelidir. Allah tarafından bu işi yerine getirmek için layık bir hizmetçi olarak seçilen sizler kendinizin, İngiltere ve İrlanda’nın bütün haklarıyla birlikte Allah’a ve O’nun mukaddes resulleri Petrus ve Pavlus’a ve yine mukaddes Rum kilisesine, bize ve bizim haleflerimize ihlâsla yılda yüz bin mark[6] takdim ettiniz. Böylece üzerinde altın mührünüz bulunan resmi mektubunuzda da belirttiğiniz gibi bu, bizim hakkımızdı. Mektubunuzun içeriği aynen şöyleydi…”[7]

Papaların ve kralların güçlerinin azalıp çoğalması ve bu açıdan meydana gelen tartışmalar, orta çağın önemli bölümlerinden biridir. O dönemin siyasi ilimlerle ilgili yazıları da Rum Katolik kilisesiyle mukaddes Rum padişahı arasındaki üstünlüğü ele almaktadır.

XIII. asırda Aziz Thomas Aquinas (ö. M.1274) ilahiyatın özeti adlı kitapta kiliseyi savunmaktadır. XIV. asırda da Dante Alighieri saltanatla ilgili kitapta imparatorun ve papanın emri altında birleşen Hıristiyanlıktan bahsetmiştir.

15-2. Papalık Makamı Kavgası

İmparator IV. Philip’in teşvikiyle papalık merkezi 1309 yılında İtalya’nın Roma şehrinden Fransa’nın Avignon şehrine taşındı. Bu durum 1377 yılına kadar yani yaklaşık 70 yıl boyunca devam etti. Yahudilerin M.Ö. VI. asırda Babil’e sürgün edilmelerine benzeterek bu olaya da papaların “Babil Sürgünü” denilmiştir.

Papalık merkezi Roma’ya geri döndürüldüğü zaman Avignon’daki anti papalar ayaklandılar. “Batının büyük ayrılığı” olarak adlandırılan bu mesele 1377 yılından 1417 yılına kadar yani 40 yıl boyunca devam etti.

XV. yüzyıl başlarında ihtilafların büyümesinden dolayı Katolik kilisesinde üç papa rekabete başladılar. Çünkü XII. Gregorius’un Roma’daki papalığı ve XIII. Benedictus’un Avignon’daki anti papalığının yanı sıra imparator, XXIII. Jean olarak adlandırılan üçüncü bir kişiyi papa olarak seçti. Böylece Hıristiyanlık dünyası, her biri kendini hak ve diğer iki rakibini batıl gören üç kişiyle karşı karşıya kaldı. Bu konuyu ve başka konuları da incelemek üzere kurulan “Constance Konseyi” (1414-1418), 1415 yılında her üç kişiyi de görevinden aldı ve 1417 yılında V. Martin’i papa olarak seçince ihtilaflar son buldu.

Bu dönemde güçlü papalar bulunmaktaydı. Onların en seçkinlerinden biri de VI. Alexander idi. Birçok ahlaki fesada bulaşmış olmasına rağmen Hıristiyanlığın gelişimi için göstermiş olduğu hizmetlerden dolayı saygıyla anılmaktadır.

15-3. Papaların Siyasi Kudretinin Azalması

XVI. asırda Niccolo Machiavelli “Prens” adlı kitabında iktidara geçebilmek için kullanılması gereken ölçüleri ele almıştır. O, kudret peşinde olanlara iktidarı elde edebilmek için ahlaki değerleri göz önünde bulundurmamayı öğretti.

Reformcuların papaların sınırları içerisindeki çeşitli bölgelerde gerçekleştirdikleri kıyamlar, onların iktidarına büyük bir darbe indirdi. Onların en meşhuru 1517 yılında papaya savaş açıp Alman yöneticilerin de desteğiyle başarı elde eden Luther idi. Luther’in 1520 yılında büyük bir şiddet ve hiddetle üzerinde durduğu önemli kriterlerden biri de Almanya’nın papa kontrolünden kurtulması gerektiğiydi. Reformculardan bazıları da Avrupa’nın bir takım bölgelerinde hükümetler kurdular.

1651 yılında Thomas Hobbes, “Leviathan” adlı eserinde şöyle demiştir:

“İktidar sınırlandırılmamalıdır. Zira yöneticinin gücü, toplumun kararından gücünü almaktadır. Buna göre yönetim, sosyal güvenliği sağlamak ve halkın isteklerini yerine getirmekle yükümlüdür.”

O, kitabında şöyle belirtmiştir; “Papalık makamı, başında taç olan ve mezarının başında oturan Roma’nın ölü imparatorunun gölgesinden başka bir şey değildir.”[8]

O dönemde John Locke de şöyle demiştir:

“Bir hükümet ne zaman halka karşı vazifelerini yerine getirmekten kaçınırsa, devrilmelidir.”

Sonunda kilisenin siyasi ve toplumsal işlere uygunsuz bir şekilde müdahalelerinin sonucunda Batı düşünürleri şu sonuca vardılar; dinin siyasete karışması sadece ruhanilere fayda sağlamakta ve halkın geneli bundan zarar görmektedir. Halk da kilisenin zulümlerinden bıktığı için bu görüşü beğendi ve yıllarca fikirsel ve silahlı savaşlardan sonra kendilerini kilisenin pençesinden kurtarmayı başardılar.

Yıllarca süren durgunluğun ardından papanın siyasi gücü XVIII. yüzyılın sonlarında azalmaya doğru yüz tuttu. Fransa ve İtalya liderleri askeri yöntemler ve halkın görüşlerine başvurma yoluyla papanın saraylarını ve mülklerini elinden aldılar ve 1806 yılında onun siyasi liderliğine son verdiler.

Papalara boyun eğdirmek kolay bir iş değildi. Bu yüzden İtalyan devleti tazminat kanununa göre (18 Ekim 1870) bazı sarayları papaya geri verdi ve ona siyasi hak tanınmasına mecbur oldu.

Papa tazminat kanununu kabul etmedi ve bu durum Vatikan ile İtalya devletinin 60 yıl boyunca ilişkilerinin kesilmesine neden oldu. Sonunda üç yıllık müzakerenin ardından “Latran Antlaşması” (11 Şubat 1929) Vatikan ile İtalya arasında imzalandı ve Papa hükümetinin Vatikan’da sınırlandırılmasıyla Roma meselesi halledilmiş oldu ve “Dinin siyasetten ayrılması” Avrupa’da resmiyet kazandı.

Nisan 1984’de Vatikan ile İtalya arasında imzalanan yeni antlaşma, Latran antlaşmasının yerini aldı.

Yaklaşık 200 yıldır papa hükümeti sınırlandırılmıştır.

[1] Karardad-ı İctimai, 4. Kitap, 6. Bölüm

[2] Aslında Anti Papalar, taraftarlarının yardımıyla papalık makamı iddiasında bulunabilirlerdi. Tıpkı gaybet-i suğra döneminde kendini Hz. Mehdi’nin naipleri olarak tanıtanlar gibi. Şöyle ki; bu insanlardan sadece dört şahsiyetin hak sahibi olduğu ve diğerlerinin yalancı olduğu bütün Şialar arasında kesindir.

[3] Nitekim sahabe arasındaki savaşlar (Cemel ve Sıffın savaşları gibi), onların Müslümanların geneli tarafından yargılanmasına neden olmamıştır.

[4] Yuhanna ve Pavlus İngilizcede Jan ve Pol olarak telaffuz edilir.

[5] Schoel, Corpus Iuris Civilis, vol. III, Novellae (Berlin, 1912), pp.35-36.

[6] Yaklaşık sekiz gram ağırlığında altın sikke.

[7] W. Stubbs, Select Charters (Oxford, Clarndon, 1885).

[8] Leviathan; 4:47.


Yüklə 379,11 Kb.

Dostları ilə paylaş:
1   ...   27   28   29   30   31   32   33   34   ...   52




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə