Ca'fer es-sâdik



Yüklə 1,28 Mb.
səhifə1/25
tarix30.10.2018
ölçüsü1,28 Mb.
#76034
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25

CA'FER ES-SÂDIK

Ebû Abdillâh Ca'fer b. Muhammed el-Bakır b. Alî Zeynil'âbidîn (Ö. 148/765) İsnâaşeriyye'nin altıncı, İsmâiliyye'nin beşinci imamı, Ca'ferî fıkhının kurucusu.

80 (699) veya 83 (702) yılında Medi­ne'de doğdu. Babası İsnâaşeriyye'nin be­şinci imamı Muhammed el-Bâkır, anne­si Hz. Ebû Bekir'in torunu olan Kasım b. Muhammed'in kızı Ümmü Ferve'dir. Böylece Cafer es-Sâdık'ın soyu baba ta­rafından Hz. Ali'ye, anne tarafından da Hz. Ebû Bekir'e ulaşmaktadır. Künyesi büyük oğlu İsmail'e nisbetle Ebû İsmail ise de onun kendisinden önce vefat et­mesi sebebiyle daha çok Ebû Abdullah, bazan da Ebû Mûsâ diye anılmıştır. La­kaplarının en meşhuru Sâdık olup Sâbir, Fâzıl, Tâhir ve Atır lakaplarıyla da zikre­dilmiştir.

Dedesi Zeynelâbidîn'in ölümü sırasın­da on beş yaşında olan Ca'fer es-Sâdık, ilk bilgileri ondan ve babası Muhammed el-Bâkır'dan aldı. Babasının on dokuz yıl süren imametinden sonra kendisi de otuz dört yıl aynı vazifeyi devam ettirdi.

Şiî âlimler, Hz. Ali'nin Hasan ve Hüse­yin'i kendisinden sonra imam tayin et­tiği gibi Muhammed el-Bâkır'ın da oğlu Ca'fer'i imam olarak belirlediği görüşün­dedirler. Onlara göre Bakır, "Biz yeryü­zünde güçsüz düşürülenlere lutufta bu­lunmak, onları önderler yapmak, yine onları vârisler yapmak istiyoruz"1 mealindeki âyette ifade edi­len kimseler arasında Ca'fer es-Sâdık'ın da bulunduğunu belirtmiş, vefatı sıra­sında ona, mensuplarına karşı iyi dav­ranmasını tavsiye etmiş ve kendisine "kâimin kim olacağı sorulduğunda etiy­le Ca'fer'e dokunarak. "Hz. Peygamberin âl-i beytinin kâimi budur" diye cevap ver­miştir. Onun bu ifadeleri, Ca'fer es-Sâ­dık'ın imameti konusunda mütevâtir de­liller olarak kabul edilmiştir.2

Uzun süren imamet devresinde çeşit­li kesimlere mensup geniş İslâm toplu­muyla iyi münasebetler kuran Ca'fer es-Sâdık, Sünnî kaynaklarda da daima hür­metle anılan ilmî bir şahsiyet olarak be­nimsenmiştir. Emevî ve Abbasî devirlerini İdrak eden ve mensubu olduğu Hâ-şimîler'in imamı olarak onların durumu­nu korumaya çalışan Ca'fer, amcası Zeyd b. Ali'nin isyan edip öldürülmesinden son­ra (122/740) ağırlaşan şartların tesiriy­le siyasetten tamamen uzaklaşmış, Me­dine'de ilimle meşgul olmuş ve bu şekil­de Emevîler'in baskılarından kurtulabil­miştir. Abbasîler devrinde de siyasî-ida­rî tutum açısından önemli bir değişik­liğin olmadığını görerek kendisini ilme vakfetmiştir. Özellikle amcazadeleri Mu­hammed en-Nefsüzzekİyye ile İbrahim b. Abdullah'ın 145 (762) yılındaki isyan­larına muhalefet etmiş, onlara başarılı olamayıp öldürülebileceklerini söylemiş­tir. Hadiselerin Ca'fer es-Sâdık'ın tah­min ettiği İstikamette gelişmesi, daha sonra Şîa tarafından onun geleceği bil­mesi şeklinde değerlendirilmiştir.

Ca'fer es-Sâdık Medine'de vefat etti. Şiî rivayetler onun Abbasî Halifesi Ebû Ca'fer el-Mansûr tarafından zehirlene­rek öldürüldüğü şeklindedir. Cenazesi Cennetü'l-BakTda babası Muhammed el-Bâkır ve dedesi Zeynelâbidîn'in ka­birlerinin yanına defnedildi. Mezarı Veh-hâbîler'in tahribine kadar ziyaret ma­halli olarak kalmıştır. Cafer es-Sâdık'ın. amcası Hüseyin b. Ali Zeynelâbidîn'in kı­zı olan ilk hanımı Fatma'dan İsmail, Ab­dullah, Ümmü Ferve; Hamide el-Berbe-riyye adlı ikinci hanımından Mûsâ, İs-hak, Fâtıma, Muhammed; diğer hanım­larından da Abbas, Ali ve Esma olmak üzere on çocuğu olmuştur. Ölümünden sonra Şîa, oğulları İsmail adına kurulan İsmâiliyye ve Mûsâ el-Kâzım'ı imam ta­nıyan İsnâaşeriyye olmak üzere iki bü­yük gruba ayrıldı.

Hadis, tefsir, fıkıh, akaid, cedel, lügat ve tarih gibi alanlarda yoğun bir faali­yetin görüldüğü, değişik fikir ve görüş­lerin fırkalaşmayı meydana getirmeye başladığı II. (VIII.) yüzyılda İslâmî konu­lardaki düşüncelerini daha toplayıcı bir tarzda ortaya koyan Ca'fer es-Sâdık, bu­nunla birlikte sapık fırkalarla mücadele etmekten de geri durmamıştır. Bu se­beple çağdaşlarının takdirini kazanmış, ancak çeşitli zümreler onun farklı mezi­yetlerini ön plana çıkarmışlardır. İsnâa-şeriyye'ye göre o bütün gizli, felsefî, ta-savvufî, fıkhî, kimyevî ve tabii ilimlere, ayrıca Zebur, Tevrat, İncil'e ve İbrahim'in suhufuna, Hz. Fâtıma'nın mushafına, her türlü helâl ve harama, geçmiş ve geleçekteki bilgi ve haberleri ihtiva eden cefr ilmine vâkıftır; ilâhî ilimlerin taşıyıcısı ve Şia'nın altıncı imamıdır. Ayrıca Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan Mûsâ ve Hızır kıssa-sındaki ihtilâfta her ikisinin de haber­dar olmadığı hususları bilen, başlangıç­tan kıyamete kadar olmuş ve olacak her şeyi Hz. Peygamber'den veraset yoluyla öğrenmiş olan kimsedir.3 Hattâbiyye, Bezîgıyye, Umeyriyye, Nâvûsiyye ve Mufaddaliyye gibi müfrit ŞİÎ fırkaları, İsmâiliyye imamlan ve do­layısıyla Ca'fer es-Sâdık hakkında bun­dan daha aşın fikirler ileri sürerken4 onun Ali'den üstün, mehdî, peygamber ve hat­ta ilâh olduğunu iddia etmişlerdir.5 Buna karşılık Ehl-i sünnet Ca'fer'i ha­disle uğraşan, fıkıhta müctehid derece­sine ulaşmış, sezgi gücü yüksek, doğru sözlü, nakline ve görüşlerine güvenilir bir hadis ve fıkıh âlimi olarak değerlen­dirmektedir.6

Hadis ilminde sika kabul edilen Ca'­fer es-Sâdık'ın kendilerinden hadis ri­vayet ettiği kimselerin başında babası ile anne tarafından dedesi olan Kasım b. Muhammed b. Ebû Bekir gelmekte­dir. Bunlardan başka Ubeydullah b. Ebû Râfi', Urve b. Zübeyr, İkrime el-Berberî, Ata b. Ebû Rebâh. Nâfi' ve Zührfden de rivayette bulunmuştur. Mâlik b. Enes. Süfyân es-Sevrî, Süfyân b. Uyeyne, Ebû Hanîfe, İbn Cüreyc, Ebû Âsim en-Nebîl, Yahya b. Saîd el-Ensârî, Yahya el-Kat-tân. oğulları İsmail, Muhammed, Müsâ el~Kâzım, İshak ve Şîa kaynaklarında sa­yıları 4000'e ulaştığı belirtilen kimseler kendisinden hadis dinlemiş ve rivayette bulunmuşlardır. Rivayetleri Buhârînin eJ-Câmicu'ş-şahîh'\ dışında Kütüb-i Site'de yer almıştır. Buhârfnin bu eserin­de Ca'fer'den rivayette bulunmaması, onun hadis konusunda zayıf oluşu yü­zünden değil meclisine girip çıkan bazı kimselerin kendisinin söylemediği mün-ker ve mevzu hadisleri ona isnat etme­leri sebebiyledir.7 Nitekim Buhârî el-Edebü'I-müfred"mde ve di­ğer eserlerinde onun rivayetlerine yer vermiştir. Ca'fer es-Sâdık'ın Ebû Hanîfe ile Medine ve Irak'ta, Amr b. Ubeyd, Vâ­sıl b. Atâ ve Hafs b. Salim ile de Mekke'­de ilmî münakaşalar yaptığı bilinmekte­dir. Zürâre b. A'yen ile kardeşleri Bekirve Hamrân, Cemîl b. Sâüh, Muhammed b. Müslim et-Tâifî, Büreyd b. Muâviye, Hişâm b. Hakem. Hişâm b. Salim. Ebû Basîr. Muhammed e!-Halebî, Abdullah b. Sinan, Ebü's-Sabbâh el-Kinânî öğren­cilerinden bazılarıdır.

Ca'fer es-Sâdık tasavvuf tarihinde de önemli bir yere sahiptir. İlk sûfîlerin ha­yat hikâyelerini anlatan Ebû Nasır es-Serrâc, Ebû Tâlib el-Mekkî, Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî ve Abdülkerîm el-Kuşeyrî gibi mutasavvıf müelliflerin on­dan hiç bahsetmemiş veya nadiren atıf­ta bulunmuş olmalarına karşılık Ebû Nuaym el-İsfahânî Hilyetü'l-evliya* da kendisine geniş yer ayırmıştır (I, 3-20). Attâr ise Tezkiretü'I-evliya adlı eseri­ne onunla başlar. Bütün sûfîlerin evliya­dan saydıkları Ca'fer es-Sâdık tarikat silsilelerinde de önemli bir yer tutar. Nakşibendiyye ve Bektaşiyye mensupla­rı ona tarikat silsilelerinde yer verir, Bâ-yezîd-i Bistâmî'yİ onun müridi olarak görürler.8 Bir tarikat olmaktan çok tasavvuf! bir tavrı ifade eden Aşkıyye mensupları sil­silelerini Ca'fer es-Sâdık'la başlatırlar. Ni'metullâhiyye, Nûrbahşiyye ve Zehe-biyye gibi Şiî tarikatları da onun tasav­vuf bakımından önemini kabul etmişler­dir. Bununla beraber genel olarak Şîa Ca'fer es-Sâdık'ın tasavvufla hiçbir ilgi­sinin bulunmadığını, sûfîleri kendisine düşman bildiğini ve onlarla mücadele etmeyi dinî bir görev saydığını ileri sü­rerler.9 Cefr, havas, tılsım gibi bir­takım gizli ilimlerin, gaybı ve geleceği bilme ile ilgili bazı olağan üstü yetenek­lerin ona nisbet edilmesi10, daha zi­yade son dönem mutasavvıfları için ilgi çekici olmuş, bu ise birçok huraff inanç ve uygulamaların ortaya çıkmasına yol açmıştır.11

İnsanların din konusunda bilmeleri za­ruri olan başlıca hususları, Allah'ı kâina­tın yaratıcısı ve yöneticisi olarak tanı­mak. O'nun nimetlerini ve O'na karşı ya­pılması gereken vazifeleri bilmek, küfür ve irtidada sebep olacak şeylere vâkıf olmak şeklinde gösteren12 Ca'fer es-Sâdık'a göre Allah hiç­bir şeye benzemez, hiçbir şey de O'na benzemez. Allah kulların tasavvur ettiği her türlü hayal ve vehmin ötesindedir, gözler O'nu idrak edemez. Ca'fer, Hz. Peygamber'in mi'racda Allah'ı görüp gör­mediği hususu kendisine sorulduğunda "kalbiyle gördü" şeklinde cevap vermiş­tir.13 İnsanların İhtiyarî fiillerinin kendilerine nisbet edile­ceğini, fiillerin hayır veya şer olmasın­dan dolayı mükâfat ve ceza görecekle­rini belirten Ca'fer es-Sâdık. kıyamet gü­nünde Allah'ın bütün mahlûkatı topla­yacağını, onları emirlerini yerine getir­memekten dolayı mesul tutacağını, ira­deleri dışında mâruz kaldıkları şeylerden dolayı ise sorumlu tutmayacağını söyle­miştir.14 Büyük gü­nah işleyen kimsenin durumu hakkında ona nisbet edilen görüş, günahkâr mü­minin günahı miktarınca azap gördük­ten sonra cehennemden çıkıp cennete gireceği şeklindedir. Ona göre büyük gü­nahlar şirk. Allah'ın rahmetinden ümit kesmek, ebeveyne itaatsizlik, adam öl­dürmek, namuslu kadınlara zina isna­dında bulunmak, yetim malı yemek, sa­vaştan kaçmak, yalan yere yemin et­mek, ribâ, zina, hıyanet, zekât verme­mek, yalancı şahitlik, içki içmek, nama­zı terketmek, ahdi bozmak, akrabalık münasebetini kesmek, yalan söylemek, Allah'a karşı nankörlük, ölçü ve tartıda hile yapmak, livâta ve bid'at olmak üze­re yirmiyi aşkındır.15

Kur'ân-ı Kerîm tefsirinin re'ye dayan­dırılmasını tasvip etmeyen Ca'fer es-Sâ­dık, böyle bir tefsirde isabet edilse bile sahibinin Allah katında bir ecir elde ede­meyeceğini söylemiştir. Re'y ile yapılan tefsiri tamamıyla kabul veya reddetme­yen İmâmiyye ise imamların beyanına aykırı olan açıklamalara karşı çıkmak­tadır.

Ca'fer es-Sâdık'tan nakledilen, "Takıy-ye benim ve atalarımın dinidir, takıy-yeye uymayanın dini yoktur" ve, "Duru­mumuzu ifşa eden onu inkâr eden gibi­dir" şeklindeki sözler, başkalarının bil­mediği, kendisinin de yayılmasını İste­mediği ve özellikle devlet yönetimini il­gilendiren bazı düşüncelerinin bulundu­ğu izlenimini vermektedir. Fakat muh­temel tehlikeleri önlemek amacıyla ko­nulan bu prensip, daha sonraki Şiî fır-kalannca zaman zaman istismar edil­miş, sübjektif sebeplerle inançlarını giz­leme, prensiplere aykırı davranma ve taahhütlerini yerine getirmeme gibi uy­gulamalara yol açmıştır. Bedâ konu­sundaki Şiî düşüncesi de oğlu İsmail'in erken ölümü dolayısıyla ona nisbet edil­miştir.16 Gerekli şartlar hazırlanmadan devlet reisine isyan et­menin faydadan çok zarar getireceğini düşünen Ca'fer es-Sâdık, babası Muham­med el-Bâkır ve dedesi Zeynelâbidîn'in yolunu takip ederek fitneden mümkün

olduğu kadar uzaklaşmaya gayret gös­termiş. Muhammed en-Nefsüzzekiyye ile kardeşi İbrahim b. Abdullah'ı da bu se­beple isyandan vazgeçirmeye çalışmıştır. Ehl-i sünnet kaynaklarında ise Ca'fer es-Sâdık rec'at, bedâ, tenasüh, gaybet, hulul ve teşbih ile ilgili hususlardan ta­mamen tenzih edilmiştir.17

Şîa'ya göre imamların bilgisi hata ih­timali bulunmayan ledünnî bilgi türün­den olduğu için Ca'fer es-Sâdık'ın fıkıh­la ilgili görüşleri de delillerinden istin-bat edilerek ulaşılmış aklî bilgiler olma­yıp Hz. Peygamber'den kendisine inti­kal eden ilâhî bilginin sonucudur. Bu se­beple o helâl ve haramlarla ilgili gerçek­leri bilmek için diğer müctehidler gibi ic-tihad ederek belli bir hükme ulaşma du­rumunda değildir. Ehl-i sünnet âlimleri ise Ca'fer es-Sâdık'ı. başta Kitap ve Sün­net olmak üzere dayanacağı kaynaklan ve içtihadında uygulayacağı metotları bulunan ve kesinlikle masum olmayan bir müctehid olarak kabul etmektedir­ler.

Şîa grupları Ca'fer es-Sâdık'a pek çok mucize isnat etmiş, bütün dua ve dilek­lerinin kabul olunduğunu, dünyadaki bü­tün lisanları bildiğini iddia ederek18 hemen her konuda söylenmiş hikmetli sözlerinin bulundu­ğunu ileri sürmüşlerdir. Bu sözlere "nes-rü'd-dürer" (saçılmış inciler) denilmekte­dir.

Ca'fer es-Sâdık'ın tabii ilimler ve özel­likle kimya konusunda geniş çalışmaları bulunduğu, nitrik asit ve kezzap ile tuz ruhunun karışımından meydana gelen ve altın eritmeye mahsus bir sıvı olan "aqua regia"yı19 keşfettiği ve kimya konusundaki bilgi­lerini kabiliyetli gördüğü öğrencisi Câ-bir b. Hayyân'a öğrettiği yaygın rivayet­ler arasındadır.20 Ancak bu rivayetlerin doğ­ruluğu çok şüphelidir. J. F. Ruska, P. Kraus gibi bazı şarkiyatçılar kimya, cefr. havas gibi konularda Cafer'e isnat edi­len rivayetlerin asılsız olduğunu ileri sür­müşlerdir. Ruska ya göre o dönemde Me­dine'de kimya ile ilgilenmeyi mümkün kılacak şartlar mevcut değildi; ayrıca "bu takva ehli insanlar'ın teorik veya pratik kimya bilgilerine ulaşmaları imkânsızdı. Ancak bazı araştırmacılar, Cafer'in ge­nellikle Medine'de yaşamakla birlikte İrak'a giderek bir süre orada kaldığını21 ve kimya, tıp, astrono­miye özel merakı olan ve bu alanda bir­kaç kitabın Arapça'ya çevrilmesini sağ layan Hâlid b. Yezîd'in (Muâviye'nin toru­nu] halasının oğlu olduğunu dikkate ala­rak kimya ile ilgilenmiş olabileceğini be­lirtmişlerdir.22 Bununla birlikte gerek kimya gerekse cefr, tıl­sım, havas, hurûf gibi sırrı ilimlerde uz­man olduğu, kitaplar yazdığı, öğrenciler yetiştirdiği, keşifler yaptığı yolundaki iddialar tamamen asılsız olmasa bile bü­yük ölçüde mübalağalıdır. Bu hususta kendisine isnat edilen görüş, bilgi ve eserlerin çoğu. aslında sonraki Şiî-Bâtı­nî zümrelere ait olup Ca'fer'in bütün müslümanlar nezdinde saygı gören ki­şiliğini istismar etmek üzere ona izafe edilmiştir. Nitekim Buhârînin. Ca'fer'in yanına girip çıkanların onun ağzından hadis uydurduklarını göz önünde bulun­durarak ondan nakledilen hadislere iti­bar etmemesi de daha hayatta iken çev­resinin kendisi hakkında yakıştırmalar yapmaya başladığını göstermektedir.

Eserleri:

Cafer es-Sâdık'ın yüzlerce ki­tap ve risale yazdığı ileri sürülmektedir. Bunların büyük bir kısmının ona nisbeti şüpheli olup yaşadığı dönem, çevresi, İl­mî ve dinî şahsiyeti dikkate alınırsa bil­hassa kimya ve cefr gibi konulara dair kitapların onun telifleri olması imkân­sız gibidir. Bu konuda hayli müsamaha­kâr olanlar bile Ca'fer'in bu alanlarda eser yazıp yazmadığının bilinmediğini söylemektedirler23. Aslında Ca'fer'in öğrencisi olduğunu söy­leyen ve onu söz konusu ilimlerde oto­rite kabul eden Câbir b. Hayyân'ın bu İlimlerle ilgili bir tek eserinin bile adını zikretmemesi, bu eserler üzerindeki te­reddütleri daha da arttırmıştır.

Ca'fer es-Sâdık'ın zamanımıza ulaşan eserleri şunlardır:

1- Mişbâhu'ş-şerî'a ve miftâhu'l-hakîka. Ca'fer es-Sâdık'in dinî ve ahlâkî muhtevalı sözlerinin 100 babda ele alındığı bu eserin çeşitli yaz­ma nüshaları British Museum'da, Meş-hed ve Haydarâbâd Osmaniye Üniversi­tesi kütüphanelerinde bulunmaktadır. Kitap Delhi (1856), Tebriz (1278) ve Tah-ran'da (1314) yayımlanmış, ayrıca Fars­ça tercüme ve şerhiyle birlikte Hasan el-Mustafavî tarafından neşredilmiştir.24

2- Tefsîrü'l-Kurbân. En es­ki nüshası hicrî X. asra ait olan bu ese­rin Bankipûr, Bohâr ve Aligarh kütüpha­nelerinde yazmaları mevcuttur.

3- Kitâ-bü'1-Cefr. el-Hâfiye fi'l-cefr, el-Hafi­ye fî cilmi'l-hurûf veya el-Hâfiye ad­larıyla da anılan eserin yazma nüshaları British Museum'da, İskenderiye el-Mek-tebetü11- belediyye. Dârü' 1- kütübi' I - Mıs-riyye (Tal'at). Süleymaniye (Cârullah) ve Köprülü kütüphanelerinde bulunmakta­dır.

4- İhtilâcü'1-a'zâ3. İnsan organla­rındaki titremeler ve bunların sebep ol­duğu hastalıklardan bahseden eserin yazma nüshaları Berlin Staatsbibliothek ile Gotha. Topkapı (ili. Ahmed) ve Kasta­monu kütüphanelerinde mevcuttur.

5- Heyâkilü'n-nûr (es-Sebca). Tılsımdan bahseden bu eserin iki nüshası Bibliot-heque Nationale ve Cambridge Üniver­sitesi Kütüphanesi'ndedir.

6- Esrârü'l-vahy. Hicri X ve XIII. yüzyılda istinsah edilen iki yazması Süleymaniye Kütüp-hanesi'nde (Hamidiye ve Hasan Hüsnü Paşa) bulunan küçük bir risaledir.

7- Ha-vâşşü'1-Kur âni'l-'azîm. Hicrî IV ve XI. yüzyılda istinsah edilmiş nüshalarının bu­lunduğu bilinen risalenin bir yazması Dâ-rü'l-kütübi'z-Zâhİriyye'dedir.

8- Kitâbü't-Tevhîd ve'1-ihlîlce. Mufaddal b. Ömer'­den rivayet edilen bu eser Tevhîdü'l-Mufaddaî diye de anılır. Meşhed, Tebriz ve Kâzımiye kütüphanelerinde çeşitli nüs­haları bulunan eser, Kitâbü't-Tevhîd ve'î-ediUe ve't-tedbîr adıyla 1329'da İstanbul'da basılmış, Fahreddin et-Tür-kistânî tarafından 1065'te (1654) Fars­ça'ya çevrilmiştir.

9- Risâletü'i-veşâyâ ve'1-fuşûî. Kimya ile ilgili olup Risale fî cilmi'ş-şınâa ve'1-haceri'l-mükerrem olarak da bilinir. Nuruosmaniye, Râmpûr ve Halep kütüphanelerinde yazma nüs­haları bulunan risale Almanca tercüme­siyle birlikte J. Ruska tarafından neşre­dilmiştir.25

10- Dü'â'ul-cevşen. Birkaç varak hacmindeki risa­lenin hicrî XI. yüzyılda istinsah edilmiş bir nüshası Bİbliotheque Nationale'de bulunmaktadır.26

Bunların dışında Menâfi'u süveri'l-Kur'ân, Kitâb fî işbâti'ş-şânic, Es'ile cani'n-nebî, Münâzaratü'ş - Sâdık fi't-tafzîi beyne Ebî Bekir ve CA1Î, el-Edci-yetü'l-üsbû'iyye, Du'â3, Kitâbü'ş-Şı-rât, Hırz, el~Hikemü'l-Cacferiyye, Ri­sale fi'1-kimyâ3, Ta'rîfü tedbîri'1-ha-cer, el-Edille 'ale'1-halk ve't-tedbîr, Risale fî fazli'l-Hacer ve Mûsâ, İhti­yar âtü'l-eyyam ve'ş-şühûr, Mahmû-dâtü'l-eyyam, Cedvel fî mezhebi's-si-nîn ve'ş-şühûr ve'1-eyyâm, Meîhame, el-Kur'a, Risâletü'1-fe 1, Sirâcü'z-zul-me ve es-Silkü'n-nâdir gibi eserler Ca'­fer es-Sâdık'a nisbet edilmektedir27.

Ca'fer es-Sâdık hakkında yazılmış çok sayıda monografiden bazıları şunlardır:

Meclisî. Târîhu'l - İmâm Ca'fer es-Sâdik28; Ahbârul-İmâm Ca'fer eş-Şâdık maca'l-Manşûr29; J. F. Ruska, Arabîsche Alchemisten 1130; Muhammed Yahya el-Hâşimî, el-İmâ-mü'ş-Şâdık mülhimü'l-kimya31, Abdülazîz Seyyidülehl, Ca'fer fa. Muhammed32; Muhammed Ebû Zehre, el-İmâm eş-Şâdık hayâtüh ve arâ^üh ve fıkhuh33; Mu­hammed el-Halîlî, Tıbbü'1-İmâm eş-Şâ­dık34; Abdülhalîm el-Cündî, el-İmâm Ca'fer eş-Şâdık.35



Bibliyografya:

Mufaddal b. Ömer el-Cu'fî. el-Heftü'ş-şerîf36, Beyrut 1980. tür.yer.; Buharı, et-Târîhu't-kebîr, II, 198; Ya'kübî, Târih, II, 381-382; İbn Kuteybe, el-Ma'ân/(Ukkâşe), s. 175, 215; Nevbahtf. Fıraku'ş-Şî'a, s. 37-41, 55; Ta-bert, Delâ'ilû'l-imame, Beyrut 1988, s. 110-143; Eş'arî. Makâtât (Ritter), s. 11-16, 25-28; KÜleynî, el-üşûl mine'I-Kafi, 1, 223-227, 472-476; İbnü'n-Nedîm, el-Fihrist [Teceddüd), s. 113, 223; Şeyh el-Müffd, el-İrşâü, Beyrut 1979, s. 276-287; Ebû Nuaym. Hilye, 1, 3-20; 111, 192-206; TabersF, riâmü'l-uerâ bi-aclâmi'l-hüdâ37, Beyrut 1399/1979, s. 266-285; Şehristânî, el-Milel (Kîlânî), I, 165-166; İbn Teymiyye, Minhâcü's-sünne38 1986, IV, 52-55; Zehebî, Tezkiretü'l-huffâz, I, 166-167; a.mlf.. Aclâmü'n-nübeiâ\ VI, 255-270; İbn Hallikân. Vefeyât, I, 322-328; İbn Haldun, Mukaddime39, İstanbul 1982, I, 781, 797; KeşfÜ'z-zunan, I, 591; Meclisî. Târlhu'l-İmâm Cacferi'ş-Sâdık40, Beyrut 1403/1983, XLV[I, 12-15, 63-161, 216-217; Abdülmecîd el-Hânî, el-Hadâ'iku'l-ver-diyye, Kahire 1308, s. 180-188; Ma'surn Ali Sah. Tarâ'ik, I, 209; Brockelmann. GAL SuppL, I, 104; Sezgin, GAS, I, 528-531; IV, 128-131; M. Yahya el-Hâşimî. el-İmâmü'ş-Sâdık mülhi-mü'I-kimya', Haleb 1959; Ali Sami en-Neşşâr. fieşz'etd'l- fikri 'I-felsefi fi 'I-İslâm, Kahire 1384/ 1964, 11, 162-168, 171-172; Ahmed Emîn. Zuh-rü'I -İslâm, Beyrut 1388/1969, İV, 114-118; Sarton, Introduction, i, 508; A. M. Ali Duhayyil, E'immetünâ, Beyrut 1402/1982, I, 407-487; Şeybî. eş-Ştta, 1, 192-210; A'yânü'ş-Şt'a, 1, 659-677; Ömer Ferrûh, Târîhu'l-fıknl-Wabî ilâ eyyam İbn Haldun, Beyrut 1983, s. 266-269; M. Ebü Zehre, el-İmâm eş-Şâdık, Kahire, ts41; Âdil e!-Edîb, el-E3im-metü'l-lşnâ'aşer, Beyrut 1405/1985, s. 165-184; Abdülhalîm el-Cündî, ei-İmâm Ca'fer eş-Sâdık, Kahire 1986; M. Cevâd el-Mağniyye, eş-Şî"a ue't-teşeyyu42, Beyrut 1409/1989, s. 232-236; Müderrisî, Me-bani-i İrfân-ı İslâm, Kum 1410, s. 180-188; John B. Taylor. "Ja'far al-Sâdıq, Spiritual Fo-rebear of the Süfis", IC, sy. 2 (1966), s. 97-101; Celâl Kırca, "Ca'fer es-Sadık ve Ona İzafe Edilen Tefsiri", Erciyes Üniuersitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, sy. 6, Kayseri 1989, s. 95-112; K. V. Zettersteen. "Cafer", İA, III. 7; M. G. S. Hodgson. "Dja'far al-Sâdık", El2 (İng.), ] 374-375.




Yüklə 1,28 Mb.

Dostları ilə paylaş:
  1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   25




Verilənlər bazası müəlliflik hüququ ilə müdafiə olunur ©genderi.org 2024
rəhbərliyinə müraciət

    Ana səhifə